Madrid

 

‘Seyahat etmek içsel bir yolculuğa çıkmaktır.’ Danny Kaye

MADRİD GEZİ REHBERİ;

Ulaşım: Türkiye’den Madrid’e Pegasus Airlines ve Türk Hava Yolları ile direkt havayolu ulaşımı sağlayabilirsiniz, fiyatlar kış aylarında 200-250 TL arasında ve yaz aylarında ise 250-300 TL arasında oluyor. Madrid’e Barselona ya da diğer İspanya şehirlerinden; Iberia, Vueling ve Ryanair gibi low cost firmalar ile uygun fiyata uçuş yapabilir, fiyatları arama motorlarından kontrol edebilirsiniz. İspanya’nın herhangi bir şehrinden ya da Portekiz şehirlerinden ALSA otobüslerini kullanarak da kolaylıkla karayolu ulaşımı sağlayabilirsiniz. Alsa’nın bilet fiyatlarını kendi sitesinden ya da Goeuro ve Rome2rio adreslerinden kolayca öğrenebilirsiniz. Demiryolu kullanarak tüm Avrupa şehirlerinden ulaşım sağlayabileceğinizi biliyorsunuz. Barselona’dan Madrid’e tren ulaşımı AVE, Combinado ve Costa Brava firmaları olmak üzere 3 farklı trenle sağlanıyor. AVE 3 saat sürede, Combinado 6 saat sürede ve Costa Brava’da sadece gece seferi yaparak 9 saat sürede Madrid’de oluyor. Fransa’nın başta Paris olmak üzere 15 şehrinden de hızlı tren ulaşımı sağlayabilirsiniz. Bunların haricinde ise Blablacar kullanarak başta Madrid olmak üzere diğer İspanya şehirlerinden arabasına yol arkadaşı arayan birilerini bulabilirsiniz. Madrid’e havayolu ile gelmişseniz ineceğiniz havaalanı şehir merkezine 13 km uzaklıkta olan Aeroporto Adolfo Suarez ya da diğer adıyla Barajas Havaalanı. Daha önce gördüğünüz havaalanlarını unutun çünkü burası Avrupa’nın en büyük havaalanlarından birisi. Barajas’da 4 adet terminal var ve terminallerin hepsi birbirinden bağımsız. Terminaller arasında ulaşım metro ya da ring servisler ile sağlanıyor, sizin bilmeniz gereken Türk Hava Yolları ve Pegasus Terminal 1’i kullanıyor. Eğer Iberia, Ryanair ve Easyjet gibi low cost firma kullanacaksanız bu firmalar Terminal 4’ü kullanıyor, biletinizi alırken hangi terminalden kalkacağını iyi öğrenin çünkü havaalanı çok büyük ve terminaller arası mesafeler hayli uzak. Eğer havaalanı servisinden yanlış terminalde inerseniz uçağı kaçırırsınız. Havaalanından şehir merkezine ulaşım için metro kullanacaksanız, diyelim ki Pegasus ya da THY ile Terminal 1’e indiniz. Buradan şehrin merkezi kabul edilen Vodafone SOL Meydanı’na gitmek için; ilk olarak Terminal 1’in altında bulunan metro istasyonundan 8 Numaralı Pembe Hat’a biniyorsunuz ve son durakta iniyorsunuz, indiğiniz duraktan 10 numaralı Lacivert Hat’a biniyorsunuz, 10 numaralı Hat’tan Tribunal İstasyonu’nda iniyorsunuz ve Tribunal’den 1 numaralı mavi hat’a binerek Vodafone Sol Meydanı’nda iniyorsunuz. Low cost firma ile gelip Terminal 4’te inmişseniz buradan diğer terminallere, çıkış kapısından 204 numaralı ücretsiz ring sefer yapan otobüse binerek ulaşabilirsiniz. Şehir merkezine ulaşım için diğer alternatifiniz Aeropuerto Express adı verilen sarı renkli otobüsler; bu otobüs sizi O’Donell, Plaza de Cibeles ya da Atocha tren garında bırakıyor, yolculuk 40 dakika sürüyor, bilet ücreti ise 5 Euro ve otobüste sürücüden satın alabiliyorsunuz. Eğer kalabalık iseniz internetten rezervasyon yaptırmak kaydıyla, Barajas’dan Aerocity denilen 7 oturaklı araçlar ile uygun fiyata şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Madrid’e demiryolu ile gelmişseniz inebileceğiniz 2 farklı tren garı var. Bunlardan şehrin merkez garı olan Atocha tren garı; şehir merkezine gayet yakın konumda ve içerisinde metro istasyonu da bulunan bir gar. Buradan gideceğiniz noktaya isterseniz yürüyerek, isterseniz 1 numaralı metro hattı ile ve isterseniz de 6, 10, 14, 19, 24, 26, 26, 32, 34, 36, 37, 41, 45, 47, 54, 55, 57, 59, 60, C1, C2, 78, 85, 86, 102, 119, 141, 148 numaralı otobüsleri kullanarak gidebilirsiniz tabi aynısı tersi için yani Atocha tren garına ulaşmak için de geçerli. Diğer tren garı ise şehir merkezinin dışında kalan ve içerisinde metro istasyonu da olan Chamartin tren garı ve buradan da şehir merkezine 10 numaralı metro hattı ve 5, 14, 16, 66, 67, 70, 80, 107, 124, 129, 134, 135, 147, 150, 173, 174, 176, 178 numaralı otobüslerle ulaşabilirsiniz, aynısı tersi için de geçerli. Eğer Madrid’e ALSA otobüsleri ile gelmişseniz; bu firmanın 4’ü şehir merkezinde olmak üzere 9 farklı durağı var ancak siz Atocha tren garında bulunan durağında inin ve istediğiniz yere kolayca ulaşın. Merkez otobüs terminali olan South Station yine Atocha tren garına yakın bir konumda yer alıyor.

Konaklama: Madrid’de tahmin edeceğiniz üzere yüzlerce konaklama alternatifi var. Ben en çok tercih edilen ve fiyat-imkân açısından en mantıklı olan seçenekleri yazayım, siz aklınıza yatan olursa tercih edersiniz. Benim Madrid’de ki ilk tavsiyem kendi konakladığım Way Hostel. Burası; tam olarak şehrin göbeğinde yer alıyor ve şehir merkezi olan Vodafone SOL Meydanı’na 5 dakikalık yürüme mesafesinde bulunuyor. Kendine ait mutfağında yemeğinizi yapabilir, ortak alanında diğer misafirler ile kaynaşabilir, gerçek hostel ortamını bulabilir ve birçok toplu organizasyona katılabilirsiniz. Hostelin odaları gayet temiz ve odalarında locker bulunuyor ayrıca 2015 yılında en popüler hostel ödülü kazanmış, gecelik ortalama 18-20 Euro. İkinci tavsiyem; Vodafone SOL Meydanı’na 1 dakikalık yürüme mesafesinde olan, terasında vakit geçirebileceğiniz, mutfağında yemeğinizi yapabileceğiniz, odalarında locker bulunan ve meydana çok yakın olması tercih sebebi olan Barbieri Hostel, gecelik ortalama 15 Euro. Üçüncü tavsiyem; yine tam olarak şehir merkezinde yer alan, kendine ait barı ve restoranı bulunan, odaları gayet konforlu ve modern dizayn edilmiş olan ayrıca odalarında locker bulunan ve ortak alanında güzel vakit geçirebileceğiniz Room007 Ventura Hostel, gecelik ortalama 15 Euro. Dilerseniz aynı firmaya ait olan ve yine tam olarak şehir merkezinde yer alan, Ventura’dan farklı olarak güzel bir terasa sahip Room007 Chueca Hostel’de de kalabilirsiniz, gecelik yine ortalama 15 Euro. Diğer tavsiyelerim ise; rezervasyon sitelerinde çok yüksek puanlara sahip, aynı şekilde şehir merkezinde yer alan, adeta bir hotel konforunda dizayn edilen, her türlü imkânı sunan ve paranızın karşılığını son kuruşuna kadar alabileceğiniz OK Hostel, The Hat Madrid, U Hostels ve Mola Hostel, bunlar da gecelik ortalama 15-20 Euro arası. Özellikle U Hostels 3 yıldızlı hotel kıvamında diyebilirim. İspanya genelinde ve özellikle Madrid’de pansiyonlar çok yaygın ve gayet iyi imkânlar sunuyor. Örneğin; Vodafone SOL Meydanı’nın ara sokaklarında tek başınıza, çift kişi ya da 3 kişi kalabileceğiniz büyük odalara sahip olan pansiyonlar var ve fiyatları da çok uygun. Eğer hostellerde yer bulamazsanız hiç korkmayın onlarca pansiyondan birisinde mutlaka hostel fiyatına oda bulabilirsiniz.

Yeme-İçme: Şehir pahalı olduğu için yemek olayını klasik yöntem olan Burger KING-KFC-MC Donald’s ya da dönerci ve pizzacılardan halledebilirsiniz hepsi de şehirde mevcut. Hamburger menüler 5-6 Euro. Aslında Katalan yemek kültürüne ya da bazı kaynaklara göre Valencia şehrine ait olan tapas Madrid’de de çokça tüketiliyor. Tapasların içinde en çok tercih edilen Paella. Aynı şekilde içecek olarak meyve şarabı diye tanımlayabileceğim Sangria ve bol köpüklü Cava isimli şarap da aslında Katalan yemek kültürüne ait ama Madrid’in her köşesinde bulabilirsiniz. Sangria içecekseniz yarım litrelik olan sürahiler ile söyleyin çünkü hem fiyatı daha uygun oluyor hem de bol bol içiyorsunuz, sürahiler 10-15 Euro arası. Tapas denilen şey aslında bildiğimiz meze ama onlarca farklı çeşiti var. Paella denilen meze ise aslında safran ve ülkemizde yetişmeyen arborio isimli pirinçten yapılan, içinde kalamar karides gibi deniz ürünleri bulunan Risotto. Paella yiyecekseniz tek kişilik ile iki kişi doyarsınız ki zaten doyumluk değil tadımlık bir yemek, ortalama 20 Euro. Madrid’in en sevilen tatlısı sıcak çikolata eşliğinde servis edilen ve şerbetsiz halka tatlı diye tanımlayabileceğim Churro. Bu tatlıyı yanında getirilen sıcak çikolataya bandırarak yiyeceksiniz yani sıcak çikolata aslında içmek için değil, ortalama 5 Euro. Bunların hepsini bulacağınız en iyi yerler; La Latina metro durağında inerek kolayca ulaşabileceğiniz Cava Baja isimli sokak ve Plaza Mayor’ün hemen arkasında kalan Mercado San Miguel isimli kapalı pazar alanı. Cava Baja birbirinden farklı onlarca tapas barın ve restoranın yan yana sıralandığı bir sokak ve yürüyerek gitmek isterseniz SOL Meydanı’ndan kolayca gidebilirsiniz. Mercado San Miguel ise yine SOL Meydanı’na çok yakın bir konumda, Vodafone SOL Meydanı’ndan Kraliyet Sarayı’na gidilen Calle Mayor caddesi üzerinde yer alıyor ve ayak üstü tapas atıştırabileceğiniz onlarca tapas bar bulunuyor ayrıca fiyatlarda restoranlara göre çok uygun. Eğer ucuz yollu karnınızı doyurmak isterseniz marketlerde satılan Patatas Bravas denilen vakumlanmış yoğurtlu patates pürelerinden satın alabilirsiniz, fiyatları 2-3 Euro ve bir öğünü çıkarıyor. Patatas Bravas’ın tabakta elma dilimi olarak servis edilenleri de var ve bin bir çeşit sos ile sunuluyor. Nedendir bilmiyorum ama Madrid’de deniz ürünleri, denize kıyısı olan şehirlerden daha fazla tüketiliyor. Bu deniz ürünlerinden en çok tercih edilen kalamar, dilerseniz sandviç gibi ekmek arası olarak dilerseniz de porsiyon olarak sipariş edebiliyorsunuz. Ekmek arası alırsanız bira ile birlikte 4 Euro ve porsiyonlar ise bira ile birlikte 7 Euro. Kalamar yemek için en iyi adres Plaza Mayor çünkü burada onlarca kalamar restoranı bulunuyor. Madrid’in en ünlü yemeği; mantar, soğan, sarımsak ve krema kullanılarak yapılan ayrıca şarap ile marine edilen ve Rabo de Toro denilen boğa kuyruğu. Restoranlarda ortalama 40-50 Euro arasına yiyebilirsiniz. Şehrin diğer ünlü yemekleri ise; biftek, nohut, soğan, sarımsak ve patates kullanılarak yapılan Madrid’e özgü güveç Cocido Madrileno, aslında Kastilya Bölgesi’ne has olan ve üzerine çiğ yumurta kırılan sarımsaklı çorba Sopa de Castellana, patates, et ve yumurta ile yapılan Huevos Rotos, patatesli tortilla olan Pincho de Tortilla, işkembe, nohut, domuz sosisi ve biber ile yapılan Callos a la Madrileña. İmkânınız olursa mutlaka 1725 yılında açılan, Hemingway’in müdavimi olduğu ve dünyanın en eski restoranı olma ünvanına sahip olan Restaurante Sobrino de Botin’e gidin. Bu restoran Plaza Mayor’a çok yakın bir konumda Calle Cuchilleros sokağında bulunuyor ve gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Mekânların konumlarını çevrimdışı çalışan navigasyon uygulamaları ile kolayca bulabilirsiniz.

   

Gece Hayatı: Madrid’de gece hayatı için tercih etmeniz gereken bölgeler Vodafone SOL Meydanı, Santa Ana Meydanı, Malasana Bölgesi ve Huertas caddesi olmalıdır çünkü gece hayatının nabzı buralarda atıyor. Malasana Bölgesi’nin diğer adı Universidad ve adından da anlaşılacağı üzere öğrencilerin takıldıkları bir semt. Malasana’nın en iyi mekânı ise her hafta sonu parti düzenlenen ve tıklım tıklım olan Tupperware. Şehrin en iyi gece kulüpleri; Joy Eslava, Fabrik, Barco, Bash, T-Club, Zoologico Club ve Teatro Kapital. Bunlardan herhangi birini tercih edebilirsiniz, hepsi de popüler ve giriş ücretleri 8-10 Euro arası ayrıca ücrete 1 içki dahil. Aslında Madrid’de eğlenme anlayışı genel anlamda Vodafone SOL Meydanı, Plaza Mayor ya da Santa Ana’da sokaklarda içmekten oluşuyor, siz de bu akıma ayak uydurabilirsiniz. Özellikle Malasana Bölgesi öğrencilerden dolayı bu iş için en uygun bölge diyebilirim. Madrid’de eğer striptiz kulübü ararsanız gitmeniz gereken yer; Gran Via caddesi ile SOL Meydanı arasında bulunan caddelerden birisi olan Calle de Montera, bu cadde hayat kadınları, uyuşturucu satıcıları ve seks kulüpleri bulunan, şehrin aykırı bölgesi. Flamenko’yu izleyeceğiniz en iyi yerler ise otoritelerce tescillenmiş mekânlar olan; El Corral de la Moreria, Casa Patas, Cafe de Chinitas, Tablao Las Carboneras ve Cardomomo.

Alışveriş: Madrid’de mağaza alışverişi yapacaksanız gitmeniz gereken adres Gran Via caddesi. Bu cadde sağlı sollu onlarca dünya markasına ait mağazaya ev sahipliği yapıyor ve arayıp da bulamayacağınız bir şey yok diyebilirim. Salamanca Bölgesi’nde bulunan Calle Goya ve Calle Serrano isimli caddeler genellikle butiklerin yer aldığı, şehrin lüks alışveriş caddelerinden. Bildiğiniz üzere Zara bir İspanyol markası ve eğer Zara’dan alışveriş yapacaksanız gitmeniz gereken adres Gran Via üzerinde bulunan Zara Lefties çünkü burası Zara’nın outlet mağazası. Gran Via’ya SOL Meydanı’ndan gidecekseniz Calle Preciados isimli caddeden gidin çünkü bu cadde de popüler bir alışveriş caddesi. Gran Via’ya bağlı olan La calle Fuencarral isimli cadde de yine mağazalara, butiklere ve dükkânlara sahip olan önemli bir alışveriş caddesi. Şehrin en ünlü alışveriş merkezi aslında bir zincir olan El Corte Ingles ve Madrid’de 3 ayrı şubesi bulunuyor. Bir Avm’den beklentiniz her ne ise bu alışveriş merkezinin karşılayacağından emin olabilirsiniz. Şehirde outlet merkezi ararsanız da adresiniz Las Rozas Outlet olmalı ancak burası şehrin dışında yer alıyor ve tren ya da shuttle servisler ile ulaşım sağlanıyor. Bit pazarı ararsanız haftanın her Pazar günü kurulun El Rastro şehrin en ünlü ve en popüler bit pazarı. Yiyecek içecek alışverişleriniz için ise kapalı pazar alanı olan Mercado San Miguel. Madrid’den ne alınır diye sorarsanız; Toro denilen boğa bibloları, Real Madrid takımına ait formaların orijinalleri ya da orijinalinden ayırt edilemeyen çakmaları, Flamenko Dansçısı bibloları, aslında bir Endülüs mirası olan yelpazeler, küçük ya da büyük şişelerde satılan Sangria, şehrin artık simgesi haline gelmiş ayı bibloları ve bin bir çeşit magnetler. Boğa biblolarını boğa güreşi arenasında bulunan mağazadan, Real Madrid ürünlerini Santiago Bernabeu altında bulunan Real Madrid Store’dan ve çakma formaları SOL Meydanı’ndan, magnetleri ise SOL Meydanı’nda bulunan seyyar satıcılardan alabilirsiniz. Şehrin alışveriş caddelerinde birçok hediyelik eşya mağazası yer alıyor, aradığınız her şeyi bulabilirsiniz.

Madrid Gezilecek Yerler;

    Madrid bugüne kadar gezdiğiniz birçok Avrupa şehrinden daha büyük bir şehir o yüzden burayı tamamen yürüyerek gezmeniz imkânsız, mutlaka toplu taşıma kullanacaksınız. Ben önce birbirine yakın olan noktaları yürüyerek gezdim ve daha sonra da metro kullanarak şehir merkezine uzak olan noktaları ziyaret ettim. Ben kendi gezi planımı yazayım isterseniz takip edin isterseniz fikir edinin. Madrid’i 2 günde hatta 3 günde tam anlamıyla gezemezsiniz o yüzden siz rotayı istediğiniz yerlerden bölün, diğer günler kaldığınız yerden devam edin.

Puerta Del SOL (Vodafone SOL): Madrid’de gezmeye başlayacağınız yer, her Avrupa şehrinde olduğu gibi şehrin merkezi ve ana meydanı olacaktır. Madrid’in merkezi Puerta Del SOL ya da diğer adıyla Vodafone SOL Meydanı. Bu meydan, 19. Yy’ın ortalarında popüler olmaya başlamış ve adını da 15. Yy’da şehrin giriş kapılarından güneyde olanı Puerta Del SOL yani Güneşin Kapısı’ndan almış. 10 tane önemli caddenin birleştiği bir yarım daire şeklinde ayrıca kafeler, restoranlar, konaklama noktaları, barlar ve mağazalar bulunuyor. Bunların haricinde ise fotoğraf çekinebileceğiniz cansız modeller, seyyar satıcılar ve sokak sanatçıları da görebilirsiniz. Sene içerisinde onlarca etkinlik ve gösteri düzenleniyor, özellikle akşamları olmak üzere günün her saatinde canlı. Toplu taşıma araçlarının da kesişim noktası. Meydanda Casa de Correos isminde ve alt kısmındaki plakada yazılı olan ‘kilometre cero’ cümlesi ile İspanya’nın sembolik merkezi olduğu belirtilen bir saat kulesi bulunuyor. Saat kulesinin altında her sene Avrupa’nın en iyi yılbaşı kutlamalarından birisi yapılıyor. Tam ortasında Kral III. Carlos’un at üzerinde heykeli ve Madrid fotoğraflarında göreceğiniz, artık şehrin sembolü haline gelen, çilek ağacından yaprak yiyen ayı heykeli El Oso y El Madrano bulunuyor. Burası hem gündüz hem de akşam saatlerinde vakit geçirmeniz gereken bir meydan.

              

Plaza Mayor: SOL Meydanı’ndan sonra heykeli sağınıza aldığınızda solunuzda kalan ana caddenin, 50 metre sonra sol tarafa doğru çatala ayrıldığını göreceksiniz. Ana caddeden sola ayrılan Calle Postas caddesine girin ve birkaç yüz metre ileride göreceğiniz, binaların arasında kalan büyük meydanı bulun. Cadde sonunda göreceğiniz meydanın adı Plaza Mayor. Bu meydan; Habsburg Hanedanı varlığında III. Felipe döneminde inşa edilmiş, mimar Juan de Herrera tarafından tasarlanmış ve 1620 yılında açılmış. Meydanın tam ortasında Felipe’nin heykeli bulunuyor. Diğerlerinden farklı renkte ve üzerinde çizimler olan ayrıca 2 adet kuleye sahip olan 1790 tarihli Casa De La Panaderia isimli bina ve etrafını çevreleyen 4 katlı yapılarda bulunan 237 balkon ile akıllarda kalıyor. Etrafında çok sayıda kafe, restoran bulunuyor ve bu restoranlardan bütçenize uyan birisini seçip en az 1 kere kalamar yemeniz gerekiyor. Aynı anda 50.000 kişiyi ağırlayabilen bu meydan yüzyıllardır; idamlar, devlet kutlamaları, oyunlar, boğa güreşleri, festivaller ve popüler etkinlikler için kullanılıyor. Aziz San Isidro’nun da aziz ilan edildiği yer olarak ün salan bir meydan. Meydanda bulunan binalarda, Madrid’in standart yaşam sürenlere nispeten daha kalburüstü olan kesimi yaşıyor yani hepsi aslında birer daire.

Catedral De La Almudena: Plaza Mayor’de, heykel ve Casa De La Panaderia binası solunuzda kalacak şekilde meydana bağlı olan ve binaların arasında kalan Calle Cdad Rodrigo sokağını kullanarak, Calle Mayor caddesine çıkın ve dümdüz takip ederek en aşağıya yani şehrin ana caddesine inin. Caddeden karşıya geçtiğinizde göreceğiniz görkemli dini yapı Catedral De La Almudena yani Almudena. Bu katedral; 10. Yy’dan kalma bir caminin kalıntılarının üzerine, 1879-1993 yılları arasında inşa edilmiş ve ekonomik nedenler ile iç savaştan dolayı yapımı çok uzun sürmüş. 1993 yılında Papa Kohn Paul II tarafından vakfedilmiş ve Papa tarafından vakfedilen tek katedral olma ünvanına sahip. İkinci girişinde Sanguino tarafından yapılan ve Hz. Meryem’in tasvir edildiği bir heykel bulunuyor. Kilise Neoklasik ve gotik mimari özellikler taşıyor ayrıca süslü tavanlara ve 16. Yy’dan kalma bir sunak taşına sahip. İçerisinde bulunan müzede katedral hazinelerini, bodrum katında Kraliyet Ailesi üyelerinin mezarlarının bulunduğu kripta bölümünü ve kule kısmında ise güzel bir şehir manzarası ile loş mahzeni görebilirsiniz. 2004 yılında taht veliahtı Prens Felipe ile Letizia Ortiz’in düğün töreni de bu katedralde düzenlenmiş. Katedralin ana salonuna giriş ücretsiz ancak müze bölümü; yetişkinler için 6 Euro ve öğrenci 4 Euro.  

Royal Palace of Madrid: Almudena Katedrali’nin hemen yanında Madrid’in en çok ziyaret edilen ve Avrupa’da da en çok ziyaret edilen noktalar arasında bulunan Royal Palace of Madrid yani Kraliyet Sarayı’nı göreceksiniz. Bu saray; burada bulunan Kraliyet Kalesi’nin yerine 18. Yy’da inşa edilmiş ve 3418 tane odası bulunuyor. 1931 yılında XIII. Alfonso’nun tahttan çekilmesine kadar hükümdar ikametgahı olarak kullanılmış ayrıca günümüzde de devlet törenleri düzenlenen ve artık müze olarak kullanılan bir saray. İç düzenlemesi III. ve IV. Carlos tarafından yapılmış, içerisinde; sergiler, III. Carlos ve IV. Carlos Salonları, Şapel Odaları, görkemli bir yemek salonu, özel üretim porselenlerle kaplanan Porselen Salon, Rokoko Çin işleriyle bezeli olan Gasparini Salonu, III. Carlos taht dönemi havasının korunduğu Taht Salonu, seramik kavanozları ve şifalı otlarıyla meşhur eczane kısmı, duvarlarında muhteşem duvar halıları ile Goya Giordano ve Meng’se ait birçok çalışma ve ana kata çıkışın sağlandığı giriş holü bulunuyor. Etrafı mutlaka zaman geçirmeniz gereken Sabatini ve Campo del Moro Bahçeleri ile çevrili olan muhteşem bir saray kompleksi. Sarayın avlusunun hemen solunda saraya bağlı olan küçük binada ise; askeri üniformalar, zırhlar, silahlar, bayraklar ve savaş aletlerinin sergilendiği ayrıca alanında en büyük olma ünvanını taşıyan bir cephanelik bulunuyor. Sarayın içerisinde sürekli görevliler geziyor ve fotoğraf çekimine izin vermiyor, uyarıyorlar ancak flashı kapatarak gizlice çekim yapabiliyorsunuz. Saray ve cephaneliğin giriş ücretleri; yetişkinler için 11 Euro ve öğrenciler için 6 Euro.  

Real Basílica de San Francisco el Grande: Vakit durumunuza göre opsiyonel olarak, Almude Katedrali’nin yakınında bulunan, katedrali sağınıza alarak ana cadde olan Calle de Bailen caddesinde yaklaşık 5-10 dakika dümdüz yürüdükten sonra hemen sağınızda kalacak olan Real Basílica de San Francisco el Grande’yi de görebilirsiniz. Bu bazilika; 18. Yy’da Kral III. Carlos’un isteği üzerine Francisco Cabezas tarafından, burada bulunan bir Fransiskan Manastırı’nın yerine inşa edilmiş ayrıca 19. Yy’ın başında askeri kışla ve ulusal panteon olarak kullanılmış. Ön cephesinde 19 tane çan bulunuyor, içerisinde ise; çarmıha gerilmiş İsa figürü, İncil betimlemeleri ve Aziz Francesco’nun hayatının betimlendiği resimler yer alıyor. Roma’da bulunan Pantheon ve Vatikan Aziz Petrus Bazilikası’ndan sonra en büyük kubbeye sahip olma ünvanını taşıyan bir bazilika. Burayı rehberli turlar ile 3 Euro karşılığında gezebilirsiniz.

Plaza Espana: Kraliyet Sarayı’nı ya da El Grande Bazilikası’nı gezdikten sonra, saray solunuzda kalacak şekilde ana caddeyi dümdüz takip edin. Birkaç yüz metre sonra yolun kıvrıldığı yeri atladığınızda karşınıza bir park ve bu parkın bulunduğu bir meydan gelecek. Meydanı bulamamanız imkânsız çünkü meydanda şehrin en yüksek binaları yer alıyor. Bahsettiğim meydanın adı Plaza Espana yani İspanya Meydanı. Bu meydan; şehrin en önemli caddesi olan Gran Via’nın başlangıç konumunda ve İspanyol diktatörü Franco’nun ülkeyi modernleştirme çalışmasının bir ürünü olarak ortaya çıkmış. Senenin belirli dönemlerinde festivaller ve kutlamalar düzenleniyor. Meydanda bulunan Madrid Tower; 142 metre uzunluğa ve şehrin en yüksek binası olma ünvanına sahip ayrıca içerisinde ise saniyede 3 kat çıkabilen dünyanın en hızlı asansörü bulunuyor. Madrid Tower haricinde bir de Espana Building adında devasa bir gökdelen var. Meydanın ortasında; Don Kişot’un yazarı Miguel de Cervantes Saavedra’nın bir anıtı ve hemen karşısında da bronzdan yapılma Don Kişot ve Sancho Panza heykelleri yer alıyor. Don Kişot’un yanında, karakterin iki aşkını betimleyen Aldonza Lorenzo ve Dulcinea del Toboso heykellerini göreceksiniz. Şehrin en önemli ve en turistik meydanlarından birisi.

Gran Via: Plaza Espana’da vakit geçirdikten sonra yukarıya doğru çıkan, en kalabalık ve en hareketli olan caddeye girin. Bu cadde şehrin en önemli ve en ünlü caddesi olan Gran Via. Plaza de Alcala Meydanı ve Plaza de Espana Meydanı’nı birbirine bağlıyor ayrıca üzerinde; oteller, kafeler, restoranlar, barlar, ünlü markaların mağazaları, sinema kompleksi olan Plaza del Callao ve ünlü Telefonica Binası bulunuyor. İstanbul’un Bağdat Caddesi’ne benzetebileceğiniz, günün her saatinde hem insan hem de araç trafiği göreceğiniz, gündüz gezdikten sonra en az 1 kere de gece görmeniz gereken bir cadde.

Plaza de Cibeles: Gran Via caddesinin bittiği nokta yine şehrin en ünlü ve önemli meydanlarından birisi olan Plaza de Cibeles yani Kibele Meydanı. Bu meydan; Centro, Retiro ve Salamanca Bölgeleri’nin kesişim noktası ve şehir trafiğinin yükünü çeken önemli kavşaklardan birisi. Tam ortasında; 18. Yy’da Ventura Rodriguez’in, Roma Doğa Tanrıçası olan Kibele’den esinlenerek yaptığı ve günümüzde Real Madrid taraftarlarının zafer kutlamaları için buluşma noktası olarak kullanılan Kibele Çeşmesi bulunuyor. Çeşmenin karşısında Kibele Sarayı, sarayın yanında 19. Yy’dan kalma İspanya Banka Binası ve Linares Sarayı bulunan işlek bir meydan. Çeşmenin hemen solunda bulunan Kibele Sarayı; 1777 yılında Antonio Palacios tarafından beyaz renkte inşa edilmiş, sivri kuleleri göze çarpıyor, düğün pastasına benzetiliyor, harika bir bahçesi var ve günümüzde İspanyol Posta Teşkilatı’nın merkezi binası olarak kullanılıyor. İçerisinde eski model pirinç posta kutularını görebilirsiniz. Madrid şehrinin simgelerinden birisi haline gelmiş olan bu sarayın girişi ücretsiz ancak terasına çıkıp güzel bir Madrid manzarası izlemek isterseniz biletler 2 Euro.

Puerta de Alcala: Kibele Sarayı’nın hemen sağındaki cadde olan Calle de Alcala caddesinden, saray sağınızda kalacak şekilde dümdüz devam ettiğiniz zaman yol sizi Puerta de Alcala’ya çıkaracak. Burası sembolik bir şehir kapısı; Plaza de la Independencia Meydanı’nın ortasında ve 1769-1778 yılları arasında, III. Carlos tarafından şehri geliştirmek için Francesco Sabatini’ye yaptırılmış. Üzerinde at nalı biçiminde üç kemer, görkemli bir alınlık ve melek figürleri bulunuyor. Yine üzerinde savaş döneminden kalan şarapnel parçası hasarlarını görebilirsiniz. Bu şehir kapısı Avrupa’nın en büyüğü olma ünvanına sahip.

Parque Del Retiro: Puerta de Alcala’nın karşısında kalan yemyeşil, devasa park alanı tam adıyla Parque Del Retiro. Bu park, IV. Felipe’nin Sarayı’nın bahçesinde yer alıyor ve düzenlenmesine ilk olarak 17. Yy’da başlanmış. 133.5 hektarlık bir alan üzerine kurulu, içerisinde; tekne gezintileri yapabileceğiniz El Estanque adında büyük bir göl, ördekleri seyrederek huzur bulabileceğiz küçük göletler, Ricardo Bellver tarafından yapılan El Angel Caido heykeli, astronomik gözlemevi, Palacio de Cristal ve Palacio de Velazquez isimli 2 tane sanat sergisi ve Teatro Casa de Vacas adı verilen bir tiyatro bulunuyor. Bu parkta dilerseniz kitap okuyabilir, yaz aylarında güneşlenebilir, spor yapabilir, bisiklete binebilir, paten kayabilir, piknik yapabilir ya da tertemiz havasını ciğerlerinize çekebilirsiniz. Gerçekten muhteşem bir yeşil alan.

Museo Arqueológico Nacional: Retiro Park’tan sonra tekrar Kibele Meydanı’na dönün ve meydanın bulunduğu cadde olan Paseo de Recoletos caddesinden sağa dönün yani çeşme solunuzda ve saray sağınızda kalacak şekilde. Birkaç yüz metre yürüdükten sonra hemen sağınızda Madrid Arkeoloji Müzesi’ni göreceksiniz. Bu müze, 1867’de II. Isabel tarafından kurulmuş ve tarih öncesi devirlerden 19. Yy’a kadar birçok eser sergileniyor. Müzenin içerisinde, İspanya’ya ait eserlerin haricinde; Mısır, Antik Yunan ve Etrüsk medeniyetlerine ait eserleri görülebilirsiniz. İspanya’nın en büyük müzelerinden birisi ve mutlaka görmelisiniz. Giriş ücretleri; yetişkinler için 3 Euro ve öğrenciler için 1.5 Euro.

Museo de Cera: Arkeoloji Müzesi’nin hemen karşısında göreceğiniz müze Museo de Cera yani Balmumu Müzesi. Bu müze içerisinde; bilim adamları, şarkıcılar, kâşifler, kovboylar, oyuncular ve sporcular gibi farklı meslek gruplarından yaklaşık 450 kadar ünlü ismin balmumu heykeli bulunuyor. Balmumu heykellerle; Don Kişot’un yazarı Miguel de Cervantes’in yel değirmenleri önünde çalışırken ki hali, Goya’nın 1808’de yaşanan ayaklanma sonucunda meydana gelen 3 Mayıs Olayı tablosu, Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’dan Dönüşü, İspanyol sömürgelerinin tarihi ve Son Yemek olayı betimlenmiş. Bunların dışında bizim için en önemlisi Ulu Önder Atatürk’ün de balmumu heykelinin olması ama kesinlikle hiç benzemiyor orası ayrı. Giriş ücretleri; yetişkinler için 17 Euro ve öğrenciler için 12 Euro.

Museo Naval de Madrid: Arkeoloji Müzesi ve Balmumu Müzesi’ni gördükten sonra, gittiğiniz yoldan tekrar Kibele Meydanı’na dönün. Kibele Sarayı’nı solunuzda geçtikten 50 metre sonra, Paseo Del Prado caddesi 5 numarada Museo Naval de Madrid yani Madrid Denizcilik Müzesi’ni göreceksiniz. Bu müze; 1792 tarihinde İspanya Kralı IV. Carlos tarafından, Denizcilik Bakanı Antonio Valdés y Fernández Bazán’ın girişimleri sonucunda kurulması düşünülmüş ancak ilk olarak 19 Kasım 1843 tarihinde II. Isabel iktidarında Plaza de la Marina Española'da açılmış ve 1932 yılında bugün ki yeri olan Deniz Kuvvetleri Karargâhı’nın olduğu komplekse taşınmış. Müzenin içerisinde 15. Yy’dan günümüze kadar çeşitli eserler sergileniyor ve bu eserlerden en değerlisi Amerika Kıtası’nın resmedildiği en eski haritalardan birisi olan Juan de la Cosa Haritası. İçeride ayrıca Vicente López Portaña-Joaquín Sorolla ve Fernando Álvarez de Sotomayor gibi ressamların eserlerini görebilirsiniz. Amerika Kıtası’nın yanı sıra Filipinler ve Küba'dan da çok sayıda eser bulunuyor. Bunların dışında; kullanılan ilk navigasyon ‘aletinden’ son navigasyon ‘cihazına’ kadar navigasyonun kronolojik geçmişine birebir şahit olabilir, eski bir gerçek gemiden sökülerek getirilen örnek bir kaptan kamarasını inceleyebilir, onlarca tür ve boyutta gemi maketini görebilir ve denizcilik ile alakalı aklınıza gelen her şeyi bulabilirsiniz. Buraya giriş ücretsiz ancak askeri bir binaya girdiğiniz için girişte sizden pasaport ya da kimlik gibi bir belge istiyorlar, çıkışta geri veriyorlar. Pasaportunuzu, öğrenci kimliğinizi, ehliyetinizi ya da Türkiye vatandaşlık kimliğinizi bırakabilirsiniz.

Thyssen-Bornemisza Müzesi: Gemicilik Müzesi’nden sonra aynı caddeden yolunuza düz devam edin, birkaç yüz metre sonra karşınıza bir kavşak gelecek. Bu kavşağa gelir gelmez hemen sağınızda, 8 numaralı binada göreceğiniz müze Thyssen-Bornemisza Müzesi. Bu müze; zengin iş adamı Baron Heinrich Thyssen Bornemisza’nın, Avrupa’da bulunan ekonomik krizden faydalanarak tablo sahiplerinden satın aldığı ve öldükten sonra oğlu Hans tarafından sürdürülen, daha sonra İspanya hükümetine satılan eserlerden oluşan kişisel koleksiyonu ile açılmış. İçerisinde; Antonello da Messina, Titian, Sebastiano del Piombo, Caravaggio, Rubens, Van Dyck, Murillo, Rembrandt, Frans Hals, Domenico Ghirlandaio ve Vittore Carpaccio, Claude Monet, Auguste Renoir, Edgar Degas ve Vincent van Gogh, Picasso, Piet Mondrian ve Edward Hopper gibi ünlü sanatçıların eserleri sergileniyor. Sahip olduğu bazı eserler, özel bir anlaşma ile Barcelona'daki Museu Nacional d'Art de Catalunya'da sergileniyor. 2011 yılında yaşanan ekonomik darboğazı aşmak adına, İngiliz sanatçı John Constable'ın The Lock adlı eseri 22.4 milyon Paund’a Londra'da satılmış. İçeride görebileceğiniz önemli eserlerden bazıları; Domenico Ghirlandaio tarafından 1449-1494 yılları arasında yapılan Floransalı Asilzade Giovanna Tornabuoni'nin Portresi, Hans Holbein tarafından 1497-1543 yılları arasında yapılan İngiltere Kralı VIII. Henry'nin Portresi, 17. Yy’dan kalma Rubens’e ait Venüs’ün Hazırlanışı isimli tablo ve Zurbaran Azizleri’nin betimlendiği Azize Casilda tablosu. Giriş ücretleri; yetişkinler için 10 Euro ve öğrenciler için 7 Euro.

Museo Nacional Del Prado: Thyssen-Bornemisza Müzesi’ni gezdikten sonra müzenin olduğu kavşaktan karşıya geçin, geçer geçmez hemen solunuzda yine Paseo Del Prado caddesi üzerinde Museo Nacional Del Prado yani Prado Müzesi’ni göreceksiniz. İspanyol Kraliçesi, Paris Louvre Müzesi’ni ziyaret etmiş ve oradan çok etkilenmiş, bunun üzerine İspanya Kraliyet Koleksiyonları’nın sergilenmesi amacıyla bir müze yapılmasını emretmiş ve neticede 1819 yılında açılmış. Adını bulunduğu bölge olan Prado’dan alıyor. Müzenin içerisinde; İspanyol, İtalyan, Flemenk-Flaman ve Fransız menşeili 8600 tablo, 5000 çizim, 2000 oyma baskı, 1000 madeni para ve madalya, onlarca değerli heykel, tarihi mobilyalar ve süs eşyası bulunuyor ayrıca İspanya’nın en çok ziyaret edilen müzesi. Dünyada da ilk sıralarda yer alan bir modern sanat galerisi. Bu müzede sergilenen eserler; El Greco, Bartolomé Estéban Murillo, Jusepe de Ribera, Francisco de Zurbarán, Diego Velázquez, Francisco Goya, Hieronymus Bosch, Titian, Peter Paul Rubens, Raphael, Joachim Patiner, Andrea Mantegna, Botticelli, Caravaggio, Guido Reni, Albrecht Dürer, Rembrandt, Orazio Gentileschi, Artemisia Gentileschi, Veronese, Hans Baldung Grien, Fra Angelico, Antonello da Messina, Van der Weyden, Nicolas Poussin, Claude Gellée, Thomas Gainsborough ve Thomas Lawrence gibi dünyaca ünlü sanatçılara ait olan eserler. Bunların içerisinde en değerlileri; Velázquez tarafından yapılmış olan ve tuvale çizilen ilk 3 boyutlu resim olma ünvanını taşıyan, Prenses Margarita ile iki yardımcısını ve kendisini tasvir ettiği Las Meninas yani Nedimeler eseri ve Francisco de Goya tarafından yapılan, Türkçe Çıplak Maya anlamına gelen ve nü bir eser olan La Maja Desnuda. Giriş ücretleri; yetişkinler için 14 Euro ve öğrenciler için ücretsiz.

Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofía: Prado Müzesi’nden sonra aynı caddeden yolunuza devam edin, birkaç yüz metre yürüdükten sonra karşınıza gelecek olan kavşaktan sağa Ronda de Atocha caddesine dönün. Döner dönmez hemen sağ tarafınızda kalacak olan müze, Madrid’in 2 numaralı galerisi olan Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofía. Bu müze 18. Yy’da inşa edilmiş ancak sonraki dönemlerde iki cam asansör, ek bina, geçici sergi salonları, kütüphane ve konferans salonu eklenmiş. Müze toplamda 4 katlı olan ve içerisinde Picasso, Rembrandt, Miro, Salvador Dali ve Monet gibi ünlü sanatçıların eserleri sergileniyor. Burada göreceğiniz en değerli eser; Picasso tarafından yapılan ve 20. Yy’ın en ünlü resimlerinden biri olarak bilinen, bir Bask yerleşim bölgesinin 1937 yılında Nazi Pilotları tarafından bombalanmasının resmedildiği ve savaşın acımasızlığının betimlendiği Guernica isimli tablo. Diğer önemli eserler ise yine Picasso’ya ait bir eser olan Mavili Kadın tablosu, Salvador Dali’nin Cadaques Manzarası isimli tablosu ve Alfonso Ponce de Leon’a ait olan Kaza tablosu ayrıca müzede bir de çok büyük bir kütüphane bulunuyor. Giriş ücreti ise 8 Euro.

Paseo del Prado Caddesi: Bu caddeden bahsedecek olursak; Atocha İstasyonu ve Cibeles Meydanı arasında bulunuyor, ilk adı Salon del Prado’ymuş ancak daha sonra 18. Yy’da III. Carlos tarafından ismi değiştirilmiş. Çok geniş ve ağaçlarla donatılmış bir bulvar olan Paseo del Prado caddesi üzerinde; müzeler, kültür merkezi, galeriler, Plaza de Cibeles, 18. Yy’da inşa edilen barok kilise Iglesia de San Jose, İspanya Merkez Bankası’nın binası olan Banco de Espana, Westin Palace Oteli, Poseidon figürünün görülebileceği Plaza Canovas del Castillo, şehrin eski giriş kapısı Puerta de Alcala, İspanya Posta Hizmeti Merkezi binası Palacio de Comunicaciones, 1912 yılında açılan Dekoratif Sanatlar Müzesi ve Savunma Bakanlığı’na bağlı Denizcilik Müzesi bulunuyor. Bu cadde esasen müzeler caddesi olarak anılıyor çünkü üzerinde Madrid’in sanat açısından ilk 3’ü olan; Prado Müzesi, Thyssen-Bornemisza Müzesi ve Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofía bulunuyor. Eğer bu 3 müzeyi de gezmek istiyorsanız 26.5 Euro olan kombine biletlerden almanız yararınıza olacaktır.

Plaza De Santa Ana: Reina Sofia Müzesi’ni gezdikten sonra, müzenin bulunduğu kavşağa bağlı olan Calle de Atocha caddesinden dümdüz devam edin ve girişinde San Sebastian Kilisesi bulunan yani sağdan 9. sokak olan Calle de San Sebastian sokağından girin. Bu sokak sizi şehrin en güzel ve en popüler meydanlarından birisi olan Plaza De Santa Ana’ya çıkaracak. Bu meydanda kafeler, restoranlar ve barlar bulunuyor. Yemek yemek ya da bir şeyler içmek için uğrayabilirsiniz ayrıca akşamları da gayet hareketli ve kalabalık. Tam ortasında, İspanya Altın Çağı’nın önemli yazarlarından olan Pedro Calderón de la Barca’nın heykeli bulunuyor.

Tempo de Debod: Madrid şehir merkezinde bulunan ve kesinlikle görmeniz gereken önemli noktalardan diğeri Tempo de Debod yani Debod Tapınağı. Bu tapınak; MS 4. Yy’da inşa edilmiş, Mısır Dönemi’nde Adijalamani tarafından yapılmış, Aswan Barajı’nın sularının yükselmesinin ardından korunabilmesi için İspanya’ya armağan edilmiş ve 1968 yılında da Plaza de España'nın hemen arkasında Parque del Oeste dahilinde ve Paseo del Pintor Rosales caddesi üzerinde yeniden inşa edilmiş. Tapınağın içerisinde; Antik Mısır ile ilgili eserler, Tapınak ayrıca yaşam ve bereket sembolü Men’in betimlendiği kabartmalar bulunuyor. Etrafındaki Parque del Oeste’nin bahçelerinden de güzel bir şehir manzarası seyredebiliyorsunuz. Korunması için her geçen gün yeni teknikler ile önlemler alınan bir tarihi eser. 1960’larda baraj inşası sebebiyle başta Abu Simbel olmak üzere Nubia Tapınakları yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınca, Unesco dünya milletlerine yardım çağrısında bulunmuş, birçok ülkeden başarılı arkeologlar çalışmalara katılmış ancak 4 ülkenin arkeologları haricinde diğer arkeologlar yaptıkları yardımlar karşılığında tapınaklardan tarihi eser parçaları çalmışlar. Hal böyle olunca Mısır dürüst çalışan bu 4 ülkeyi ödüllendirmek istemiş ve bunun sonucunda da; Amerika’ya Newyork Metropolitan Müzesi'nde sergilenen Dendur Tapınağı’nı, İtalya'ya Ellesiya Tapınağı’nı, Hollanda'ya Taffa Tapınağı’nı ve İspanya’ya da Debod Tapınağı’nı hediye etmiş. Buraya Vodafone SOL Meydanı’ndan ya da Espana Meydanı’ndan yürüyerek, toplu taşıma ile de Plaza de Espana ya da Ventura Rodriguez metro istasyonunda inerek ulaşabilirsiniz.

El Rastro: Vodafone SOL Meydanı’na yakın konumda ve Centro yani şehrin merkez semtinde görmeniz gereken önemli noktaların sonuncusu ise Madrid’in ünlü bit pazarı olan El Rastro. Bu açık pazar alanı; 19. Yy’dan günümüze kadar ulaşmayı başarmış, Calle Embajadores ve Ronna de Toledo arasında kuruluyor ve ana caddenin yanı sıra ara sokaklara da yayılıyor. İçerisinde; uygun fiyata alışveriş yapabileceğiniz antikacılar, 2. el giysi satılan tezgâhlar, askeri eşya satılan tezgâhlar ve evcil hayvan satıcıları bulunuyor ayrıca hemen yakınında barok tarzda inşa edilen Iglesia de San Cayetano Binası ve kadın işçilerinin toplu sözleşme konusunda ödün vermemeleri ile tanınan Kraliyet Tütün Fabrikası yer alıyor. Buraya ulaşımı isterseniz SOL Meydanı’ndan yürüyerek isterseniz de La Latina ya da Embajdores metro istasyonlarında inerek sağlayabilirsiniz.

    Madrid’de mutlaka görmeniz gereken ancak şehir merkezine uzak konumda olduğu için toplu taşıma ile ulaşacağınız noktalardan bahsedecek olursak;

Plaza de Toros Las Ventas: İlk görmeniz gereken nokta Plaza de Toros Las Ventas yani Boğa Güreşi Arenası. Burası; 1931 yılında Jose Espeliu tarafından Fas mimarisi örnek alınarak tasarlanmış ve boğa güreşinin doğum yeri olarak kabul ediliyor. Toplamda 25.000 izleyici kapasitesine sahip. Mart-Aralık ayları arasında her Pazar ve resmi tatil günlerinde ayrıca San Isidro Festivali’nde festivalin sürdüğü 20 gün boyunca her gün boğa güreşleri düzenleniyor. İzleyicilerin oturacağı tribün farklı sınıflara göre 10 bölüme ayrılmış. Boğa güreşlerinin haricinde; Flamenko Festivali, konserler, siyasi mitingler ve diğer etkinlikler de düzenleniyor. Arenanın içerisinde yer alan Museo Tauriono’da ise ünlü matadorların portre, heykel ve kullandıkları materyalleri görülebilirsiniz. Las Ventas’ı bireysel gezmek isterseniz biletler audio guide dahil 14 Euro ancak rehber eşliğinde 45 dakikalık tur ile gezmek isterseniz; tek başınıza ya da 2 kişilik olan gruplar kişi başı 30 Euro, 3-5 kişilik gruplar kişi başı 25 Euro, 6-10 kişilik gruplar kişi başı 20 Euro, 10-19 kişilik gruplar kişi başı 15 Euro, 20 kişi ve üzeri ziyaretçi bulunan gruplar ise kişi başı 10 Euro. Eğer boğa güreşi izlemek isterseniz oturacağınız bölüme göre biletler 18-130 Euro arasında değişiyor.

Santiago Bernabeu: Madrid gezilerinin olmazsa olmazlarından bir diğeri şüphesiz Real Madrid Kulübü’nün stadyumu olan Santiago Bernabeu. Bu stadyum, 1947 yılında açılmış ve 85.000 izleyici kapasitesi ile dünyanın en büyük stadyumlarından birisi. Adını kulübün eski yöneticisi olan Santiago Bernabeu Yeste’den alıyor. 1957, 1969, 1980 yıllarında Avrupa Kupası final maçlarının, 2010 UEFA Şampiyonlar Ligi final maçının, 1964 Avrupa Ulusal Kupası ve 1982 FIFA Dünya Kupası maçlarının oynandığı stadyum. İçerisinde yapacağınız gezide; tribünleri, sahayı, yedek kulübesini, basın tribününü, basın açıklaması salonunu, soyunma odalarını, interaktif salonları ve Real Madrid tarihini tüm detayları ile yakından tanıma şansı bulacağınız fotoğraflar, kupalar, madalyalar, formalar, kramponlar ve toplarla dolu bir müze göreceksiniz. İçerisinde bulunan kafelerde soluklanabilir ve futbolun mabedi kabul edilen bu stadyumda güzel vakit geçirebilirsiniz. Stadyumu gezmek isterseniz bilet ücreti 13 Euro. Eğer maç izlemek isterseniz; maçtan 1 hafta öncesinden itibaren stadın altında bulunan gişeden bilet alabilirsiniz, en ucuz bilet genelde 40-45 Euro civarına satılıyor. Real Madrid ürünü satın almak isterseniz stadın altında bulunan Madrid Store’den alabilirsiniz, maç formaları 95 Euro. Stadyuma Santiago Bernabeu metro durağında inerek ulaşabilirsiniz.

   

Museo Del Ferrocarril de Madrid: Vodafone SOL Meydanı’na biraz uzak mesafede kalan ve toplu taşıma kullanarak daha rahat ulaşacağınız diğer görülesi nokta; Atocho tren garının hemen karşısında bulunan Museo Del Ferrocarril de Madrid yani Madrid Demiryolları Müzesi. Bu müze; 1880 yılında açılan ve ülkenin ilk tren istasyonu olan Delicias’ın, 1984 yılında müzeye dönüştürülmesi ile ortaya çıkmış. İçerisinde; trenlerin orijinallerini, İspanyol Devlet demiryolları RENFE’ye ait olan 25 metre uzunluğundaki lokomotifi, 1884 İngiltere yapımı olan ve gerekli olan suyu tepesinde yer alan melon şapkasını andıran buhar kazanından alması ile ünlenen La Pucheta Lokomotifi’ni, yaklaşık 30 tane buharlı, dizel ve elektrikli lokomotifi ayrıca vagonları görebilirsiniz. Bu vagonların birinde bulunan kafede dinlenip bir şeyler içebilirsiniz. Bunların dışında; sinyal, ışık, telgraf gibi işlerde kullanılan aletler ve gelişimleri ile ilgili bir sergiyi de gezme şansını bulabilirsiniz. Giriş ücretleri; yetişkinler için 6 Euro, öğrenciler için 4 Euro ve pazar günleri ise 2.5 Euro. Buraya Delicias metro durağında inerek ulaşım sağlayabilirsiniz.

Museo Nacional de Ciencias Naturales: Madrid şehrinde şehir merkezinden uzak olan, vakit durumunuza göre gezip görebileceğiniz bir diğer müze ise Museo Nacional de Ciencias Naturales yani Doğa Bilimleri Müzesi. Bu müze 1887 yılında kurulmuş ve içerisinde; yaklaşık 16.400 mineral, 220 meteorit ve egzotik kuşlar, yırtıcı kuşlar, nadide türler, böcekler, kelebekler, aslanlar, sürüngenler, kaplanlar, geyikler, balıklar ve yılanlardan oluşan 30.000 kuş ve memeli türü bulunuyor. Bunların haricinde; 1.8 milyon yaşındaki ayı benzeri bir canlının iskeletini ve Madrid’in kuzeyinde Atapuerca kazısından çıkarılan, Avrupa’daki en eski insan izlerinden alınan kalıntıyı da görebilirsiniz. Burası türünün en büyüklerinden birisi ve doğa tarihine şahit olacağınız bir müze. Giriş ücreti 5 Euro ancak Pazar günleri ücretsiz. Buraya Gregorio Maranon metro istasyonunda inerek ulaşabilirsiniz.

Vicente Calderon: Madrid’de ilgi alanınıza göre görebileceğiniz bir diğer nokta Atletico Madrid Kulübü’nün stadyumu olan Vicente Calderon. Bu stadyum; 1966 yılında yanından geçen Manzanares Nehri’nden dolayı Estadio Manzanares ismi ile açılmış ancak daha sonra adı kulübün efsanevi başkanı olan Vicente Calderon’un adı ile Estadio Vicente Calderon olarak değiştirilmiş. Toplamda 57.500 seyirci kapasitesine sahip ayrıca 2003 yılında UEFA tarafından 5 Yıldızlı olarak sınıflandırılmış ve bu sınıflandırmaya ulaşan ilk İspanya stadyumu olmuş. Yapacağınız gezide stadyum içerisinde; tribünleri, sahayı, yedek kulübesini, basın tribününü, basın açıklaması salonunu, soyunma odalarını, interaktif salonları ve Atletico Madrid tarihini tüm detayları ile yakından tanıma şansı bulacağınız fotoğraflar, kupalar, madalyalar, formalar, kramponlar ve toplarla dolu bir müzeyi göreceksiniz. Kapalı tribünün altından geçen karayolu ile en ilginç stadyumlar listesinde yerini alan görülesi bir stadyum. Bu stadyum sadece rehberli turlar ile gezilebiliyor, turlar 45 dakika sürüyor, biletler 6 Euro ve eğer müzeyi de görmek isterseniz 10 Euro. Buraya ulaşım sağlamak için; 5 numaralı metro hattına binerek Pirámides Station ya da Marqués de Vadillo Station durağında indikten sonra yaklaşık 15 dakika yürümeniz gerekiyor. Eğer yürüyerek gitmek isterseniz; Kraliyet Sarayı’nı sağınıza alıp ana caddeyi dümdüz takip edin, karşınıza gelen büyük kavşaktan sağa dönün ve nehir kenarına kadar yürüyün, nehir kenarına ulaştıktan sonra zaten stadyumu görebilirsiniz, bu yürüme ortalama 30-40 dakika sürer.

Casa de Campo: Madrid’de gezip göreceğiniz yerler bittikten sonra soluklanabileceğiniz en güzel alanlardan birisi Madrid’in diğer bir büyük parkı olan Casa de Campo. Burası; 17,5 kilometrekarelik bir alanı kaplıyor, kurulduğu dönem olan 16. Yy’da soylular tarafından av arazisi olarak kullanılmış ve 1931 yılında halkın kullanımına arz edilmiş. Günümüzde ise Madridlilerin ve yerli-yabancı turistlerin; güzel vakit geçirdikleri, bisiklete bindikleri, spor yaptıkları, paten kaydıkları, temiz hava aldıkları ve piknik yaptıkları bir park. Park içerisinde bulunan hayvanat bahçesinde gezip yüzlerce çeşit hayvanı fotoğraflayabilir, akvaryum ve yunus tankında bin bir çeşit balığı gözlemleyebilir, eğlence parkında hoşça vakit geçirebilir, 80bin metrekarelik gölde sandal gezintisi yapabilir ve muhteşem teleferik hattında hem adrenalinin hem de manzara izlemenin keyfine varabilirsiniz. Hayvanat Bahçesi+Akvaryum biletini online alırsanız 17.90 Euro, gişeden alırsanız 22.95 Euro. Teleferik biletleri ise tek yön 4.20 Euro ve gidiş-dönüş 5.90 Euro.

 

Madrid Hakkında Faydalı Bilgiler;

Madrid Card: Madrid’de eğer çok fazla müze gezecekseniz ve toplu taşıma aracı kullanacaksanız mutlaka Madrid Card alın, çünkü müzeler çok pahalı. Kart alarak hem müzelere ücretsiz ya da indirimli girersiniz hem de dilediğiniz gibi ulaşım araçlarını ücretsiz kullanırsınız. 1 günlük kart 47 Euro, 2 günlük kart 60 Euro, 3 günlük kart 67 Euro ve 5 günlük kart ise 77 Euro. Bu kart ile turistik noktalarda bulunan bilet sıralarını beklemeden direkt giriş yapabiliyorsunuz, şehir turlarına ücretsiz katılabiliyorsunuz ayrıca anlaşmalı tapas barlardan, eğlence mekânlarından ve restoranlardan indirim alabiliyorsunuz.

1- Barselona’ya kadar gitmişseniz, Toledo ya da Valladolid şehirlerine de vakit ayırıp günübirlik gidebilirsiniz.

2- Madrid’de geçen bir filmi izlemeden Madrid’e gitmeyin.

3- Madrid, toplu taşıma kullanmadan tamamını gezemeyeceğiniz büyüklükte bir şehir o yüzden şehir merkezinde kalan noktaları yürüyerek gezdikten sonra toplu taşıma kullanarak şehir merkezi dışında kalan noktaları gezin. Toplu taşıma kullanmak isterseniz 10 kullanımlık metro biletleri 12 Euro ve Madrid Travel Pass kart alırsanız 1 günlükten 7 günlüğe kadar seçenekler var.

4- Madrid genel anlamda pahalı bir şehir o yüzden hesabınızı iyi yapın. Özellikle yeme-içme ve konaklamada en uygun seçenekleri tercih edin.

5- Madrid’in şebeke suyu içilebilir durumda o yüzden para verip de su satın almayın, herhangi bir musluktan doldurup içebilirsiniz. Şişe su almak isterseniz küçük su 3 Euro.

6- Çantanızı bırakmak isterseniz; Madrid Atocha tren garında küçük dolap günlük 2.40 Euro, orta boy dolap 3 Euro ve büyük dolap günlük 4.5 Euro. Charmartin tren garında küçük dolap günlük 2.40 Euro, orta boy dolap 3 Euro ve büyük dolap günlük 4.5 Euro. Mendez Alvaro otobüs terminalinde standart dolaplar 1.5 Euro. Barajas Havaalanı’nda tüm terminallerde locker var, 0-2 saat arası 6 Euro ve 2-24 saat arası 10 Euro.

7- Mutlaka en az 1 gün bisiklet ya da Scooter kiralayarak gezin, bisiklet kiraları günlük 10 Euro.

8- Eğer denk gelirse kesinlikle Santiago Bernabeu’da Real Madrid’in maçını izleyin ve o muhteşem atmosferi yaşayın. Maç biletlerini stadyumda bulunan bilet gişelerinden alabilirsiniz, biletler 40 Euro’dan başlıyor. Eğer maç biletinizi gitmeden önce almak isterseniz tamamen Türkçe olan Highfive, Ticketbis, Popevent adreslerinden satın alabilirsiniz.

9- Dışarıda sabahlamayı düşünüyorsanız; havaalanında, Atocha tren garında ve Alvaro Mendez otobüs terminalinde yatabilirsiniz. 

10- Madrid’de; tren garında, havaalanında, müzelerde ve meydanlarda wi-fi var aklınızda bulunsun.

11- Bilet alacağınız yerlerde öğrenci indirimi istemeyi unutmayın. Isic kartınız yanınızda olsun yoksa Türkiye öğrenci kimliğinizi kullanın. Hangi ülkede okuduğunuzu sorarlarsa herhangi bir Avrupa ülkesini söyleyin zira AB üyesi olmayan ülke vatandaşlarının öğrencilerini öğrenciden saymayabiliyorlar.

12- Ucuz market ararsanız; Dia, Supersol, Mecadona, Aldi Market ve Lidl Market’i bulmanız gerekiyor, bunların dışında çoğu yerde Carrefour ve yerel marketler bulabilirsiniz.

13- Kahvaltı için Subway’den büyük boy sandviç yaptırın, ikiye böldürün yarısını sabah yarısını öğlen yiyin ki iki öğünü de aradan çıkarmış olun. Isic kartınızı gösterin ve öğrenci indirimi isteyin.

14- Madrid’de kadınlara sözlü ya da fiili tacizde bulunmak; hırsızlık, kapkaç ya da gasp gibi suçlardan daha ağır bir suç olarak kabul edilir ve asla polisler tarafından görmezden gelinemez, akıllı olun.

15- Madrid için; Ankara gibi bir şehir, klasik bir başkent, güzel değil fazla zaman ayırmaya gerek yok, gezecek bir yeri yok vs. diyenlere asla ama asla itibar etmeyin. Madrid kesinlikle Ankara gibi bir şehir değil, mutlaka uzun uzadıya gezilip görülmesi gerekiyor.

*Madrid’de kaç gün kalınmalıdır diye sorarsanız, kesinlikle en az 3 tam gününüzü ayırmanız gerekir.

Yorumlar