Hakkımda

   Adım Serdar. Soyadımın ne olduğunun, nereli olduğumun, yaşımın kaç olduğunun veya ne iş yaptığımın bir önemi yok. Önemli olan size ne verebileceğim, neler kazandırabileceğim, ne fayda sağlayabileceğim. Asla bireysel bir popülarite kazanma, gezip gördüğüm yerlerle alakalı caka satma gibi bir niyetim yok. Öyle binlerce takipçim olsun, paylaşımlarımı yüzlerce kişi beğensin ya da sosyal medyada adım konuşulsun gibi beklentilerim de yok, bunu baştan söyleyeyim. Yazdıklarımdan 1 kişi bile faydalansa bana yeter. Sitede okuyacağınız yazıları baştan sona bir rehber olacak şekilde yazdım, bunu böyle yapmamın asıl nedeni seyahatinizi ne kadar kolaylaştırabileceğimi düşünmüş olmam. Yazdıklarımdan bir kelime bile fayda sağlasanız, bu benim için gerçekten büyük bir onur. Ulaşımdan konaklamaya, yeme-içme bölümünden gece hayatına, alışverişten gezilecek yerlere ve şehirler hakkında bilmeniz gerekenlere kadar ne yazdıysam her kelimesinin faydalı olması gerektiğini düşündüm yani işinize yaramayacak kelimelerden arındırdım diyebilirim. Eğer düşük bütçeli bir seyahat planlıyorsanız tam adamına çattınız!

   Her neyse. Hikayeme en başından başlamak istiyorum (Tabi ki şu senede şurada doğdum diye başlamayacağım). Çocukluğumdan bu yaşıma kadar edindiğim bütün kötü(!) alışkanlıklar aslında babam yüzünden(sayesinde) oldu. Babam gezmeyi benden daha çok seven bir insan ve ben kendimi bildim bileli gezme konusunda birbirimizle yarışıyoruz. Abim ve ablam benden yaşça epey büyük oldukları için daha ben 14-15 yaşlarında iken onlar yollarını ayırdılar. Hal böyle olunca annem, babam ve ben ‘Rocket Takımı’ gibi kaldık. Aslında fena da olmadı, resmen üstümüzden bir yük kalktı diyebilirim smiley Kardeşlerimin kendi hayatlarını kurmaları hem aile bütçemizi rahatlattı hem de arabanın arka koltuğunu genişletti. Tabi bütçemizin rahatlaması demek gezmeye daha çok para ayırabilmemiz demekti. Annem gezmeyi pek sevmez ama garibim bizimle takıla takıla alıştı gezmeye, hatta resmen rehberimiz oldu. Hem paramızın hem de zamanımızın müsaade ettiği her dönem yollara düştük. Yaz tatillerinde hiçbir zaman gidelim bir otelde tatil yapalım demedik, atladık arabaya şehir şehir gezdik. Pansiyonda da kaldık, arabada da uyuduk, sahil kenarında çadırda da konakladık. Sadece tatillerde değil, bir yakınımızın düğünü varsa düğüne gidene kadar yol üstünde bulunan şehirleri, düğünün olduğu şehri ve çevresinde ki şehirleri gezdik, bununla da yetinmedik dönerken hep farklı güzergahlardan döndük ve farklı şehirler gördük. Ailemle gezmediğim zamanlarda da her bulduğum fırsatta otostop yaparak, otobüsle ya da trenle gezdim.

   Kötü alışkanlıklar demiştim ya bunlardan bir tanesi de araba kullanmak. Babam araba kullanmayı çok sevdiği için küçük yaşlarımızda hem abime hem de bana araba kullanmayı öğretti. İşte hep babamın yüzünden araba kullanmak bizim ailenin erkekleri için büyük bir zevk haline geldi. Bu yüzden 18 yaşıma geldiğimde ilk yaptığım şey ehliyet almak oldu. Ehliyetimi aldıktan sonra babam hayatta ki en büyük pişmanlıklarından birini yaşadı tabi, artık o direksiyona oturma fırsatı kalmamıştı. Sağ olsun annem ‘Serdar daha iyi kullanıyor’ diye gazladığı için ben de zaten kolay kolay direksiyonu elimden bırakmıyordum. Uzun yolda araba kullanma konusunda yeterince tecrübe sahibi olduktan sonra içimdeki keşfetme duygusuna karşı koyamamaya başladım çünkü artık benim için gidip görmek çok kolaylaşmıştı. Evet araba ile geziyordum ama sanmayın ki Almanya’dan Mercedes ile Türkiye’ye tatile gelen gurbetçiler gibi gezdim. Elimde avucumda ne kadar para varsa sadece benzin almaya yetiyordu. Kimi zaman arabada uyudum kimi zaman çadırda, yeri geldi günde iki öğün yedim yeri geldi aç gezdim ama hep gezdim, yollardan hiç beri kalmadım. İç Anadolu çocuğu olduğum için önceleri memleketimin yakın şehirlerini geziyordum ama sonra uzaklara açılmaya kadar verdim. Bir gün biriktirdiğim ne kadar varsa koydum önüme ve ne kadar uzağa gidebileceğimi düşündüm.

   Her zaman bir bahanem vardı. Üniversiteye başlamadan önce vizelerdi, finallerdi uğraşmaktan gezmeye fırsat bulamam dedim, atladım arabaya bütün Akdeniz Bölgesi’ni karış karış gezdim. Üniversiteye başladıktan sonra altı üstü bir yaz tatilimiz var dedim, bastım Ege Bölgesi’ne gittim ve neredeyse her şehrini gezdim. E Karadeniz’in neyi eksik? Sonraki yıl çıktım yola Karadeniz Bölgesi’nin neredeyse bütün önemli noktalarını gördüm. Babadan zengin olduğumu sanmayın, tatillerde gezdiğim zamanlarında dışında kalan dönemler de hep çalıştım, hep para biriktirdim. Alışkanlık yaptı tabi arabanın rahatlığı, resmen benzin parası için çalışıyordum. Böyle böyle Türkiye’nin neredeyse 2/3 sini gezdim, gördüm. İş hayatına atıldıktan sonra gezemem diyordum ama tablo ortada, geziliyor işte. Düşlerinde gezip görmek olanın önünde hiçbir engel duramıyor.

   Türkiye’de yeterince gezdiğime ikna olduktan sonra artık ufkumu genişletmemin, dünyaya açılmamın vakti gelmişti. Almanya’ya akrabalarının yanına gidenlerin haricinde her Türk genci gibi ben de ilk yurtdışı seyahatimi İtalya’ya yaptım. İlk yurtdışı seyahatim olduğu için ne tedirginlikler ne korkular yaşadım bir ben bir Allah biliyor o yüzden ilk kez yurtdışına çıkacak olanları çok iyi anlıyorum. İtalya’ya gitmeden önce ‘nasıl olsa beceremem, döndükten sonra da bir daha böyle bir işe kalkışmam’ diyordum. Nereden bileyim bağımlılık yapacağını. Gezmek bağımlılık yapıyor eyvallah ama Türkiye’de gezmek kolay, yurtdışı çok başka bir olay. Bundan kastım Avrupa’da gezmenin zor olduğu falan değil, dünyaya açılmanın yol açtığı bağımlılık. Türkiye’de 81 il var ama dünyada 200 ülke, varın siz kıyaslayın. İtalya’dan döndükten bir hafta sonra kendimi yeni yurtdışı seyahatimin planlamasını yaparken buldum. Bakın uyarıyorum! bir kez çıktıktan sonra artık geri dönüşü yok, bu yaşadığım durumun aynısı sizin başınıza da gelecek. İtalya’dan sonra İspanya’ya gittim ve neredeyse Avrupa’nın tüm ülkelerinde bulundum. Tüm ülkeleri gezdim demiyorum sadece her ülkenin en az 1 şehrinde bulundum diyorum, ülkeyi gezmek başka şehrini gezmek başka. 175 ülke gören gezginimiz var o yüzden ben daha yolun başındayım anlayacağınız. 

   Mottom hep belliydi ‘Bir daha ne zaman fırsatım olacak ki?’ Zaten başıma ne geldiyse bu motto yüzünden geldi ama hiç pişman olmadım. Hayatım boyunca verdiğim en doğru karardı yolda olmak. Hiçbir zaman iyi bir işim ve iyi bir maaşım, bahçesinde barbekü partisi verebileceğim bir evim, şöyle üstünü açıp piyasa yapabileceğim bir arabam veya yaz aylarında engin denizlere açılacağım bir teknem olsun diye hayallerim olmadı (düşündüm de aslında hiç fena olmazmış). Hep tek bir hayalim oldu ‘dünyayı görmek.’ Bence asıl zenginlik bu. Sanırım artık yolum belli, ömrüm yettiğince hep yollarda olacağım. Her zaman diyorum, dünyada 200 ülke varsa en az 100’ünü görmeden ölmeyeceğim!

   Kendimi hiçbir zaman ‘gezgin’ olarak nitelendirmedim sadece sırt çantası ile gezmeyi seven biriyim. Gezgin olabilmem için ardıma bakmadan, planlamadan, programlamadan, dönüşü belli olmayan uzun yollara düşmeliyim. Sırt çantası ile şehirden şehre atlıyorum ama çalışan birisi olduğum için ister istemez kısıtlanıyorum, bu da beni gezgin olabilmekten alıkoyuyor. Şu an çalışıyorum ama ‘gezgin’ sıfatına nail olabilmek için çalışıyorum. Her ne kadar düşük bütçe ile gezmeyi becerebiliyor olsam da para bu, elbet suyunu çekecek o yüzden ne kadar çok birikim yapabilirsem o kadar uzağa gidebileceğim. Tek dileğim bir gün sizlere kendimi gezgin olarak tanıtabilmek.

   Farkındayım biraz uzun oldu ama madem bölümün adı ‘Hakkımda’ bölümü, bunları anlatmadan geçemezdim. Size hayat dersi verecek halim yok ama elbette vereceğim bir önerim var. Az çok beni tanıdınız, bulduğum her fırsatta gezmeye çalıştığımı gördünüz. Eğer hayallerinizde dünyayı görmek varsa, üniversiteye başlamadan gezin. Başladınız mı? o zaman sınavlar bittikten sonra gezin. Okul bitti mi? iş hayatına atılmadan önce gezin. Çalışmaya mı başladınız? evlenmeden önce gezin. Evlendiniz mi? çocuk sahibi olmadan gezin. Çocuğunuz mu oldu? okula başlamadan gezin. Çocuklarınız büyüdü mü? masrafları artmadan gezin. Artık emekli mi oldunuz? gezin dedeciğim gezin neneciğim ne güzel işte artık sizi bağlayan bir şey yok! Herkes bu basamaklardan geçecek diye bir kaide yok, bu silsileye hayatınızın herhangi bir aşamasında da dahil olabilirsiniz. Bu sebepler ikna edici gelmedi mi? O zaman hala eliniz ayağınız tutuyorken gezin, hala sağlığınız yerindeyken gezin, hala ülkede ekonomik kriz olmamışken gezin, hala dünyanın 7 harikası yerinde duruyorken gezin, hala 3. Dünya savaşı çıkmamışken gezin, hala dünya yaşanabilir bir haldeyken gezin kısaca hala fırsatınız varken gezin çünkü ‘YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR.’

   Söyleyeceklerimi söyledim, sabırla okudunuz ama son bir şey kaldı. Teşekkür etmem gereken en önemli kişi babam. Beni besledi büyüttü bu yaşıma kadar getirdi diye klişe sözler söylemeyeceğim, söylemek istediğim tek şey ‘iyi ki bana bu kötü(!) alışkanlığı kazandırmışsın.’ Bana bırakacağın en değerli miras gezmeyi seven genlerim ve bu mirasına ömrümün sonuna kadar gözüm gibi bakacağım. Binlerce kez teşekkür ederim. İyi ki varsın…