3. Bölüm: Baptism Site - Dead Sea - Ma'in Hot Springs - Madaba - Nebo Dağı - Kerak Kalesi - Wadi Dana - Wadi Mujib

 

BAPTİSM SİTE: Amman’a 55 km uzaklıkta bulunan bu vaftiz alanının diğer adı Bethany Beyond the Jordan. Araba kiralayacaksanız Amman’dan Lut Gölü’ne gider gibi gidiyorsunuz ve 40 km sonra sağa dönüyorsunuz. Zaten her 10 km’de bir tabela göreceksiniz. Baptism Site’nin yolu tek şeritli ve karşıdan gelen arabalar çok hızlı geliyor, dikkat edin. Burası Ürdün-İsrail sınırında yer alan bir bölge o yüzden her yerde asker var, pasaportunuzu kesinlikle yanınızda bulundurun. Vaftiz alanına yaklaştığınız zaman ilk olarak otoparkı ve hemen yanında da bilet gişesini göreceksiniz. İç kısımlara özel araç ile gitmek yasak çünkü askeri bölge. Burada ki otoparka arabayı bıraktıktan sonra gişeden bilet alıyorsunuz ve diğer turistlerle birlikte beklemeye başlıyorsunuz. Yeterli sayıya ulaşıldıktan sonra rehberle birlikte minibüse biniyor ve vaftiz alanına gidiyorsunuz. Rehber, yol boyunca etrafta bulunan noktalar hakkında bilgi veriyor. Vaftiz alanı, sınırda olduğu için askeri kontrol noktasından geçilerek giriliyor ve pasaport kontrolü yapılıyor. Burada, sınır boyu silahlı araçlar ile devriye atan Ürdün askerlerini görmek de mümkün.

   Baptism Site’de yapılan rehberli turun ilk durağı, Ürdün ve İsrail arasında doğal bir sınır oluşturan Ürdün Nehri. Rehberle birlikte Ürdün Nehrinin olduğu yere gidiliyor ve rehber detaylı bilgiler veriyor. Ürdün Nehri dediğime bakmayın, buradaki kolunun genişliği 2 metre var yok, yani 2 metre ötesi İsrail toprakları. Burayı gördükten sonra tarihi vaftiz alanına geçiriliyor. Burada kaynağı Ürdün Nehri’nden gelen küçük bir vaftiz havuzu yer alıyor ve İncil’de yazılanlara göre Hz. İsa’nın yetişkin olduğu bir dönem burada vaftiz edildiğine inanılıyor. Zaten burayı bu kadar ünlü yapan ve Hristiyanların hac noktalarından biri olmasını sağlayan da bu inanış. Havuzun devamında bir merdiven var ve merdivenin sonunda da eski bir kilisesin kalıntısı. Kalıntı diyorum ama aslında sadece büyük bir çatı ve zemininde de birkaç parça tarihi mozaikten ibaret. Buradan sonraki durak eski bir Yunan kilisesi olan St. John Kilisesi oluyor, kilise aslında 491 yılında yapılmış ama her yeri restore edilmiş yani 5-10 yıllık gibi görünüyor. Kilisenin içi oldukça güzel, duvar resimleri ilgi çekici. Kilisenin içinde bir de kapalı kutu içerisinde sergilenen insan kemikleri bulunuyor. Bu kemiklerin, Hz. İsa’yı vaftiz eden Aziz John’a ait olduğu düşünülüyor. Dilerseniz kilise içinde satılan hediyelik eşyalardan alabilirsiniz. Kutsal su, kutsal yağ, kutsal toprak, kutsal tütsü, kutsal mum ve kutsal heykelden oluşan paketler ebatlarına göre 6-15 Dinar arasına satılıyor. Tabi ki hiçbiri kutsal değil, tamamen turist kandırmaca.

   Kilisenin yanında ise Hristiyanların vaftiz töreni yaptıkları Ürdün Nehri bulunuyor. Bulunduğunuz yer Ürdün toprakları ve nehrin hemen karşı kıyısı ise İsrail. Arada sadece nehir var. Sınır olduğu için Ürdün tarafında Ürdün askeri ve nehrin diğer tarafında da İsrail askeri nöbet tutuyor. Buraya kimileri hacı olmak için kimileri de sadece turistik gezi maksadıyla geliyor. Hacı olmaya gelenler ihrama benzeyen beyaz kıyafetler ile suyun içine girerek vaftiz oluyorlar. Siz nasıl grup halinde nehrin Ürdün tarafından gelmişseniz, aynı şekilde nehrin diğer tarafında da İsrail’e gezmeye gelen turist grupları oluyor. Hayatınızda görebileceğiniz en ilginç yerlerden birisi, iddia ediyorum. Burada bir süre vakit geçirildikten sonra da rehberli gezilerin vazgeçilmezlerinden biri olan ‘zorla alışveriş yaptırma’ aşamasına geçiliyor. Minibüs ve otobüslerin bekleme alanının hemen yanında bulunan hediyelik eşya dükkanında biraz vakit geçirildikten sonra aynı minibüs ile bilet gişesinin olduğu alana geri dönülüyor.

   Askeri bir bölge olduğu için özel araç ile ve bireysel olarak girilemiyor, sadece rehberli turlar halinde gezilebiliyor ama hediyelik eşya mağazasının olduğu yerde gördüğüm otobüslere anlam veremedim. Sanırım turizm firması aracılığı ile gelenler bilet gişesine uğramadan giriyorlar. Her neyse, siz dolmuşla ya da otobüsle giderseniz, nerede ineceğinizi ve ne yapacağınızı zaten söylerler. Giriş ücreti 12 Dinar ama bence değer çünkü gerçekten çok ilginç bir yer. Kesinlikle gidip görmenizi tavsiye ederim.

DEAD SEA (ÖLÜ DENİZ - LUT GÖLÜ): Baptism Site’den sonraki durağım, yaklaşık 10 km uzaklıkta bulunan Dead Sea yani bizim bildiğimiz adı ile Lut Gölü oldu. Dead Sea, İsrail ve Ürdün arasında yer alıyor ayrıca gölün yarısı İsrail’e ve diğer yarısı ise Ürdün’e ait. Deniz seviyesinden 430 metre aşağıda yer aldığı için Amman’dan çıkıp Dead Sea yoluna girdiğiniz andan itibaren sürekli irtifa kaybediyorsunuz. Bu özelliği ile dünyanın en alçak noktası olarak kabul ediliyor. Amman-Dead Sea yolu gayet güzel ama her yerde radarla hız kontrolü yapılıyor. Özellikle de gölün kenarında ilerleyen otoyol üzerinde. Eğer bir polis arabası ve arabanın arkasına saklanan polis görürseniz bilin ki radar var çünkü Ürdün’de hız kontrolü, polislerin ellerinde tuttukları radar cihazları ile yapılıyor. Dürbün gibi bir şey tutuyorlar, gerçekten çok komik bir görüntü. Dikkat edin, radarın cezası 30 Dinardan başlıyor. Amman’dan otobüs veya minibüs ile ulaşım sağlayabilirsiniz ama benim tavsiyem taksi ile gitmeniz. Tur firmalarının Ölü Deniz - Nebo Dağı ve Madaba’yı içeren paket turları da mantıklı bir seçenek.

   Ölü Deniz’de konaklama alternatifi çok ama hemen hepsi lüks oteller. İnsanlar buraya günlerce tatil yapmak ve şifa bulmak için geliyorlar çünkü Ölü Deniz’in suyu, içerdiği mineraller sayesinde birçok kas, kemik ve deri hastalığına iyi geliyormuş. Standart bir otelde bile konaklayacak olsanız 200-250 Lirayı gözden çıkarmanız lazım, diğer bilindik otellerin geceliği zaten 500-600 lira civarında ama tabi 5 yıldızlı hizmet sunuluyor. En mantıklı seçenek Madaba’da konaklamak veya Amman’dan git gel yapmak. Eğer benim gibi arabada uyumayı ya da çadır kurmayı düşünüyorsanız da onlarca müsait yer var.

   Ölü Deniz’e girmek istiyorsanız özel plajlardan veya otellere ait plajlardan faydalanmak zorundasınız çünkü tedbir alınmayan kıyılar hem tehlikeli hem de sağlıksız. Sudan çıktıktan sonra da iyice yıkanmanız lazım. Ben internette okuduğum tavsiyeleri dinleyerek tercihimi Amman Beach’ten yana kullandım ama daha burası gibi birçok farklı seçenek var. Giriş ücreti olarak 15 Dinar ödedim, yaz aylarında 20 Dinar oluyormuş. İçeride 5 yıldızlı bir konfor sunuluyor; büyük bir plaj, yüzme havuzu, kafeterya, soyunma kabinleri, duşlar vs. Her şey düşünülmüş. Kafeteryanın fiyatları da gayet makul. Aynı şekilde otellerin plajları da 15-20 Dinar arası ama hizmet açısından daha iyi olduğunu tahmin ediyorum.

   Sıcaklık nedeniyle gölün tuz oranı %31 olarak ölçülmüş, Akdeniz’de bu oran %3 civarında. Doğu Afrika’da yer alan Assal Gölü’nden sonra dünyanın en tuzlu ikinci gölü. Tuz oranı çok fazla olduğu için birkaç bakteri haricinde hiçbir canlı yaşamıyor ve bu yüzden de adı Dead Sea olarak anılıyor. Ölü Denizi bu kadar popüler yapan özelliği ise yoğun tuz oranından dolayı hiçbir şeyin batmıyor ya da batamıyor olması. Suya girdiğiniz andan itibaren sizi havaya kaldırıyor ve suyun üzerinde bırakın yatmayı oturabiliyorsunuz bile. Su çok tuzlu olduğu için yüzmek imkansız, eğer yüzmeye çalışır ve gözünüze ya da burnunuza su kaçırırsanız her zamankinden daha fazla yanacağını bilin. Ben birkaç kez yanlışlıkla yüz üstü döndüm, hem ağzıma hem de gözüme su kaçtı ama abartıldığı kadar da yanmadı yani öyle azap veren bir durum yok. Yine de dikkat etmeniz lazım, sırt üstü yatın ve dönmemeye gayret edin. Zaten daha sahile adım atar atmaz her yerde karşınıza ‘yüzmeyin’ uyarısı çıkıyor. Suyun kıyıya vurduğu yer taşlaşmış tuzlarla kaplı, eğer dikkat etmezseniz kayıp düşebilirsiniz. Sahil kenarında elinizi kuma daldırdığınızda avuç avuç tuz toplayabilirsiniz. Sudan çıktıktan sonra ise vücudunuz adeta yağ ile kaplanmış gibi oluyor ve arınmak için iyice yıkanmanız gerekiyor. Üzerinizdeki su kuruduktan sonra da resmen tuza batmış gibi oluyorsunuz, vücudunuz bembeyaz tuz ile kaplanıyor. Eğer dilerseniz sudan çıktıktan sonra çamur banyosu yapabilirsiniz, plajda kovaların içerisinde çamurları göreceksiniz. Sudan çıktıktan sonra yine gölden elde edilen bu çamur vücuda sürülüp, kurutulursa cilde çok iyi geliyormuş. Ben denemedim ama deneyen birçok kişiyi seyrettim. Denizden çıktıktan sonra duş alıp, güzel bir havuz keyfi yapmayı da ihmal etmeyin.

   Ölü Deniz’in karşı kıyısı İsrail toprakları. Lut kavminin helak olduğu yer olarak biliniyor ve o yüzden de bizce bilinen adı Lut Gölü. Kavmin helak olduğu yer Ürdün tarafında ve yol kenarındaymış ama ben göremedim, siz giderseniz fotoğraflayın. Aynı şekilde Lut Peygamber’in karısının taşlaşmış hali de yine yol kenarında görülebiliyormuş. Tabi bunlar sadece genel inanıştan ibaret yani ispatı yok. Yine de görülmeye değer diye düşünüyorum. Ölü Deniz’in suyunun şifalı olduğunu söylemiştim, bu yüzden göl suyundan elde edilen mineraller kozmetik alanında kullanılıyor. Hatta Mısırlıların mumyalama için kullandıkları kimyasallar dahi bu gölden elde ediliyormuş. Otellerden ya da yol kenarında bulunan mağazalardan, gölden elde edilen mineraller ile yapılan sabunlardan veya kremlerden satın alabilirsiniz. Sabunların fiyatı 5 Dinar.

   Ölü Deniz’e kadar gitmişken, göle 10 km uzaklıkta bulunan Ölü Deniz Müzesine ve seyir terasına da uğrayın derim. Müze çok büyük değil ama içerisinde milyon yıl öncesine ait taşlar, yine çok eski tarihlere ait kutsal taşlar, çeşitli bitki fosilleri, gölden elde edilen mineraller, Lut kavmine ait olduğu düşünülen eşyalar, yazıtlar, antik takılar vs. sergileniyor. Müze, Ölü Deniz’den çok daha yüksek bir konumda olduğu için terasından mükemmel bir göl manzarası seyrediliyor. Gölün karşı kıyısı İsrail ve sağ çaprazı ise Kudüs. Eğer hava sisli değilse, bu manzara terasından Kudüs’ü dahi görebiliyorsunuz. Benim gittiğim dönem hava sisliydi ama zoom lens kullandığım için Kudüs’ün fotoğraflarını çekebildim ve Kudüs’e çektiğim fotoğraflardan baktım. Müzenin giriş ücreti 2 Dinar. Eğer araba ile gitmişseniz, müzeye gitmek için Akabe’ye gider gibi gitmeniz, ardından tabelayı görünce sola dönerek dağa tırmanmanız gerekiyor. Zaten tırmandıkça karşınıza yeni tabelalar çıkacaktır.

 MA'IN HOT SPRINGS: Burası Ölü Deniz Müzesi’ne çok yakın bir alanda kurulu olan büyük ve ultra lüks bir tatil köyü. Bölgenin genel adı Ma’in Bölgesi ve farklı isimlerde birçok tesis var. Kompleksin içerisinde oteller, yürüyüş yolları, bisiklet parkurları, restoranlar, termal havuzlar, aqua park vs. yer alıyor. Asıl olayı ise tamamen doğal sıcak su şelalelerinin döküldüğü, yemyeşil bir vadi üzerine inşa edilmiş olması. Üzerinize 40-50 derece sıcaklıkta suyun döküldüğü bir havuzda keyif yaptığınızı düşünün. Ben gidemedim o yüzden sizle beraber ben de düşünüyorum. Burada bulunan termal su kaynakları kas, eklem ve kemik hastalıklarına çok iyi geliyormuş. Bu yüzden de orta yaşlılar için baya popüler bir tatil alternatifi. Eğer konaklamak isterseniz gecelik fiyatı 500-600 lirayı buluyor ama 15 Dinar karşılığında sadece havuzlarından faydalanmanız da mümkün.

MADABA: Amman’a yaklaşık 35 km uzaklıkta bulunan bir şehir. Eğer Ölü Deniz’den sonra giderseniz muhteşem manzaralara sahip olan bir yoldan gideceksiniz. Ölü Deniz’den Akabe’ye gider gibi gidiyorsunuz ve sol tarafa dönüp dağa tırmanıyorsunuz. Zaten Ölü Deniz Müzesi ve Ma’in Hot Springs de yine Madaba yolu üzerinde bulunuyor. Ben Ölü Deniz’den sonra gittiğim için bu güzel dağ yolunu kullandım ve neredeyse her 10 km’de bir mola verdim çünkü manzara inanılmaz. Ölü Deniz’i tepeden görüyor ve harika fotoğraf kareleri çıkıyor.

   Madaba, Ürdün’ün en fazla Hristiyan nüfusa sahip olan şehri. Müslüman olanların sayısı çok daha fazla ama kardeş kardeş yaşamayı öğrenmişler. Hristiyanlara karşı inançları ile alakalı ne bir baskı ne de bir saldırı söz konusu. Madaba, tarihi çok eskilere dayanan bir şehir o yüzden görülmesi gereken birçok nokta var. Bunlardan en önemlisi ise Madaba’nın ününe ün katan St. George Kilisesi. Eski bir Bizans Kilisesinin olduğu yere 1884 yılında inşa edilmiş. Zemini arkeolojik açıdan çok değerli çünkü zemininde bulunan mozaik harita 6. Yy’dan kalma. Ürdün’ün birçok yerinde, zemininde mozaik harita olan Bizans Kilisesi görmeniz mümkün. Jerash Antik kentinde bulunan kilise ve Aclun Kalesi’nin içinde bulunan kilise gibi. Burada bulunan eski Bizans Kilisesi’nden eser kalmadığı için harita keşfedildikten sonra, koruma altına almak adına üzerine St. George Kilisesi inşa edilmiş. Bu mozaik harita üzerinde, İncil’de adı geçen ve Lübnan’dan Mısır’a kadar uzanan geniş coğrafyaya ait 157 nokta, çeşitli şekillerle tasvir edilmiş. Toplamda 2 milyon parçadan oluştuğu tahmin ediliyor ancak burada sadece 1/3’lik kısmı bulunuyor. Kalan parçaların ise nerede olduğu bilinmiyor. Harita üzerinde; Kudüs, Ölü Deniz, Ürdün Nehri, Jericho, Hebron, Mısır Nil Deltası ve Güney Lübnan görülebiliyor. Üzerinde tasvir edilen Kudüs simgesinde bulunan, Jüstinyen tarafından inşa ettirildiği bilinen Nea kilisesinden dolayı MS 6. yüzyıla tarihlendiriliyor. Aynı zamanda, Necef Çölü'nde bulunan ve başka kaynaklarda geçmeyen yerlerin adları ile ayrıntılı bir Kudüs haritası vermesi nedeniyle de büyük önem taşıyor. Zaten şehir duvarları ile çevrili olarak gösterilen Kudüs, haritanın en net ve en belirgin çizimi. Haritayı yapan mozaik ustaları, haritanın daha anlamlı ve daha anlaşılır olması için çeşitli semboller kullanmış. Örneğin; Ölü Deniz’in çok tuzlu olduğunu anlatmak için, gölden Ürdün Nehri’ne doğru kaçan bir balık figürü çizmişler.

   Harita, doğuya doğru düzenlenmiş yani haritaya bakıldığında, bugün kuzey olarak anlaşılan üst kısım doğuyu gösteriyor çünkü mozaik bir kiliseye yerleştirilmiş ve bu kilise de doğuya doğru yapılmış. Yani kiliseye giren ve mozaiği gören kişi yerde haritayı incelerken coğrafi olarak da doğru yerde bulunmuş ve haritaya batıdan doğuya doğru bakmış oluyor. Yazılar da buna uygun olacak şekilde, doğuya bakan kişi tarafından okunacak bir biçimde düzenlenmiş. Bu yüzden binaların hemen hemen hepsi batı cepheleriyle birlikte tasvir edilmiş ki bu durum kiliselerin apsislerinin görünmemesine sebep olmuş. Haritayı tam anlamıyla çözebilmek için kilisenin avlusunda bulunan büyük panoyu incelemeniz gerekiyor. Bu pano üzerinde, haritada nelerin olduğu net bir şekilde anlatılmış. Kilisenin hemen yanında hediyelik eşya mağazası ve onun yanında da interaktif salon bulunuyor. Bu salonda mozaik harita interaktif olarak anlatılıyor, haritayı kavrayabilmek adına kiliseye girmeden önce bu videoyu seyretmeniz de büyük fayda var. Kiliseye giriş ücretsiz.

   Madaba’ya girdikten sonra St. George Kilisesi’ni bulmak çok kolay. ‘Visitor Center’ tabelasını takip ettiğiniz zaman doğruca kiliseye çıkacaksınız. Zaten kilise şehrin ortasında ve görülmesi gereken diğer noktalar da kilisenin etrafında yer alıyor. Şehir çok küçük ve gezilecek noktalar da birbirine çok yakın mesafede. Kilisenin hemen arka tarafında Arkeoloji Parkı bulunuyor. Park içerisinde ülkenin farklı şehirlerinde bulunan Bizans kiliselerinden getirilen mozaikler, 5. Yy’dan kalan Burnt Sarayı kalıntıları ve 6. Yy’dan kalan Martyrs Kilisesi kalıntıları sergileniyor. Yine aynı bölgede Madaba Müzesi bulunuyor. Müze antik bir şapelin üzerine kurulmuş ve içerisinde yine bu şapele ait mozaikler sergileniyor. Müzenin bir bölümü ise etnik kıyafetler ve takıların sergilendiği Etnografya Müzesi’ne dönüştürülmüş. Madaba Müzesi’ne çok yakın bir konumda bulunan Apostles Kilisesi de yine mozaikleri ile ünlü.

   Madaba’nın şehir merkezinde tarihi noktaların haricinde görülebilecek pek fazla yer yok ama lokal yaşantıyı gözlemleyebilmek adına biçilmiş bir kaftan diyebilirim. Kilisenin çevresinde sıra sıra dükkanlar, hediyelik eşya mağazaları, lokantalar, oteller vs. bulunuyor. Şehir mozaikleri ile ünlü olduğu için hediyelik eşya dükkanlarının vitrinlerini mozaik biblolar dolduruyor. Madaba aynı zamanda halısı ile de çok ünlü, eğer dilerseniz ara sokaklarda bulunan halıcılara uğrayabilirsiniz. Amman’a çok yakın olmasından dolayı konaklama için de çok uygun bir şehir. Oteller ve restoranlar Amman’a oranla çok daha ucuz, şehir çok daha sakin ve havaalanına da Amman’dan daha yakın. Ben Amman’dan gidip geldim ama Dead Sea, Nebo Dağı, Ma’in Hot Springs, Wadi Mujib ve Kerak Kalesi’ne Amman’dan daha yakın olması sebebiyle Madaba’da konaklamak daha mantıklı. Şehrin varoş bir görüntüsünün olduğuna bakmayın, son derece güvenli. Zaten çok fazla turist çekiyor, ara sokaklarda gezen birçok Avrupalı turist göreceksiniz. Madaba’nın şehir merkezini gezdikten sonra şehrin etrafında bulunan yüksek tepelerden birine tırmanın ve manzarayı görün. Hatta imkanınız varsa güneşin batışını da bu tepelerin birinden seyredin derim.

   Madaba’ya otobüs, dolmuş, taksi ve paket turlar ile gidebilirsiniz. Amman’dan gidecekseniz Taparpoor otobüs terminalinden dolmuşa binmeniz gerekiyor, ücreti 6 Dinar. Taksi ile gitmek isterseniz de 15 Dinar’dan fazla vermeyin çünkü mesafe 30-35 km arası. Madaba’nın otobüs durağı visitor center’ın hemen arkasında yani şehrin göbeğinde. Eğer buradan sonraki durağınız Nebo Dağı ise yine dolmuş ve taksi ile gidebilirsiniz. St. George Kilisesinin kapısından çıktıktan sonra sağa döner ve 500 metre ileride ki kavşağı atlarsanız, Nebo Dağı tabelasını göreceksiniz. Bu yol üzerinden geçen dolmuşlara ya da taksilere binebilirsiniz.

NEBO DAĞI: Madaba - Nebo Dağı arası yaklaşık 10 km yani çok yakın, o yüzden taksiye binerek 2-3 Dinar karşılığında Madaba’dan Nebo Dağı’na geçebilirsiniz. Eğer araba kiralamışsanız yol boyunca Nebo Dağı’nın tabelalarını göreceksiniz, yerini çok rahat bulursunuz. Visitor center’ın hemen girişinde otopark var, araba ile gelmişseniz buraya ücretsiz bırakabilirsiniz.

   Nebo Dağı, Tevrat’a göre Hz. Musa’nın kendisine vaat edilen Mukaddes topraklara ilk kez baktığı yer olarak biliniyor. Aynı zamanda Hz. Musa’nın burada vefat ettiğine ve mezarının da bu dağın etrafında bir yerlerde olduğuna inanılıyor. Tüm dinler tarafından kutsal kabul edilen bir bölge. Nebo Dağı’nın en yüksek noktasına yapılan ören yeri, halk tarafından Siyagha olarak anılıyor ve tepenin yüksekliği yaklaşık 820 metre. Giriş ücreti 2 Dinar ve dilerseniz birkaç Dinar karşılığında İngilizce bilen rehber tutabiliyorsunuz. Kapıdan girdikten hemen sonra göreceğiniz heykel, 2000 yılında Papa II. John Paul’ün Nebo Dağı’nı ziyaret etmesinin anısına yapılmış. Heykelden sonra göreceğiniz ‘The Abu Badd’ denilen büyük yuvarlak taş, burada bulunan Bizans kilisenin kapısıymış. Taşın arka tarafında göreceğiniz kalıntılar ise bahsedilen Bizans kilisesine ait.

   Tepede yer alan modern yapının adı Musa Anıtı Kilisesi. Kilise yeni ama 393 yılında buraya inşa edilen eski kilisenin yerine yapılmış. Bu eski kilise 1933 yılında, Nebo Dağı’nda yapılan arkeolojik kazılar sayesinde bulunmuş ve kalan kısımları koruma altına alınmış. Ardından da kalıntılara zarar gelmemesi adına, dış kısmı yeni bir kilise ile kapatılmış. İçerisinde Nebo Dağı kazılarından çıkarılan mozaikler sergileniyor ayrıca eski kiliseye ait kesme taş duvarları, sunakları ve yine eski kilisenin mozaikten yapılan zemininin bazı parçalarını görebilirsiniz. Kilisenin ön tarafı ise Hz. Musa’nın kutsal topraklara baktığı nokta. Burada bulunan tabelayı incelerseniz, tepenin hangi bölgelere hakim olduğunu öğrenebilirsiniz. Buradan baktığınız zaman sol tarafınızda Dead Sea yani Lut Gölü’nü çok net göreceksiniz ama tam karşınızda bulunan Kudüs’ü görebilmeniz için havanın sisli olmaması lazım. Buradan baktığınızda karşınızda göreceğiniz topraklar, İsrail-Filistin savaşının baş kahramanı. Gözlem noktasının yan tarafında bulunan bronz heykel, Hz. İsa’nın çarmıha gerilişini ve heykelin üzerinde göreceğiniz yüzü olmayan yılan ise Hz. Musa’nın çölden yükselişini simgeliyor.

   Kilisenin yan tarafında ise bir müze yer alıyor. Müze içerisinde Nebo Dağı kazılarında çıkarılan tarihi vazolar ve milyon yıllık tarihe sahip taşlar sergileniyor. Bunların haricinde tepe üzerinde görmeniz gereken başka yer yok, biletin arkasında bulunan mini haritayı incelerseniz nerede ne olduğunu görebilirsiniz. Nebo Dağı’na kendi aracınız ile gidiyorsanız yol üstünde Ayn Musa tabelasını göreceksiniz, burası Hz. Musa’nın asası ile kaya vurarak su çıkarttığı yer. Vaktiniz olursa dönüş yolunda uğrayabilirsiniz.

AL KARAK: Amman’dan 140 km ve Akabe’den yaklaşık 260 km uzaklıkta bulunan, tıpkı Madaba gibi küçük ve sakin bir şehir. Kerak Kalesi haricinde görülmesi gereken bir yeri yok ama sokaklarını turlamadan da dönmemek gerekiyor. Ben Wadi Rum’dan Amman’a giderken otoyola yakın diye uğramıştım ama gördükten sonra iyi ki de uğramışım dedim. Siz Amman’dan toplu taşıma ile gidecekseniz tek seçeneğiniz dolmuşa binmek. Kerak’a geldiğiniz zaman dolmuş sizi kalenin aşağı kısmında indirecektir, buradan da kaleye çıkan şehir içi dolmuşlara binmeniz lazım çünkü kalenin yolu çok dik bir yokuş. Araba ile giderseniz kalenin giriş kapısının hemen yanında ücretsiz otopark var. Giriş ücreti ise 2 Dinar.

   Kerak Kalesi, 1140 yılında Kudüs Kralı Fulk tarafından inşa ettirilen bir haçlı kalesi. Kaleyi uzun bir süre dönemin en kötü şahsiyetlerinden biri olan Chatillon Reynald yönetmiş. Reynald, antlaşmaları bozan, Mekke'ye giden hacı kervanlarını yağmalayan ve kale duvarlarından aşağıya mahkum yuvarlamayı eğlence haline getiren bir adammış. 1187 yılında Hittin Savaşı ile kalenin kontrolünü ele alan Selahattin Eyyübi, askerlere dokunmamış ama Reynald’ı kalenin ortasında bizzat idam etmiş. Eyyübilerin ardından hakimiyet Sultan Baybars ile Memlüklerin ve daha sonra da Osmanlıların olmuş. Kale, bugün ki güçlü görünümü Sultan Baybars döneminde kazanmış, üst kısma bir saray ve savunma kuleleri inşa ettirmiş. Aynı zamanda surları da güçlendirmiş. Kalede hüküm süren devletler, Ölü Deniz'in doğusundaki konumu nedeniyle Bedevi çobanları ve Şam'dan Mısır ile Mekke'ye kadar olan ticaret yollarını kontrol edebilmişler. Yüksek bir konumda olması, savunma kulelerine sahip olması ve etrafına açılan hendekler sayesinde ele geçirilmesi hayli zor olan bir kaleymiş. Günümüze ulaşmayı başaran en önemli Haçlı kalesi olarak kabul ediliyor. En önemli bölümü, kemerli salonlara sahip olan kuzey duvarı. Bu duvar üzerinde bulunan odalar, kale halkının yaşam alanı. Burası aslında kaleden çok daha fazlası. Kapısından girdiğiniz andan itibaren sanki bir kaleye değil de küçük bir şehre girmiş gibi oluyorsunuz. Büyük küçük odalar, tüneller, kuyular ve kuleler. Hepsi de en ince ayrıntısına kadar görmeye değer. Tünellerin içerisi çok karanlık o yüzden varsa yanınızda el feneri götürün, yoksa telefonunuzun fenerini kullanırsınız. Kalenin belirgin bir giriş kapısı yok çünkü kaleye yer altında bulunan gizli geçitlerden giriliyormuş. Günümüzde ise hendeklerin üzerine kurulan asma köprüler ile giriliyor. Yüksekliği sayesinde çok stratejik bir konuma sahip ama tabi artık stratejiden daha çok sunduğu manzarayla ilgileniliyor. Surların en tepesine çıktığınız zaman hem şehrin hem de vadinin muhteşem manzarasını seyredebilirsiniz.

   Ben görmedim ama kale, akşamları 50 farklı lamba ile aydınlatılıyormuş. Yaz aylarında ise bir sinevizyon kurulup, 2800 yıllık Al Karak tarihi ile alakalı belgesel film gösteriliyormuş. Kale içerisinde ayrıca kale ve şehir tarihinin anlatıldığı bir de müze bulunuyor. Al Karak şehri uzun yıllar Ürdün’e başkentlik yapmış ve her gelen kendinden izler bırakmış. Günümüzde halen Osmanlı mimarisinin örneklerini görebilirsiniz. Kale neredeyse 900 yıl saldırılara maruz kalmış ama çilesi bitmemiş, 2016 yılında burada turistlere yönelik yapılan terör saldırılarında 10 kişi hayatını kaybetmiş. Şahsen benim bugüne kadar gördüğüm en güzel kale kompleksiydi, kesinlikle görmenizi tavsiye ederim.

WADI MUJIB: Burası, bir kısmı kumtaşı kanyonlardan meydana gelen derin bir vadi. Konum olarak Madaba ile Al Karak arasında kalıyor ama toplu taşıma ile gitmek çok zor. Ya araba kiralayarak ya da taksiye binerek gitmeniz gerekiyor. Eğer Madaba’dan taksi ile gitmeyi düşünürseniz 15 Dinardan fazla vermeyin. Aynı şekilde Ölü Deniz’den sonra ki durağınız olacaksa yine taksiye binerek 8-10 Dinara gidebilirsiniz.

   Wadi Mujib, Ürdün’ün en popüler trekking adresi. Turistler tarafından çok fazla ilgi görüyor o yüzden de giriş ücreti 21 Dinar yani yaklaşık 110 Lira. Tıpkı Petra’da bulunan ‘Siq’ gibi bu vadinin girişinde de kumtaşı kanyonlardan oluşan derin bir yarık var. Siq’ten farkı ise bu kumtaşı yüksek duvarların arasından Arnon Nehri’nin geçiyor olması. Eğer Wadi Mujib’e gitmeyi düşünüyorsanız sağlam bir ayakkabınız ve yağmurluğu olan çantanızın olması gerek çünkü su akan kayalara tırmanacak, nehrin içinde yürüyecek ve şelaleleri göreceksiniz. Kısaca baştan ayağa ıslanacaksınız. Eğer Ürdün’e yaz aylarında gidecekseniz hava sıcaklığı 40 dereceyi bulacağından, ferahlamak için en doğru adreslerden biri olacaktır. Wadi Mujib içerisinde bireysel gezilere müsaade edilmiyor, rehber eşliğinde geziliyor. Vadinin kendine ait bir haritası ve birbirinden farklı gezi rotaları var. Kimi rotalar 2 saat kimileri 10 saat sürüyor. Toplamda 220 kilometre karelik devasa bir alan ve Ölü Deniz’in kıyısına kadar uzanıyor. Yürüyüş boyunca muhtemelen daha önce görmediğiniz güzellikte taşları ve kayaları göreceksiniz, bunların haricinde ise geniş bir hayvan ve bitki çeşitliliğine sahip.

   Wadi Mujib konaklamak için de güzel bir alternatif. Vadi içerisinde 25 kişilik bir kamp alanı bulunuyor. Dilerseniz kendi çadırınız veya uyku tulumunuz ile bu kamp alanında konaklayabilirsiniz ama kontenjan sınırlı olduğu için gitmeden önce tourism@rscn.org.jo adresi ile irtibat kurarak rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Kamp ücretleri 10-20 Dinar arasında değişiyor. Wadi Mujib’e girmeden önce yanınıza yedek kıyafet, yeteri kadar içme suyu ve yiyecek almayı unutmayın.

WADI DANA: Ürdün’ün en büyük vadilerinden birisi ve konum olarak Petra ile Al Karak arasında kalıyor. Vadi içerisinde birbirinden farklı trekking rotaları, 15. Yy’dan kalan tarihi Dana Köyü, doğal yaşam alanları, şelaleler ayrıca konaklamak için de tek katlı oteller ve bedevi kampları bulunuyor. Dana köyü çok büyük değil ama vadinin ortasında kurulması ve tarihi dokusu ile hayli ilgi çekiyor.

   Wadi Dana, ülkenin en büyük doğal yaşam rezervine sahip. 800'den fazla bitki türü, 180'den fazla kuş türü ve 45 memeli türü bulunuyor. Bu türlerin 25'i ise nesli tükenmekte olan ve çok nadir bulunan hayvanlar. Toplamda 320 kilometrekarelik bir alan yani Wadi Mujib’ten 100 kilometre kare daha geniş. Vadinin yüksek kesimlerinden muhteşem manzaralar seyretmek ayrıca trekking esnasında da karacaları, dağ kedilerini ya da nadir bulunan memeli hayvanları görebilmek mümkün. Eğer vadinin yüksek kesimlerine kurulan manzaralı bedevi kamplarında konaklamak isterseniz gecelik ücretleri ortalama 10-15 Dinar arası.

Yorumlar