2. Bölüm: Amman - Jerash - Aclun - Salt
AMMAN: Wadi Rum’dan ayrıldıktan sonra amacım Dead Sea, bizim bildiğimiz adı ile Lut Gölü’ne gitmekti ama o bölgede konaklama ücretleri çok pahalı olduğu için direkt Amman’a gidip, ertesi günler o bölgeyi gezmeye kadar verdim. Akabe - Wadi Rum ve Petra ülkenin güneyinde, Dead Sea - Madaba - Baptism Site - Nebo Dağı - Ma'in Hot Springs - Al Karak - Wadi Dana ve Wadi Mujib ülkenin ortasında, Aclun - Jerash - Salt ve Amman ise ülkenin kuzeyinde. Bu saydıklarımın hepsi de görülmesi gereken yerler. Ben ilk turda ülkenin güneyini gezdim, mantık olarak yol üzeri olduğu için ikinci turda ülkenin orta kısmında kalan yerleri gezmem gerekiyordu ama o bölgelerde konaklama alternatifi hem çok az hem de çok pahalı. Her gün arabada uyumak istemediğim için direkt Amman’a gittim, otele yerleştim ve diğer şehirlere Amman’dan gidip geldim.
Amman’da trafiğin çok yoğun olduğunu duymuştum ama daha şehrin girişine 30 km varken trafiğin tıkanacağı hiç aklıma gelmemişti. Daha Amman tabelasını görmeden trafik kilitlendi. Tabi şehrin girişi yine iyiymiş, Amman’ın merkezine girdikten sonra çok daha iyi anladım. İstanbul trafiğinden farkı yok, gece yarısına kadar caddeler tıklım tıklım. Her yerde trafik ışığı var ama, çok fazla yoğunluk olduğu için çoğu noktada ışıklar devre dışı bırakılmış. Trafik yönlendirmeleri polisler tarafından yapılıyor ve bazı kavşaklarda 100 metre ilerlemek bile yarım saati buluyor. Araba sayısından dolayı park sorunu da almış başını gitmiş, çok az sayıda halka açık otopark var ve yol kenarına yapılan parklanmalarda da trafik polisleri anında cezayı yapıştırıyor. Trafik yoğun ama eğer İstanbul’da araç kullanabiliyorsanız, Amman’da da çok rahat kullanırsınız yani gözünüz korkmasın.
Wadi Rum’dan ayrılmadan önce Hostelworld üzerinden, Jordan Tower Hostel isimli bir hostele rezervasyon yaptım. Otoparkının olması, old town bölgesine yakınlığı, fiyatı ve aldığı ratingleri göz önünde bulundurarak burayı tercih ettim. Kendine ait bir otoparkı yokmuş ama hemen yanında ücretsiz halk otoparkı varmış, sabahları 1 arabalık bile yer olmuyor ama akşamları bomboş. Ben bir otoparkın sabah dolu akşam boş olduğunu ilk defa burada gördüm. Konum olarak old town’ın göbeğinde ama üç yoğun caddesinin ortasında kalıyor yani sabaha kadar araba sesi eksik olmuyor. Gezilecek yerlere yakın olması ve manzaralı bir terasa sahip olması, konumunun dezavantajlarını nötrlüyor. Antik Roma Tiyatrosunun hemen yanında ve Citadel’e ise 5 dakikalık bir mesafede. Paylaşımlı odaların geceliği 10-12 Dinar civarı ama pek de kalınabilecek odalar değil, o yüzden ben tek kişilik odada kaldım. Gecelik 15 Dinar ödedim. Kahvaltı ücretsiz ve 3 çeşit kahvaltı tabağından herhangi birini seçebiliyorsunuz. Hepsi de gayet başarılı. Bana göre tek sıkıntısı, ikinci ve üçüncü katlarda bulunan odalarda internetin çekmiyor olmasıydı. Alternatiflere Hostelworld’den bakabilirsiniz.
Amman’ı, old town denilen eski yerleşim bölgesi ile batıda kalan yeni yerleşim bölgesi olmak üzere iki kısım olarak düşünebilirsiniz. Tıpkı Avrupa şehirleri gibi. Trafik old town bölgesinde çok daha yoğun olduğu için şehir girişinden hostele ulaşmam 1 saatten fazla sürdü. Siz siz olun old town’a araba ile girmeyin, trafik bir zamandan sonra çekilmez bir hal alıyor. Akşam saatlerinde vardığım için arabayı hostelin yanındaki otoparka bıraktım ve odama yerleştim. Biraz dinlendikten sonra Zain firmasında çalışan, İstanbul’dan arkadaşım Eren ile buluştuk. Ardından Amman’ın ünlü Rainbow Caddesine gittik. Orijinal adı ile Abou Baker Al Seddeek. Rainbow Caddesi şehrin en popüler noktalarından birisi. Nargile kafeler, restoranlar, içki içilebilen mekanlar ve antikacılar bulunuyor. Şehri gezmeye gelen Avrupalı turistler, akşamları bu caddede takılıyor. Amman’ın jet sosyetesinin de uğrak noktası. Önce restoranda yemek yedik. Restoran menülerinde yöresel yemeklerin haricinde kebap çeşitleri bulunuyor ama çoğu bildiğimiz Adana Kebap kıvamında. Urfali Kebap ve Ayla Kebap yedik, içecek ve çaylarla birlikte toplamda 15 Dinar hesap geldi. Yemekten sonra Nara isimli nargile kafeye oturduk, caddenin en kalabalık olan mekanı da zaten burası. Rainbow Caddesi, turistlerin haricinde Ammanlı gençlerin de ‘rahat’ takıldıkları bir cadde, batılı tarz kıyafet giyen Avrupa özentisi erkek ve kadın Araplar bu kafelerde zaman geçiriyor. Fiyatlar normal, 1 nargile ve 2 bardak çaya 12 Dinar ödedik, yani yaklaşık 60 lira.
Yeni şehir, Amman’ın batı bölgesinde kurulmuş. Bu bölgede yer alan binalar modern tarzda inşa edilmiş ama dış görünüş olarak geleneksel mimariye sağdık kalınmış. Yani içleri son derece lüks olsa da dış mimarileri eski Ürdün evlerini andırıyor. Plazalar, şirket binaları, konsolosluklar, üniversiteler, alışveriş merkezleri, lüks mağazalar, lüks oteller, gece kulüpleri vs. hepsi şehrin batısında. Yollar çok daha geniş ve düzgün olduğu için batı kesimde trafik biraz daha rahat ama yine de bazı kavşaklar gündüz saatlerinde insanı canından bezdiriyor. Bu bölgede yaşayan insanlar ibadetlerini King Hussein Camii’nde yapıyor. Kaleye benzeyen ilginç mimarisi ve oldukça modern bir tasarımı var. Ürdün bombalı saldırılardan çok çekmiş o yüzden caminin etrafında sıkı güvenlik önemlileri alınmış. Giriş kapılarında kontrol noktaları ve cami avlusu içinde de devriye atan görevliler var. Fotoğraf makinesi ile fotoğraf çekmeye müsaade edilmiyor, sadece cep telefonu ile fotoğraf çekebiliyorsunuz ayrıca güvenlik görevlileri yabancıların sırt çantalarını didik didik arıyor. Yine de gidip görmenizi tavsiye ederim.
King Hussein Camii’nin hemen arkasında Amman’ın en büyük yeşil alanı olan Al Hussein Public Parks bulunuyor. Park içerisinde; müzeler, birbirinden güzel bahçeler, süs havuzları, futbol ve basketbol sahaları, yürüyüş yolları, açık hava tiyatrosu vs. bulunuyor. Parkı gezmeyi düşünüyorsanız 1 tam gününüzü ayırmanız lazım. Şehrin en popüler müzelerinden The Royal Automobile Museum ve The Children's Museum da yine bu büyük park içerisinde yer alıyor. Otomobil müzesinde kralın şahsi koleksiyonuna ait klasik ve lüks arabalar, motosikletler, bisikletler, uçaklar, askeri araçlar vs. sergileniyor. 2015 yılında vizyona giren The Martian isimli film, Wadi Rum’da çekildiği için filmde kullanılan uzay aracı teşekkür mahiyetinde bu müzeye hediye edilmiş, halen müzede sergileniyor. Mutlaka gezmelisiniz, 10.00 - 17.00 saatleri arasında ziyarete açık, Salı günleri kapalı ve giriş ücreti 3 Dinar. The Children's Museum ise adından da anlaşılacağı üzere daha çok çocuklara hitap eden bir müze. İçerisinde çocukların sosyal anlamda gelişimlerine faydalı olabilecek maketler, interaktif salonlar, kütüphane, restoran ve açık hava tiyatrosu bulunuyor. Giriş ücreti 3 Dinar. Çocuğunuz ile geziyorsanız bir uğrayın derim ama yanınızda çocuk yoksa gereksiz. Parka ulaşım, old town’dan kalkan otobüs ve dolmuşlar ile sağlanıyor ama tavsiyem taksi kullanmanız çünkü Amman’da toplu taşıma pek gelişmiş değil ayrıca otobüsler trafikte çok yavaş ilerliyor.
Amman’ın görülecek yerler listesinin ilk sırasında şüphesiz Citadel denilen eski kale kompleksi bulunuyor. Kompleks içerisinde; Roma İmparatoru Marcus Aurelius tarafından 2000 yıl önce yaptırılan Herakles Tapınağı’nın kalıntıları, 5. Yy’dan kalma Bizans kilisesinin kalıntıları, büyük bir su kuyusu, antik Roma hamamları, Al-Qasr ve Umayyad Sarayı ile bir de arkeoloji müzesi yer alıyor. Büyük bir kompleks ama yarım günde gezilebilir. Antik kalıntıların haricinde ise en güzel tarafı neredeyse tüm Amman’a hakim olan bir tepe üzerinde bulunuyor olması. Panaromik bir manzara seyretme imkanı sunuyor, yani Amman’ın dört bir tarafını görebilirsiniz. Muhteşem fotoğraf kareleri de cabası. Kaleden şehri seyrederken göreceğiniz Ürdün Bayrağı, yüksekliği ile Guiness Rekorlar Kitabına girmiş. Citadel, 2000 küsür yıllık bir tarihe sahip ama gereken önem verilmiyor, her yere çöp atılmış. Tamam ziyaretçiler duyarsız ama yetkililerinde umurunda değil sanırım, en son ne zaman temizlik yapıldığını kestirmek bile zor. Aynı şekilde arkeoloji müzesi de bakımsızlıktan dökülüyor. Müze içerisinde; 6000 yıllık kafatasları, yine 6000 yıllık heykeller, antik çağlardan kalan araç ve gereçler, hüküm süren uygarlıklara ait askeri teçhizatlar, paralar, takılar ve hepsinden de önemlisi Dead Sea yakınlarında yer alan bir mağaradan çıkarılan, Hristiyanlığın ve Museviliğin bilinen en eski yazılı kaynağı olan Ölü Deniz Parşömenleri sergileniyor. Citadel’e giriş ücreti 3 Dinar ve arkeoloji müzesi için ayrıca bir bilet almak gerekmiyor. Konum olarak old town’a çok yakın. Ulaşım çok kolay, dilerseniz Old Town’dan tırmanarak 15-20 dakikada, dilerseniz de taksi kullanarak 1-2 Dinara çıkabilirsiniz. Eğer araba ile geziyorsanız hemen yanında ücretsiz otopark var.
Amman’ın iki numarası, Old Town’un en yoğun caddesi olan Haşimi Caddesi üzerinde yer alan Antik Roma Tiyatrosu. Milattan sonra 2. Yy’da, Roma İmparatoru Antonius Pius tarafından inşa ettirilmiş. Toplamda 6000 kişilik seyirci kapasitesine sahip. Tiyatro önünde göreceğiniz meydan Roma Forumu yani halkın toplanma alanı. Meydanın hemen yan tarafında göreceğiniz küçük tiyatro ise Odeon yani müzisyenlerin konser verdikleri yer. Antik tiyatronun en tepesine mutlaka tırmanmalısınız çünkü muhteşem bir manzarası var. Tiyatronun içerisinde bir de Etnografya Müzesi bulunuyor. Müze içerisinde geleneksel Ürdün yaşantısının anlatıldığı maketler, çeşitli uygarlıklara ait araç ve gereçler, silahlar, müzik aletleri, yöresel kıyafetler vs. sergileniyor. Antik tiyatronun giriş ücreti 2 Dinar ve etnografya müzesine giriş için ayrıca bir ücret ödemeniz gerekmiyor. Tiyatronun hemen önünde ki meydanda bir de turist ofisi yer alıyor. Buradan 1 Dinar karşılığında şehir haritası alabilir veya görevliden şehir hakkında bilgi edinebilirsiniz.
Amman’ın mutlaka görülmesi gereken yerlerinden birisi de old town denilen eski şehir bölgesi. Old town’ın en bilindik yeri Al-Balad yani Balad Çarşısı. Geleneksel Ürdün yaşantısına dair her ne varsa bu çarşıda bulabilirsiniz. Yöresel kıyafet satan dükkanlar, seyyar kitapçılar, etnik restoranlar, tespihçiler, nargileciler, meyve-sebze pazarları, kafeler, oteller vs. Aklınıza ne gelirse. Buradan alışveriş yapmanızı kesinlikle önermem çünkü satılan malların hepsi üçüncü kalite. Kısaca hepsi dandik. Eğer alışveriş yapacaksanız bile mutlaka pazarlık yapın, turistlerin yoğun olarak ziyaret ettikleri bir nokta olduğu için esnaf ederinin 2-3 katını söylüyor. 10 Dinar istenilen bir ürüne 5 Dinardan fazlasını teklif etmeyin. Biz Balad Çarşısını, arkadaşım Eren ile buluştuğumuz bir akşam birlikte gezdik. Yemek için, old town merkezinde yer alan, şehrin en eski ve en popüler restoranı olan Hashem Restaurant’ı tercih ettik. Aslında Ürdün’ün yöresel et yemeklerinden yemek istiyorduk ama burada sadece vejetaryen menüler sunuluyormuş. En mantıklı seçenek ‘mix menü’ tüm mezelerden birer tabak geliyor. Hepsi de yöresel tatlar. Çayla birlikte iki kişi için 6 Dinar hesap ödedik.
Old town’ın hemen arkasında, Haşimi Caddesi üzerinde Al Hussein Mosque bulunuyor. Cami 1924 yılında, Osmanlı hayranı olan Kral Abdullah tarafından yaptırılmış. Zaten Osmanlı mimarisine sahip olduğunu göreceksiniz. Caminin olduğu meydan çok hareketli ve şehrin en kalabalık noktası. Hem yaya hem de araç trafiği açısından o kadar yoğun ki insanın başı dönüyor. Eğer Amman’ın o hep anlatılan kaotik yaşantısını görmek istiyorsanız, ilk gitmeniz gereken adres burası. Yine old town’a çok yakın bir konumda, King Abdullah Mosque bulunuyor. Alışılmışın dışında, son derece ilginç bir mimariye sahip. Mavi kubbesi ve ihtişamı ile şehre gelen tüm turistlerin ilgisini çekiyor. Zaten Amman’da turistlerin girip gezmesine müsaade edilen tek cami de burası. Toplamda 10bin kişilik kapasiteye ve içerisinde bir de kraliyet ailesine ait özel bir bölüme sahip. Ziyaret etmek isteyen turistlere, açık yerlerini kapatmaları için cami girişinde ‘abayas’ denilen örtüler satılıyor. Eğer Citadel’e çıkarsanız camiyi tepeden çok net görürsünüz.
Amman’a tüm şehirlerden otobüs, dolmuş, tur firması ve taksiler ile gidebilirsiniz. Şehirde; Abdali, Taparpoor ve Raghadan olmak üzere 3 tane otobüs istasyonu var. Jerash ve Madaba’ya Taparpoor otobüs terminalinden kalkan otobüsler ile gidiliyor, Jerash 8.5 Dinar ve Madaba 5.5 Dinar. Jett firmasına ait otobüslerin birçoğu ise Abdali otobüs terminalinden kalkıyor ki zaten şehrin en büyük terminali de burası. Akabe’ye gidecekseniz Abdali’den Jett otobüslerine binebilirsiniz, günde 6 sefer düzenleniyor ve ücreti 10 Dinar. Petra’ya Abdali’den sadece sabah 04.00’de otobüs var, ücreti yine 10 Dinar. Eğer Mısır ya da Arabistan’a otobüsle gitmeyi düşünüyorsanız, yine Abdali’den Jett otobüslerine binebilirsiniz. Üç terminal de old town’a yakın. Gideceğiniz şehirlere hangi otobüs terminalinden binmeniz gerektiğini mutlaka otel resepsiyonuna sorun çünkü bazı dönemlerde değişiklik gösterebiliyor. Eğer araba kiralamamışsanız benim önerim taksi ile şehir değiştirmeniz. İki ya da daha fazla kişiyseniz hem zahmetsiz hem de daha hesaplı olur.
Amman, Ortadoğu ülkesi olmasına rağmen alkol satışı serbest. Öyle her yerde publar, gece kulüpleri, barlar falan yok ama yine de alkol konusunda rahat bir şehir. Beyrut’tan sonra, Ortadoğu’nun ikinci günah şehri deniliyor. Eğlence mekanlarının tamamı şehrin batı kesiminde yani yeni Amman’da. Şehrin batısı Abdoun semti olarak anılıyor ve mekanlar da Abdoun Circle civarında yoğunlaşmış. En popüler mekanlar; Switch 51, H2O Pool and Lounge, Murphy's Pub, G Club ve Hype. Biz Eren’le Switch 51’e gitmek istedik ama dön dolaş yerini bulamadık. Şansımızı Murphy’s Pub’dan yana kullandık ve yerini elimizle koymuş gibi bulduk. Lüks bir otelin alt katında bulunuyor ve otel girişinden giriliyor. Biz kapıya geldiğimizde güvenlik görevlisi Arapça bir şeyler söyledi. Ben de İngilizce konuşsun diye ‘English’ dedim ama adam ‘İngilizim’ olarak anladı ve buyur etti. Demek ki Türk’üz desek belki de içeriye almayacaktı. Burası bildiğiniz Irish Pub yani maç izlenilen büyük televizyonlar, ortada bir bar, bistro masalar, localar ve canlı müzik yapılan bir sahne. İçerisi tıklım tıklım ve gelenlerin de birçoğu Avrupalı turistler. Bira fiyatı 6 Dinar ama güzel bir ortamı var, tavsiye ederim. Diğer mekanları internetten araştırabilirsiniz. Öğrendiğim kadarıyla gece kulüplerinde çılgın partiler düzenleniyormuş ama birçoğunda da damsız girilmez kuralı varmış. Siz yine de şansınızı deneyin derim.
JERASH: Yakın şehirlere Amman’dan gidip geldiğimi söylemiştim. Amman’dan sonra ki ilk durağım, yaklaşık 55 km uzaklıkta olan Jerash şehri oldu. Amman’dan Jerash’a Taparpoor otobüs terminalinden kalkan otobüsler ile 8.5 Dinar karşılığında veya taksi tutarak gidiş-geliş 30 Dinar karşılığında ulaşım sağlayabilirsiniz. Ben araba kiraladığım için ulaşımda herhangi bir sorun yaşamadım. Yaklaşık 1 saatte şehre ulaştım.
Jerash küçük bir kasaba ama antik kent sayesinde ülkenin en çok turist çeken noktalarından birisi. Kasabada bulunan antik Roma şehri, neredeyse yüzde 80 oranında ayakta kalmayı başarmış. Bu oran sayesinde dünyanın en iyi korunmuş antik şehirlerinden birisi ve Ortadoğu’un ise en iyi korunmuş antik şehri olarak kabul ediliyor. Doğunun Pompei’si olarak da anılıyor. Şehrin tarihi M.Ö 2000’li yıllara kadar dayanıyor. Büyük İskender’den sonra sırasıyla; Romalıların, Bizanslıların, Emevilerin, Haçlıların, Eyyübilerin, Memlüklerin ve Osmanlıların hakimiyetinde kalmış. Buraya yerleşen her uygarlık, daha da geliştirmiş ve kendinden izler bırakmış. Romalılar tapınak, Bizanslılar kilise ve Osmanlılar camii inşa etmiş. Ticaret yolu üzerinde olması sebebiyle de dönemin en zengin şehirlerinden birisi olmuş. Antik kentin giriş ücreti 10 Dinar ve bilet gişesinin olduğu alanda alışveriş yapabileceğiniz küçük dükkanlar bulunuyor. Hediyelik eşya almak isterseniz değerlendirebilirsiniz ama pazarlık yapmayı unutmayın.
Bilet gişesinden sonra ilk olarak Hadrian Kapısı ile karşılaşılıyor. İmparator Hadrian’ın, M.S 129 yılında Jerash’a yaptığı ziyareti kutlamak amacıyla inşa edilmiş ve üzerinde bulunan lahitte, kışlada yaşayan askerlerin birbirine olan bağlılığından bahsediliyor. Hadrian Kapısı’ndan geçtikten sonra, hemen sol tarafta hipodrom yer alıyor. Neredeyse hiç bozulmadan günümüze kadar ulaşmayı başarmış ama bakımsızlık yüzünden hali içler acısı. Her yer çöp ve tahminimce hiç temizlenmiyor. Zaten hipodromun asıl sorunu, hemen yan tarafında sivil halkın yaşadığı bir mahallenin bulunması ve bu mahalleden hiçbir güvenlik önlemi olmadan hipodroma girilebiliyor olması. Salı ve Cuma günleri haricinde haftanın her günü 11:00 ve 22:00 saatleri arasında, temsili Roma askerleri tarafından Roma Ordusunun savaş taktiklerinin sergilendiği zırhlı birlik gösterisi, gladyatör dövüşleri ve arabalı yedi tur yarışı düzenleniyor. Tabi gösteri için ayrıca bilet almanız lazım. Hipodromdan sonra antik kentin diğer giriş kapısına geliniyor. Eğer bu kapıdan girerseniz Hadrian Kapısı ve hipodromu bilet almadan ziyaret edebilirsiniz çünkü bu kapıdan girilen yer ortak alan. Bilet gişesi, tuvaletler, restoran, rehber odası vs. bulunuyor. Eğer isterseniz 10 Dinar karşılığında Türkçe bilen rehber tutabilirsiniz. Rehber Ürdünlü ama çok iyi derecede Türkçe konuşabiliyor. Bu ikinci bilet gişesinden sonra bilet kontrol noktası var yani devamını görmek için bilet almanız lazım. Kontrol noktasından sonra ise ilk göreceğiniz yer kışla kapısı ve askerlerin nöbet tutup konakladıkları kışla binası. Biraz yürüdükten sonra hemen sol tarafınızda Zeus Tapınağını, onun yanında güney tiyatroyu ve bunların karşısında da devasa oval meydanı göreceksiniz. Burada bulunan güney tiyatroda her saat başı tulum ve davul çalan Ürdünlülerin eğlenceli bir şovu oluyor, izleyin derim. Oval tiyatronun devamı ise bol sütunlu Colonnad Street. Yürümesi biraz meşakkatli çünkü yol düz değil. Sütunlu yolun yan tarafında Artemis Tapınağı’nı ve devamında ise antik Roma hamamlarını, kuzey tiyatroyu, Bizans kilisesi kalıntılarını ve antik şehrin diğer giriş kapılarını göreceksiniz. Burayı gezmek için 3-4 saatinizi ayırmanız gerekiyor çünkü dünyanın en büyük Antik Roma kentlerinden birisi.
Antik kentin dışında bir de kasabanın modern yerleşim alanı var. Modern Jerash, 1885 yılında yapılan Rus-Türk savaşından sonra Osmanlı tarafından yerleştirilen Çerkezlere, ardından da Filistinlilere ev sahipliği yapmış. Günümüzde ise başta Filistinliler olmak üzere yine Çerkezler, Suriyeliler ve Ermeniler yaşıyor. Madaba’dan sonra ülkenin en fazla Hristiyan nüfusa sahip olan şehri de Jerash. Ekonomiye destek olması amacıyla her yıl Temmuz veya Ağustos aylarında Jerash festivali düzenleniyor. Şiir dinletileri, konserler, sanat sergileri ve tiyatro gösterileri sergileniyor. Modern şehirde görülecek pek fazla nokta yok, şehir içinde kısa bir yürüyüş yapmanız yeterli. Turizme odaklı bir şehir olduğu için konaklama alternatifleri de hayli fazla, eğer Amman’a dönmek için otobüs ya da dolmuş bulamazsanız gecelik 10-15 Dinara otelde konaklayabilirsiniz. Eğer araba kiralayarak giderseniz, antik kentin hemen girişinde otopark mevcut ve günlük ücreti 1 Dinar.
ACLUN: Jerash’tan sonraki durağım, yaklaşık 20 km uzaklıkta bulunan Aclun kasabası oldu. Bu kasabada da kale haricinde görülmesi gereken farklı bir yer yok. Aclun Kalesi o kadar yüksek bir noktaya inşa edilmiş ki daha şehrin girişine 10 km varken bile tüm ihtişamı ile görülebiliyor. Aclun’a yaklaştığınız andan itibaren nereden bakarsanız bakın kaleyi görebilmeniz mümkün. Kasabaya girdikten sonra tabelaları takip ederek kalenin yolunu kolayca bulabilirsiniz. Eğer otobüs ya da dolmuşla gelirseniz, kasaba merkezinde inerek kaleye çıkan dolmuşlara ya da taksilere binmeniz lazım. Tur firması ile gelirseniz zaten kalenin girişine kadar götürecektir. Bilet gişesi kaleden bağımsız bir noktada ve kalenin yaklaşık 100 metre aşağısında, gittiğiniz zaman zaten görürsünüz. Giriş ücreti 2 Dinar.
Aclun şehrine; 661-749 yılları arasında Umeyyiler, 749-1171 yılları arasında Abbasiler, 1171-1250 yılları arasında Eyyübiler, 1250-1517 yılları arasında Memlükler ve 1517-1918 yılları arasında da Osmanlılar hakim olmuş. Aclun Kalesi ise Selâhaddîn-i Eyyûbî devrinde, Haçlı saldırılarını defetmek amacıyla komutan İzzeddin Üsâme tarafından 1184’te yılında inşa edilmiş. Tıpkı Avrupa’da bulunan kalelerin çevresinde olduğu gibi Aclun Kalesi’nin de etrafında düşmanların kaleye girişini engellemek amacıyla derin bir hendek açılmış. Hendeklere bakan dar pencereler ise kaleye tırmanmaya çalışan düşmanların üzerine katran dökmek amacıyla kullanılmış. Günümüzde kale neredeyse yüzde 90 oranında ayakta kalmayı başarmış ve gerçekten muhteşem bir konuma sahip. En tepesine çıktığınız zaman bütün Aclun ile birlikte onlarca km öteyi görmek mümkün. Muazzam bir manzara seyredeceğiniz garanti.
Aclun, Memlükler devrinde Şam’a bağlıymış ve Sultan Baybars burada rakiplerini hapsetmek için bir zindan yaptırmış. Kale içerisinde Sultan Baybars’ın yaptırdığı kuleyi ve zindanları görebilirsiniz. Yine Sultan Baybars döneminde yeni burçlar eklenerek genişletilen kale Kahire, Şam ve Irak arasında ticaret yapan kafilelerinin ulaşımında önemli bir transit merkezi haline gelmiş. Kale içerisinde aynı şekilde Sultan Baybars tarafından inşa edilen mescid ve mescid içerisinde bulunan şadırvanı görmek mümkün. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı topraklarına katılan Aclun, idari bakımdan Şam eyaletine bağlı bir sancak haline getirilmiş. Aclun Kalesi hiçbir zaman önemini kaybetmemiş çünkü Kudüs’e giden yollar Aclun’un kontrolü altındaymış yani Kudüs’ü almak isteyen her kimse Aclun Kalesi’ni atlatmak zorundaymış. Konumu nedeniyle çok geniş bir alana hakim olması, Aclun Kalesi’ni her dönem vazgeçilmez kılmış. Kalenin içerisinde mühimmat odaları, askerlerin yaşadığı odalar, hayvanların bağlandığı ahır, sultanın Aclun’u seyrettiği teras, zemininde mozaikler olan bir kilise ve gözetleme kuleleri bulunuyor.
Aclun yakınlarında ise yiğit sahabe İkrime Bin Cehilin makamı bulunuyor. Ebu Cehilin oğlu olan İkrime Bin Cehil, İslam’a girmeden önce tıpkı babası gibi İslam’ın en çetin düşmanlarından biriyken İslam’ı kabul ettikten sonra da aynı şekilde İslam’ın yayılması için en çok gayret eden sahabelerden biri olmuş. Ridde savaşından başarılı ile çıkmış ancak Yermük savaşında şehit olmuş. Makamı Aclun’a çok yakın ama tam yerini öğrenmek için etraftan birilerine sormanız gerekiyor. Aclun’da aynı zamanda HIZIR (a.s) makamı da bulunuyor, dilerseniz yine tam yerini öğrenerek ziyaret edebilirsiniz.
SALT: Ürdün’ün denizi, çölleri, antik tiyatroları, çarşıları veya pazar alanları ülkeye gelen her turiste hitap ediyor ama Salt şehri öyle değil. Bu şehir neredeyse baştan sona Osmanlı tarafından inşa edilmiş ve bugün hala dört bir yanında Osmanlının izlerini taşıyor. Tepe yamaçlarına kurulu, sarı renkli kesme taşlardan yapılan ve üst üste binen çatısız evleri ile adeta Mardin’i anımsatıyor. Hepsinden önemlisi de Salt şehri, 1. Dünya Savaşı sonrasında acımasızca katledilen Türk askerlerinin mezarlarına ev sahipliği yapıyor.
1. Dünya Savaşının başlarında iyi durumda olan Osmanlı Ordusu, Irak Cephesi’ni kaybetmesi ve Filistin Cephesinde de zor durumda kalması neticesinde geriye doğru çekilmek zorunda kalmış. İngilizlerin ardı arkası kesilmeyen baskıları sonucunda ise harekat merkezi olan Salt’a kadar gerilemiş. Burada bulunan mağaralara sığınan Osmanlı askerleri, ön taraftan gelen İngiliz atışları ve yıllarca kol kanat gerdikleri Arapların kendi evlerinden yaptıkları atışlar nedeniyle kıpırdayamaz hale gelmiş. Mühimmatı biten Mehmetçikler en nihayetinde savunmasız kalmış ve sığındıkları mağaralarda katledilmiş. 1980li yıllarda burayı ziyaret gelen bir Türk ve Arap arkadaşı, mağaraya girdiklerinde Mehmetçiklerimize ait cesetlerle karşılaşmışlar. İçerisi otlarla kaplı ve harabe bir haldeymiş. Durumun farkına varan Türk büyükelçiliği ve hükümet yetkileri, Mehmetçiklerimizin ebedi huzura erdiği mağaraları ve çevresini restore etmiş.
Restorasyonun ardından bakımlı bir şehitlik haline gelmiş. Şehitliğin giriş bölümünde bir anıt yer alıyor ve anıtın üzerinde ise “Bu şehitlikte, 1.Dünya Savaşı esnasında 24-26 Mart 1918 tarihleri arasında Salt bölgesinde İngilizlere karşı savaşırken şehit düşen 4.ordunun 48. tümeni ile 143, 145 ve 191. piyade alaylarına mensup Türk subay, ast subay, erbaş ve erleri yatmaktadır. Ruhları Şad Olsun.’’ yazılı. Şehitlerimizin yattığı mağaralar ise girişin biraz ilerisinde ve mağaralara merdiven ile iniliyor. Aynı şekilde mağara girişinde de ‘’Bu mezarda 24-26 Mart 1918 tarihleri arasında Salt bölgesinde İngilizlere karşı savaşırken şehit düşen yaklaşık 300 Türk askeri yatmaktadır. Ruhları Şad Olsun.’’ yazıyor. Mağaranın içerisinde ise sembolik bir kabir ve kabrin üzerinde de şanlı Türk bayrağı bulunuyor. Şehitliğin yanında müze ve bir de cami yer alıyor. Eğer Ürdün’e giderseniz sadece Petra, Kızıldeniz, Wadi Rum ya da Amman ile sınırlı kalmayın, ata yadigarı olan bu kasabayı ve şehitliğimizi de mutlaka ziyaret edin. Salt, Amman’dan sadece 20 km uzaklıkta.
Buraya kadar anlattığım şehirler Amman’ın kuzeyinde kalıyor, yani birbirinden ayırmadan bir grup halinde gezilebilecek yerler. Amman’dan git gel yapmak istemezseniz Salt - Jerash - Aclun rotasını izleyebilir ve konaklamayı Jerash’ta yapabilirsiniz. Amman’ın kuzeyini gezdikten sonra artık Amman’ın güneyinde ve Ürdün’ün ortasında kalan şehirleri gezmenin vakti gelmişti. Bu bölgede bulunan noktalar; Dead Sea - Madaba - Baptism Site - Nebo Dağı - Ma'in Hot Springs - Al Karak - Wadi Dana ve Wadi Mujib. Gerçi Wadi Dana ülkenin güneyine biraz daha yakın. Ben araba ile gezdiğim ve Amman’a olan yakınlık sırasını takip ettiğim için ilk olarak Baptism Site’yi ziyaret ettim.
Yorumlar