Lizbon

 

‘Benim için seyahat etmek sadece bir yerlere gitmek değil gitme eyleminin kendisidir. Ben yolculuk için geziyorum. Yolda olmakla aramda harika bir ilişki var.’ Robert Louis Stevenson

LİZBON GEZİ REHBERİ;

Ulaşım: Türkiye’den Lizbon’a sadece Türk Hava Yolları ile direkt ulaşım sağlayabilirsiniz ama eğer kampanya dönemi değilse ortalama fiyatlar 800-900 TL arasında olacaktır. Lizbon’a havayolu ile hesaplı ulaşım alternatiflerinizden birincisi; İstanbul’dan Türk Havayolları ya da Pegasus ile Madrid’e uçmak ve Madrid’den de Lizbon’a Ryanair, TAP Portugal, Vueling firmalarından herhangi biri ile ucuz uçuş yapmak. İkincisi ise aynı şekilde İstanbul’dan Barcelona’ya uçup Barcelona’dan da Ryanair, TAP Portugal, Vueling ile Lizbon’a ucuz uçuş yapmak. Eğer isterseniz Türkiye’den İspanya’ya ulaştıktan sonra İspanya merkezli ALSA otobüs firmasını kullanarak karayolu ile de devam edebilirsiniz. İstanbul-Madrid arası bilet fiyatları Pegasus ile ortalama 200-250 TL. Ryanair firması senenin 12 ayı Madrid-Lizbon ve Barcelona-Lizbon arasında kampanya yapıyor ve 5 Euro’ya kadar bilet alma şansı sunuyor, alacağınız en pahalı bilet 19 Euro ya da 29 Euro olacaktır. TAP Portugal ve Vueling firmaları Ryanair’e kıyasla biraz daha pahalı ama özellikle Vueling firması 30-40 Euro arasında gayet uygun fiyatlara bilet satabiliyor. ALSA firmasına ait otobüsler ile gitmek isterseniz Madrid-Lizbon arası ortalama 50 Euro. İspanya’nın ve Portekiz’in diğer şehirlerinden demiryolu ile de Lizbon’a ulaşım sağlayabilirsiniz. Lizbon’a Porto’dan geçecekseniz yine Ryanair kullanabilir ve 9 Euro’ya bilet bulabilirsiniz. Tren ile geçecekseniz; Urban-Regional tren 4 saat 35 dakika 19 Euro, Intercidade 3 saat 12 dakika 24,30 Euro ve Alfa Pendular ise 2 saat 43 dakika 30,30 Euro. Otobüs ile geçecekseniz yerel otobüs firması Rede Expressos 4 saat sürüyor ve bilet fiyatı 32 Euro. Almanya, Fransa, İspanya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg şehirlerinden bir Avrupa nimeti olan Eurolines firmasına ait otobüsleri kullanarak da geçebilirsiniz. Bunların haricinde Blablacar da mutlaka alternatifleriniz arasında bulunsun, illaki Porto’dan ya da Madrid’den özel aracı ile Lizbon’a giden birilerini bulursunuz. Eğer Lizbon’a havayolu kullanarak gelmişseniz ineceğiniz havaalanı şehir merkezine 7 km uzaklıkta olan Lisboa Portela Havaalanı. Havaalanından şehir merkezine ulaşım için 4 farklı seçeneğiniz var. Bunlardan ilki Aerobus; çıkış kapısından çıktığınızda rahatlıkla durağını göreceksiniz, tek yön bilet 3.15 Euro ve gidiş-dönüş bilet 4.95 Euro. Aerobus shuttle servisler şehir merkezine 20 dakikada gidiyor ve 07.00-23.00 arasında çalışıyor. İkincisi; havaalanına 10 dakikalık yürüme mesafesinde olan Gare do Oriente isimli istasyondan bineceğiniz metro. Metro girişindeki otomatik makinalardan bilet alıyorsunuz, bu makineler bilet için 1.40 Euro ve Porto’daki Andante Card’ın benzeri olan Viva Vlegem Card için 0.50 Euro kesiyor, bu karta daha sonra makinelerden tekrar metro ya da tramvay bileti yükleyebiliyorsunuz. Metro 20 dakikada sizi São Sebastião tren garına ulaştıracaktır. Üçüncüsü; havaalanının dışından bineceğiniz 5, 21, 22, 44, 45 ve 83 numaralı şehir içi otobüsler. Bu otobüsler güzergahına göre 20-45 dakika arasında sizi şehir merkezine ulaştıracaktır, bilet ücreti 1.30 Euro. Dördüncüsü; daha maliyetli olan ama 2 kişi ya da daha fazla iseniz tercih edilesi olan taksi, taksilerin açılışı 2.50 Euro ve her kilometrede 0.40 Euro ekleniyor. Eğer havaalanındaki lisanslı taksilere binecekseniz şehir merkezi için ortalama ücret 15-17 Euro ve ekstra bagaja 10 Euro alıyorlar. Lizbon’a demiryolu kullanarak gelmişseniz Lizbon’da 2 adet ana tren garı bulunuyor. Şehir merkezinde olan Santa Apolonia isimli tren garı, İspanya ve Fransa’dan gelen uluslararası trenler tarafından ayrıca Kuzey ve Orta Portekiz’den gelen trenler tarafından kullanılıyor. Bu tren garına ait metro durağı, aynı isimde olan Santa Apolonia metro istasyonu. Diğer ana tren garı ise havaalanına 10 dakikalık yürüme mesafesinde olan Gare do Oriente. Bu tren garı da aynı şekilde İspanya ve Fransa'dan gelen uluslararası trenler tarafından ayrıca Azambuja gibi banliyö seferleri yapan trenler tarafından kullanılıyor. Bu tren garına ait metro istasyonu ise yine aynı isimde olan ve havaalanı-şehir merkezi için kullanacağınız Gare do Oriente metro istasyonu ayrıca bu tren garında bir de otobüs durağı var. Lizbon’da 4 tane de küçük ama önem arz eden tren garı var. Bunlardan birincisi; merkezde bulunan ve Sintra’ya giden trenler için kullanacağınız Rossio tren garı. İkincisi; Tagus Nehri’nin kıyısında bulunan Cascais ve Estoril’e giden trenler için kullanacağınız Cais do Sodre tren garı. Üçüncüsü; Lizbon’un kuzeyinde bulunan ve Porto’ya giden hızlı tren Alfa Pendular ile Lizbon’un demir köprüsünü kullanarak Lizbon’un diğer yakasının tatil kasabası olan Setubal’a giden banliyö trenler için kullanacağınız Entrecampos tren garı. Sonuncusu ise; Lizbon’un kuzeybatısında olan ve yine Setubal ile kuzeyde bulunan bölgelere giden banliyö trenler için kullanacağınız Sete Rios tren garı. Bu tren garlarında ayrıca aynı isimlerde metro istasyonları da mevcut. Eğer Lizbon’a otobüs ile gelmişseniz, ana otobüs terminali şehrin kuzeybatısında olan Sete Rios otobüs terminali. Bu otobüs terminali uzun mesafeli ulusal ve uluslararası seyahat yapan Rede Expressos, Eva ve Internorte otobüs firmaları tarafından kullanılıyor ayrıca yukarıda da bahsettiğim üzere aynı isimde bir de tren istasyonu var. Diğer otobüs terminallerinin ilki Gare do Oriente otobüs terminali; havaalanına 10 dakika yürüme mesafesinde bulunuyor ayrıca Kuzey Portekiz ve İspanya’dan gelen Renex, Internorte ve Avanza otobüs firmaları tarafından kullanılıyor. Aynı isimde bir de tren istasyonu var. İkincisi Campo Grande otobüs terminali; şehrin kuzeyinde bulunan ve Porto’nun da içinde bulunduğu Northern Bölgesi’nden gelen Mafrense ve Barraqueiro Oeste isimli otobüs firmaları tarafından kullanılıyor ayrıca aynı isimde bir de metro istasyonu var. Üçüncüsü ise Campo das Cebolas otobüs terminali; Alfama Bölgesi’nde bulunan bazı Renex otobüsleri tarafından kullanılıyor ve Terreiro Paco do metro istasyonu da buraya 5 dakikalık yürüme mesafesinde yer alıyor.

           

Konaklama: Lizbon’da konaklama için onlarca hostel seçeneğiniz var ve hepsi de birbirine yakın fiyatlarda. Birçoğu iyi imkanlara sahip, birbirinin muadili olan hosteller. İlk tavsiyem bizzat tecrübe ettiğim Home Lisbon Hostel. Bu hostel şehir merkezine çok yakın bir konumda yer alıyor ayrıca otantik ahşap tarzda ve butik otel konseptinde dizayn edilmiş. Kesinlikle hostel ortamını yaşayabilir ayrıca kendine ait mutfağında yemeğinizi yapabilir ve bar bölümünde eğlenebilirsiniz. Tuvaletleri, banyoları ve odaları temiz ayrıca yataklarında perde, priz, okuma lambası ve altında da locker bulunuyor. Gecelik ortalama 13 Euro. İkinci seçeneğiniz Porto’da da şubesi olan Yes Lisbon Hostel. Bu hostel de aynı şekilde şehir merkezine çok yakın bir konumda yer alıyor ve modern tarzda dizayn edilmiş. Hotel konforu bulabileceğiniz ayrıca her türlü imkana sahip mutfağı ve bar bölümü bulunuyor. Gecelik ortalama 13 Euro. Üçüncü seçeneğiniz yine gezginler tarafında çok fazla tercih edilen Goodmorning Lisbon Hostel. Bu hostel de yine aynı şekilde şehir merkezine çok yakın bir konumda yer alıyor ayrıca kendine ait mutfağı ve güzel vakit geçirebileceğiniz bir ortak alanı bulunuyor. Gecelik ortalama 12 Euro. Bunların dışında diğer popüler hosteller ise Lost Inn Lisbon Hostel, People Hostel Lisboa ve Lisbon Chillout Hostel, bunların da geceliği ortalama 12-13 Euro.

Yeme-İçme: Yemek olayını klasik yöntem olan Burger King-KFC-Mc Donald’s ya da dönerci ve pizzacılardan halledebilirsiniz, hepsi de şehirde mevcut. Hamburger menüler ortalama 5-6 Euro. Tabi Lizbon’un olmazsa olmazlardan birisi deniz mahsulü yemektir. Lizbon’da en çok tercih edilen balıklar morina balığı, sardalya ve somon balığı. Şehrin istediğiniz herhangi bir bölgesinde bulunan restoranlardan birisine gönül rahatlığı ile oturabilirsiniz çünkü birçoğu menü, fiyat ve hizmet açısından birbirinin aynısı. Porto’da bulunan Turist menüsü Lizbon’da da var, bu menüyü alırsanız balık yemeği, çorba, salata ve 1 kadeh şarap içeren menüler 16 Euro. Lizbon’da yiyeceğiniz balık muhtemelen hayatınızda yiyeceğiniz en lezzetli balıklardan birisi olacaktır, benim tavsiyem somon balığını denemeniz çünkü muhteşem yapıyorlar. Hangi balığı yerseniz yiyin mutlaka ızgara olanını yiyin, yağda kızartılanlar çok ağır oluyor. Lizbon’da yemeniz gereken en popüler yemeklerden birisi kurutulmuş tuzlu Morina balığının köfte gibi yapılmış hali olan Pastéis de Bacalhau, bu yemek çok farklı şekillerde servis ediliyor, menüden detaylarına bakabilirsiniz. Ortalama fiyatı 8-10 Euro. Morina balığı Portekiz’in yerel bir balığı değil Norveç’te tutuluyor, tuzlanıp dondurularak Portekiz’e gönderiliyor ve Portekiz’de bu balıktan 300 çeşit yemek yapılıyor. Lizbon’un en popüler restoranı Rua Palma caddesi üzerinde yer alan Cervejaria Ramiro Restaurant. Portekiz denilince akla gelen ilk tatlı şüphesiz Pasteis de Nata. Bu tatlı, milföy hamurunun arasına muhallebi doldurulup üzeri yumurta sarısı ile kızartılarak yapılıyor ve hayatınızda tadacağınız en lezzetli tatlılardan birisi. Orijinali Belem Bölgesi’nde manastırın hemen yanında bulunan ünlü Belem Pastanesi’nde yapılıyor ama şehrin her yerinde pastanelerde bulabilirsiniz. Sıcak yenilmesi gerekiyor o yüzden paket yaptırmayın ve memlekete götürmek için hazır paketlerden satın almayın çünkü soğuyup kuruyunca hiçbir lezzeti kalmıyor. Kısaca yerinde yiyin ama bol bol yiyin. İçecek olarak ilk sırayı tabi ki Porto Şarabı alıyor. Porto Şarabının olayı şöyle; üzümün doğal şekerinin, alkole dönüşmesini sağlayan fermantasyon süreci tamamlanmadan durdurulduğu için Porto şarapları doğal şeker içeren şaraplar haline geliyor bu yüzden daha tatlı oluyor, mayalanma aşamasında içerisine Brandy ilave edildiği için de alkol oranı %20’lerde oluyor. Porto şarapları 40 farklı üzüm çeşidinin karışımı ile elde ediliyor ve yüksek alkollü olduğu için yemek şarabı değil o yüzden ya yemekten önce aperatif olarak ya da yemekten sonra dijestif olarak tüketiliyor. Portekiz’in yerel birası Super Bock ve likörü ise vişne aromalı olan Ginjinha ayrıca Lizbon’da en iyisini içeceğiniz yer ise bu içkinin doğduğu yer olan Rossio Meydanı’nda bulunan A Ginjinha Bar. Lizbon’a has bira ise Sagres. Hepsinin tadı güzel, içiniz ve içtiriniz.

Gece Hayatı: Lizbon, Güney Amerika’nın Avrupa’daki izdüşümü olduğu için gece hayatı gayet hareketli oluyor. Şehir zaten fazla turistik yani senenin her döneminde turist akınına uğruyor ve bu yüzden de mekânlar her daim kalabalık. Lizbon’da gece hayatı tamamen Bairro Alto Bölgesi’nde yaşanıyor yani aradığınız her ne olursa olsun gitmeniz gereken adres bu bölge. Şehrin en popüler gece kulübü Dock’s Club. Perşembe günleri sadece kadınlara, Cuma ve Cumartesi günleri ise herkese açık ancak girişlerde face&dress kontrolü yapılıyor ve giriş ücreti 10 Euro. Diğer popüler gece kulübü ise Lux Frágil Club. Burası 3 katlı bir gece kulübü ve her katında farklı konseptlerde müzikler çalınıyor. Aynı şekilde kapıda kıyafet kontrolü yapılıyor ve giriş ücretli. Lizbon’un diğer popüler mekânı; şehrin en eski kulüplerinden birisi olan ve alternatif, pop, rock, elektro tarzda her çeşit müzik çalınan ayrıca daha çok öğrenci kesimin takıldığı, üstünde çatı katı ve altında ise pist bulunan bir bodrumu olan Incognito. Eğer canlı Dj performansları dinlemek ve çılgınca dans etmek istiyorsanız gitmeniz gereken yer tartışmasız Ministerium Club. Şehrin diğer popüler gece kulüpleri ise eski ismi Kapital olan ayrıca devasa bir binaya sahip olan Main Club Lisbon ve girişlerinde oldukça seçici davranılan Lust Club. Lizbon’da gece kulüplerinin neredeyse tamamına girişler ücretli ve bu ücret ortalama 10-15 Euro arasında ayrıca popüler mekânlara gitmeyi planlıyorsanız kıyafetinize özen göstermeniz gerekiyor. Mekânlar saat 23.30 gibi dolmaya başlıyor ve özellikle hafta sonları 02.00 gibi full çekiyor yani saat 22.00 de giderseniz sizden başka kimse olmayabilir. Lizbon’da ‘farklı’ bir eğlence arıyorsanız gitmeniz gereken adres Cais do Sodré bölgesi, burası şehrin aykırı bölgesi ve aradığınız tüm ‘aykırı’ eğlence türlerini bulabilirsiniz. Eğer Fado dinlemek istiyorsanız turistik olan Fado kafelere gitmeyin, tercihiniz Alfama Bölgesi’nde yer alan ve daha salaş mekânlar olan Fado Evleri olsun. Yani gerçek Fado müziği dinlemek istiyorsanız Alfama Bölgesi’ne gitmeniz gerekiyor. Şehrin en popüler Fado evi, birçok kez Portekiz’in en iyisi seçilen Clube Alfama do Fado. Bir diğeri ise Alfama’da bulunan, ünlü Fado şarkıcısı Ana Marina ve Fado kemancısı Duarte Santos’a ait olan Sr Fado de Alfama. Burada ev yapımı yemekler yiyebilir ve yerel şarapları tadabilirsiniz. Nispeten daha az bilinen ancak hayli başarılı olan diğer Fado evleri ise yine ev yapımı yemekler yiyebileceğiniz Tasca Bela ve inanılmaz bir ortama sahip olan, hem yemekler hem de şarapların makul fiyatlarda olduğu A Tasca do Chico. Fado restoranlarında yarım litrelik şarap içeren fix menüler ortalama 45-50 Euro arasında ve ekstra şişe şarap sipariş ederseniz şaraplar ortalama 30-35 Euro.

Alışveriş: Şehrin alışveriş caddesi Praça do Comercio Meydanı’na bağlı olan Rua Augusta caddesi. Bu caddede onlarca mağaza ve hediyelik eşya dükkânı bulabilirsiniz. Kaleye çıkan sokaklarda da onlarca hediyelik eşya dükkânı bulunuyor, değerlendirebilirsiniz. Lizbon’dan ne alınır diye sorarsanız aslında magnetten başka alacak bir şey yok. Porto Şarabı ya da Ginjinha isimli likörden alırsanız çantanızda kırılacak ve verdiğiniz para boşa gidecektir. Bu yüzden 2-3 Euro olan magnetlerden hem kendiniz için hem de hediyelik olarak satın alabilirsiniz. Lizbon’un balığı çok meşhur, dilerseniz konserve olarak satılan balıklardan alıp çantanıza atabilirsiniz. Bir de Azulejos denilen fayanslar Portekiz genelinde çok ünlü, bu fayanslardan ya da biblolardan satın alabilirsiniz. Eğer Nata isimli tatlının hediyelik paketlerinden alırsanız en fazla 2 gün dayanacağını bilin ki zaten soğuduktan sonra hiçbir özelliği kalmıyor. Lizbon’un bit pazarı Alfama Bölgesi’nde Campo Santa Clara’da Salı ve Cumartesi günleri kuruluyor, tarihleriniz uyuyorsa mutlaka bu pazarı gezin derim çünkü orijinal ürünleri bulabileceğiniz en iyi yer bu bit pazarı. Eğer modayı takip ediyorsanız gitmeniz gereken adres Chiado Bölgesi çünkü bu bölgede Portekiz’e özgü butik mağazalar, kitapçılar ve antikacılar yer alıyor. Alışveriş merkezi arıyorsanız da şehir merkezinde yer alan Centro Vasco da Gama tüm ihtiyaçlarınızı karşılamaya yetecek kapasitede.

Lizbon Gezilecek Yerler;

   Lizbon, şehir dışında bulunan ve görülmesi gereken noktalar haricinde şehir merkezi olarak toplu taşımaya ihtiyaç duymayacağınız, yürüyerek rahatlıkla gezebileceğiniz ve her sokağından ayrı keyif alacağınız bir şehir. Benim kendime göre yaptığım şehir rotasını takip ederseniz kolaylıkla gezersiniz ancak dilerseniz kendi rotanızı da benim yazdıklarıma göre şekillendirebilirsiniz. Lizbon merkezi kesinlikle 1 günde gezilebilecek bir şehir değil o yüzden rotayı ikiye bölün, kalanına ertesi gün devam edersiniz. Ayrıca şehir dışındaki noktalar için de en az 2 gününüzün olması gerekir.

Praça do Comercio: Her Avrupa şehrinde olduğu gibi burada da gezmeye başlama noktasız şehrin ana meydanı olacaktır. Lizbon’un ana meydanının adı Praça do Comercio yani Ticaret Meydanı. Bu meydan, Tagus (Tejo) Nehri kenarında bulunuyor ve devasa bir büyüklüğe sahip. Tam ortasında göreceğiniz heykelde Kral Jose I at sırtında tasvir edilmiş ve heykelin boyu 14 metre. Meydanın kuzey tarafında göreceğiniz Arco da Rua Augusta yani Zafer Takı, 1755 Depremi'nin ardından kentin yeniden inşasını anmak amacıyla inşa edilmiş ve 11 metre yüksekliğinde 6 sütun üzerine kurulmuş. Bu tak ilk başlarda çan kulesi olarak inşa edilmiş ancak daha sonra yapısı değiştirilmiş. Takın altından geçtiğiniz zaman şehrin en ünlü caddesi olan Rua Augusta isimli caddeye girmiş olacaksınız. Şehir meydanı yılın her döneminde kalabalık ve her daim birçok farklı etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Burası aslında saray meydanıymış ancak 1755 yılında bir deprem olmuş ve saray büyük hasar görmüş, bu yüzden Kraliyet Ailesi yeni saraya taşınmış. Dediğim gibi burası yeni şehrin meydanı ancak asıl popüler olan meydan şehrin kalbi diyeceğimiz Praça Dom Pedro IV. ki buraya birazdan değineceğim.

Rua Augusta: Meydanda yeterince vakit geçirdiyseniz, Zafer Takının altından geçin Lizbon’un en popüler caddesi olan Rua Augusta caddesine girin. Bu cadde; mozaik kaldırımlara, dışarıda masaları olan kafelere, restoranlara, ünlü markaların mağazalarına, hediyelik eşya dükkânlarına, sokak sanatçılarına ve seyyar satıcılara ev sahipliği yapıyor. Yürümekten hayli keyif alacağınız bir yaya caddesi o yüzden hem gündüz hem de gece yürüyüş yapın.

Se de Lisboa (Santa Maria Maior de Lisboa): Zafer Takından Augusta Caddesi’ne girdiğiniz ve caddeyi bitirdiğiniz zaman şehrin en popüler meydanına çıkacaksınız ancak o meydanı görmeden önce yol üzerinde uğramanız gereken önemli noktalar var. Bu noktaları görün daha sonra tekrar bu caddeye dönersiniz. Bu yüzden Augusta Caddesi’ne girin, dümdüz ilerleyin ve bu caddeyi kesen Rua da Conceçao caddesine geldiğiniz zaman sağa dönün ve Rua da Conceçao caddesinden devam edin. Bu caddeyi takip ettiğinizde karşınıza ilk olarak Igreja da Madalena Kilisesi çıkacak, isterseniz bu kilisenin içerisini ücretsiz gezebilirsiniz. Sağınızda kiliseyi geçip aynı caddeyi devam ettiğinizde ise karşınıza tüm ihtişamı ve heybeti ile Se de Lisboa ya da Santa Maria Maior de Lisboa yani Lizbon Katedrali çıkacak. Bu katedral 1150 yılında şehir Araplardan ele geçirildiğinde, burada bulunan eski caminin yerine, şehrin ilk piskoposu Hastings’in ısrarları sonucunda Portekiz’in ilk kralına yaptırılmış. Romanesk tarza, 2 çan kulesine ve gül penceresine sahip olduğu için bir Ortaçağ kalesine benziyor ayrıca şehrin en eski yapısı. Burası daha evvelinde cami olduğu için katedralin içinde ve özellikle girişindeki kapıda Arap stilini görebilirsiniz. Girişin sol tarafında 1195 yılında Saint Anthony için kullanılan bir vaftiz yerini göreceksiniz. Katedralin 14’ncü yüzyıldan kalan dehlizlerinde ve bahçelerinde yapılan kazılarda, Roma ve Vizigot dönemine ayrıca eski camiye ait duvar parçaları bulunmuş. Kazılarda ortaya çıkan en önemli kalıntı ise Lizbon şehrinin resmi koruyucu azizi olan St Vincent’in kalıntılarının bulunduğu tabut. Bu katedralin birebir kopyasını Porto’da da görebilirsiniz. Eğer yaz aylarında gitmişseniz hava karardıktan sonra katedral üzerinde muhteşem bir ışık gösterisi yapılıyor, mutlaka gidip izleyin. Katedralin ana salonuna giriş ücretsiz ancak kazı alanını, kalıntıları, şapeli, kutsal hazineleri vs. görmek istiyorsanız 2.5 Euro olan bileti almak zorundasınız. Bence alın ve gezin çünkü verdiğiniz paraya kesinlikle değecektir.

           

St.George Castle (Castello de Sao Jorge): Katedrali gezdikten sonra, sıradaki durağınız St. George Castle ya da Castello de Sao Jorge yani Aziz George Kalesi. Bu kaleye, katedralin hemen önünden hareket eden ve turistlere hizmet veren mini trenlere 5 Euro para ödeyerek ya da katedralin önünden yukarıya doğru çıkan caddeyi dümdüz takip ederek ulaşabilirsiniz. Kaleye çıkan sokaklarda bulunan evlerin dış yüzeylerinin fayans ile kaplı olduğunu göreceksiniz, insanlar nemden korunmak için bu yola başvurmuşlar ve başarılı olunca da tüm evlerin dış yüzeyleri fayans ile kaplanmış. Aziz George Kalesi, Portekiz kralı Afonso Henriques tarafından, kutsal topraklara giden haçlıların yardımı ile 1147 yılında yaptırılmış ve uzun yıllar Arap Hanedanı tarafından Magribi ikametgahı olarak kullanılmış. 1371 yılında Anglo-Portekiz ittifakı anısına, İngiltere’nin koruyucu azizi olarak kabul edilen ve Kapadokya doğumlu olan St. George’a adanmış. Şehrin en yüksek tepesi üzerine kurulmuş olan bu kale, 1755 yılında ise kraliyet sarayı haline getirilmiş. Kale kompleksinin içine girdiğiniz zaman; geçmiş döneme ait ana kapıyı, Kral Afonso Henriques’in heykelini, orijinal topları, Ortaçağ döneminde Kral Sarayı olarak kullanılan yapının kalıntılarını, konut ve restoran olarak kullanılan taş binanın altında Vasco do Gama’nın Kral Manuel tarafından ilk kabul edildiği yer olarak bilinen yer altı odasını ve küçük bir arkeoloji müzesi göreceksiniz. Kalenin büyük kulesine tırmanmadan ve surların her köşesinden şehir manzarasını izlemeden, fotoğraflamadan kaleden inmeyin. Kaleye giriş ücretleri; yetişkin 7.5 Euro ve öğrenci 4 Euro.

   

Elevador da Santa Lucia: Kaleyi gezdikten sonra çıktığınız yoldan tekrar katedrale ve oradan da aynı yolu kullanarak Augusta Caddesi’ne dönün. Augusta Caddesi’nde Zafer Takı arkasında kalacak şekilde devam ederseniz, cadde üzerinde ve hemen solunuzda Elevador da Santa Lucia yani Santa Lucia Asansörü’nü göreceksiniz. Zaten önündeki uzun Japon kuyruğundan doğru yere geldiğinizi anlayabileceksiniz. Bu asansör, 1900’lü yıllarda Gustave Eiffel’in öğrencilerinden Raoul Mesnier de Ponsard tarafından tasarlanmış ve Baixa ile Bairro Alto’yu birbirine bağlamak amacıyla Neogotik tarz dövme demirler kullanılarak yapılmış. Asansör artık turistik amaçla kullanılıyor, üzerine bir seyir terası yapılmış ve bu terastan Rossio Meydanı, Alfama’daki Sao Jorge Kalesi ve Tejo Nehri manzarasını izleyebiliyorsunuz. Manzarayı izledikten sonra isterseniz tekrar aşağı inebilir isterseniz de asansöre bağlı olduğu otelin çatısından geçerek Bairro Alto semtine girip gezmeye devam edebilirsiniz ancak benim rotamı takip ediyorsanız tekrar aşağı inmelisiniz. Asansörün bileti gidiş-dönüş 5 Euro ancak Bairo Alto semtinden geldiyseniz ve sadece terastan manzaraya bakmak istiyorsanız bilet ücreti 1.5 Euro. Bu asansörün muadili İzmir’in Konak ilçesinde de mevcut, aklınızda bulunsun.

Praça Dom Pedro IV: Asansörü gördükten sonra ya da çıkıp indikten sonra caddeyi devam ettiğinizde, Augusta Caddesi’nin sonunda çıkacağız meydan Praça Dom Pedro IV diğer adıyla Rossio Meydanı. Bu meydanda; küçük otantik kafeler, şehrin simgelerinden birisi olan Portekiz’in ünlü vişne likörünü içebileceğiniz Ginjinha barları, tarihi Rossio tren garı ayrıca tam ortasında 27 metre yüksekliğinde Portekiz Kralı ve Brezilya İmparatoru olarak bilinen IV. Petro’nun bronz heykelini ve iki tarafında da iki barok tarzda havuz göreceksiniz. Şehrin kalbi diyebileceğimiz ayrıca en popüler ve en çok turist çeken meydan. Rossio Meydanı Lizbon’un eski şehir meydanı bu yüzden de bu meydan tarih boyunca birçok ayaklanmaya, direnişe, gösteriye, kutlamalara, idamlara ve boğa güreşlerine ev sahipliği yapmış. Meydanda göreceğiniz kilisenin adı Igreja De Sao Domingos. Bu kilise 1755 yılında yaşanan büyük depremde yıkılmamış ve 1950 yılındaki yangında da tahrip olmadığı için artık kutsal olduğuna inanılıyor. Kilisede, kırmızı mermer sütunlu yüksek sunak bölümü ve Kral Afonso III’ün mezarı bulunuyor ayrıca kilisenin rahibi siyahi bir vatandaş o yüzden Lizbon’da yaşayan tüm siyahiler ibadet etmek için bu kiliseye gidiyor.

           

Restauradores Meydanı: Meydanın hemen sol tarafında tarihi Rossio tren garını göreceksiniz, tren garının yanındaki caddeden devam ettiğinizde ise yol sizi Restauradores Meydanı’na ve bu meydanın iki yanında uzanan, Lizbon’un Şanlize’si olan Avenida Da Liberdade bulvarına çıkaracak. Restauradores Meydanı, 1640 yılında Portekiz'in İspanya'dan bağımsızlığını kazanması anısına açılmış ayrıca meydanın tam ortasında bir de dikilitaş bulunuyor. Bu dikilitaşın üzerinde zaferi simgeleyen bir kaide yer alıyor ayrıca üst taraflarının her kenarında da bağımsızlık savaşlarının isimleri ve tarihleri yazıyor. Oldukça büyük olan bu meydanda sağlı sollu olarak; ünlü markaların mağazalarını, kafeleri, restoranları ve otelleri göreceksiniz. Meydanı arasına alan Liberdade Bulvarı ise 1.6 kilometre uzunluğuna ve 90 metre genişliğe sahip. Restauradores Meydanı’nda göreceğiniz yapılardan diğeri Palacio Foz yani Foz Sarayı. Bu saray, dönemin Kraliyet Ailesi için 1755-1777 yılları arasında yapılmış ayrıca günümüzde turizm ofisi ve polis merkezi olarak kullanılıyor. İçerisinde soba odası ve ayna odası da dahil olmak üzere birçok özel odayı, şapeli ve saray bahçesini gezebilir ayrıca yaz aylarında öğrenciler tarafından düzenlenen ücretsiz resitallere katılabilirsiniz

           

Bairro Alto Semti: Meydanı ve bulvarı gezdikten sonra Foz Sarayı’nın hemen solunda, sarı renkli tek bir tramvay vagonundan oluşan tarihi füniküleri göreceksiniz. Fünikülerin bileti 1.25 Euro ve bu füniküler sizi, rotamızın sıradaki noktası olan Bairro Alto semtine ulaştıracak. Bairro Alto semti, Yukarı Mahalle olarak adlandırılıyor ayrıca yıllarca sanatçılar, şairler ve yazarlar için vazgeçilmez bir muhit olmuş. Daha çok gece hayatına hitap ettiği için her türlü eğlence mekânına ve bunların haricinde de restoranlara, kafelere ve Fado evlerine sahip. Şehrin panaromik manzarasını seyredebileceğiniz Miradouro de Sao Pedro de Alcantara yani teras bahçelerine de bu semtten kolayca ulaşabilirsiniz. Bu bölgeye İstanbul’un Asmalı Mescit’i desek yanlış olmaz. Bairro Alto semtini aklınızda tutun çünkü gece hayatı için yine buraya geleceksiniz. Bu semtin popüler caddesi ise ünlü mağazaların yer aldığı ve her daim hareketli olan Rua Garrett.

Chiado Bölgesi: Bairro Alto’nun komşu semti ise yine uğramadan geçmemeniz gereken Chiado Bölgesi. Burası; ince porselen mağazası Vista’nın, tiyatroların, kitapçıların, eski tarz kafelerin, mücevher mağazalarının, Hermes gibi uluslararası markaların satıldığı mağazaların ve restoranların bulunduğu otantik bir semt.

Mercado da Riberia: Bu semti de gezdikten sonra ara sokaklardan geze geze tekrar sahil kenarına inin. Nehir kıyısına indiğiniz zaman bulacağınız nokta Cais do Sodre tren garı, burası zaten büyük bir gar yani mutlaka fark edeceksiniz. Tren garının hemen karşısında Mercado da Riberia yani kapalı pazar alanını göreceksiniz. Avrupa’nın tüm şehirlerinde bu kapalı pazar alanlarını görürsünüz, buradaki tezgahlarda satılan balıklardan, meyvelerden, sebzelerden alabilir ya da lokantalardan yemeğinizi alıp ortak alanda oturup yiyebilirsiniz.

           

Belem Bölgesi: Kapalı pazar alanını da gezdikten sonra artık şehir merkezinde bulunan ve birbirine yakın turistik noktaları görmüş oluyorsunuz. Buradan sonraki istikametiniz Belem Bölgesi olacak. Cais do Sodre tren garından metroya binerek, garın önündeki otobüs durağından otobüse binerek ya da 15 numaralı sarı renkli nostaljik tramvaya binerek Belem Bölgesi’ne ulaşabilirsiniz. Benim tavsiyem nostaljik tramvayı kullanarak ulaşım sağlamanız, tek yön bilet ücreti 1.25 Euro.

Belem Meydanı: Belem Bölgesi’ne indiğiniz zaman önce sahil kenarındaki noktaları gezeceksiniz, kendinizi sahil kenarına atın ve geze geze ilerleyin. Sahilden ilerlerken ilk karşınıza çıkacak nokta Belem Meydanı ve bu meydanda bulunan Padrao dos Descobrimentos yani Kaşifler Anıtı. Tagus Nehri kıyısında bulunan Belem Meydanı, aynı zamanda şehrin en eski meydanı olma ünvanına sahip. Vakti zamanında birçok denizci savaşa ve keşfe bu meydandan uğurlanmış. Bu uğurlamaların en bilineni, Vasco da Gama’nın Hindistan deniz yolunu keşfetmeye uğurlanması. Bu meydanda göreceğiniz, mozaikten yapılan devasa figür ise 1960 yılında Güney Afrika hükümeti tarafından hediye edilmiş ayrıca Portekizli kaşifler tarafından gidilen yolların dünya haritası üzerindeki grafiğini ve bir pusulayı temsil ediyor. Meydanda göreceğiniz Kaşifler Anıtı ise 1960 yılında, Prens Henry’in ölümünün 5. Yy anma töreninde yapılmış ayrıca 15’nci Yy. kaşiflerine ve keşiflerine adanmış. Anıtın üzerinde yer alan figürlerde; Kral I Manuel, halkalı küre taşıyan heykeller, üç yelken gemisi ve Lusiads, Vasco da Gama, Magellan, Cabral ve diğer bazı Portekizli kaşifler betimlenmiş. Bunların haricinde ise şair Camoes, Prens Henry, küçük bir gemi puruvası, haçlılar, rahipler ve haritacıların figürleri yer alıyor. Anıtın tek kadın figürü ise keşiflerin beyni kaşiflerin annesi olarak bilinen Lancaster Kraliçesi Felipa’ya ait. Bu anıt, yelkenleri açık ve okyanusa açılmakta olan bir karavel olarak tasarlanmış ayrıca en öndeki kişi ise Prens Henry. Eğer isterseniz anıtın içindeki müzeyi gezebilir ve asansörle 52 metre yüksekliğe sahip anıt tepesine çıkıp manzara izleyebilirsiniz. Ücret 3 Euro.

Torre de Belem (Belem Tower): Kaşifler anıtını arkanıza alıp nehir kenarından 300 metre kadar devam ettiğiniz zaman karşınıza çıkacak olan tarihi yapı Torre de Belem ya da Belem Tower yani Belem Kulesi. Bu kule, 1515 yılında Francisco Arruda tarafından çokgen kale ve kare kuleden oluşan bir tarzda tasarlanmış, Portekizli ünlü kâşif Vasco da Gama’ya adanmış ve 1983 yılında ise UNESCO tarafından, modern dünyanın temellerini atan büyük deniz keşiflerini hatırlattığı için Dünya Kültür Mirası Listesi’ne eklenmiş. İç bölümlerinde Arap ve Venedik etkileri görülüyor ayrıca her yöne bakan balkonlar, 16 tane top deliği ve bodrumunda da siyasi tutukluların hapsedildiği zindanlar yer alıyor. Kulenin üzerindeki gergedan heykeli 1513 yılında Hintli bir kral tarafından Portekiz Kralı’na hediye olarak gönderilmiş, Lizbon’a gelir gelmez de Avrupa çapında heyecan ve merak uyandırmış. Kulenin asıl inşa amacı Lizbon’u deniz saldırılarına karşı korumak, sefere çıkan gemicilere yol göstermek ve sefere çıkan gemicilere vatanlarına ait son bir manzara sunmakmış. Kuleye giriş ücreti 6 Euro.

Mosteiro Dos Jeronimos: Belem Kulesi’ni gezdikten ya da gördükten sonra Kâşifler Anıtı’nın bulunduğu Belem Meydanı’na geri dönün ve alt geçitten ana yolun diğer tarafına geçin. Yolun diğer tarafında göreceğiniz devasa yapı Mosteiro Dos Jeronimos yani Jeronimos Manastırı. Bu manastırın yapımına 1496 yılında Kral I Manuel döneminde başlanmış ve 100 sene sonra tamamlanabilmiş. Manastırın yapımı baharat ticareti ile finanse edilmiş ve her yıl 70 kg altın harcanarak yapılmış ayrıca 1983 yılında mimari mükemmelliği nedeniyle UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne eklenmiş. Gotik tarzda denizcilik motifleriyle karakterize edilen, mükemmel vitrayı olan pencerelere ve muazzam bir kuleye sahip olan bu manastırın dehlizlerinde deniz canavarları, mercanlar ve deniz dünyasının keşfinin ardından yapılan deniz motifleri ile oyulmuş sütunlar yer alıyor. Portekizli kâşif Vasco Da Gama’nın ve ünlü şair Luis de Camoes’in mezarları da bu manastırın içerisinde bulunuyor. Kâşif Vasco da Gama ve tayfası, Hindistan seferine gitmeden önce son gecelerini bu manastırda dua ederek geçirmiş ve döndüklerinde de yine burada dua etmişler. Böylece Vasco da Gama’ya adanmış ve bu yüzden de Portekizliler için manevi değeri çok yüksek. Giriş ücretleri; yetişkin 10 Euro ve öğrenci 5 Euro.

Palacio da Belem: Manastırın hemen solunda göreceğiniz saray Palacio da Belem yani Belem Sarayı. Bu saray, 1559 yılında inşa edilmiş ancak 18’nci Yy’da Kral V Joao tarafından büyük oranda değişime uğratılmış. 1910 yılından bu yana Portekiz Başkanının resmi konutu olarak kullanılıyor. Dilerseniz sarayın içinde bulunan Başkanlık Müzesi’ni gezebilirsiniz. Saray sadece Cumartesi günleri gezilebiliyor. Giriş ücretleri; yetişkin 5 Euro ve öğrenci 2 Euro.

Pasteis de Belem: Sarayın ve manastırın önündeki Rua da Belem caddesi üzerinde, iki yapının tam ortasında dünyaca ünlü Pasteis de Belem isimli pastaneyi göreceksiniz. Zaten önündeki kuyruktan ve mavi tentelerinden rahatlıkla tanıyabilirsiniz. Bu pastane Nata isimli ünlü tatlının doğduğu yer. Nata, milföy hamurunun içerisine muhallebi dökülerek yapılıyor ve üzeri yumurta sarısı ile kızartılıyor ayrıca dilerseniz ekstra olarak pudra şekeri ve tarçın ekleyerek de yiyebiliyorsunuz. Pastanenin başka yerde şubesi yok o yüzden burayı görmeden ve Nata yemeden sakın Lizbon’dan ayrılmayın. İsterseniz ‘take away’ kuyruğuna girip aldıktan sonra istediğiniz yerde yiyebilir, isterseniz de içeride masalara oturup yiyebilirsiniz. Tanesi 1 Euro’ya satılıyor. Bir rivayete göre; Jeronimos Manastırının rahipleri tarafından bu tatlının yapımına başlanmış ve bu ünlü tartın tarifini sadece 3 kişi biliyormuş, bu 3 kişi aynı anda başlarına bir şey gelebilir diye birlikte seyahate bile çıkmazlarmış. Günümüzde bu tatlıdan günde 1 milyon adet satılıyormuş.

Cristo Rei (National Sanctuary of Christ the King): Manastır karşısında bulunan Belem Parkı’nda vakit geçirdiyseniz, pastaneyi gördüyseniz ve Nata’nızı da yediyseniz artık Belem Bölgesi bitmiş oluyor. Buradan sonraki durağınız, kırmızı renkli köprüden geçerek ulaşacağınız Almada Şehri. Tıpkı İstanbul gibi Lizbon da iki yakadan oluşuyor ancak Almada aslında farklı bir şehir yani orası Lizbon değil. Almada şehrinin turistik noktası; şehrin her yerinden görülebilen ve anıtla birlikte toplamda 110 metre yüksekliğinde olan ayrıca Rio'daki kurtarıcı İsa Heykeli’nden esinlenilerek yapılan Cristo Rei ya da National Sanctuary of Christ the King yani İsa Heykeli. Heykel, Portekiz’in II. Dünya Savaşı’na girmesine engel olduğuna inanılan Hz. İsa’ya şükran göstermek amacıyla 1959 yılında inşa edilmiş. Bir bahçenin içerisinde bulunuyor ve eğer en üst katına asansör ile çıkıp manzara izlemek isterseniz bilet ücreti yetişkinler için 4 Euro, öğrenciler için ise 2 Euro. Zeminde bulunan şapeli ücretsiz gezebilirsiniz. Buraya ulaşımı 4 şekilde sağlayabilirsiniz. Birincisi; Cais do Sodre tren garının arkasında bulunan feribot iskelesinden 1.25 Euroya alacağınız bilet ile feribota binerek 15 dakikalık yolculuk yapmak ve indiğiniz iskeleden heykele giden otobüse binmek. İkincisi; Cais do Sodre tren garının içinde bulunan metro istasyonun 1.25 Euro’ya tek yön bilet alarak yeşil renkli metro hattına binmek. Üçüncüsü; Cais do Sodre tren garının önündeki otobüs durağından 2 Euro2ya gidiş-dönüş bilet alarak 101 numaralı otobüse binmek. Dördüncüsü ise Belem Bölgesi’nden ya da şehir merkezinden 20-30 Euro arası ücret ödeyerek taksiye binmek.

Museu Calouste Gulbenkian: İsa Heykeli’ni gördükten sonra gittiğiniz gibi tekrar Cais do Sodre tren garına yani şehir merkezine dönün. Gideceğiniz yer, şehir merkezinden biraz uzak bir mesafede yer alan ve toplu taşıma ile gitmenizi önerdiğim Museu Calouste Gulbenkian. Bu müzenin vakıf bölümünde Mısır, Yunan, Roma, İslam, Asya ve Avrupa sanat koleksiyonlarını, diğer bölümlerinde Portekiz ve yabancı sanatçıların eserlerinden oluşan koleksiyonları ayrıca yakından tanıdığınız İznik Çinilerini, altın Mısır mumya maskesini, 2700 yıllık su mermeri kaseyi, bronz kedi heykelini, Yunan sikke koleksiyonunu, 2400 yıllık vazoyu, Çin porselenlerini, Japon baskılarını, 16. Yy’dan kalan İran halılarını ve Rembrant, Rubens, Claude Monet, Anthony van Dyck ve Renoir gibi dünyaca ünlü sanatçıların tablolarını göreceksiniz. Hem modern sanat müzesi hem de tarih müzesi. İstanbul-Üsküdar doğumlu bir petrol zengini olan Calouste Gulbenkian, dünyanın en iyi sanat koleksiyonuna sahipmiş ve ilk başta Türkiye’ye bağışlamak istemiş ancak Türkiye kabul etmediği için bu koleksiyonu Portekiz’e devretmiş. Sanat ile çok aranız yoksa bile bu müzeyi mutlaka ziyaret etmelisiniz, ilginizi çeken bir şeyler bulabileceğinizden eminim. Müze iki bölümden oluşuyor, tek bir bölüm için giriş ücretleri; yetişkin 5 Euro ve öğrenci 2.5 Euro. Eğer tüm sergileri gezmek ve gün içerisinde tekrar tekrar girip çıkmak isterseniz; yetişkin 15 Euro ve öğrenci 7.5 Euro. Buraya; metroya binip S. Sebastiao ya da Praça de Espanha istasyonlarının herhangi birinde inerek ayrıca 713, 716, 726, 742, 746, 756 numaralı şehir içi otobüslerden herhangi birisine binerek ulaşabilirsiniz. Tek yön bilet ücreti 1.25 Euro.

           

Sintra Gezilecek Yerler;

   Lizbon’a kadar gelmişseniz, görmeden ayrılmamanız gereken yer; Lizbon’u Lizbon yapan en önemli faktörlerden birisi olan ve uzun uzun anlatılması gereken Sintra. Buraya Lizbon’dan bağımsız olarak plan yapmanız ve hak ettiği zamanı ayırmanız gerekir, Lizbon’a 28 km uzaklıkta yer alıyor. Sintra, ilk olarak Romalılar tarafından yerleşim yeri yapılmış, akabinde ise ayin ve ibadet yeri haline getirilmiş. 19. Yy’da Gotik, Mısır, Fas ve Rönesans etkileriyle, Avrupa Romantik mimarisinin merkezi olmuş. Sonraki dönemlerde ise Portekiz kraliyet ailesi tarafından yazlık ikametgah olarak kullanılmış. Sintra’da, aristokratlar için büyük bir konak ile villalar yapılmış ve 1995 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne eklenerek koruma altına alınmış. Burası aslında bir kasaba ve yemyeşil bitki örtüsüne, ormanlara, dar sokaklara, Arnavut kaldırımlara, rengarenk binalara ve tertemiz bir havaya sahip. Sintra’ya ulaşımı, Praça Dom Pedro IV diğer adıyla Rossio Meydanı’nda bulunan Rossio tren garından trene binerek sağlayacaksınız. Gidiş-dönüş tren bileti 4.5 Euro ve yolculuk 40 dakika sürüyor. Trenden ineceğiniz Sintra durağı, Sintra’nın şehir merkezinde yani yaşam alanında bulunuyor o yüzden trenden indikten sonra tren garının önünden kalkan 434 numaralı turistik ring seferi yapan şehir içi otobüse binmeniz lazım. Bu otobüs sırasıyla gezilecek noktaların duraklarında duruyor, iniyorsunuz ve geziyorsunuz sonra aynı duraktan sıradaki 434 numaralı ring otobüsüne biniyorsunuz.

İgreja de Santa Maria: Otobüs ilk önce tarihi şehir merkezi olan Sintra-Vila’ya gidiyor. Burada duracağı nokta, Kapusenler olarak bilinen Capuchin tarikatına bağlı bir keşişin mezarının bulunduğu yer olan İgreja de Santa Maria.

Castelo dos Mouros-Moorish Castle: Otobüsün 2. durağı bir Mağrip yani Arap Kalesi olan Castelo dos Mouros-Moorish Castle. Bu kale, 9. Yy’da tepe üzerinde bulunan dağlık bir uçurumun kenarında inşa edilmiş ve 1147 yılında Lizbon şehri teslim olduğunda bölgeyi ele geçiren Hristiyanlara teslim edilmiş ayrıca 1383 yılında kendisi, 1493 yılında da içerisinde bulunan şapeli terk edilmiş. Surlarından muhteşem bir okyanus manzarası izleyebilirsiniz, giriş ücretleri; yetişkin 7 Euro ve 17 yaş altı 4.75 Euro.

Pena Palace (Palacio Pena): Otobüsün 3. ve en önemli durağı Sintra’nın simgesi olan Pena Palace ya da Palacio Pena yani Pena Sarayı. Bu saray, 13. Yy’da 18 rahibin yaşaması için küçük bir manastır olarak inşa edilmiş ancak 1755 yılındaki büyük depremde yerle bir olduktan sonra, Kral Ferdinand II tarafından eski manastır ile Magribi Kalesi arasındaki bölüme Kraliyet Ailesinin yazlık sarayı olması amacıyla yeniden inşa edilmiş. İç kısmı 1840 yılında Kral II. Ferdinand tarafından zengin süs eşyaları, abartılı mobilyalar, paha biçilemeyen tablolar ve porselen takımları ile donatılmış. Yine 1840 yılında Kral II. Ferdinand tarafından bahçe içerisine; tarihsel figürler, dünyanın farklı bölgelerinden getirilen egzotik ağaçlar ve otlar, gölcükler, çeşitli stillerde süs havuzları, çeşmeler, patikalar, tüneller, mağaralar, şapeller, bronz bir kral heykeli ve en tepede bulunan 529 metre yüksekliğindeki gözlem alanına büyük bir haç ve tüm kale ile park alanının etrafına taş duvarlar eklenmiş. Sarayın ana bölümlerinde; Kraliçe ve Kralın odalarını, aile odalarını, terası, çalışma odasını, şapeli, büyük salonu, balo salonunu, Arap Odasını, mutfağı ve 16. Yy’dan kalan küçük kiliseyi gezeceksiniz. Çok yüksek olduğu için rivayete göre açık havalarda Lizbon bile görülebiliyormuş. Renkleri ile masalsı bir şato görünümüne sahip olduğu için Disneyland’a esin kaynağı olmuş ve aynısı oraya da yapılmış. Saray, 1940 yılına kadar Kraliyet Ailesi tarafından kullanılmış, daha sonra ulusal anıt kategorisine alınmış ve Avrupa’nın en güzel sarayı seçilmiş. Saray, parktan çok daha yüksek bir konumda yer alıyor bu yüzden yorulmak ve çok vakit kaybetmek istemiyorsanız ya park girişinden 435 numaralı otobüse binin ya da 2 Euro ücreti olan mini trenlere binerek çıkın. Sarayın, park alanını da içeren bileti; yetişkinler için 11 Euro ve 17 yaş altı için 9 Euro.

Palacio Nacional: Sarayı gezdikten sonra şehir merkezine yine aynı otobüsle döneceksiniz. Otobüsten ineceğiniz 4. nokta Palacio Nacional yani Ulusal Saray. Bu saray, 1433 yılında Vasco do Gama’nın hamisi olarak bilinen Kral Dom I. Manuel döneminde, şehrin ana meydanında gotik-manulin stilde inşa edilmiş. İki konik mutfak bacası olan, duvarları tablolarla kaplanan, odalarında renkli sırlı çiniler kullanılan ve yaz aylarında içerisinde Sintra Müzik Festivali düzenlenen bir saray. Saray, rehberli turlar ile geziliyor bilet ücretleri; yetişkinler için 9 Euro ve 17 yaş altı 7 Euro.

Museu do Brinquedo: Ulusal Sarayı gezdikten sonra şehir merkezinde isteğinize ve zamanınıza bağlı olarak gezebileceğiniz diğer nokta Museu do Brinquedo yani Oyuncak Müzesi. Bu müze, Jao Arbue Moreira isimli bir şahıs tarafından toplanan ve kendi ürettiği oyuncaklar kullanılarak oluşturulmuş ayrıca içerisinde; 3000 yıllık Mısır taş oyuncaklar, 1930’lu yıllardan kalma trenler, Alman yapımı oyuncak arabalar, oyuncak askerler ve sömürgelerden gelen tahta oyuncaklar sergileniyor. Toplamda 20 binden fazla oyuncaktan oluşan bu müzenin giriş ücreti ise 5 Euro.

           

Palacio da Regaleira: Sıradaki durağınız, şehrin en önemli saraylarından birisi olan ve mutlaka görmeniz gereken Palacio da Regaleira. Burası şehir merkezinin biraz dışında kalıyor ancak yürüyerek ya da tren garının önünden kalkan 435 numaralı otobüse binerek kolayca ulaşabilirsiniz. Bu saray ilk olarak 19. Yy’da inşa edilmiş ve 1892 yılında Portolu zengin bir tüccar tarafından Brezilyalı milyoner António Augusto Carvalho Monteiro’a satılmış. Yeni sahibi olan Monteiro, İtalyan mimar Luigi Manini ile birlikte 1904-1910 yılları arasında Romanesk, Gotik, Rönesans ve Manueline stillerini kullanarak sarayı baştan sonra yeniden yapmış. Sarayın gerçekten muhteşem bir görüntüsü var. Aslında saraydan ziyade kompleks diyebileceğimiz bu yapı bünyesinde; saray, şapel, park, yeraltı tünelleri, kuyular, yeraltı ve yerüstü mağaraları, yeraltı ve yerüstü gölleri, şelaleler, çeşmeler ve bir akvaryum barındırıyor. Monteiro bu komplekse yıllar içerisinde Simyacılar, Masonlar, Tapınak Şövalyeleri ve Gül Haçlılar tarafından kullanılan esrarengiz binaları eklemiş. Saray 5 kattan oluşuyor; zemin katında oturma odası, yemek odası, bilardo odası, balkon, küçük odalar ve merdivenler, 1. katında yatak odası ve giyinme odası, 2. katında Carvalho Monteiro’nun çalışma ofisi ve kadın hizmetçilerin yatak odası, 3. katında ütü odası ve küçük bir oda ile bu odaya ait teras, son olarak bodrum katında ise erkek hizmetçilerin yatak odası ve zemin kattan asansör ile ulaşılan mutfak ve depolar var. Birçok fantastik filmde gördüğünüz ve göreceğiniz, kıvrılarak inen ve genellikle tapınak ayinlerinde kullanılan mistik kuyu da bu kompleksin içinde yer bulunuyor. Kompleksin bileti 6 Euro ve giriş ücreti dahil rehberli turlar ise 10 Euro.

   Bu ana kadar saydığım noktalar Sintra şehir merkezinde ya da şehir merkezine yakın konumda olan noktalar o yüzden bu noktaları gezdikten sonra zaten küçük olan şehir merkezini de mutlaka gezin aradan çıkarın çünkü rotanın devamında artık şehir merkezinden uzaklaşacak ve Lizbon’a doğru ilerleyeceksiniz.

Palacio de Monserrate: Sintra şehrinin dışında kalan rotamızın sıradaki durağı, toplu taşıma kullanarak gitmeniz gereken ve görmeden gelmeyin diyebileceğim Palacio de Monserrate. Bu saray, 1793 tarihinde ünlü İngiliz mimar Sir Francis Cook için tasarlanmış ve bahçesinde 1000’den fazla farklı bitki türü bulunuyor. Yarı doğal meşe ormanı ile çevrili, mimari stil olarak ise Hindistan mimarisi ve Neo-Gotik mimari özellikleri taşıyan ayrıca tarihi boyunca genellikle İngilizler tarafından kullanılan bir saray. Giriş ücretleri; yetişkinler için 6.5 Euro ve 17 yaş altı için 5 Euro. Buraya ulaşımı yine tren garının önünden kalkan 435 numaralı otobüs ile sağlayabilirsiniz.

           

Cabo da Roca: Yine şehir merkezinin dışında kalan, toplu taşıma kullanmak zorunda olduğunuz ve mutlaka ziyaret etmeniz gereken önemli noktalardan bir diğeri Cabo da Roca. Burası bir burun ve aslında tam olarak Sintra’ya bağlı değil, Batı Lizbon bölgesinde kalıyor. Avrupa Kıtası’nın batıdaki son noktası, tıpkı Norveç-Nordkapp’ın kuzeyde son nokta olması gibi. Burada; bir kafe, bir restoran, bir hediyelik eşya mağazası, bir deniz feneri ve turizm ofisi var. Cabo de Roca’nın en bilindik ve turistik olayı 10 Euro vererek alacağınız ve Avrupa’nın en ucunda bulunduğunuzu gösteren, adınızın yazılı olduğu sertifika. Kıtanın en uç noktası, okyanusun kıyısında bulunan ve taşlardan yapılan bir dikit ile belirlenmiş. Dikitin boyu 140 metre ve derin bir uçurum üzerinde. Burada bir de Portekizli şair Luis de Bakan’a ait olan ve üzerinde ‘kara biter ve deniz başlar’ yazan bir yazıt var. Burada yapacağınız pek bir şey yok; en fazla okyanusu izler, hayaller kurar, Portekizli kaşifleri düşünür, acıkmışsanız restoranda yemek yer, kafede sıcak bir kahve ya da soğuk bir bira içersiniz. Okyanus kıyısında, kuzey istikametinde uzaklarda göreceğiniz yerleşim yerleri; sahil kasabaları olan Praia dos Maços ve Azenhas do Mar ayrıca güney tarafında göreceğiniz burun ise Cabo de Raso. Buraya ulaşımı yine tren garı önünden kalkan 403 numaralı Cascais otobüsünü kullanarak sağlayacaksınız, yolculuk 45 dakika sürüyor ayrıca Sintra-Cabo da Roca-Cascais kombine ulaşım bileti 12 Euro.

Cascais: Sıradaki durağınız, Lizbon’un ve Sintra’nın sayfiye yani yazlık bölgesi olan Cascais. Buraya, Cabo da Roca’dan 403 numaralı otobüse binerek ulaşım sağlayacağınız. Cascais eski bir balıkçı kasabası ancak günümüzde tatil beldesi olarak kullanılıyor. Cascais bölgesinde; S şeklinde boyanmış dalga görünümünde ve engebeli görüntüsü ile göz yanılması yaşatan sokaklar, bir yat limanı, yüksek dalgaların kıyıya vurması ile oluşan ve Boca do İnfermo yani Cehennem Ağzı denilen oyuklar, 15. Yy’dan kalan ve şehir savunmasında kullanılan Cidadela de Cascais denilen bir kale, 1834 yılında manastır olarak inşa edilen ancak günümüzde sergi alanı olarak kullanılan bir kültür merkezi, 17. Yy’dan kalma bir şapel, beyaz kumdan oluşan ve Avrupa’nın en iyi sörf alanı seçilen Praia do Guicho isminde mükemmel bir plaj, içerisinde altın ve gümüş, seramik heykeller, dekoratif sanat koleksiyonu ve ince mobilyalar bulunan Castro Guimaraes isminde bir müze, Rua Frederico Arouca isminde bir alışveriş caddesi, balık pazarı ve normal pazar alanı bulunuyor. Buraya İzmir’in Çeşme’si diyebiliriz ayrıca sadece Portekizliler tarafından değil dünyaca ünlü yıldızlar tarafından da yazlık kent olarak kullanılıyor. Burayı popüler kılan ana sebeplerden birisi de Cais do Sodre tren garından yarım saatlik yolculuk ile buraya direkt ulaşım sağlanabiliyor olması.

           

Estoril: Cascais’den sonraki durağınız, yine Cascais’den ya da isterseniz Sintra’dan otobüsle ulaşabileceğiniz ve Portekiz’in Riveria’sı denilen Estoril kasabası. Bu kasaba Lizbon’a 30 km uzaklıkta bulunuyor. II. Dünya savaşı sırasında Portekiz’in tarafsız kalması nedeniyle Alman ve İngiliz casuslarının merkezi haline gelmiş. Bu sebepten ötürü de James Bond yazarı Ian Fleming, çift taraflı ajanları gözlemlemek adına burayı mesken tutmuş ve ilk James Bond romanı olan Casino Royal’deki casino deneyimini de burada bulunan casinoda edinmiş. James Bond Casino Royal filmine de ilham vermiş ayrıca çekimlerinde de kullanılmış. Avrupa’nın en büyük kumarhanesi, Avrupa’nın en iyi tenis kortları, Avrupa’nın en iyi golf sahaları ve Formula Grand Prix yarışlarının düzenlendiği en iyi otomobil yarış pistlerinden birisi Estoril’de bulunuyor. Son derece şatafatlı, son derece modern bir kasaba.

Sintra ve çevresi bitti geçmiş olsun.

Fatima Bölgesi: Lizbon’un şehir merkezine uzak kalan ama eğer vaktiniz varsa görmeden döndüğünüzde çok büyük pişmanlık duyacağınız bir diğer önemli nokta Fatima Bölgesi. Bu bölge konum olarak Lizbon’a 123 km ve Porto’ya ise 187 km uzaklıkta yer alıyor. Katolik Hristiyanlar için dünya üzerinde halihazırda en kutsal yerlerden birisi olarak kabul ediliyor, zaten mimari olarak da Vatikan’ın bir benzeri. Aslında birçok köy ve yerleşim yerini kapsıyor ama ikamet edenler Leiria Bölgesi’nde yaşıyor. Şehrin ismi, Endülüs Dönemi’nde burada yaşayan Fatima isimli Müslüman bir kızın, 10 km kuzey doğuda bulunan bir Hristiyan şövalyesine destansı bir aşk duymasından geliyor. Fatima şehrinin kutsal kabul edilmesiyle alakalı hikayesini kısaca özetlemek gerekirse; 10 yaşındaki Lucia Santos ve kuzenleri olan 7 yaşındaki Jacinta ve 9 yaşındaki Francisco Marto ile birlikte 13 Mayıs 1917 tarihinde Cova da Irina denilen bölgede koyunlarını otlatırken yağmur başlar ve bir meşe ağacının altına sığınırlar, bu sırada sığındıkları meşe ağacına yıldırım düşer, yıldırım düştükten sonra meşe ağacının üstünde elinde tespih bulunan beyazlar giymiş bir kadın hayaleti görürler ve hayalete Fatima Our Lady ismi verilir. Sonraki zamanlarda Meryem’e ait olduğu düşünülen bu hayalet, çocuklara korkmamalarını ve buraya bir kilise yaptırmalarını söyler. Meryem hayaleti 1917 yılında Mayıs-Ekim ayları arasındaki dönemde, her ayın 13’ncü günü yine aynı yerde çocukların karşısına çıkar ve onlara çeşitli kehanetlerde bulunur. 13 Haziran 1917 tarihindeki ikinci görünmesinde Lucia isimli çoban hayalete onları cennete alıp almayacağını sorduğunda hayalet çok yakında Jacinta ve Francisco’yu cennete alacağı söyler ve bu iki kardeş 1919’da ki salgında ölürler. Hayalet 13 Temmuz 1917 tarihindeki üçüncü görünmesinde ise çocuklara gelecek hakkında ‘3 sır’ denilen kehanetlerde bulunur; bunlardan birincisi cehennemin korkunç vizyonu hakkında, ikincisi I. Dünya savaşının bitiminin ardından II. Dünya savaşının çıkacak olması ve daha sonrasında da Çarlık Rusya’nın yıkılacağı hakkında, üçüncüsü ise bir dağın tepesinde bir haç dibinde Papa’nın gizli birçok piskopos ve rahiple birlikte askerler tarafından öldürüleceği hakkındadır. Bu üçüncü kehanet, 13 Mayıs 1981 tarihinde Vatikan Aziz Petrus Meydanı’nda Mehmet Ali Ağca tarafından Papa II. John Paul’e yapılan suikast girişimiyle izah edilmiştir. Bu olayları duyan, tartışmalara katılan, olay yerini görmek ve belki de hayaletin görünme olayına tanıklık etmek isteyen 70bin Hristiyan, 13 Ekim 1917 günü Fatima bölgesinde toplanır. Öğlen saatlerinde birdenbire yağmur başlar ve alanda bulunan insanlar sırılsıklam ıslanır, yerler çamur ve su dolar, gökyüzünü kara bulutlar kaplar, ardından karanlık bulutlar kırılır ve güneş gökyüzünde döner bir disk gibi ortaya çıkarak titremeye başlar. Bu manzara aynı zamanda, gökyüzünde çok renkli ışıklar ve görüntüler ortaya çıkarır. Çevredeki bulutlar üzerinde gölgeler oluşur. Güneş, daha sonra zikzaklar çizerek toprağa doğru ilerler. Tüm bu olanlar, o anda alanda toplanan ve olanlara tanıklık edenler tarafından dünyanın sonunun geldiği düşüncesinin oluşmasına neden olur. Yağmurun gerçekten yağmış olduğu hakkındaki gerçek, olaya şahit olanların giysilerinin ıslak olmasıyla izah edilmiştir ancak bu seyircilerin giysileri ıslak olmasına rağmen toplandıkları alanın zemini, aniden ve tamamen kurumuştur. Bu görüntünün yaklaşık 40 kilometrelik bir alanda izlendiği söylenmektedir ve yalnızca 10 dakika sürmüştür. Bu olay Roma Katolik Kilisesi tarafından da bir mucize olarak kabul edilmiştir bu yüzden burası hac yeri ilan edilir ve Fatima Bölgesi her ayın 13. günü Hristiyan hacı adayları tarafından ziyaret edilmeye başlar. Hayaleti gören ve sağ kalan Lucia, 1947 yılında burada bir manastır yaptırır ve ömrünün geri kalan kısmını bu manastırda geçirir. Fatima Our Lady’nin söylediği ‘bir şeyler elde etmek için acı çek’ sözü üzerine, hacı olmak üzere buraya gelen insanlar eski ve yeni kilise arasındaki 1-2 kilometrelik yolu, dizleri üzerinde ve acı çekerek ilerlerler. Fatima Bölgesi’nde göreceğiniz temek noktaların birincisi Our Lady Bazilikası. Bu bazilika 1953 yılında inşa edilmiş ayrıca Hristiyan şövalyeye aşık olan Fatima’nın ve Fatima Our Lady hayaletini gören 3 çoban çocuğun mezarlarına ev sahipliği yapıyor. Yılda 7 milyon kişi burayı ziyaret ediyor ve hacı oluyor. Bazilikanın önünde aynı anda 1 milyon kişi ibadet edebiliyor. İkincisi nokta, ana kilisenin karşısında ve 1.5 km uzaklığında yer alan Holy Tiriniti Kilisesi. Bu kilise 19 Haziran 2012 tarihinde yapılmış. Fatima Our Lady hayaletinin çoban çocuklara ‘bir şey elde etmek istiyorsanız, acı çekmelisiniz’ demesi sebebiyle hacı adayları, ana kilise ile arasında kalan uzaklığı dizlerinin üzerinde ilerleyerek geçer ve acı çekerler. (Breaking Bad dizisini izlediyseniz Moncada Kardeşlerin kiliseye sürünerek gittikleri sahneyi görmüşsünüzdür.) Üçüncü nokta Paul IV. Pastoral Merkezi. Burası, 13 Mayıs 1967 tarihinde hacı olmak üzere buraya gelen Papa’nın onuruna açılmış ve içerisinde toplantı, konferans, konser ve diğer etkinlikler düzenleniyor. Dördüncüsü nokta ise 13 Ekim 1921’de Fatima Our Lady ismi verilen hayaletin üç çocuğa ilk göründüğü yerde kurulan, bazilikanın önündeki meydanın köşesinde bulunan Capelinha das Apariçoes diğer adıyla Apparitions Şapeli. Bunların haricinde; balmumundan yapılan figürler ile 28 sahnede Fatima Bölgesi tarihinin canlandırıldığı Wax Müzesi. Almanya’dan Portekiz’e göçmen olarak gelen Bay Virgilio Casimiro Ferriira’ın Berlin duvarının yıkılışı ve komünizmin çöküşü nedeniyle, Tanrının müdahalesine minnettarlığının ifadesi olarak yerleştirdiği Berlin Anıtı. Çoban çocuklardan 1919’daki salgında ölen Francisco ve Jacinta’nın yaşadıkları ev. Son olarak da kehanetleri günümüze taşıyan çoban çocuklardan sonuncusu olan Lucia’nın doğup büyüdüğü ayrıca içerisinde Lucia’nın mutfak eşyalarının, iş elbiselerinin, mobilyalarının ve dönemin araçlarının sergilendiği ev. Fatima’ya Rossio tren garından bineceğiniz tren ile 1 saat yolculuk sonrasında ya da Sete Rios otobüs terminalinden bineceğiniz Rede-Expressos otobüsleri ile 1.5 saat yolculuk sonrasında, Porto’dan gitmek isterseniz de Batalha otobüs terminalinden yine Rede-Expressos otobüsleri ile 2 saat yolculuk sonrasında ulaşabilirsiniz.

25 Nisan Köprüsü - Vasco da Gama Köprüsü: Lizbon şehrinde göreceğiniz 2 köprü var. Bunlardan ilki, kırmızı rengi ile şehrin çoğu noktasından görülebilen 25 Nisan Köprüsü. Bu köprü 1966 yılında yapılmış ve ilk diktatör Salazar’ın ismiyle açılmış ancak 25 Haziran 1974 tarihinde yapılan Karanfil Devrimi’nde, Portekiz dünyanın en uzun süreli diktatöründen kurtulduğu için ismi değiştirilmiş. Biliyorum Boğaz Köprüsü’ne benzeteceksiniz ama esasında aynı mühendisler tarafından yapıldığı için Amerika-San Francisco şehrindeki Golden Gate isimli köprünün birebir aynısı. Lizbon-Almada şehirlerini birbirine bağlıyor ve hava karardıktan sonra üzerinde ışık gösterileri yapılıyor. Diğer köprü ise 25 Nisan Köprüsü’nün yükünü hafifletmek amacıyla yapılan Vasco da Gama Köprüsü. Bu köprü 1998 yılında, Portekizli kâşif Vasco da Gama'nın Hindistan'a deniz yoluyla gitmesinin 500. yılı anısına düzenlenen Expo 98 fuarı öncesi 29 Mart 1998 tarihinde açılmış. 10 km’si deniz üzerinde olmak üzere 17,2 km olan toplam uzunluğuyla, Avrupa'nın en uzun ve dünyanın ise 5. en uzun köprüsü olma ünvanına sahip. Köprünün yapımı yaklaşık olarak 1 milyar Dolara mal olmuş.

           

Telecabine Lisboa: Köprülerin dışında, vaktinize göre değerlendirebileceğiniz bir diğer etkinlik ise Telecabine Lisboa. Bu teleferik, Oriente tren garının hemen arkasında ve nehir kenarında bulunuyor. 1230 metre uzunluğa ve 8 yolcu kapasiteli 40 kabine sahip. Eğer binerseniz 8 dakika boyunca Tagus Nehri ve Milletler Parkı’nı seyrederek seyahat edersiniz. Bilet ücreti 3.5 Euro.

Gezilebilecek Diğer Noktalar;

Lizbon Arkeoloji Müzesi: Lizbon şehrinde vakit ve nakit durumunuza göre görebileceğiniz 2. öncelikteki noktalardan birincisi Lizbon Arkeoloji Müzesi. Bu müze, Jeronimos manastırının batı kanadında bulunuyor ayrıca ülkenin ana arkeolojik objelerine ev sahipliği yapıyor. İçerisinde; demir çağına ait takılar ve süs eşyaları, Roma mozaikleri, 8. Yy. Mağribi eserleri, Mısır bölümünde Greko-Romen ve mezar sanatı eserleri ve hazine bölümünde ise ülkede yapılan kazılar sonucu elde edilen bilezik, küpe, yüzük gibi altından yapılmış bir koleksiyon sergileniyor.

Deniz Kuvvetleri Müzesi: Praça do Imperio bölgesinde ve eski manastırın hemen yanında bulunuyor. Bu müzede; keşifler döneminde kullanılan gemilerin modelleri, Vasco da Gama’ya Hindistan’a yaptığı yolculukta eşlik eden Başmelek Raphael’i temsil eden ahşap rakam ve 18. Yy’da kullanılan Tören Mavnası sergileniyor.

Lisbon Oceanarium: Expo 98 sırasında açılmış ve yelkenli bir gemiye benziyor. Burada 10bin civarında deniz canlısı bulunuyor ve Avrupa’nın en büyük kamusal akvaryum alanı olma ünvanına sahip.

Estrela Bazilikası: Estrela Bölgesi’nde bulunuyor. Bu bazilika 18. Yy’da ünlü Portekiz Kraliçe’si Maria tarafından, erkek çocuk doğurmasının şerefine yaptırılmış ve kendi mezarına da ev sahipliği yapıyor. Şehrin her yerinden görebileceğiniz bir konuma ve büyüklüğe sahip ayrıca dilerseniz kubbesinden şehir manzarasını izleyebilirsiniz.

Coaches Müzesi: Portekiz’in en elit ve gösterişli arabalarını görebileceğiniz müze. Müzede sergilenen gösterişli arabanın panosundaki figürlerde şöhret ve bolluk yansıtılıyor ayrıca yine müze içerisinde bir ejderha tarafından, Müslümanlığı temsil eden bir Hilalin ayaklar altında ezilmekte olduğunu göreceksiniz. Müzenin sahip olduğu en önemli eser ise Kraliçe II Elizabeth’in Portekiz ziyaretlerinde kullandığı araba.

Azulejo Museum-Museu Nacional do Azulejo: Rua Madre de Deus’da bulunan ayrıca Portekiz’de önemli bir yeri olan ve seramik sanatına ait, dünyada eşi benzeri olmayan 500 yıllık örnekleri görebileceğiniz bir müze. Müzenin en değerli eseri, 1738 yılında yapılan ve 23 metre uzunluğa sahip olan Lizbon Tablosu. Bu eser, mavi-beyaz renklerden oluşan 1300 parça seramik ile yapılmış ve ülkenin en uzun tablosu.

Sao Roque Kilisesi: Rua dos Bacalhoeiros Bölgesi’nde bulunuyor. Burası dünyanın en pahalı şapeli olarak biliyor çünkü Roma’da tasarlanıp Papalar tarafından kutsandıktan sonra 1747 yılında Lizbon şehrine gönderilen, çok eski çağlardan beri mücevher olarak kullanılan bir taş türü olan lapis lazulli mozaiğine ayrıca altın ve gümüş dahil olmak üzere mevcut olan en pahalı malzemelerin kullanıldığı koleksiyona sahip. Ayrıca kıyamet sahnelerinin tasvir edildiği muhteşem bir tavanı var. Avrupa sanat şaheseri olarak kabul ediliyor.

Fado Müzesi: Fado Müziği’ne karşı özel bir ilginiz varsa Fado’nun tarihi öğrenebileceğiniz, dinleti odalarında Fado’ya doyacağınız ve kendinize hatıra alabileceğiniz Fado Müzesi’ni gezebilirsiniz.

Alfama Bölgesi: Lizbon şehrinin en ilgi çekici bölgesi, aslında bir Arap Mahallesi olan Alfama Bölgesi. Saint George Kalesi’ne çıkarken ya da inerken bu bölgenin içinden geçeceksiniz. Alfama Bölgesi’nde rutubetten korunmak için seramikle kaplanan evleri görecek, dar sokaklarda yürüyecek ve sokakların dar olmasından kaynaklanan samimiyeti hissedeceksiniz. İsmini Arapça Al-Hamam kelimesinden alıyor ve şehrin 12. Yy’da Tagus Nehrinin kıyısında kurulan ilk mahallesi olma ünvanına sahip.

LX Factory: Şehrin toplu taşıma ile gidilmesi gereken diğer noktası, bir hipster mekânı olan LX Factory. Burası, 25 Nisan Köprüsü’nün Lizbon tarafındaki ayağına çok yakında, Rua Rodrigues de Faria caddesinde yer alıyor. LX Factory aslında 23,000 m2 büyüklüğündeki eski bir kumaş fabrikasının, bir sanat ve eğlence merkezine dönüştürülmüş hali. Bünyesinde; kafeler, barlar, mağazalar ve galeriler barındırıyor. Her daim hareketli olan sokaklarını dolaşabilir ve senenin her döneminde düzenlenen konserlere, sergilere ya da şovlara katılabilirsiniz.  

Cafe a Brasileira: Lizbon’da uğramanız gereken noktaların sonuncusu ise Lizbon’un en eski ve ünlü kafesi olma ünvanına sahip Cafe a Brasileira. Burası 1905 yılında bir Brezilya kahvecisi olarak, Lizbon’un en merkezi meydanlarından olan Largo de Chiado’da bulunan ünlü alışveriş caddesi Rua Garrett isimli cadde üzerinde açılmış. Şair Fernando Pessoa, yazı yazmak ya da edebiyatçı arkadaşlarıyla buluşmak amacıyla sık sık uğruyormuş o yüzden sokağa bakan masalarında Fernando Pessoa’nın bronzdan bir heykelini göreceksiniz.

 

Lizbon Hakkında Faydalı Bilgiler;  

Lisboa Card: Eğer Lizbon’da çok fazla müze gezecekseniz ve toplu taşıma kullanacaksanız mutlaka şehir kartı alın çünkü müzeler pahalı, kart 2-3 müze de kendini amorti edecektir. Lizbon Card ile müzelere ücretsiz ya da indirimli olarak girebilir, tüm toplu taşıma araçlarını ücretsiz kullanabilir, tekne turlarına ücretsiz katılabilir ayrıca belirli restoranlarda %10-20 arasında indirim alabilirsiniz. 24 saat geçerli Lisboa Card 18,50 Euro, 48 saat geçerli Lisboa Card 31,50 Euro, 72 saat geçerli Lisboa Card 39,00 Euro. Tek günlük sınırsız ulaşım kartı 6 Euro, tek kullanımlık bilet ise 1.25 Euro.

1- Lizbon genel anlamda çok pahalı olmayan bir şehir ama siz yine de hesabınızı iyi yapın.

2- Portekiz’de Euro kullanılıyor, para çevirmeye ihtiyacınız yok. 

3- Lizbon’un şebeke suyu içilebilir durumda o yüzden para verip de su satın almayın, herhangi bir musluktan doldurup içebilirsiniz. Şişe su almak isterseniz küçük su 1.80 Euro.

4- Lizbon’da mutlaka birkaç kez taksi kullanacaksınız diye düşünüyorum. Taksiler gayet ucuz o yüzden çekinmeyin kullanın, açılış 3.12 Euro ve kilometre başına 0.40 Euro ekleniyor. Siz yine de önce pazarlık etmeyi deneyin.  

5- Çantanızı bırakmak isterseniz tüm tren garlarında ve havaalanında locker var. Havaalanındaki küçük dolap 2.90 Euro, orta boy dolap 4.30 Euro ve büyük dolap 8.60 Euro. Tren garlarında ise küçük dolap 2.30 Euro, orta boy dolap 3.40 Euro ve büyük dolap 6.90 Euro.

6- Dışarıda sabahlamayı düşünüyorsanız, tren garları gece kapanıyor o yüzden tercihinizi havaalanından yana kullanın.

7- Lizbon’da tüm müzelerde, meydanlarda, tren garında ve havaalanında wi-fi var aklınızda bulunsun.

8- Bilet alacağınız yerlerde öğrenci indirimi istemeyi unutmayın. Isic kartınız yanınızda olsun yoksa Türkiye öğrenci kimliğinizi kullanın. Hangi ülkede okuduğunuzu sorarlarsa herhangi bir Avrupa ülkesini söyleyin zira AB üyesi olmayan ülkelerin öğrencilerini öğrenciden saymayabiliyorlar.

9- Ucuz market ararsanız Minipreço, Pingo Doce ve Lidl Market’i bulmanız gerekiyor, bunların dışında çoğu yerde carrefour ve yerel marketler bulabilirsiniz zaten genel anlamda marketler ucuz. Ucuzluk sıralaması; Minipreço, Pingo Doce, Lidl.

10- Kahvaltı için Subway’den büyük boy sandviç yaptırın. İkiye böldürün ve yarısını sabah yarısını öğlen yiyin ki iki öğünü de aradan çıkarmış olun. Isic kartınızı gösterin ve öğrenci indirimi isteyin. 

11- Eğer vaktiniz varsa tekne turlarına katılabilirsiniz, tekneler 25 Nisan Köprüsü’nün altından kalkıyor, turlar 1.5 saat sürüyor ve kişi başı 20 Euro.

12- Lizbon’da toplu taşıma için olmasa bile en az bir kere eski tramvaylara binin ve nostaljiyi yaşayın derim. Lizbon’da nostaljiyi yaşayacağınız turistik tramvay 28 numaralı tramvay. Bu tramvay panaromik şehir turu yapabileceğiniz tramvay.

13- Lizbon’a kadar gitmişken zamanınız varsa yukarıda saydıklarımın dışında Porto ve Faro şehirlerine de gidin derim, Porto’nun yolculuk süresini ve ücretlerini yazdım. Faro şehrine ise 5 saatlik tren ya da otobüs yolculuğu ile gidebilirsiniz.

14- Eğer vaktiniz ve ilginiz varsa Portekiz'in en önemli futbol stadyumlarından birisi olan, Sporting Lisbon takımının stadyumu Estádio José Alvalade’i gezebilirsiniz. Tur bileti 8 Euro ancak müze ile birlikte kombine bilet almak isterseniz 10 Euro. Stadyuma ulaşımı Entre Campos ve Campo Pequeno metro duraklarında inerek sağlayabilirsiniz.

15- Portekiz’in katılmadan dönülmemesi gereken en önemli etkinliklerinden birisi şüphesiz Fado müziği dinlemek. Fado müziği; Portekizli denizcilerin eşleri tarafından, denizcilere hitaben söylenen ve ağıt diyebileceğimiz melankolik bir müzik türü. Portekiz, coğrafi keşiflerin ve gemi ticaretinin merkezi konumunda olduğu için erkeklerin büyük çoğunluğu denizci ve şartlar gereği birçoğu da ailelerine geri dönemeyen denizciler. İşte bu şarkılar, geri dönemeyen denizcilerin eşleri tarafından yazılıp söylenen şarkılar. Nasıl bir şey diye merak ediyorsanız Youtube’a ‘Amalia Rodrigues-Fado Portugues’ yazın. Lizbon’da Fado dinleyebileceğiniz birçok yemekli ya da yemeksiz restoran var ki zaten şehrin her yerinde, her saat Fado müziğini duyacaksınız. Fado’yu dinleyip yemeğinizi yiyebileceğiniz, yemeğin yanında ya da yemeğin üstüne Porto Şarabı içebileceğiniz en iyi, en popüler ve en çok tercih edilen mekânlar Bairro Alto Bölgesi’nde bulunuyor. Burada ki ayrıntı şu; turistler için tasarlanan ve tamamen turistik hizmet veren Fado restoranlarına gitmeyin, gitmeniz gereken yerin Fado Evi olması gerekiyor unutmayın. Fado evinde eğer yemek yiyecekseniz müzik başlamadan önce yiyip bitirmeniz gerekir zira Fadoistler müziğe başladığı zaman gürültü yapmak, konuşmak, gülmek ve bir şeyler yiyip içmek yasak yani ahlaki açıdan yasak. Fado denilen şey en nihayetinde bir ağıt, unutmayın. Genellikle yemekler 20.00’de servis edilir ve müzik 21.00’de başlar.

*Lizbon’da kaç gün kalınmalıdır derseniz; şehir merkezi için en az 2 gün, Sintra için en az 1 gün, Cascais ve Estoril için 1 gün, Fatima Bölgesi için 1 gün yani toplamda en az 5 güne ihtiyacınız var.

Yorumlar