Tiran

 

“Tek gerçek yolculuk aynı gözlerle, yüz değişik ülkeyi dolaşmak değil; aynı ülkeyi, yüz değişik gözle görebilmektir…” Marcel Proust

 

TİRAN GEZİ REHBERİ;

    Tiran, benim Balkanlar turumun Podgorica’dan sonraki, Ohrid’ten önceki durağımdı. Açıkçası rotaya ekleyip eklememe konusunda çok kararsızdım çünkü gitmeden önce okuduğum birçok gezi yazısında gidip görmeye değer bir şehir olmadığı yazıyordu ancak ben yine de gidip kendi gözlerimle görüp buna kendim karar vermek istedim ve rotaya ekledim. Balkanların çoğu ülkesinde başkentlere aynı muamele yapılır yani Ankara gibi kasvetli, huzursuz, gezilip görülecek yer olmayan şehirler denilir ama bence kesinlikle Tiran rotaya eklenmeli ve en az iki gün ayırılmalıdır. Bazı internet sitelerinde eğer skor yapmak istiyorsanız yani toplamda gezdiğiniz şehir sayısını artırmak istiyorsanız Tiran’ı rotaya ekleyebilirsiniz denilmiş, eğer böyle takıntılarınız varsa ve bu önyargı ile giderseniz zaten şehirden hiçbir şey alamadan geri dönersiniz ve döndüğünüz de çevrenize ‘sakın gitmeyin, ben gittim gezilecek hiçbir yer yok’ diye anlatırsınız. Özetle; hiçbir şehre önyargı ile yaklaşıp haksızlık etmeyin. Dünyanın her karış toprağı görmeye değerdir, belki de başka hiçbir kimsenin anlayamadığını anlayacak, göremediğini göreceksiniz. 

    Arnavutluk’un en büyük şehri olan Tiran, 1614 yılında İşkodra Valisi Süleyman Paşa tarafından Dajti dağlarının eteğine kurulmuş ve 1919 yılında ise ülkenin başkenti olmuş. Arnavutluk diğer Balkan ülkelerine kıyasla çok geri kalmış bir ülke, tabi Tiran şehri de. Bu durumun en büyük müsebbibi; 1946 yılından 1985 yılına kadar Arnavutluk’u dışarıya kapalı bir politika ile yöneten, Rusya ve Çin ile yakın ilişkiler kuran komünist görüşlü Enver Hoca (Enver Hoxha). Vefatından sonra ülke adeta açılmaya, saçılmaya başlamış. Sahil kesimi ile birlikte Tiran şehri ülkenin en fazla turist çeken noktaları. Kültürel anlamda çok fazla bir seçenek sunamıyor olsa bile bana göre şehirde gezmek oldukça keyifli. Küçük bir şehir olduğu için görülecek her yer birbirine yürüme mesafesinde. Yeşil alan bol, yemekler lezzetli, kafeler eğlenceli. Hepsinden önemlisi; dünyanın en ucuz 10 başkentinden birisi, yani Türk Lirası kazananlar için bile halen çok ucuz bir şehir, azıcık bir para ile rahat rahat gezilir.

ULAŞIM: Yukarıda da bahsettiğim üzere Tiran benim Karadağ’ın başkenti olan Podgorica şehrinden sonraki durağımdı. Podgorica ile Tiran arasında tren seferi yok yani siz de benim gibi yapmayı düşünüyorsanız iki farklı seçeneğiniz var; birincisi otobüs, ikincisi ise blablacar. Ben tüm Balkanlar rotamda yaptığım gibi yine otobüs kullanmayı tercih ettim. Podgorica şehrinden Tiran’a; 10.00, 13.00 ve 23.30 saatlerinde olmak üzere günde üç otobüs seferi var. Podgorica otobüs terminali şehir merkezine çok yakın, yürüyerek 10 dakikada ulaşabilirsiniz. Otobüs biletleri 11 Euro ve yolculuk gümrük geçişine göre yaklaşık 4-5 saat sürüyor. Ben biletimi Drita Travel isimli firmadan aldım, 15 kişilik minibüsle yaklaşık 4 saat sürede Tiran’a ulaştım. Gümrük geçişi esnasında herhangi bir problem yaşamadım. Görevli minibüse geldi, pasaportları topladı, mühürleyip geri getirdi, kimseye de hiçbir soru sormadı. Havalimanında durum biraz farklı, eğer biletinizi gidiş-dönüş olarak almamışsanız gümrük polisi sorun çıkarabiliyor. Son zamanlarda duyduklarıma göre gümrük polisleri özellikle Türk vatandaşlarına uzun sorgular yapıyor, sabaha kadar bekletiyor veya aynı uçakla geri gönderiyorlarmış. Tabi bu durum tamamen şansınıza kalmış, havalimanından da hiçbir sorun yaşamadan Arnavutluk’a girebilirsiniz. Siz yine de her ihtimale karşı biletinizi gidiş-dönüş alın, rezervasyon çıktısını yanınızda bulundurun ve gümrük polisinin sorabileceği sorulara karşı hazırlıklı olun.

    Benim gibi Podgorica’dan geçecekseniz biletinizi otobüs terminalinde bulunan gişelerden alabilirsiniz. Eğer online almak isterseniz Balkanlar genelinde otobüs biletlerini Balkanviator, Busbud ve Busticket4me adreslerinden satın alabilirsiniz. Dilerseniz bu adreslerden otobüs seferlerini öğrenebilir, ardından terminal içerisinde bulunan gişeden de biletinizi alabilirsiniz. Biletinizi online alırsanız mutlaka çıktısını yanınızda bulundurun derim çünkü genellikle otobüs kaptanları telefondan gösterilen biletlere itibar etmiyor. Tiran otobüs terminali şehir merkezine yürüyerek 15 dakika uzaklıkta, oteliniz nerede olursa olsun yürüyerek gidebilirsiniz ama eğer çantanız ağırsa taksi fiyatları çok uygun olduğu için taksiye de gönül rahatlığı ile binebilirsiniz. Eğer Tiran’a Ohrid’ten otobüsle geçmeyi düşünüyorsanız günde iki sefer var, mesafe 130 kilometre, bilet fiyatı 13 Euro ve yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor.

    Podgorica’dan kalkan otobüsler Tiran’a İşkodra şehri üzerinden gidiyor. Eğer vakit sıkıntınız yoksa önce İşkodra’yı gezebilir, daha sonra Tiran’a geçebilirsiniz. İşkodra-Tiran arası mesafe yaklaşık 2 saat sürüyor, her yarım saatte bir otobüs var ve bilet ücreti de yaklaşık 2 Euro. Benim vakit sıkıntım olduğu için İşkodra’yı es geçtim ama internette okuduğum kadarıyla çok güzel bir şehirmiş, değerlendirebilirsiniz. Unutmadan ekleyeyim; bir diğer ulaşım seçeneği de Blablacar isimli uygulama; kalkış ve varış yerini seçerek sizinle aynı tarihlerde özel aracı ile seyahat edecek birine uygun bir ücret ödeyerek yol arkadaşı olabilirsiniz. Yolculuk aramak için Blablacar adresini ziyaret edebilirsiniz. Özellikle uzun mesafe yolculuklarda kurtarıcınız olabilir.

    Eğer Tiran’a ülkemizden havayolu ile gitmek istiyorsanız; Pegasus Havayolları, Türk Hava Yolları ve Air Albania olmak üzere üç farklı seçeneğiniz var. Bunların arasında fiyat olarak en makul olanı elbette Pegasus Havayolları, tek yön bilet fiyatları ortalama 350-400 Türk Lirası. Diğer firmalar bu fiyatın neredeyse iki katı. Tiran için uçak biletlerini dilerseniz Pegasus adresinden, dilerseniz de Skyscanner adresinden sorgulayabilir veya satın alabilirsiniz. Tiran Uluslararası Havalimanı, diğer adı ile Rinas Uluslararası Havalimanı şehir merkezine 20-25 dakika uzaklıkta bulunuyor. Şehir merkezi ile havaalanı arasında çalışan şehir içi otobüs, minibüs veya metro yok. Ya Lu-Na Express isimli shuttle servisleri kullanacaksınız ya da taksiye bineceksiniz. Bazı yerlerde Rinas Express olarak da geçiyor ama asıl adı Lu-Na Express aklınızda bulunsun. Servisler şehir merkezi ile havalimanı arasında 07.00-23.00 saatleri arasında her saat başı, havalimanı ile şehir merkezi arasında ise 08.00-24.00 saatleri arasında yine her saat başı kalkıyor. Bileti otobüs şoföründen alıyorsunuz ve tek yön ücreti 250 LEK yani 1-2 Euro civarı. Eğer taksiye binecekseniz, taksici 20 Euro’dan başlıyor ve 10 Euro’ya kadar düşüyor. Servisler şehrin göbeği olan İskender Bey Meydanı’nda yer alan Ulusal Opera Binası’nın hemen arkasından kalkıyor ve havalimanından gelişte de orada indiriyor. Burası şehrin ortası olduğu için servisten indikten sonra her yere yürüyerek gidebilirsiniz.

KONAKLAMA: Tiran her anlamda çok ucuz bir şehir. Konaklama konusunda da çok uygun fiyatlı alternatifler bulabilirsiniz. Ben seyahatlerimde hostellerde konaklamayı tercih ettiğim için Tiran’da da Tiran Backpacker Hostel isimli yerde kaldım ve çok memnun ayrıldım. Hatta kaldığım en güzel hostellerden birisiydi diyebilirim. Hippiler tarafından işletilen bir hostel ve özellikle bahçe kısmı aşırı güzel. Odaları ve salonları antika eşyalar ile süslenmiş, bahçesinde şirin bir bar, hamaklar ve oturma alanları olan hatta bahçe kısmına koydukları yataklarda çok daha uygun fiyata konaklama yapabileceğiniz güzel bir hostel. Gecelik fiyatı 9 Euro ve kesinlikle tavsiye ederim. Şehir merkezine, gezilecek yerlere, restoranlara, otobüs terminaline, kısaca her yere yakın bir konumda yer alıyor ve akşamları bahçe kısmı kalabalık ve eğlenceli olduğu için dışarıya çıkma ihtiyacı hissetmiyorsunuz. Tiran’da sadece hosteller değil oteller de gayet uygun. Gecelik 30 Euro gibi bir ücrete 4 yıldızlı otellerde konaklama yapabilirsiniz. Diğer hostel seçeneklerini Hostelworld adresinden ve otel seçeneklerini ise Booking adresinden kontrol edebilirsiniz.

YEME-İÇME: Arnavutluk çok uzun yıllar boyunca İtalya ve Osmanlı hakimiyetinde kaldığı için haliyle mutfağı da ona göre şekillenmiş. Yani bu iki farklı kültürün birçok lezzetini Tiran’da bulabilmeniz mümkün. Fiyatlar da muhtemelen artık başka bir ülkede göremeyeceğiniz kadar uygun. Ülkenin en popüler yemeği Elbasan Tava ve en popüler tatlısı da yakından tanıdığımız Trileçe. Ülkemizde her esnaf lokantasında veya sulu yemek satan restoranlarda gördüğünüz Arnavut Ciğeri denilen yemek burada yok çünkü aslında öyle bir yemek yok, adını biz koymuşuz. Onun yerine kuzu ciğeri kullanılarak güveçte pişirilen, acı biberle servis edilen ve menemene benzeyen Fergese isimli yemekleri var. Tiran’da yeme-içme için gitmeniz gereken yer Blloku Bölgesi. Burası şehrin modern tarafı yani kafelerin, restoranların, eğlence mekanlarının, lüks otellerin, butiklerin olduğu, lüks arabaları, şık giyinen insanları vs. görebileceğiniz tek yer. Şehrin en popüler restoranı, yine Blloku Bölgesi’nde bulunan, yöresel tatlar deneyebileceğiniz Era 2 isimli tarihi restoran. Benim de ilk durağım burası oldu ve herkes gibi ben de ilk olarak Elbasan Tava sipariş ettim. Güveçte yapılıyor ve içinde yumuşacık kuzu eti var, fiyatı da içecekle beraber yaklaşık 5 Euro. Bu restoranda aynı zamanda bir de pizza menüsü mevcut, dilerseniz pizzayı da burada deneyebilirsiniz ama çok daha iyi yapan yerler olduğunu unutmayın. Trileçe’yi de burada bulabilirsiniz, fiyatı 1 Euro civarı ama Trileçe konusunda şehrin en popüler adresi Blloku Bölgesi’nde bulunan UFO Cafe diyebilirim. Ülkenin diğer popüler tatlısı ise bir Balkan tatlısı olan; süt, şeker ve yumurta ile yapılan Kaymaçina isimli tatlı, yine Era 2 isimli restoranda deneyebilirsiniz. İtalya’nın etkisinde kalan bir ülke olduğu için Blloku Bölgesi’nde İtalyan usulü makarna ve pizza yiyebileceğiniz birçok farklı restoran mevcut ve hatta pizza ve makarna şehrin en popüler yemeklerinden. Yine Blloku Bölgesi’nde yer alan Osteria Tirana ve Vita 99 isimli restoranlar, şehirde en iyi makarnayı ve pizzayı yiyebileceğiniz, İtalyan restoranlarını aratmayan, lezzetli olduğu kadar fiyatları da oldukça makul olan mekanlar. Balkan şehirlerinin hemen hepsinde sabah kahvaltısı burek veya byrek denilen; lahanalı, ıspanaklı, pırasalı, kıymalı, peynirli vs. börekler ile yapılıyor. Her sokakta börek yapan bir fırın görebilir, 3 tanesini 1 Euro’ya alabilirsiniz. Hatta İskender Bey Meydanı’nın hemen arasında bulunan börekçiler sokağında da her çeşidini bulabilirsiniz. Eğer doğayla iç içe, manzaraya karşı yemeğimi yemek istiyorum diyorsanız teleferikle çıkılan Dajti Dağı tepesinde yer alan Panaroma Hotel Restaurant ve Ballkoni Dajtit isimli restoranlar tam size göre. Eğer tam anlamı ile Arnavutluk kültürünü hissetmek, yöresel tatlar denemek istiyorsanız, baştan sona geleneksel kıyafetler, eşyalar, antikalar ile döşenen ve adeta bir müze havasına sahip Oda - Traditional Albanian Cuisine isimli restoran gitmeniz gereken ilk adres olmalıdır. Şehir merkezinde olsun ama yemeğimi manzaraya karşı yiyeyim diyorsanız, şehrin en iyi panaromik manzarasını sunan Sky Tower isimli otelin terasında bulunan restorana gitmeniz gerekiyor. Sadece yemek için değil içeceğinizi yudumlarken şehir manzarasını veya güneşin batışını seyretmek için de gidebilirsiniz. CioccolatItaliani isimli mekan, el yapımı İtalyan çikolataları, çikolatalı tatlıları, krepleri ve dondurmaları ile ün salmış, günün her saati tıklım tıklım olan bir kafe. Arnavutluk’ta siyah çay pek popüler değil, genellikle bal ve limon ile servis edilen, Arnavut Çayı dedikleri, adaçayına benzer bir yeşil çay içiyorlar ve bunu da deneyebileceğiniz en doğru adres Tribeca Tirana Cafe. Her konuda İtalyan etkisini görmek mümkün, aynı şekilde İtalyanlar gibi sabah kahvaltısında ve günün her saatinde espresso içiliyor, bu yüzden kahve sektörü de hayli gelişmiş. Eğer bira sever biriyseniz Tirana isimli yerel biralarını tatmanızı kesinlikle tavsiye ederim, tadı gayet güzel. Kafeler ve restoranlar Blloku Bölgesi’nde bulunan ara sokaklara dağılmış vaziyette ama yeme-içme alanlarını bir arada görmek istiyorum diyorsanız Taiwan denilen kompleks yapı içerisinde birçok restoran, kafe, bar ve eğlence mekanı yer alıyor, aklınızda bulunsun.

ALIŞVERİŞ: Tiran’da bulunan TEG isimli alışveriş merkezi, Balkanların en büyük alışveriş merkezi olarak biliyor. Alışveriş merkezi konusunda diğer alternatifler ise Galeria ve City Park isimli alışveriş merkezleri ancak içerisinde Türk markalarına ait mağazalar da bulunan TEG, ihtiyaçlarınızı karşılayabilecek kapasitede. Şehrin en bilindik alışveriş caddesi, sıra sıra dizilmiş mağazaları görebileceğiniz Myslym Shyri Caddesi ancak butik mağaza arıyorsanız gitmeniz gereken adres elbette Blloku Bölgesi. Burada genel olarak İtalyan tasarım ürünleri satılan mağazalar mevcut. Eğer geleneksel bir şeyler almak istiyorsanız seçenekleriniz hayli kısıtlı, alabilecekleriniz; çömlek, seramik veya gümüşten yapılan süs eşyaları ve Arnavutluk kültürüne ait geleneksel kıyafetler. Özellikle Tiran’a özgü bir şey almak istiyorsanız maalesef tek seçeneğiniz üzerinde Tirana yazan buzdolabı magneti.

GECE HAYATI: Tiran Balkanlar genelinde gece hayatının en hareketli olduğu şehirlerden birisi zira Avrupa kültüründen daha fazla etkilenmiş ve denize kıyısı olmasından dolayı da eğlencenin her türlüsüne aşina bir toplum. Blloku denilen bölge, genel itibari ile daha çok canlı müzik dinleyebileceğiniz veya soft bir müzik eşliğinde arkadaşlarınızla sohbet edebileceğiniz konsepte sahip mekanların yer aldığı bir bölge. Sky Tower isimli otelin terası gündüzleri kafe-restoran geceleri ise panaromik şehir manzarası eşliğinde içkinizi yudumlayabileceğiniz bir pub olarak kullanılıyor, yani tercihleriniz arasına alabilirsiniz. Eğer eğlenmek için bir gece kulübü arıyorsanız, Tiran’da gece kulüplerine erkeklerin damsız alınmadığını bilmeniz gerekiyor ayrıca popüler gece kulüplerinin girişi hafta sonları ücretli oluyor. Şehrin en popüler, en havalı gece kulübü; İskender Bey Meydanı’na çok yakın bir konumda yer alan Folie isimli mekan. Ünlü DJ’lerin de sahne aldığı, elektronik müzik eşliğinde dans edebileceğiniz, özellikle hafta sonları iğne atsanız yere düşmeyecek kadar kalabalık olan bir gece kulübü. Eğer hafta sonu buraya gitmek gibi bir planınız varsa internet sitelerinden herhangi bir özel program olup olmadığını kontrol edin çünkü konser varsa bilet almanız gerekiyor. Yine İskender Bey Meydanı’na yürüme mesafesinde olan Mumja isimli gece kulübü de şehrin, dj performansı eşliğinde dans edebileceğiniz bir diğer popüler mekanı. Blloku Bölgesi’nde bulunan ve şehrin en eski gece kulüplerinden birisi olan, eski bir fabrika olduğu için şehir merkezinde bulunan mekanlar arasında en fazla kapasiteye sahip kulüp olan Lolipop Club da yine ünlü djlerin performanslarına eşlik edebileceğiniz popüler bir mekan. Eğer daha sakin bir yer arıyorsanız; radyo ve şemsiye konseptine sahip Radio Cafe Bar isimli mekan, yerli ve yabancı insanlar tarafından en fazla tercih edilen ve hatta ilk 3’te diyebileceğim adreslerden birisi.

 

TİRAN GEZİLECEK YERLER;

    Tiran, Arnavutluk’un en büyük şehri, başkenti ve hem kültürel hem ekonomik hem de yönetim merkezi. Uzun yıllar Roma İmparatorluğu hakimiyetinde kalan Tiran, Osmanlı egemenliği altındayken, 1614 yılında İşkodra Valisi Süleyman Paşa tarafından, Dajti Dağı’nın eteklerine yeniden kurulmuş. Süleyman Paşa tarafından birçok medrese, hamam ve cami yaptırılması ile tam olarak bir şehir görünümü kazanmış. Yaklaşık 300 yıl Osmanlı hakimiyeti altında kaldıktan sonra ise 1920 yılında Osmanlı’dan ayrılarak bağımsız Arnavutluk’un başkenti olmuş. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Emek Partisi ile başa geçen diktatör Enver Hoca, Arnavutluk’u resmi olarak tarihin ilk ateist devleti ilan etmiş. Bu sebeple şehirde bulunan bütün dini yapılar ya yıkılmış ya da ağır hasarlar almış. Uzun yıllar boyunca Osmanlı hakimiyetinde kaldığı için şehirde halen Osmanlı izlerini görmek mümkün ancak bu yapıların birçoğu aslına uygun olarak yeniden inşa edilen yapılar. Tam 41 yıl boyunca diktatör Enver Hoca tarafından demir yumrukla yönetilen ve dışarıya kapalı bir politika izleyen Arnavutluk elbette geri kalmış, hiçbir alanda gelişememiş. 1985 yılında komünist siyasetçi Enver Hoca’nın ölümü ile yönetimin seyri değişmiş ve 1991 yılında sosyalist yönetim tam anlamı ile sona ererek çok partili yönetime geçilmiş. Arnavutluk Cumhuriyeti’nin kurulması ile hem halk hem Arnavutluk hem de Tiran yeniden nefes almaya, toparlanmaya, ayağa kalkmaya başlamış. Ülke genelinde yatırımın büyük çoğunluğu Tiran’a yapıldığı için 2.5 milyon olan toplam nüfusun neredeyse 1 milyonu Tiran’da yaşıyor. Bu yüzden restoranlar ve kafeler günün her saati tıklım tıklım oluyor.

    Arnavutluk ekonomik anlamda her ne kadar ivme kazanmış olsa da halen ülkede işsizlik oranı çok yüksek. Asgari ücret hayli düşük ve buna rağmen evinde oturan yok, gençlerin büyük çoğunluğu restoranlarda, kafelerde, barlarda, gece kulüplerinde takılıyor. Zaten gerçekten çalışıp birikim yapmak isteyen Arnavut gençler çalışmak için İtalya’ya gidiyor ve ülkeye döviz getiriyor. Fiyatlar Avrupa’ya kıyasla çok uygun, Türk Lirası’nın değer kaybetmesine rağmen bizler için bile hala ucuz bir şehir. Gençlerde Mercedes araba hastalığı var, özellikle Blloku Bölgesi’nde nereye baksanız Mercedes göreceksiniz. Bu arabalar ya İtalya’da çalışan yemeden içmeden para biriktiren gençlere ait ya da Avrupa’dan çalınan ve çok kolay bir şekilde ülkeye sokularak plaka alınan arabalar. Kuzeye yakın olmasına rağmen dağların arasında kaldığı için ılıman bir iklime sahip, diğer Balkan şehirleri gibi yaz günü mont giydirmiyor. Küçük bir şehir olduğundan toplu taşımaya ihtiyaç duymadan, yürüyerek şehri baştan sonra gezebilirsiniz.

İskender Bey Meydanı (Skanderbeg Square): Tiran’da gezmeye başlayacağınız yer, şehrin merkezi olarak kabul edilen ve gezilecek yerlerin yarısından fazlasını çevresinde barındıran İskender Bey Meydanı. Yaklaşık 40.000 metrekarelik bir alana sahip, yani devasa bir meydan. Meydanda göreceğiniz 11 metrelik heykel; tüm Balkan ülkeleri tarafından sahiplenilen ve ulusal kahraman ilan edilen ayrıca birçok Balkan şehrinde de heykelini görebileceğiniz İskender Bey’in heykeli. Meydana adını veren İskender Bey aslında Arnavutların ulusal kahramanı. Arnavutluk’un feodal hanedanlıklarından Kastriyota hanedanından olan ve Edirne'de II. Murad'ın hizmetinde bir içoğlanı eğitimi gören, asıl adı Gjergj Kastrioti olan ve Müslüman olarak İskender adını alan bir asker. Osmanlı’da önemli askeri hizmetlerde bulunmuş, Anadolu ve Rumeli seferlerine katılmış, 1443 yılında Morava Muharebesi sırasında kaçıp sancak beyi olduğunu ilan eden sahte bir fermanla Kroya kalesini ele geçirmiş ve 1468'de ölümüne kadar Osmanlı Devleti'nin Arnavutluk’ta yerleşmesine karşı mücadele etmiş. Sadece Arnavutluk değil aynı zamanda uzun yıllar boyunca Osmanlı’nın batıya doğru ilerlemesine de engel olduğu için tüm Balkan ve Avrupa ülkeleri tarafından ulusal kahraman ilan edilmiş. İskender Bey Meydanı tam anlamı ile şehrin göbeği olduğu için neredeyse tüm önemli caddeler bu meydana çıkıyor. Ulaşım, turizm, sosyal yaşam, yönetim vs. her anlamda şehrin merkezi konumunda. Eğer özel aracınız veya kiralık araç ile geziyorsanız meydanın hemen altında bulunan katlı otoparkı kullanabilirsiniz.

Ulusal Tarih Müzesi (National Museum of History): İskender Meydanı’nda yer alan önemli noktalardan ilki, Tiran ve Arnavutluk’un tarihsel gelişimine şahit olacağınız, her bir salonda şehrin ve ülkenin farklı bir dönemine ait eserler sergilenen Ulusal Tarih Müzesi. 1981 yılında açılan müze; hem konumu hem de sergilenen eserlerin önemi sayesinde ülkenin en çok ziyaret edilen ve aynı zamanda en büyük müzesi. Toplamda 8 bölümden oluşuyor ve Osmanlı döneminden Komünist rejime kadar birçok farklı döneme ait; el yazmaları, haritalar, silahlar, kıyafetler, üniformalar, Arnavutluk Bağımsızlık Bildirgesi, İskender Bey’in kılıcının ve miğferinin kopyası, Arnavutluk devletinin kurucusu olan Avlonyalı İsmail Kemal Bey’e ait kılıç ve saat gibi daha birçok farklı eser sergileniyor. Sadece milattan sonraki dönem değil ayrıca arkeolojik kazılar ile elde edilen ve Paleolitik dönemden kalan yüzlerce eseri de görebilirsiniz. Müze binasının ön cephesinde dev bir mozaik bulunuyor; resmin ortasındakiler Arnavut kadını ve Arnavut erkeğini, sol tarafında görülen askerler İlirya Uygarlığının askerlerini ve İskender Bey’i, sağ tarafındakiler ise Osmanlı İmparatorluğu ile mücadeleyi temsil ediyor. Müzenin giriş ücreti yaklaşık 2 Euro ve müze içerisinde wi-fi ile internete bağlayabiliyorsunuz.

Ethem Bey Camii (Et’hem Bej Mosque): İskender Bey Meydanı’nda bulunan en önemli yapılardan birisi, Tiran’ın en önemli Osmanlı mirası diyebileceğimiz Ethem Bey Camii mutlaka görmeniz gereken bir eser. Yapımına 1789 yılında Molla Bey tarafından başlanılan ve 1823 yılında oğlu siyasetçi Hacı Ethem Bey tarafından tamamlanan Ethem Bey Camii; tek kubbeli, kare planlı ve giriş kısmı revaklı olarak inşa edilmiş. İç duvarlarına yapılan, hat ve tezhip sanatının en nadide örneklerinden diyebileceğimiz, İslam eserlerinde pek görülmeyen doğadan esinlenmiş figürler içeren el işi süslemeler, camiye eşsiz bir güzellik katıyor. Diktatör Enver Hoca'nın başlattığı Çin benzeri komünist uygulama sonucu tüm dinlerin yasaklanması ve ülkenin de ateist ülke ilan edilmesi ile 1966 yılında ibadete kapatılan ve müze yapılan cami, komünist rejim ortadan kalktıktan ve demokrasiye geçildikten sonra, 10 Ocak 1991 tarihinde yeniden ibadete açılmış. Tarihi bir cami olması ve eşsiz güzelliği sayesinde yıkılmaktan kurtulmuş ve müze olarak kullanılmış. İbadete açılacağı zaman herhangi bir izin alınmamış veya resmi bir açılış yapılmamış, yaklaşık 10bin kişilik Müslüman bir grup camiye yürümüş ve polis engelini aşarak toplu namaz kılmış. Bu olay halkın dini özgürlüklerine kavuşma hareketinin sembolü olmuş. Caminin restorasyonu ve bakımı, Balkan şehirlerinde bulunan diğer Osmanlı eserlerinde olduğu gibi TİKA tarafından yapılıyor.

Saat Kulesi (Kulla e Sahatit): İskender Bey Meydanı’ndan yer alan bir diğer yapı, Ethem Bey Camii’nin hemen yanı başında göreceğiniz, 1822 yılında Hacı Emin Bey tarafından yaptırılan, 35 metre yüksekliğe sahip saat kulesi. Yapıldığı dönem şehrin en yüksek yapısı olan ve hem Balkan hem de Avrupa şehirlerinde örneklerini görebileceğiniz bu kuleye ait Venedik menşeili saat mekanizması çalındığı ve hasar verildiği için yıllar boyunca birkaç kez değiştirilmek zorunda kalmış. Osmanlı döneminde yaptırılan bu saat kulelerinin genel yapılış amacı; insanların namaz saatlerini kaçırmamalarını sağlamak ve aynı zamanda esnafların dükkanlarını vaktinde kapatarak haksız kazanç elde etmelerini önlemek. Estetik görünümünün haricinde kulenin en güzel özelliklerinden birisi; 08:00-15:00 saatleri arasında olmak kaydı ile yaklaşık 1 Euro karşılığında 90 basamaklı sarmal merdiveni tırmanarak ulaşacağınız tepe noktasında şehir ve meydan manzarasını izleme şansı sunuyor olması. Dilerseniz kuleye tırmanabilir ve güzel fotoğraf kareleri yakalayabilirsiniz.

Opera ve Bale Binası (Tirana Opera & Ballet Theater): Yine İskender Bey Meydanı’nda, Ethem Bey Camii ile Ulusal Tarih Müzesi arasında görülen, dikdörtgen formda tasarlanan opera binası 1953 yılında inşa edilmiş. Çinliler tarafından yaptırılan ve Arnavutluk’un en büyük tiyatro binası olan TOBT; opera, bale, dans, tiyatro ve konser gibi çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Etkinlikler 18.00’da başlıyor ve Tiran/Opera adresini ziyaret ederek hem bülteni öğrenebiliyor hem de bilet alabiliyorsunuz.

Bunk’ Art 1: Ülkeyi demir yumrukla yöneten ve dışarıya kapalı bir politika benimseyen diktatör Enver Hoca’nın korkusu artık paranoya seviyesine ulaştığı için herhangi bir saldırı veya savaş ihtimaline karşı ülkenin dört bir yanına öncelikle kendinin, daha sonra halkın sığınabileceği, saklanabileceği, betondan mantara benzeyen irili ufaklı yaklaşık 175 bin adet bunker denilen sığınak yaptırmış. Sadece Tiran’da değil Arnavutluk’un hemen her bölgesinde görebileceğiniz bu sığınaklar aslında dünya genelinde kömürle çalışan gemilerin ve trenlerin yakıtını muhafaza edebilmek amacıyla yapılan depolar. Söz konusu Enver Hoca olunca bu form, tamamen insanları saklamak üzerine tasarlanmış ve yapıldığı dönem milli gelirin neredeyse tamamına yakını bu sığınaklara harcanmış. Kendisi dahi sadece birkaç kez uğramış ve uzun yıllar boyunca sadece evsiz insanların barındıkları bir yer olarak kullanılmış. Komünist dönem sona erdikten sonra başa gelen hükümet ölçmüş, biçmiş ancak bu sığınakları yıkmak için gerekli olan mali külfetin altından kalkmayacaklarını anlamış. Hal böyle olunca da yıkılmadan bırakılmış ve Enver Hoca’nın kendisi için yaptırdıkları turizme kazandırılarak gelir elde edilmeye başlanmış. Sığınak deyip geçmeyin; içerisinde odalar, toplantı salonları, mutfaklar, klinikler, derslikler, kısaca bir yaşam alanında olması gereken tüm imkanlar var. Tiran’da bu bunkerların iki tanesi gezilebiliyor; Dajti Dağı altına kurulan Bunk’Art 1, şehir merkezinde bulunan Bunk’Art 2’den daha büyük ve daha etkileyici. Enver Hoca’nın da karargâh olarak kullandığı Bunk’Art 1, daha güvenli, daha sağlam, düşmanlar tarafından tespiti ve erişilmesi daha zor olacağı için Dajti Dağı altına yapılmış. Yaklaşık 160 odaya sahip Bunk’Art 1, toplamda 5 katlı ve nükleer saldırılara dahi dayanabilecek sağlamlıkta yapılmış. Şehir merkezinden Bunk’Art 1′e gitmek için, İskender Bey Meydanı’ndan da geçen ve önünde Linza yazan, aynı zamanda Dajti Dağı’na da giden otobüslere binebilir veya taksi kullanabilirsiniz. Otobüs biletleri yaklaşık 2 Euro, taksi ücretleri ise yaklaşık 15 Euro tutuyor.

Bunk’ Art 2: Enver Hoca’nın şehir merkezinde saldırıya yakalanma ihtimaline karşı yaptırdığı bir diğer devasa sığınak olan Bunk’ Art 2, İskender Bey Meydanı’na çok yakın bir konumda bulunuyor. Komünist rejim sona erdikten sonra tamamen objektif bir şekilde halkın gördüğü zulmü gözler önüne seren bir müzeye dönüştürülen Bunk’ Art 2’nin içerisinde de odalar, toplantı salonları, klinik, derslik, mutfak, nezarethane gibi 110 farklı bölüm bulunuyor. Bu bölümlerin her biri Enver Hoca tarafından kurulan polis ve jandarma teşkilatının yapmış olduğu fişlemeleri, telefon dinlemelerini, işkenceleri vs. anlatan, ayrı konseptlere sahip şekillerde tasarlanmış. Komünist rejim döneminden kalan belgeler, silahlar, kıyafetler, maskeler vs. sergileniyor. Enver Hoca’nın odası da hiç dokunulmadan muhafaza edilmiş. Müzenin girişinde, komünist dönemde hayatını kaybeden insanların isimleri etkileyici bir ses tonuyla peş peşe sıralanıyor ve hafızalara kazınıyor. Müzenin giriş ücreti yaklaşık 4 Euro, giriş kapısı ise saat kulesinin hemen arkasında.

Tiran Diriliş Katedrali (Resurrection of Christ Orthodox Cathedral): Bunk’ Art 2’nin az ilerisinde yine İskender Bey Meydanı’na çok yakın bir konumda yer alan, eşsiz bir mimariye sahip Tiran Diriliş Katedrali, Arnavut Ortodoks Kilisesi’nin yeniden canlanmasının 20. yıldönümünde, 2012 yılında açılmış. Balkanlar’daki en büyük üçüncü Ortodoks Katedrali olarak biliniyor ve aynı zamanda şehrin en modern yapılarından bir tanesi. Kilisenin hemen yanında bir şapel, bir çan kulesi, kütüphane ve başpiskoposun daimi ikameti bulunuyor. Yüksekliği 46 metre olan çan kulesi alışılagelmişin aksine kiliseden ayrı olarak inşa edilmiş.

Taiwan: Tiran Diriliş Katedrali’nin az ilerisinde, büyük bir parkın tam ortasında yer alan, futuristic mimariye sahip kompleks içerisinde kafeler, restoranlar, eğlence mekanları, oyun salonları vs. bulunuyor. Bahçe bölümünde göreceğiniz havuz kenarında içkinizi yudumlarken soluklanabilir veya yemeğinizi yiyebilirsiniz.

Rinia Parkı: Taiwan isimli kompleksin bulunduğu bu park, şehrin kalabalığından uzaklaşmak ve gezerken yorulduğunuzda soluklanmak için uğrayabileceğiniz en yakın adres. İskender Bey Meydanı’na birkaç yüz metre uzaklıkta yer alan, 30 hektarlık bir alana yayılan Rinia Park, her yıl 14 Mart tarihinde düzenlenen Yaz Festivali kapsamında çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Eğer ilginizi çekerse; içerisinde hatıra fotoğrafı çektirebileceğiniz büyük bir I LOVE TİRANA tabelası mevcut.

Dëshmorët e Kombit Bulvarı (Bulevardi Dëshmorët e Kombit): Rinia Park’ın güney cephesinde, yukarıda bahsettiğim I LOVE TİRANA tabelasının olduğu tarafta göreceğiniz bulvar, kelimenin tam anlamı ile şehrin can damarı. Gezilecek yerlerin neredeyse tamamı bu bulvarın sağında veya solunda kalıyor. Eskiden Mussolini Bulvarı olarak bilinen ve günümüz adı ile Ulusal Şehitler Bulvarı denilen cadde, İtalyan mimarlar tarafından tasarlanmış. Hükümet binaları, üniversite binaları, bankalar, oteller, restoranlar, bilindik markalara ait mağazalar ve daha birçoğu bu cadde üzerinde sıralanmış.

Rruga Murat Toptani Caddesi (Pedonalja): Şehitler Bulvarı’nın paralel sokaklarından birisi olan Rruga Murat Toptani Caddesi, şehrin araç trafiğine kapalı yürüyüş caddesi. Sağlı sollu birçok mağaza ve dükkan bulunan cadde, I LOVE TİRANA tabelasının hemen karşısında, Parlamento Binası ve Ulusal Sanat Galerisi arasında kalıyor. Sıra sıra dikilen ağaçlar ile yeşillendirilen ve yürümesi hayli keyifli olan Pedonalja, Osmanlı topraklarında doğmuş ve yetişmiş Arnavut şair, sanatçı ve aktivist Murat Toptani’ye adanmış. Özellikle yaz aylarında hava karardıktan sonra tıklım tıklım oluyor, uğramadan geçmeyin.

Skytower Hoteli: Rinia Park’ın hemen yanında, Taiwan isimli kompleksin karşısında göreceğiniz bu otel, Tiran gezisinin olmazsa olmazlarından. Eğer panaromik bir şehir manzarası seyretmek istiyorum diyorsanız gitmeniz gereken adres Skytower Hotel’in terası. Otele girdikten sonra asansöre binerek ulaşabileceğiniz, 360 derece dönebilen bir tasarıma sahip terasta dilerseniz yemek yiyebilir dilerseniz bir şeyler içebilir dilerseniz de hiç para ödemeden sadece manzarayı seyredebilir ve fotoğraf çekebilirsiniz. Akşamları tam anlamı ile bir eğlence mekanına dönüşen teras restoran, fiyat konusunda da oldukça makul. Eğer sadece manzara seyretmek için çıkmayı düşünüyorsanız, mutlaka gün batımına yakın bir saatte çıkın derim.

Blloku (The Block Bölgesi-B Blok): Skytower Hotel’in de bulunduğu bölge olan Blloku, şehrin modern yüzünü yakından görebileceğiniz en doğru yer. Komünist rejim döneminde diktatör Enver Hoca bu bölgeye tamamen Komünist Parti üyelerine tahsis etmiş ve diğer vatandaşların girişi yasaklanmış. Kendine de yine bu bölgede büyük bir villa yaptırmış. Rejimin sona ermesi ile 1991 yılında halkın kullanımına açılmış ve o günden bugüne her geçen gün daha da popüler olmuş. Yeme-içme bölümünde de bahsettiğim üzere; şehirde bulunan en iyi restoranlar, kafeler, butik mağazalar, eğlence mekanları vs. bu bölgede yer alıyor. Nispeten daha zengin insanların yaşadığı, gençlerin lüks araçlar ile turladığı Blloku bölgesinde günün her saati kafeler ve restoranlar tıklım tıklım oluyor.

Piramit: Şehitler Bulvarı’na ve Rinia Park’a çok yakın bir konumda yer alan Piramit, 1987 yılında Enver Hoca’nın kızı ve damadı tarafından, kendisini onurlandırmak amacıyla yaptırılmış. Aslında bir müze ve anıt mezar olarak tasarlanmış ancak Enver Hoca’nın ölümünden hemen sonra komünist rejim sona erdiği için bu düşünce hiçbir zaman gerçekleşememiş. Ön cephesi camdan ve diğer tarafları betondan yapılan bu ilginç yapı rejimden sonra yıkılmak istenmiş ancak daha sonra tıpkı Berlin Duvarı’nda olduğu gibi kötü günleri hafızalarda canlı tutmak adına vazgeçilerek kaderine terk edilmiş. Bir dönem yerel bir televizyon kanalının yayın merkezi olarak kullanılsa da günümüzde gençlerin kaykay ve graffiti yaptığı, turistlerin tepesine tırmanarak manzara seyrettiği ucube bir yapı olarak hayatına devam ediyor.

Barış Çanı: Piramit’in hemen yanında göreceğiniz Barış Çanı, bir diğer Arnavutluk şehri olan İşkodra’da yaşayan gençler tarafından, 1990 yılında yaşanan şiddetli çatışmalardan arda kalan mermiler eritilerek yapılan bir anıt. Savaşta kullanılan mermiler ile bir çan yapıp adını da Barış Çanı koyarak dünyaya ve şehri gezmeye gelenlere anlamlı bir mesaj vermişler.

Post Bllok Tirana (Postblloku-Checkpoint): Dëshmorët e Kombit yani Şehitler Bulvarı ile Ismail Qemali Caddelerinin kesişimindeki parkta yer alan bu anıt eski muhaliflerden Fatos Lubonja ve sanatçı Ardian Isufi tarafından tasarlanmış ve komünist rejimin kurbanlarına adanmış. Şehrin birçok yerinde karşınıza çıkacak olan bunkerlardan bir tanesinin yanı başına Almanlar tarafından hediye edilen Berlin Duvarı parçası ile Spaç çalışma kampından getirilen bir sütun yerleştirilmiş ve ezilen halkların kardeşliği vurgulanmış. Anıtın olduğu park, 1945-1991 yılları arasında diktatör Enver Hoca ve üst düzey komünist yetkililerin yaşadığı konutların hemen önünde bulunuyor.

Rahibe Teresa Meydanı (Mother Teresa Square-Sheshi Nënë Tereza): Şehitler Bulvarı’nın sonunda yer alan ve şehrin en büyük ikinci meydanı olan Rahibe Teresa Meydanı, birçok önemli caddenin kesişim noktası. Adını; Arnavut kökenli olan Nobel ödüllü Katolik Rahibe Teresa’dan alıyor ayrıca meydanda aynı zamanda bir de Rahibe Teresa Heykeli bulunuyor.

Tiran Ulusal Arkeoloji Müzesi (National Archaeological Museum): Şehrin diğer önemli meydanı olan Rahibe Teresa Meydanı’nda göreceğiniz Ulusal Arkeoloji Müzesi 1948 yılında açılmış ve savaştan sonra açılan ilk müze olarak biliniyor. Büyük bir binanın giriş katına yapılan müzede Prehistorik ve Antik Çağ dönemlerinden Orta Çağ, Osmanlı ve modern dönemlere kadar olan 2000'den fazla eser sergileniyor. Bu eserler arasında antik mücevherlerden Roma heykellerine, müzenin katıldığı arkeolojik geziler sırasında bulunan kabuklu deniz hayvanlarıyla kaplı geniş kil çömleklere kadar birçok farklı parça bulunuyor. Müzenin giriş ücreti yaklaşık 1 Euro.

Tanners Köprüsü: Şehirde bulunan bir diğer Osmanlı mirası olan Tanners Köprüsü, 18. yüzyılda inşa edilen bir yaya köprüsü. Yapıldığı dönem pazarcılar Lava Nehri üstünden pazarlara sebze meyve taşımacılığı yapmak, hayvancılar ise hayvanlarını nehir üzerinden geçirmek için kullanıyormuş. Yani şehrin ticari hayatının önemli bir parçasıymış. Her ne kadar nehir kuruduktan sonra asıl işlevini yitirmiş olsa da halen yayalar tarafından kullanılıyor. 

Pazari i Ri: İskender Bey Meydanı’na 10 dakikalık yürüme mesafesinde yer alan bu modern kapalı pazar alanı, şehrin en eski bölgelerinden birisi. Osmanlı döneminde burada bulunan ancak günümüze ulaşmayı başaramayan tarihi Kokonozi Camii’nin avlusuna kurulmuş. Eski pazar alanı 1931 yılında kurulan Eski Çarşı olarak biliniyor ve buradan İskender Bey Meydanı’na kadar uzanıyormuş, günümüzde görülen pazar ise 2016 yılında inşa edilmiş. Pazarda Tiran'ın çevresinde yerel olarak yetiştirilen çeşitli taze meyveler, sebzeler, balıklar, etler, bölgesel Arnavut şarabı, Arnavut rakısı, geleneksel kıyafetler ve hediyelik eşyalar satılıyor. Etrafında birçok renkli bina, restoran ve pastane yer alıyor.

Mozaiku (Mozaiku i Tiranes): Tiran şehir merkezi hem Enver Hoca’dan önce hem de Enver Hoca’dan sonra birçok kez çeşitli sebeplerden dolayı yıkıma uğradığı için aslında genel olarak yeniden inşa edilmiş. Bu yüzden şehir merkezinde çok fazla tarihi yapı yok. 1972 yılında keşfedilen ve etrafına dikilen binaların arasında kalan Mozaiku, şehir merkezinde bulunan tek antik kalıntı. Yerel arkeologlar tarafından 'Villa Rustica' olarak adlandırılan ve aslında sadece mozaikleri ve bazı sütunlardan ibaret olan bu yerin, 3. yüzyıldan kalma bir Roma evinin parçası olduğu düşünülüyor. Arkeolojik araştırmalara göre buraya daha sonra, 5. ve 6. yüzyıllarda bir Paleo-Hıristiyan Bazilikası inşa edilmiş. Keşiften sonra müzeye dönüştürülen Mozaiku’da; arkeolojik kazılar sonucu elde edilen çeşitli geometrik desenlere sahip, kümes hayvanlarını ve balıkları tasvir eden bazı antik mozaikler sergileniyor. Eğer Antik Çağ’dan kalma eserlere karşı ilginiz varsa burayı mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Fraşırî Kardeşler Heykelleri: Lisede okuduğunuz dönem Edebiyat dersinde veya sınavlarda karşınıza çıkan; ‘Modern anlamdaki ilk yerli romanımız hangisidir?’ sorusunun cevabı olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat eserinin sahibi Şemsettin Sami’nin asıl adı Sami Fraşırî ve kendisi aslen Arnavut. Soyadını ise doğum yeri olan Fraşırî Köyü’nden almış. Galatasaray Spor Kulübü' nün kurucusu Ali Sami Yen'in babası olan Şemseddin Sami; 1850-1904 yılları arasında yaşayan Arnavut asıllı Osmanlı yazarı, ansiklopedist ve sözlükçü. İlk Türkçe ansiklopedi olan Kamus-ül Alam'ın ve modern anlamdaki ilk geniş kapsamlı Türkçe sözlük olan Kamus-ı Türkî'nin yazarı olarak biliniyor. Ağabeyi Fraşırili Abdül Bey ile birlikte, Latin ve Yunan harflerini kullanan ilk Arnavut alfabesini geliştirmiş ve Arnavutça bir gramer kitabı yazmış. İşte Türk Edebiyatı’na adını altın harflerle kazıyan bu iki kardeşin heykelleri de haklı bir gurur ile Tiran’ın merkezine dikilmiş. Küçük bir not; Şemseddin Sami’nin yazdığı, Talat ile Fitnat'ın aşkını anlatan roman, Türk edebiyat tarihine ilişkin birçok eserde ‘İlk Türkçe Roman’ olarak değerlendiriliyor ancak aslında ilk Türkçe roman Vartan Paşa (Hovsep Vartanyan) tarafından Türkçe olarak yazılıp Ermeni harfleriyle basılan Akabi Hikayesi isimli eser.

Tiran kalesi-Kalaja e Tiranesi: Şehrin yürüyüş caddesi olan Murat Toptani Caddesi’nin sonunda göreceğiniz Tiran Kalesi, 13. yüzyılda inşa edilmiş, Justinyen Kalesi olarak da bilinen bir Bizans kalesi. Şehir merkezinin tam ortasında yer alan kalenin müstahkem duvarlarında, restoranlar, oteller ve kültürel kurumlar dahil, ziyaret edilebilecek birçok yapı bulunuyor. Kalenin zemin üzerinde kalan tek tarafı, üzümlerle kaplı 6 metre yüksekliğindeki Osmanlı dönemi duvarı. Son dönemlerde ortaya çıkarılan duvar temelleri, yayalaştırılmış Murat Toptani Caddesi'ne dahil edilmiş.

Grand Park ve Artifical Lake: Blloku Bölgesi’nin sonunda yer alan ve Tiran şehir merkezinde görebileceğiniz en güzel bölge olan Grand Park içerisinde; devasa bir yapay göl, yürüyüş, koşu ve bisiklet parkurları, kafeler, restoranlar, göl manzarasını seyredebileceğiniz oturma alanları ve hatta hayvanat bahçesi ile bir de botanik bahçesi bulunuyor. Özellikle yaz aylarında yemyeşil ağaçların arasında yürüyüş yapabileceğiniz veya oturup dinlenebileceğiniz, sakin, huzur dolu bir park. Arnavutluk tarihinde iz bırakmış olan birçok ismin heykelini göreceğiniz, hafta sonları yerel halkın akın ettiği Ulusal Park’ı mutlaka hem gündüz hem de akşam ziyaret edin derim.

Dajti Dağı: Gelelim Tiran’ın ağır topu olan, mutlaka ziyaret edilmesi gereken Dajti Dağı’na. Tiran’ın kültürel açıdan pek fazla seçenek sunabilen bir şehir olmadığını düşünüyor olabilirsiniz ancak sadece Dajti Dağı için bile Tiran’a gidilir. Şehri çevreleyen ve en önemli doğal zenginliği olan Dajti Dağı yaklaşık 1600 metre yüksekliğe sahip. Dilerseniz muhteşem trekking rotalarını takip ederek, dilerseniz de eşsiz doğa manzarasını seyredebileceğiniz 1 kilometrelik teleferiğe binerek ve dilerseniz de özel aracınız ile dağın zirvesine ulaşabilirsiniz. Yaz aylarında yemyeşil olan ve kış aylarında da tamamen karla kaplanan Dajti Dağı, 1966 yılında Dajti Dağı Milli Park statüsü kazanmış ve içerisinde doğal kaynak suları ile çeşitli bitki ve hayvan türleri bulunuyor. Yaz mevsiminde yürüyüş, at ve atv turları düzenleniyor. Dağın zirvesinde ise kendi ekseni etrafında yavaş bir hızda dönen ve çevreyi 360 derece izlemenizi sağlayan bir kafe ile muhteşem manzaralar eşliğinde yemeğinizi yiyebileceğiniz şık bir restoran bulunuyor. Buraya ulaşmak için ‘Porcelan-Teleferiku’ otobüslerine, ‘Kombinat-Kinostudio’ otobüslerine veya önünde ‘Linza’ yazan otobüslere binmeniz gerekiyor. Otobüsten indikten sonra levhaları takip ederek Dajti Expres adı verilen teleferiğe veya hiking parkuruna kolayca ulaşabilirsiniz. Teleferiğin gidiş dönüş bilet ücreti yaklaşık 7 Euro ve kredi kartı kabul edilmiyor. Teleferik yolculuğu ise 15-20 dakika sürüyor.

Pellumbas Mağarası: Dajti Dağı’nın yamaçlarında, Skorana Gorge denilen bölgede bulunan ve hatırı sayılır bir ziyaretçi sayısına sahip bu mağara, Avrupa'da yer alan 6 adet karstik mağaradan birisi. Mağaranın uzunluğu 360 metre ve küçük boyutuna rağmen ülkenin en güzel mağaralarından biri olarak kabul ediliyor. Dajti Milli Parkı sınırları içerisinde yer alan mağara, Çevre Bakanlığı tarafından ‘Ulusal ve uluslararası öneme sahip doğal bir anıt’ olarak kabul edilmiş. Paleolitik Çağ'a ait eski insan kültürünün kalıntılarına rastlanan mağarada aynı zamanda 400 bin yıl önce bir mağara ayısının yaşadığı tespit edilmiş.

Petrela Kalesi: Tiran şehir merkezine 15 km uzaklıkta, Elbasan yolu üzerinde bulunan kale, 6. yüzyılda Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, kayalık bir tepe üzerine yapılan, deniz seviyesinden 329 metre yüksekliğe sahip ilk kalenin üzerine 15. yüzyılda inşa edilmiş. İki adet gözlem kulesi olan ve üçgen biçime sahip olan Petrela Kalesi, Akçahisar Kalesi'nin gözlem ve savunma mekanizmasının bir parçasıymış. İskender Bey'in Osmanlılara karşı yaptığı savaşlarda İskender Bey'in kız kardeşi Mamica Kastrioti'nin tarafından komuta edilen kale; Erzen Vadisi’ne, yemyeşil tepelere, zeytin bahçelerine ve çevreleyen dağlara bakan muhteşem manzaralar sunuyor.

Durres: Tiran’a 33 kilometre uzaklıkta bulunan Durres, İstanbul’un kardeş şehirlerinden birisi. Dıraç, Duraç, Draç ve Durras olarak da bilinen şehir, yaklaşık 3000 yıllık tarihi ile Arnavutluk’ta kurulan en eski şehir olma unvanına sahip. Aynı zamanda ülkenin Tiran’dan sonraki en büyük ikinci şehri. Orta Adriyatik sahilinde yer alan Durres; tarihi ve ekonomik açıdan önemli bir yerleşim yeri zira Adriyatik Denizi’nin nispeten dar bir bölgesinde yer alıyor ve karşı kıyısında İtalya'nın Bari ve Brindisi şehirleri bulunuyor. Osmanlı zamanından kalan Fatih Camii’ne, 2. yüzyıldan kalma Balkanlar’ın en büyük amfitiyatrosuna, Arapaj Bazilikası’na, Bizans Kale duvarlarına, Osmanlı Dönemi’nden kalma kale duvarlarına, bir Venedik Kulesi’ne ve Bizans Forum Alanı’na ev sahipliği yapan Durres’e, Tiran otobüs terminalinden otobüsle veya taksi ile kolayca ulaşım sağlayabilirsiniz. Sadece kültürel anlamda değil, uzun ve geniş plajlarıyla yaz aylarında denize girmek ve güneşlenmek isteyenler için de ideal bir seçenek. 

Tiran Hakkında Faydalı Bilgiler;

 

1- Öncelikle Tiran ile alakalı daha önce okuduğunuz veya duyduğunuz olumsuz yorumları bir kenara bırakın ve bu şehrin kesinlikle gezilip görülmeyi hak ettiğini aklınıza kazıyın. Ön yargılı olmayın, bana göre her şehir görülmeyi hak eder, siz de en azından 2 gününüzü bu şehre ayırın. Yukarıda ihtiyacınız olan her türlü bilgi mevcut, gezi rehberini sonuna kadar okuyun ve kendiniz karar verin. Eğer zaman konusunda esnekseniz mutlaka yaz aylarında gidin.

2- Tiran şehir merkezine gezmek için toplu taşıma kullanmaya ihtiyacınız yok. Yürüyerek her yeri gezebilirsiniz. Sadece şehir merkezi dışında kalan noktalar için otobüse veya taksiye binmeniz gerekiyor. Taksiler uygun fiyatlı ama binmeden önce mutlaka ne kadar ödeyeceğinizi öğrenen ve pazarlık yapın. Şehirde yüzlerce korsan taksi var, size tavsiyem lisanslı taksilere binmeniz.

3- Yeme-içme konusunda rahat olabilirsiniz, bütün restoranlarda dana eti ile yapılan yemekler mevcut. Yukarıda bahsettiğim popüler restoranlar hem uygun fiyatlı hem de konum olarak gezilecek yerlere çok yakın.

4- Arnavutluk bizden vize istemiyor ancak Türkiye’den direkt Tiran’a gidecekseniz mutlaka yanınızda dönüş bileti çıktısı ve konaklama rezervasyonu bulunsun. Aksi taktirde geri gönderilebilir veya saatlerce bekletilebilirsiniz. Otobüs ile diğer Balkan ülkelerinden geçişlerde çok fazla sorgu sual olmuyor ama yine de hazırlıklı olun derim.

5- Arnavutluk’un para birimi Lek ve birçok yerde Euro da geçiyor ama ödemeleri Euro ile yaparsanız çok zarar edersiniz. Size tavsiyem; havalimanında bir miktar para çevirin, daha sonra ihtiyacınız kadarını İskender Bey Meydanı etrafında göreceğiniz döviz bürolarında çevirirsiniz. Kredi kartı çok az yerde geçerli, bu yüzden yanınızda her zaman nakit para bulundurun.

6- Gece hayatı konusunda dikkatli olun. Yanınıza gelip tanışmak isteyen kadınların farklı amaçları olabilir. Yanınıza ihtiyacınız kadar para alın ve cüzdanınıza sahip çıkın. Gece kulüplerine özellikle hafta sonları erkekleri damsız almıyorlar ve popüler mekanların girişi ücretli, aklınızda bulunsun.

7- Konaklama yapacağınız hostel veya otelde çalışanlar iyi derecede İngilizce biliyor olacaktır, onlardan şehir ile alakalı gerekli bilgileri öğrenebilirsiniz. Aynı şekilde turistik restoranlar, kafeler ve müzelerde de çalışanlar İngilizce biliyor. Dil konusunda çok fazla sıkıntı yaşayacağınızı düşünmüyorum. Çok zorda kalırsanız Türkçe konuşun, mutlaka söylediklerinizin bir kısmını anlayacaklardır.

8- Tirana gitmeden önce mutlaka Enver Hoca ile alakalı bilgi sahibi olun. Bunun için Youtube/EnverHoca adresini tıklayarak Enver Hoca’nın hayatını anlatan belgeseli izleyebilirsiniz.

9- Komünizm sona erdikten sonra Arnavutluk’ta vatandaşa araç alma hakkı verilmiş. Bunu fırsat bile Arnavutluk mafyaları da İtalya şehirlerinden çaldıkları lüks araçları Arnavutluk’a getirerek çok ucuz fiyatlara satmaya başlamış. Herhangi bir denetim de olmadığı için bu araçlar ülkede rahat rahat kullanılmış. Bu durum halen devam ediyor, bu yüzden özellikle Blloku Bölgesi’nde nereye baksanız Mercedes göreceksiniz.

10- Arnavutluk genel olarak güvenli bir ülke, yankesicilik haricinde herhangi bir sorunla karşılaşacağınızı düşünmüyorum ancak yine de tedbiri elden bırakmayın. Türk vatandaşlarına karşı ayrı bir sempatileri olduğu aşikâr ama bunun istismar edilerek sizi herhangi bir konuda kandırmalarına müsaade etmeyin, uyanık olun.

Yorumlar