St Petersburg

 

“Gözlem yapmayan bir gezgin kanatsız bir kuş gibidir.” Moslih Eddin Saadi

 

ST. PETERSBURG GEZİ REHBERİ;

    Rusça adı Sankt Peterburg, Türkçe kaynaklardaki yaygın adıyla St. Petersburg, Moskova'nın 715 km kuzeybatısında bulunan, Rusya'nın 2. ve Avrupa'nın ise 4. büyük şehri. Moskova ülkenin siyasi başkenti ise St. Petersburg da kültürel başkenti denilebilir. Muhteşem mimariye sahip zarif binalarıyla bilinen, Baltık Denizi kıyısında Neva Nehri üzerindeki 42 ada üzerine yayılan St. Petersburg, Çar I. Petro tarafından 16 Mayıs 1703'te Rus Çarlığının Avrupa'ya açılan kapısı olması amacıyla kurulmuş ve yaklaşık 200 yıl boyunca Rus Çarlığının başkentliğini yapmış. 1914-1924 yılları arasında, yani çoğunluğunu I. Dünya Savaşı ile Rus İç Savaşı'nın kapsadığı dönemde Rusya'nın Almanya ile savaşmasından dolayı Almanca St. Petersburg ismi terk edilerek Petrograd olarak adlandırılmış. 1917 Büyük Ekim Sosyalist Devrimi'nden sonra Bolşevikler Mart 1918'de Moskova'yı başkent yapmışlar. Petrograd tarihi bir şehir olarak önemini korusa da siyasi ve ekonomik açıdan ülkenin ikinci önemli şehri konumuna düşmüş. Şehir 1924-1991 yılları arasında yani Sovyetler Birliği döneminde Leningrad olarak adlandırılmış. 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla Boris Yeltsin yönetimi, şehrin ismini yeniden Sankt-Peterburg olarak değiştirmiş ancak St. Petersburg ve çevre illerinin bulunduğu bölge Leningrad oblastı olarak adlandırılmış. Şehir, Nazi Almanyası tarafından 8 Eylül 1941 tarihinde kuşatılmış ve 872 gün kuşatma altında kalmış. Bir Doğu şehri sayılan Moskova'nın aksine Sankt-Peterburg, 5 milyonluk nüfusuyla daha "Avrupai" ve kuruluş amacı olan "Avrupa'ya açılan kapı" olma amacını gerçekleştirmiş. Bir rivayete göre kurulduğu zaman Venedik ve Roma'nın bir sentezi olması düşünülmüş. Geniş bulvarları, dingin suları, köprüleri ve çarlık mimarisinin bazı örnekleri, şehrin Kuzey'in Venedik'i olarak anılmasına sebep olmuş. Şehirdeki Hermitage Müzesi, çarların geniş özel sanat koleksiyonlarına ev sahipliği yapıyor ve dünyanın en büyük müzelerinden birisi olarak kabul ediliyor. Dostoyevski, Puşkin, Anna Akhmatova ve Rimsky-Korsakov'un evleri de müze olarak hizmet veriyor. Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin romanları olan; Suç ve Ceza, Budala, Ezilenler ve Beyaz Geceler bu şehirde geçiyor.   

    Kuzeye yakın olmasına rağmen yaz aylarında sıcaklık 30 dereceye ulaşıyor, kışları ise soğuk geçiyor, kanallar bu sırada donuyor ve bol kar yağışı alıyor. Neva Nehri Aralık ayının başında donuyor ve ancak Mart ayının ortalarında çözülüyor. Haziran’ın ortasından Temmuz’un ilk haftasına kadar Beyaz Geceler denilen doğa olayı yaşanıyor; yaklaşık 2 hafta güneş neredeyse hiç batmıyor. St. Petersburg, Batı Avrupa kentleri örnek alınarak inşa edildiğinden, Rusların geleneksel soğan biçimli kubbelerine nadir rastlanıyor. Bu tip yapılara Moskova Kızıl Meydan’daki Basil Katedrali örnek alınarak yapılan Yeniden Diriliş Katedrali (Khram Voskresnia Khristova) örnek olarak verilebilir. Kültür, sanat ve tarihi dokusu ile bilinen şehirde yaklaşık 300’den fazla müze, 100’e yakın sinema ve tiyatro, yüzlerce sanat galerisi yer alıyor. Tarihi binaların önemli bir kısmı ile yaklaşık 4000 adet heykel ise UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunuyor.

ULAŞIM: Türkiye’den St. Petersburg’a ulaşmak için en kolay yöntem havayolu kullanmak. İstanbul Havalimanı’ndan Türk Hava Yolları’nın direkt seferleri mevcut. Uçuş süresi ise yaklaşık 3 saat. Bilet fiyatları aktarmasız tek yön 1500 Türk Lirası civarında. Eğer aktarmalı olarak gitmek isterseniz Belavia, Pobeda ve Aeroflot firmaları ile olarak ortalama 800-900 Türk Lirasına St. Petersburg’a ulaşım sağlayabilirsiniz. Eğer Ukrayna, Belarus veya diğer Rusya şehirlerinden uçakla gidecekseniz, uygun fiyata direkt uçuş bulabilmeniz mümkün. Örneğin ben Moskova’dan Pobeda firması ile gittim ve bileti de yaklaşık 300 Türk Lirasına aldım. Uçak seferleri ile alakalı detaylı bilgileri Skyscanner adresinden öğrenebilir ve online olarak biletinizi satın alabilirsiniz.

    Eğer herhangi bir Rusya şehrinden gidecekseniz gönül rahatlığı tren kullanabilirsiniz zira en rahat en konforlu ulaşım araçlarından birisi. Özellikle Moskova-St. Petersburg tren hattı oldukça meşhur bir hat. Sadece Rusya içinde değil, Helsinki, Tallinn ve Riga’dan da trenle St. Petersburg’a ulaşım sağlayabilirsiniz. Rusya sınırları içerisinde otobüs çok yaygın bir ulaşım aracı değil ancak özellikle Helsinki’den geçmek isteyenler için otobüsü tavsiye ederim çünkü fiyatları çok uygun ve otobüsler de gayet konforlu. Eğer otobüsle ulaşım sağlamak gibi bir düşünceniz varsa bilet almak veya otobüs saatlerini öğrenmek için Ecolines, Omio, Rome2rio adreslerini ziyaret edebilirsiniz. Eğer trenle gitmek istiyorsanız da Thetrainline, Raileurope adreslerini tıklayabilirsiniz. Unutmadan ekleyeyim; bir diğer ulaşım seçeneği de Blablacar isimli uygulama; kalkış ve varış yerini seçerek sizinle aynı tarihlerde özel aracı ile seyahat edecek birine uygun bir ücret ödeyerek yol arkadaşı olabilirsiniz. Yolculuk aramak için Blablacar adresini ziyaret edebilirsiniz. Özellikle uzun mesafe yolculuklarda kurtarıcınız olabilir.

    Uluslararası uçuşların yapıldığı Pulkovo Uluslararası Havalimanı, şehir merkezine 14 km uzaklıkta yer alıyor. Havaalanından şehir merkezine ulaşım için; çıkış kapısında göreceğiniz duraktan her yarım saatte bir hareket eden 39Ex, 39, K39 numaralı otobüslerden herhangi birini kullanarak Moskovskaya metro istasyonuna gidebilir ve ardından mavi hattı kullanarak şehrin merkezine ulaşabilirsiniz. Seyahat süresi istasyonlardaki bekleme süreleri dahil yaklaşık 1 saat 20 dakika ve otobüslerin bilet ücretleri 30-40 Ruble. Bu metro istasyonuna ulaştıktan sonra dilediğiniz her yere metro ile kolayca gidebilirsiniz. Tek yön metro bileti 55 Ruble. Neviski Prospekt durağında inerseniz, tam olarak şehir merkezine adımınızı atmış olursunuz. Eğer daha konforlu bir yolculuk olsun, zahmetsiz bir şekilde otelime ulaşayım derseniz; yine çıkış kapısında göreceğiniz taksilere binebilirsiniz. Taksi durağında yer alan panoda, şehir merkezine kaç ruble ödeyerek gidebileceğinizi gösteren bir hesap tablosu var. Bu panodan otelinize en yakın yeri seçip, ödemeniz gereken yaklaşık ücreti hesaplayabilirsiniz ancak her halükarda minimum 1500 Ruble ödeyeceksiniz. Yine çıkış kapısından shuttle servislere binebilir ve merkez tren garında inebilirsiniz ancak bu yöntem de metroya göre oldukça pahalı. Şehir merkezinden havaalanına gideceğiniz zaman da 2 numaralı metro hattını kullanarak Moskovskaya Metro İstasyonu’na ulaşmanız, ardından 13 numaralı otobüse binmeniz gerekiyor.

    Şehir merkezinde toplu taşımaya çok da ihtiyaç duymayacaksınız çünkü hem küçük bir şehir hem de gezilecek yerlerin tamamına birbirine yakın. Zaten emin olun metroya binmek yerine muhteşem mimarilere sahip binaların arasından yürümek çok daha cazip gelecektir. Eğer çok yorulursanız ve sağı solu görerek şehir içi ulaşım yapmak istiyorsanız; 27 ve 22 numaralı otobüsler ile Nevsky Caddesi’ni boydan boya kat edebilirsiniz. Yine troleybüs, tramvay ve Matruşka denilen dolmuşlar ile de şehir içinde dilediğiniz her noktaya ulaşabilirsiniz. Çok fazla toplu taşıma kullanmayacağınız için kombine biletlerden almanıza gerek yok, tek kullanımlık biletler 55 Ruble.

KONAKLAMA: Diğer yazılarımda da belirttiğim üzere hem ucuz hem de eğlenceli bir ortama sahip olduğu için konaklama tercihimi çoğu zaman hostellerden yana kullanıyorum. Sizlere de böyle yapmanızı tavsiye ederim. Ben gezilecek her yere yürüyerek kolayca ulaşabileceğiniz bir konuma sahip olan Netizen Saint Petersburg Centre isimli hostelde kaldım. Bana göre bu şehirde konaklama yapabileceğiniz en güzel hostel olmasa bile tercih edilebilecek en iyi hostellerden birisi. Kahvaltı da dahil olmak üzere her türlü imkanı mevcut, konumu güzel, ortamı eğlenceli ve en önemlisi de fiyatları oldukça uygun. Eğer konaklama planınız hostelde kalmaksa mutlaka burayı tercih edebilirsiniz. Seyahatinizi daha düşük bütçeler ile tamamlamak istiyorsanız hostelin mutfağında yemeğinizi yapabilirsiniz. Odaları ve banyoları gayet temiz ayrıca güvenlikle alakalı da herhangi bir sorun yaşamazsınız. Gecelik ücreti yaklaşık 15 Euro ve sırt çantası ile gezenler için en ideal konaklama noktalarından birisi diyebilirim. Burayı beğenmemişseniz veya şehir merkezine yakın başka bir yer olsun diyorsanız; diğer hostel seçeneklerini Hostelworld adresinden, otel ve apart seçeneklerini ise Booking adresinden kontrol edebilirsiniz. Eğer arkadaş grubunuz ile gidecekseniz kesinlikle apart daire kiralamanızı öneririm ki zaten 3-4 kişilik gruplar halinde gelen herkesin tercihi bu yönde oluyor. Eğer hostelde konaklamak size göre değilse ve yıldızlı otellerin ücretlerine de bütçeniz yetmiyorsa, Airbnb adresini kullanarak da kiralık evlere bakabilir ve rezervasyon yapabilirsiniz.

YEME-İÇME: St. Petersburg, Sovyet yemek kültürünü yakından tanıyabileceğiniz en doğru adreslerden birisi çünkü birçok farklı yöresel restoran bulunuyor. Bu restoranlarda et ya da tavuk ile pancar, patates, havuç, lahana gibi sebzelerin haşlanması ile yapılan ve hem soğuk hem de sıcak servis edilen geleneksel Borsch çorbasını, içerisine kıyma koyulup domates sosu, mantar sosu veya krema ile servis edilen Plemeni olarak bilinen büyük mantıları, içerisinde somon, tereyağı, krema, havyar, kıyma ve mantar gibi malzemeler olan Blini denilen krepleri, kahvaltıda yenilen ve Kaşa denilen karabuğday lapasını, Piroshki adı verilen küçük çörekleri, Solyanka denilen ve farklı et türleri ile birlikte, kuru erik, salatalık turşusu, zeytin, limon suyu, biber ve baharat eklenerek hazırlanan çorbayı, içerisinde et ve sebze olan Golubtsi denilen lahana sarmasını, Oladi adı verilen pancake’leri, milföyden yapılan bol kremalı Napolyon tatlısını, Medovik denilen ballı pastaları, bir Rus dondurması olan ünlü Plombir dondurmasını, içinde pancar ve turşunun da bulunduğu zengin bir balık çorbası Supy isimli çorbayı, Rusların en vazgeçilmez et yemeklerinden birisi olan ve başka yerde tadamayacağınız smetana denilen sosla servis edilen Beef-Stroganoff isimli et soteyi, sebze ve tavuk eti ile birlikte pişirilen Lapşa isimli erişteyi deneme şansı bulabilirsiniz.

    Tabi St. Petersburg restoran menüleri sadece bu yemeklerden ibaret değil, küreselleşen dünyada St. Petersburg da üzerine düşeni yapmış ve Kafkas, vejetaryen, Japon, Çin, İtalyan ve Avrupa mutfaklarından lezzetler sunarak her kesime hitap edebilmeyi başarmış. Nevski Caddesi üzerinde bu saydığım mutfaklara sahip onlarca restoran bulabilirsiniz. Rusya genelinde siyah çay oldukça popüler, St. Petersburg’da da nereye giderseniz gidin siyah çay bulabilirsiniz. Hatta sıralamayı votka, şarap, siyah çay, kahve olarak yapabiliriz. Özellikle süpermarketlerde votka fiyatları çok uygun, aynı votka bizim ülkemizde neredeyse 4 katı fiyatına satılıyor. Yüksek kalite Rus votkalarının fiyatları ortalama 900-1000 Ruble arasında değişiyor. Rusya aynı zamanda dünyanın önde gelen şarap üreticilerinden birisi, yani St. Petersburg’da da enfes el yapımı şaraplar tadabilirsiniz. Rusya’nın en popüler içeceklerinden birisi olan ve bir zamanlar komünist kola diye adlandırılan Kvas, esmer ya da normal çavdar ekmeğinin mayalanması ile üretilen bir içecek. Rusya, Belarus, Ukrayna, Litvanya, Polonya, tüm eski Sovyet bloku ülkeleri ve orta Avrupa ülkelerinde oldukça popüler. Ortalama 0.05-1.44% oranında alkol içeriyor ve alkol içeriğinin düşüklüğü nedeniyle Rus standartlarında, alkolsüz içecekler arasında gösteriliyor. Rusya'nın votkadan sonra milli içeceği olarak görülüyor. St. Petersburg’a kadar gitmişken bu içeceği denemeden dönmeyin derim. Yine bir Rus lezzeti olan; özellikle İsveç kirazı, kızılcık gibi orman meyvelerini şekerle kaynatmak veya sadece saf suyu tatlı suyla karıştırmak suretiyle yapılan Mors isimli meyve şurubunu da mutlaka denemelisiniz.

    St. Petersburg’da farklı konseptlere sahip onlarca restoran bulunuyor. Mutlaka ama mutlaka hem damak tadınıza hem de bütçenize uyacak bir yer bulabilirsiniz. Restorana girmek istemeseniz bile Nevski Bulvarı üzerinde Burger King, KFC ve pizzacılar gibi fast food yiyebileceğiniz yerler de mevcut. Fikir vermesi açısından bazı restoran isimleri vermek gerekirse;

MarketPlace: Burası açık büfe olarak hizmet veren mükemmel bir restoran. Nevski Bulvarı üzerinde iki farklı şubesi var. Çorbalar, et yemekleri, tavuk yemekleri, balık çeşitleri, hamur işleri, pastalar, tatlılar ve çok daha fazlası. Yani ne ararsanız var ve hepsi de açık büfe. Tepsinizi alıyorsunuz ve doldura doldura ilerliyorsunuz. En son kasaya geldiğinizde de ne aldıysanız onu ödüyorsunuz. Fiyatlar çok uygun, lezzet harika. Uğramadan kesinlikle dönmeyin derim.

Dachniki: Nevski Bulvarı üzerinde yer alan bu restoran, şehrin en popüler adreslerinden birisi çünkü içerisi Sovyet kültürünü yansıtan otantik bir görünüme sahip. Kapısından adım attığınız anda 50 yıl geriye gidiyorsunuz. Bu restoranın menüsünde birçok yöresel lezzeti bulabilmeniz mümkün. Rezervasyon gerekmiyor ayrıca fiyatlar da gayet makul seviyede. Lezzet açısından ise 7/10 olarak puanlanabilir.

Kvartirka: Yine Nevski Bulvarına bağlanan bir ara sokak üzerinde göreceğiniz bu restoranın ismi apartman anlamına geliyor. Bu ismi almasının nedeni ise içerisinin eski Sovyet günlük yaşamını yansıtacak şekilde dekore edilmiş olması. Bu restoranda da otantik bir ortamda lezzetli yöresel yemekler tadabilirsiniz. Fiyatlar çok yüksek değil.

Yat Cafe: Şehrin bir diğer otantik restoranı. Moika Nehri kıyısında Ermitaj Müzesi yakınlarında yer alan bu restorana da girdiğiniz anda bambaşka bir dünya ile karşılaşacaksınız. Dachniki ve Kvartirka kadar olmasa bile burası da otantik tarzda dizayn edilen bir restoran ve yemekleri oldukça lezzetli. Sadece yöresel Rus yemekleri değil aynı zamanda Fransız yemeklerini de tadabileceğiniz bir adres.

Katyusha Restaurant: Burası da 1940-1950 yıllarını yansıtan bir iç tasarıma sahip. Farkı ise çalışanlarında otantik kıyafetler giyiyor olması. Burada her türlü yöresel yemeği ve içeceği bulabilmeniz mümkün. Fiyatlar diğer otantik restoranlara göre daha pahalı ancak yine de şehrin en fazla tercih edilen restoranlarından birisi denilebilir.

Chekhov (Çehov) Restaurant: 19. yüzyılın sonlarına ait pastoral Sovyet tarzını yansıtan, hem çalışanların hem de iç mekanın oldukça otantik bir görüntüsü olan popüler bir restoran. Menüsünde her türlü yöresel lezzeti bulabilmeniz mümkün. Eğer akşam giderseniz yemeğinizi piyano dinletisi eşliğinde yiyebilirsiniz.

Singer Cafe: Şüphesiz şehrin en popüler adreslerinden birisi. Nevski Bulvarı üzerinde yer alan ve Singer markasının eski binası olan bu kafede leziz yemekler yiyebilirsiniz. Sadece yemek değil aynı zamanda pastaları, tatlıları ve içecekleri ile de nam salmış bir kafe. Kazan katedrali manzarası eşliğinde içeceğinizi yudumlayabilirsiniz. Popüler bir mekan olduğu için fiyatlar ortalamanın üzerinde. Yemekler ortalama 900-1000 Ruble arasında değişiyor.

Zoom Cafe: En belirgin özelliği içerisinin oyuncaklarla doldurulmuş olması. Her masada farklı farklı oyuncalar var. Daha çok gençler tarafından tercih edilen bir mekan ve çok fazla yemek seçeneği yok. Buraya gelenler kitap okumak veya arkadaş grupları ile dama, satranç ve tombala gibi oyunları oynamak için geliyor. Alternatif olarak aklınızda bulunsun.

Cafe Du Nord: Nevski Bulvarı üzerinde yer alan ve oldukça popüler olan bu kafe; pastaları, tatlıları, kahve çeşitleri ve özellikle de kahvaltı menüleri ile meşhur. Ahşap detaylara sahip iç tasarımı muazzam. Cam kenarında oturup insanları seyrederken pastanızı yiyip kahvenizi yudumlayabilirsiniz.

Abrikosov: Aslında burayı yazmama gerek yok zira Nevski Bulvarı üzerinde onlarca kez önünden geçeceksiniz ve mutlaka dikkatinizi çekecek. Masaları cadde üzerinde yer alan bir restoran ve tam 115 senedir aynı yerde hizmet veriyor. Modern bir tasarıma sahip ve fiyatlar ortalamanın üzerinde. Cadde üzerinde olması Abrikosov’u oldukça popüler kılıyor.

Palkin: Hizmete açıldığı günden itibaren Dostoyevski, Leskov, Saltykov-Shchedrin, Çehov, Mendeleev, Çaykovski gibi birçok önemli ismin müdavimi olduğu, şehrin en eski ve en bilindik restoranlarından birisi. Aslında burası ile açılan Palkin’in modernize edilmiş hali. Masaları, sandalyeleri, avizeleri, ahşap zeminleri, pervazları, aksesuarları, porselenleri ile oldukça lüks bir iç tasarıma sahip. Fiyatlar da şanına yakışır şekilde aşırı pahalı.

Ukrop Restaurant: Şehrin ilk ve tek vegan restoranı. Eğer tamamen doğal ürünler kullanılarak yapılan yemekleri tercih edecekseniz gitmeniz gereken adres burası. Minimalizm anlayışı ile tasarlanan bir restoran, bu yüzden hem yemeklerde kullanılan malzemeler hem menü hem de iç tasarıma bu anlayışa uyacak şekilde belirlenmiş. Sessiz, sakin, huzurlu bir yer.

L’Europe Restaurant: Burası şehrin en eski ve aynı zamanda en lüks restoranı. Nouveau tarzına sahip bir şekilde Mimar Karl Makkenezen tarafından tasarlanmış ve 1905 yılında inşa edilmiş. Ana salonunda yemek yerseniz, 1900’lü yıllarında başında bir saray davetlisi olarak yemeğe gelmiş gibi hissedeceğiniz garanti. Bu dev ana salonda; II. Elizabeth, Çaykovski, eski ABD başkanı Bill Clinton, Michael Douglas ve Elton John gibi isimler yemek yemiş. 2008, 2009 ve 2010 yıllarında, dünyadaki en etkileyici şarap listelerinden birine sahip olduğu için yetkili Amerikan yayını olan Wine Spectator’dan The Superiority Awards ödülünü kazanmış. Muhteşem kahvaltı menüsü ile de Wow-Travel dergisi tarafından dünyanın en iyilerinden biri seçilmiş.

Na Zdorovie Restaurant: Burası her salonu farklı bir tasarıma sahip oldukça ilginç bir restoran. Her ne kadar modern bir görünüme sahip olsa da Borsch Çorbası, Plemeni, Blini, Piroshki ve el yapımı mantar soslu Sibirya köftesi gibi her türlü yöresel lezzeti tadabilir ayrıca Rusya’nın farklı köylerinden getirilen el yapımı votkaları da deneyebilirsiniz.

Tepemok: Nevski Bulvarı başta olmak üzere şehrin birçok yerinde hem dükkan hem de büfe şeklinde göreceğiniz krepci. Aslında bildiğimiz krep ama içi dolu. İçerisinde dana eti, domuz eti, tavuk eti, kaşar peyniri, cheddar peyniri, rus salatası vs. oluyor. Fiyatı çok ucuz, dilerseniz öğün olarak dilerseniz de atıştırmalık olarak tercih edebilirsiniz. Boyutu büyük, oldukça doyurucu.

ALIŞVERİŞ: St. Petersburg’da alışveriş yapmak için uzaklara gitmenize gerek yok çünkü Nevski Bulvarı üzerinde aklınıza gelebilecek her türlü mağazayı bulabilirsiniz. Kıyafet, hediyelik eşya, ayakkabı, elektronik vs. her ne arıyorsanız Nevski Bulvarı üzerindeki mağazalarda mevcut. Sadece cadde üzeri dükkanlar değil aynı zamanda yine Nevski Bulvarı üzerinde yer alan Gostiny Dvor isimli devasa alışveriş merkezi de her türlü ihtiyacınızı karşılayacaktır. St. Petersburg’dan hediyelik eşya haricinden bir şey alacağınızı sanmıyorum ama yine de daha büyük bir kompleks arıyorsanız yine Nevski Bulvarı üzerinde yer alan Stockmann Nevsky Centre ve Galeria Shopping Mall Shopping isimli alışveriş merkezleri sizi yeterince tatmin edebilecek kapasitede. Galeria tam olarak tren garının karşısında yer alıyor ve şehrin en büyük alışveriş merkezi. Toplamda 7 kata yayılmış 300’den fazla mağaza, onlarca restoran, sinema ve eğlence alanları mevcut. Hediyelik eşya almak için size önereceğim adres ise Kanlı Kilise’nin hemen önüne kurulan seyyar satıcılar. Eğer çok çeşit olsun diyorsanız; Nevski Bulvarı ile Kanlı Kilisenin olduğu sokağın kesişiminde göreceğiniz Souvenir Shop tam size göre. Ben çok fazla çeşit olduğu için hediyelik eşya alışverişimi bu dükkandan yaptım, çok ilgili insanlar ve pazarlığa da açıklar yani sabit bir fiyat söylemiyorlar ama fiyatlar genel olarak pahalı. Aynı ürünleri Nevski Bulvarı’nı gezerek çok daha uygun fiyatlara bulabilirsiniz. Elektronik eşyalar burada Türkiye’den daha pahalı ama outdoor malzemeler çok uygun fiyatlara gelebilir. Tabi bunun için de detaylı bir araştırma yapmanız ve indirimleri takip etmeniz lazım. Rusya’dan ne alınır derseniz; buzdolabı magnetleri, anahtarlıklar, çeşit çeşit kalpaklar, Faberge yumurtaları, palekh mücevher kutuları, matruşkalar, biblolar, kehribardan yapılan takılar, başka yerde bulamayacağınız St. Petersburg porselenleri, ipek Rus şalları, orijinal kürkler, Sovyet asker kepleri, bayraklar, postallar, broşlar, birbirinden leziz Rus Votkaları, el yapımı şaraplar, aromatik biralar vs. sayılabilir.

GECE HAYATI: St. Petersburg’da gece hayatı denilince ilk akla gelen yerler Rubinstein Street ve Dumskaya Ulitsa adı verilen caddeler çünkü buralar boylu boyunca eğlence mekanlarının yer aldığı, şehrin en popüler caddeleri. Bu cadde üzerinde farklı konseptlere sahip birçok farklı eğlence mekanı bulabilmeniz mümkün. Yabancı turistlerin ve gençlerin en fazla rağbet ettiği mekanlar; Fidel Bar, Buddha-Bar, O’Holligoons Bar, The Hat. Union ve Mishka. Bana sorarsanız şehrin en güzel mekanı, rock gruplarının sahne aldığı ve her yaş grubundan insanla birlikte eğlenebileceğiniz, oldukça ilgi çekici bir iç tasarıma sahip olan Money Honey. Eğer gece kulübü arıyorsanız XXXX Club ve Nebar sizin için en doğru adresler olacaktır zira bu mekanlar şehrin en popüler gece kulüpleri. Eğer bunlar yeterli gelmemişse ya da alternatif mekan arayışı içerisindeyseniz St. Petersburg Gece Hayatı adresini ziyaret ederek şehirde yer alan barlar ve gece kulüpleri ile alakalı detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.

ST. PETERSBURG GEZİLECEK YERLER;

    St. Petersburg, Moskova ile birlikte Rusya’nın en güzel iki şehrinden birisi ve hatta bana göre en güzeli. Toplamda 42 ada üzerine inşa edildiği ve nehirlerle çevrili olduğu için Rusya’nın Venedik’i olarak adlandırılıyor. Dostoyevski’nin deyimiyle ise “Dünyanın en sakin şehri.’’ Gezilip görülecek o kadar çok yer var ki, aylarca gezseniz yine de sıkılmazsınız. Haziran ayının ortasında başlayıp Temmuz ayının ilk haftasına kadar süren Beyaz Geceler, St. Petersburg’u ziyaret etmeniz için başlı başına bir sebep. Yaz aylarında adeta 24 saat yaşayan bir şehir, kış aylarında da özellikle Noel zamanı gecenin geç saatlerine kadar sokaklarda insan kalabalığı mevcut. Ziyaretiniz boyunca kültür, sanat, bilim, tarih ve eğlenceye doyma garantisi sunan nadir Avrupa şehirlerinden birisi denilebilir zira sahip olduğu 300’den fazla müze, sanat galerileri, kültürel etkinlikler, festivaller, karnavallar vs. derken yılın neredeyse 365 gününü dolu geçirebileceğiniz bir şehir. St. Petersburg’da gezmek, turist olarak vakit geçirmek asla doyurmuyor, burada uzunca bir süre yaşamak gerek. Asya ve Avrupa kültürünün harmanlandığı, muhteşem mimari güzelliklere sahip, nehirleri ve köprüleri ile romantik bir şehir olmanın hakkını veren, her ruh haline hitap edebilen, yılın hangi döneminde giderseniz gidin kendine aşık etmeyi başarabilen muazzam bir şehir.

    Sabahın erken saatlerinde veya gece geç saatlerde şehrin bomboş sokaklarında yapacağınız yürüyüşler ile kendinizi Dostoyevski romanlarının içinde bulacaksınız. Hele bir de kış aylarında gitmişseniz ve sokaklar puslu ise. Eğer Rus edebiyatına meraklıysanız bunları anlatmama gerek yok, zaten St. Petersburg’a asıl gelmek amacınız muhtemelen bu hissi yaşamak olacaktır. Büyük Petro tarafından Batı Avrupa şehirlerine rakip olması ve hatta daha güzel olması amacıyla titizlikle kurulan şehir, hem mimari güzelliği hem de yaşam kültürü ile Avrupa’yı yakalamış, hatta geçmiş. Aşırı milliyetçi kesim haricinde insanlar genel olarak saygılı, anlayışlı, kibar, sokaklar ve işletmeler temiz, görüntü kirliliği yapan direklerden, tabelalardan, yüksek yapılardan arındırılmış, her bir köşesi kartpostallık görünüme kavuşmuş. Büyük bir şehir olmadığı için her yeri toplu taşımaya ihtiyaç duymadan yürüyerek gezebilirsiniz. Gezilecek adreslerin büyük çoğunluğu birbirine çok yakın bir konumda. Sözün özü; ne yapın edin, bir şekilde St. Petersburg’a gidin!

1. Neva Nehri (Neva River): St Petersburg’un ana su yolu olan Neva, Avrupa'nın en büyük gölü olan Ladoga Gölü'nü Baltık Denizi'ne bağlıyor. Toplam uzunluğu yaklaşık 74 kilometre ve sahip olduğu su hacmi ile Avrupa’nın en büyük nehirlerinden birisi. Büyük nehir kategorisinde ise dünyanın en kısa nehirlerinden birisi olarak biliniyor. Lodoga Gölü ile Baltık Denizi arasında St. Petersburg ile birlikte daha birçok farklı şehrin içinden geçiyor. Yüzyıllar boyunca ulaşım ve ticaret konusunda büyük stratejik öneme sahip olduğu için Rusların, İsveçlilerin, Finlerin ve Baltıkların arasında büyük anlaşmazlıklara neden olmuş. 13. yüzyıllardan itibaren Neva, İskandinavya'dan Bizans'a ticaret yolunun önemli bir parçasıymış. Özellikle Orta Çağ’da Volga Nehri ile Baltık Ülkeleri'ni birbirine bağlaması açısından oldukça önemli bir konuma sahipmiş. 1240 yılında, Prens Alexander Yaroslavich liderliğindeki Novgorod milisleri, nehir kıyısında yapılan Neva Savaşı’nda İsveç Krallığı’nı mağlup etmiş. Neva Nehri'nin kontrolünü ele geçirmek ve politik gücü ele almak için yapılan savaşta kazanılan bu önemli zaferden sonra prens Alexander Yaroslavich, Neva Nehri’nden dolayı Nevsky lakabını almış. Ulaşım ve ticari anlamda büyük öneme sahip bir nehirmiş ancak asıl önemi 1703 yılında St. Petersburg şehrinin nehir etrafına kurulması ile başlamış. 42 ada üzerine kurulan St. Petersburg şehrinin arasında kıvrılan Neva’nın 60 kolu var. Adaların bağlantısı ise sayıları 400’ü bulan irili ufaklı köprüler ile sağlanıyor. Köprülerin tamamı ışıklandırılmış ve geceleri muhteşem bir manzara sunuyor. Bunların 21 tanesi ise açılır-kapanır köprü, yani altından gemi geçeceği zaman belirli saat aralıklarında açılıyor ve daha sonra tekrar kapatılarak karayolu olarak hizmet vermeye devam ediyor. Özellikle Beyaz Geceler’in yaşandığı dönemde Neva Nehri üzerinde yapılan tekne turları, şehrin en popüler aktivitesi haline geliyor. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanında adını sıkça duyacağınız Neva nehri kıyısında muhteşem mimariye sahip binalar var. Bu manzaralar eşliğinde yürüyüş yapmadan, gün batımını seyretmeden ve güzel kareler çekmeden asla şehirden ayrılmayın.

2. Ermitaj Müzesi - Kışlık Saray (Hermitage Museum - Winter Palace): St. Petersburg şehrine adım attıktan sonra ziyaret edeceğiniz ilk yer kesinlikle Ermitaj Müzesi olmak zorunda çünkü bu müze, şehrin olmazsa olmazlar listesinin bir numarası. 1762 yılında inşa edilen ve bu tarihten itibaren de 34 yıl boyunca Rusya’yı yöneten ve adeta 18. yüzyıl Rusya’sına damgasına vuran Çariçe 2. Katerina tarafından kışlık saray olarak kullanılan yapı; dikdörtgen şeklinde birbirinin devamı olan ve toplamda 7 binadan oluşan Hermitage kompleksinin bir parçası. Çariçe, hüküm sürdüğü dönem boyunca dünyanın dört bir tarafından sanat eserleri toplamış ve bir o kadarı da onlarca farklı ülkenin liderlerinden hediye olarak gelmiş. İlk olarak Berlin’den getirilen 225 adet tablodan ibaret olan ve günümüzde sayıları 3 milyonu bulan bu değerli parçalar artık hiçbir yere sığmayınca, kışlık saray olarak kullanılan Ermitaj müzeye çevrilmiş ve bu eserler sergilenmeye başlanmış. 1852 yılında, I.Nikolay zamanında ise halka açık olarak sergilenmeye başlanarak dünya üzerinde kamu hizmetine açılan en eski kamu binalarından birisi olmuş.

    Toplamda 1100 odası olan sarayın büyük salonları ve bu salonlara bağlı muhtelif odalarında; Asya, Avrupa, Ortadoğu, Uzakdoğu ve Amerika kıtasından getirilen tablolar, heykeller, sikkeler, silahlar, kıyafetler ve bizler için hepsinden daha önemli olan Türk eserleri sergileniyor. Türklerin Anadolu’ya göçmeden evvel yaşadıkları coğrafyanın büyük bir kısmı uzun yıllar boyunca Rus hâkimiyeti altında kaldığı için arkeolojik kazılardan elde edilen Türk eserlerinin tamamı bu müzede sergileniyor. Türk kurganları olan Pazırık Kurganı, Tuekta Kurganı, Derestuy Kurganı ve Azrhan Kurganı yerli ve yabancı arkeologlar ile tarihçilerin yoğun mesaileri neticesinde ortaya çıkarılmış ve içlerinden; balballar, heykeller, paralar, süs eşyaları ve paha biçilemez Pazırık Halısı çıkarılmış. Dünyanın elle dokunan ilk halısı olan Pazırık Halısı, bahsettiğim arkeolojik eserler, Osmanlı Devrine ait miğferler, kılıçlar, silahlar, tabaklar, çiniler ve sürahiler ile 2. Selim’in Osmanlı-Rus savaşı sonrasında 2. Katerina’ya gönderdiği Türk Otağı da yine bu müzede sergileniyor. Burası dünyanın en büyük ve en geniş koleksiyona sahip müzelerinden birisi. Hesaplamalara göre müzenin tamamını hakkıyla gezmek isteyen birisi yaklaşık 8-10 yılını vermek zorundaymış. Başta Picasso, Rembrandt, Michelangelo, Van Gogh, Raphael, Renoir ve Leonardo da Vinci gibi önemli sanatçıların eserleri olmak üzere dünya üzerinde yer alan en büyük resim koleksiyonu Ermitaj Müzesi’nde sergileniyor ve sadece tabloları görmek için bile en az 1 hafta gerekiyormuş.

    Bir turist olarak müzenin tamamını gezebilmeniz imkansız, bu yüzden girişte verilen haritayı açın, ilginizi çeken bölümleri işaretleyin ve sadece o bölümleri ziyaret edin. Aksi takdirde oradan oraya savrulur ve asıl görmek istediğiniz eserleri de hakkıyla inceleme fırsatı bulamazsınız. Müzenin içi ayrı dışı ayrı güzel. Sergilenen eserler kadar, müze binasının Barok tarza sahip mimarisi de akıldan çıkmayacak kadar eşsiz bir güzelliğe sahip. Konum olarak ise Neva Nehri kıyısında, St. Isaac Katedrali’ne birkaç dakikalık yürüme mesafesinde yer alıyor. Yılın hangi döneminde giderseniz gidin, kapısında çok uzun bir kuyruk göreceksiniz. Eğer kış aylarında gitmişseniz ve erkenden sıraya girmemişseniz; bilet satın alma sırası size gelene kadar soğuktan ellerinizin, ayaklarınızın uyuşacağını ve dakikaların saat gibi geçeceğini garanti ederim. Her ayın ilk Perşembe günü müzeye giriş ücretsiz, bu yüzden ziyaret gününüzü bugüne denk getirmemeye çalışın çünkü kapıdaki sıra normalinden 10 kat daha fazla oluyor. Eğer sıra beklemek istemiyorsanız, ya biletinizi Hermitage Museum adresinden online olarak alacaksınız ya da bir turist kartı olan St. Petersburg Card alıp bu kart ile giriş kapısının hemen yanında bulunan otomatlardan bilet alacaksınız. Aksi takdirde minimum 3 saatlik sıra beklemeyi göze alarak gitmeniz gerekiyor. Müze Pazartesi günleri kapalı, Çarşamba ve Perşembe günleri 10.30-21.00 saatleri arasında ve diğer günler ise 10.30-18.00 saatleri arasında hizmet veriyor. Kapanıştan bir saat önce bilet satışına son veriliyor. Eğer Ermitaj ve kompleksin diğer binalarında yer alan tüm salonlara girmek istiyorsanız bilet ücreti 700 Ruble, sadece Ermitaj ana salonlarına girmek isterseniz 300 Ruble.

3. Saray Meydanı (Palace Square): Ermitaj Müzesinin hemen önünde yer alan meydan; Kışlık Saray, Genel Kurmay Binası ve Alexander Sütunu ile birlikte şehrin en ikonik alanlarından birini oluşturuyor. Şehrin ana meydanı olarak kabul edildiği için yılın her dönemi birçok farklı etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Madonna, Shakira, The Rolling Stones, Paul McCartney ve Duran Duran gibi dünyaca ünlü isimlerin konser verdiği bir meydan. Sadece konserler değil; çeşitli kutlamalar, törenler, toplanmalar, gösteriler ve yılbaşı etkinlikleri de yine meydanda oluyor. 1905 yılında yaşanan Kanlı Pazar Olayı ile 1917 yılında yaşanan Ekim Devrimi’ne de sahne olan Saray Meydanı, geçmişten bugüne tarih sahnesindeki önemini hiç kaybetmemiş. Kışlık Saray’ın yan taraflarında göreceğiniz binalar Hermitage kompleksine ait eklentiler. Tam karşısında göreceğiniz sarı renkli yay şeklindeki bina ise Genel Kurmay Başkanlığı ve bu binanın ortasında göreceğiniz yapı Zafer Takı. Meydanın tam ortasında da Napolyon’a karşı zafer kazanan, 1801-1825 yılları arasında hüküm sürmüş I. Aleksandr’ın adına dikilen 47.5 metrelik Aleksandr Sütunu bulunuyor. Neva Nehri kıyısına konumlanmış, Barok ve Neo-klasik mimari stile sahip muhteşem güzellikteki bu binalar ile şehrin en fotojenik bölgesi diyebiliriz.

4. Nevski Bulvarı (Nevski Prospekt): Burası kelimenin tam anlamı ile St. Petersburg şehrinin can damarı. Şehirde bulunduğunuz sürece en fazla vakit geçireceğiniz yer Nevski Bulvarı olacaktır zira aradığınız her şey ya bu bulvarın üzerinde ya da paralel caddelerinde yer alıyor. Gezilecek yerlerin büyük çoğunluğu, popüler kafeler, restoranlar, eğlence mekanları, mağazalar, metro durakları, Gostiny Dvor adı verilen alışveriş merkezi ve daha fazlası. Bir ucundan başlayıp diğer ucuna gidene kadar zaten yapılacaklar listenizin %50’ine ulaşmış olursunuz. Ana cadde olduğu için günün her saati kalabalık ama devasa bir büyüklüğe sahip olduğu için insan ve araç trafiği olmuyor. Nevski Bulvarı, I. Petro tarafından Novgorod ile Moskova arasındaki yolun başlangıcı olarak planlanmış ancak inşa edilen estetik binalar, meydanlar ve köprüler ile süslenince halk tarafından yoğun ilgi görmüş ve artık büyümekte olan şehrin cazibe merkezi haline gelmiş. Gecesi ayrı gündüzü ayrı güzel, hava karardıktan sonra binaların ışıkları ve tarihi yapıların estetik görüntüsü ile masalsı bir görünüme bürünüyor.

5. Aziz İshak Katedrali (Saint Isaac Cathedral): Ermitaj Müzesi’ne birkaç yüz metre uzaklıkta yer alan katedral, şehrin en fazla ziyaretçi çeken yapılarından birisi. Çar 1. Nikolay’ın emriyle 1818-1858 yılları arasında inşa edilmiş ve dünyanın en büyük kubbeli yapılarından birisi olarak biliniyor. En dikkat çekici bölümü olan kubbesinin yapımında 100 kilogramdan fazla saf altın kullanılmış ve 2. Dünya Savaşı’nda düşman uçaklarının dikkatini çekmemesi için griye boyanmış. Sadece St. Petersburg’un değil, tüm Rusya’nın merkez katedrali olma unvanına sahip ancak günümüzde ibadet için kullanılmıyor, müze olarak hizmet veriyor. İç ve tavan duvarlarında göreceğiniz rölyefler, heykeller, tablolar, değerli taşlar ve altın işlemeler ile dış tasarımın eşsiz mimari güzelliği sayesinde şehrin en ikonik yapılarından birisi olmuş durumda. Müzenin girişinde iki türlü bilet satılıyor, birisi ile katedralinin içini geziyor, diğeri ile yaklaşık 300 basamaklı sarmal merdivenleri tırmanarak çıkacağınız üst katından panaromik şehir manzarasını seyrediyorsunuz. Sadece içeriyi gezmek isterseniz 250 Ruble, terasa da çıkmak isterseniz ek olarak 150 Ruble daha ödemeniz gerekiyor. Terasın bir tarafında hem nehir hem de estetik mimariye sahip binaların yer aldığı bölge, diğer tarafta ise standart binaların olduğu bölge görülüyor ama binalar eşit yükseklikte olduğu için manzaranın iki türlüsü de hoş oluyor. Katedral, aynı adı taşıyan Aziz İshak Meydanı’nda bulunuyor ve meydanın tam ortasında da 1859 yılında yapılan Neo-Barok mimariye sahip I. Nikolay’ın atlı heykeli yer alıyor.

6. Yusupov Sarayı (Yusupov Palace): Saint Isaac Katedrali ve Mariinsky Sarayı’na yakın bir konumda, Moyka (Moika) Nehri kıyısında yer alan saray, St. Petersburg’da ziyaret edebileceğiniz en efsane yapılardan birisi. Muhteşem mimari detaylara sahip sarayı asıl ünlü yapan özelliği; Çarlık Rusya’nın en önemli figürlerinden birisi olan Grigori Rasputin’in, 1916 yılında Prens Felix Yusupov tarafından sarayda verilen bir yemek davetinde zehirlenmesi ve zehir beklenen etkiyi göstermeyince silahla vurularak öldürülmüş olması. 1776 yılında inşa edilen ve son sahibi bir zamanlar Rusya'nın en zengin adamı olan Prens Felix Yusupov olan saray, şehrin en iyi 19. yüzyıl iç tasarıma sahip yapısı olarak kabul ediliyor. İnşa edildiği tarihten itibaren ünlü mimarların iç kısımlarında yaptıkları çalışmalarla eşsiz bir mimari zenginliğe sahip olmuş. Yaldızlı avizeler, ipek bezemeler, freskler, goblenler ve harika mobilyalarla süslenmiş birçok salonu bulunuyor. 1830’lu yıllardan Sovyet Devrimi’ne kadar Yusupov Ailesi’nin kullandığı tarihi yapı, günümüzde turistik turların düzenlendiği bir müze olarak kullanılıyor. Bu turlar Beyaz Sütunlu Oda denilen muhteşem balo salonu, ziyafet salonu, Yeşil Salon ve süslü rokoko tarza sahip özel tiyatronun bulunduğu 2. kattan başlıyor. Devamında ise daha birçok odanın arasından geçilerek Felix tarafından bilardo salonu olarak da kullanılan muhteşem Türk Odası, Prens'in çalışma odası ve Mağribi tarza sahip hamam odası görülüyor. Rasputin cinayetinin başladığı odayı görmek istiyorsanız her gün saat 17.00'de yapılan 90 dakikalık ekstra bir tur için ödeme yapmanız gerekiyor. Her gün sınırlı sayıda bilet satılıyor, bu yüzden biletinizi erkenden almanızda fayda var. Gündüz düzenlenen ve sarayın tamamını gezebileceğiniz rehberli turların ücreti 700 Ruble ve akşamları düzenlenen, sarayın belirli bölümlerini gezebileceğiniz turlar ise 500 Ruble.

7. Rus Votka Müzesi (Russian Votka Museum): Saint Isaac Katedrali’nin hemen yan tarafında göreceğiniz müze; ilk ekmek şarabı üretiminden, modern uluslararası votka endüstrisine kadarki süreci afişler, belgeler, balmumu heykeller, çeşit çeşit şişeler ve shot bardaklar ile ziyaretçilerine anlatıyor. Hem geziyor hem de tadım odasında 200 çeşit votkadan 3 tanesinin tadına bakıyor ve Rus aperatiflerini deneme şansı buluyorsunuz. Burayı dilerseniz bireysel olarak dilerseniz de rehber eşliğinde gezebilirsiniz ancak tam anlamı ile konuya hakim olmak ve hiçbir detayı kaçırmamak istiyorsanız, rehberli turları tercih etmenizde fayda var. Müze 12.00 - 19.00 saatleri arasında açık, bireysel giriş ücreti 200 Ruble, rehberli turlar 450 Ruble ve tadım turları 600 Ruble.

8. Amirallik Binası (Admiralty Building): Saint Isaac Katedrali’nin hemen karşısında göreceğiniz sarı renkli dev bina, Rusya Deniz Kuvvetleri'nin karargâh binası. 1706 yılında ilk olarak Çar I. Petro tarafından tersane olarak inşa ettirilmiş ve 1711'den 1917'ye kadar Rus donanmasının genel merkezi olmuş. Günümüzde ise Rusya’nın en büyük askeri deniz okuluna ev sahipliği yapıyor. Doğal afetler ve savaşlar nedeniyle zamanla hasar gören bina, 1806-1823 yılları arasında Andreyan Zakharov'un tasarımları ile yeniden inşa edilmiş. Beyaz sütunları, özellikle giriş kemerlerinde görünen kabartmaları ve heykelleriyle Rus İmparatorluğu mimari stilinin en önemli örneği olarak kabul ediliyor. 72,5 metrelik sivri kulesinin en uç noktasında, St. Petersburg’un simgesi olan gemi şeklinde bir rüzgar gülü bulunuyor. Ziyarete kapalı ancak muhteşem mimari detaylara sahip binanın fotoğrafını çekmenizde herhangi bir sakınca yok. Binanın ön kısmında; bir adet süs havuzu ile ünlü yazar Nikolay Gogol’un, ünlü Rus kaşif Nikolay Przhevalsky’in ve Rusya'ya romantizmi getirmesiyle bilinen ünlü Rus yazar Vasili Jukovski’in anıtlarını göreceksiniz.

9. Bronz Atlı Adam Heykeli (Bronze Horseman): Amirallik Binası’nın hemen yanında ve Saint Isaac Katedrali’nin tam karşısında göreceğiniz; I. Petro nam-ı diğer Deli Petro heykeli, 1782 yılında Çariçe 2. Katerina’nın emriyle, insanlar tarafından taşınan en büyük taş olma unvanına sahip Thunder Stone denilen ve oyulmadan önceki hali 1500 ton olan bir kayanın üzerine dikilmiş ve adını da Alexander Pushkin’in 1833 yılında yazdığı manzumeden alıyor. Heykelin hemen yan tarafında görülen sarı renkli büyük bina Anayasa Mahkemesi ve Senato Binası olarak kullanılıyor, bu yüzden heykelin olduğu meydana da Senato Meydanı deniliyor. Heykel günümüzde Saint Petersburg'un sembollerinden biri olarak kabul ediliyor.

10. Denizcilik Müzesi (Central Naval Museum): Bronz Atlı Heykele ve Rus Votka Müzesi’ne çok yakın bir konumda yer alan Denizcilik Müzesi, dünyanın en büyük deniz müzelerinden ve St. Petersburg'un da en iyi tarih müzelerinden biri olarak görülüyor. İçerisinde Rus donanmasının atası olarak bilinen Peter the Great yani Büyük Peter isimli tekne, torpido yüklü gerçek bir denizaltı, gemi maketleri, denizcilik ile alakalı ekipmanlar, tarihi haritalar, pusulalar, resimler, üniformalar, ateşli ve ateşsiz silahlar, bayraklar, pankartlar, çeşitli ödüller ve donanma tarihinin önemli olaylarını yansıtan 800 binden fazla eser sergileniyor. Sergilenen gemi maketleri orijinallerinin ölçeklendirilmiş birebir kopyası. Eserlerin altında yer alan bilgilendirme levhaları Rusça yazılmış, eğer tam anlamı ile kavrayarak gezmek istiyorsanız mutlaka audio guide kiralamanız gerekiyor. Giriş ücreti yetişkinler için 600 Ruble ve öğrenciler için ise 400 Ruble.

11. Mariinsky Tiyatrosu (Mariinskiy Theatre): Yusupov Sarayı’nın hemen arkasında yer alan ve 1625 adet koltuk ile Rusya'nın en büyük tiyatrosu olarak hizmetini sürdüren Mariinsky Tiyatrosu, Çariçe 2. Katerina emriyle 1873 yılında ahşap bir binada kurulmuş. Günümüzde kullanılan tarihi binası 1860 yılında inşa edilmiş ve 19. Yüzyıl Rus mimarisinin başyapıtlarından birisi olarak kabul ediliyor. Adını ise Çar 2. Alexander’ın eşi Maria Aleksandrovna’dan alıyor. Tıpkı Bolşoy’un Moskova’yı temsil ettiği gibi St. Petersburg’u temsil eden Mariinsky Tiyatrosu, Çaykovski’nin bestelediği Uyuyan Güzel ve Kuğu Gölü balelerinin doğum yeri olarak biliniyor. Tiyatro, 2. Dünya Savaşı boyunca 1941’den 1944’e kadar süren 900 günlük Leningrad Kuşatması sırasında büyük ölçüde tahrip edilmiş ancak çok kısa süre sonra kapsamlı bir restorasyon yapılarak tekrar hizmete açılmış. Her sene Haziran-Temmuz aylarında yapılan bale ve opera gösterilerine denk gelirseniz mutlaka gitmeden önce Mariinsky adresini kullanarak online bilet alın.

12. Mariinsky Sarayı (Mariinsky Palace): Saint Isaac Katedrali’nin hemen arkasında göreceğiniz bu mimari şaheser, adını I. Nicholas Düşesi Maria Nikolaevna'dan alıyor. Neo-klasik tarza sahip sarayın yapımı 1844'te tamamlanmış ve bir gün boyunca halkın ziyaretlerine açık tutulmuş. Bu olay dönemin en sıra dışı hadiselerinden biri olarak kabul ediliyor çünkü daha önce halkın sarayı ziyaret edebildiği görülmemiş. Maria Nikolaevna'nın 1876 yılında ölmesi ile saray kompleksi Maria’nın çocuklarına miras olarak kalmış ancak borç batağında olan çocuklar sarayı satmak zorunda kalmışlar ve en nihayetinde 1884 yılına gelindiğinde III. Alexander tarafından imzalanan kararname ile kamulaştırılarak Danıştay binası yapılmış. Rivayete göre Maria Nikolaevna sarayın tam karşısına yapılan Nicholas I anıtının konumundan memnun olmadığı için bu sarayda yaşamayı reddetmiş çünkü heykelin sırtı Mariinsky Sarayı'nın ana girişine denk gelmiş ve Maria Nikolaevna bunu babasının kendisine sırt döndüğünün bir işreti olarak görmüş. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Leningrad Bölgesi ve 1994'ten beri ise St. Petersburg şehri Yasama Meclisine ev sahipliği yapıyor.

13. Voskresenia Khristova Kilisesi – Kanlı Kilise (The Church of Our Savior on the Spilled Blood): Kazan Katedrali’nin tam karşısında, Nevsky Bulvarı’nın altından geçen Griboyedov Kanalı yanında göreceğiniz bu kilise, Moskova Kızıl Meydan’da bulunan St. Basil Kilisesi’nin bir benzeri. Soğan kubbesi ve adeta gökkuşağı gibi rengarenk mimarisi ile şehrin en fazla ilgi gören yapısı diyebiliriz zira çok renkli bir yapı olduğu için insanlar önünde fotoğraf çekinmek için adeta birbiri ile yarışıyor. Yapımına Rus Çarı III. Alexander döneminde başlanmış ancak ekonomik imkansızlıklardan dolayı 1907 tarihinde II.Nikolay döneminde tamamlanabilmiş. 1881 yılında Çar II. Aleksander’ın bir grup devrimci tarafından kraliyet aracına bomba atılarak öldürüldüğü yere inşa edildiği için Dökülen Kan Kilisesi veya Kanlı Kilise de deniliyor. Tavanına İncil’den sahneler resmedilmiş ve göz alıcı mozaiklerle süslenmiş ayrıca dünyanın en büyük mozaik koleksiyonlarından birine sahip. 1930'lu yıllarda Bolşeviklerin din karşıtı olmaları ve ülkedeki birçok kiliseyi harap etmeleri üzerine Voskresenia Khristova Kilisesi kapatılmış ve 2. Dünya Savaşı’nda da sığınak olarak kullanılmış. Kilise günümüzde ise müze olarak hizmet veriyor.

14. Mikhailovsky Sarayı (Mikhailovsky Palace): Voskresenia Khristova Kilisesi’nin hemen yanında göreceğiniz, sarı renkli klasik Rus mimarisine sahip olan bu saray; 1798 yılında İmparator I. Paul’un oğullarından biri olan büyük Dük Mikhail Pavlovich için yaptırılmış. İnşa edildiği dönem tüm Avrupa’nın mimari başyapıtı olarak kabul edilmiş ve halen ülkenin en güzel yapılarından birisi olarak biliniyor. Sarayda verilen resepsiyonlar, Alexander Puşkin gibi ünlü Rus şair ve yazarların uğrak yeri olmuş. Burada bulunan müzik salonu çok meşhurmuş ve her yıl Liszt, Berlioz, Schumann, Wagner gibi Avrupa'nın en iyi şarkıcıları, müzisyenleri, bestecileri buraya davet edilirmiş. 19. yüzyılın sonlarına doğru saray içerisinde açılan Rus Devlet Müzesi; el sanatları, nakışlar, kumaşlar, Rus kulübelerinin parçaları, farklı sınıf ve bölgelere ait kadın kıyafetleri de dahil olmak üzere dekoratif, uygulamalı ve halk sanatının en güzel örneklerini oluşturan 40.000’den fazla eserin bulunduğu sergiye ev sahipliği yapıyor. V. Borovikovsky, O. Kiprensky, I. Vishnyakov, I. Aivazovsky, K. Bryullov, I. Repin, I. Shishkin, V. Surikov, L. Bakst, K. Korovin, I. Mashkov gibi birçok ünlü ressam ve yazarın eserlerini görebileceğiniz ve bu sayede Rus sanat tarihinin tüm dönemlerine yakından şahitlik edebileceğiniz bir müze. Bilet ücretleri 400 - 1000 Ruble arası değişiyor.

15. Mikhailovsky Bahçesi (Mikhailovsky - Michael Garden): Mikhailovsky Sarayı’nın hemen karşısında bulunan bu büyük park, adını yine Büyük Dük Mikhail Pavlovich’ten alıyor. Özellikle yaz aylarında vakit geçirmekten müthiş keyif alacağınız devasa bir yeşil alan. Peyzaj sanatının şehirde bulunan en güzel eserlerinden birisi olarak kabul ediliyor. İçerisinde küçük bir gölet, nehre kıyısı olduğu için gezinti tekneleri, heykeller, anıtlar vs. bulunuyor. İlk zamanlar sarayın hem yazlık bahçesi hem de av yeri olarak kullanılmış. İmparatoriçe Elizabeth döneminde ise labirentler ve çeşmeler eklenmiş. Mikhailovsky Bahçesi, 1895'te Rus Müzesi'nin kuruluşu ile kapılarını halka açtığı zamana kadar özel mülkiyetteymiş. 1999 yılında, tarihi görünümünü neredeyse tamamen kaybeden bahçe, Rus Müzesi'nin bir parçası olmuş. Parkı çevreleyen duvarlar ve kapılarındaki işlemeler de en az park kadar güzel ve ilgi çekici. Mutlaka inceleyin ve çimlere oturmayın çünkü yasak.

16. Mikhailovsky Tiyatrosu (Mikhailovsky Theatre): Mikhailovsky Sarayı’nın hemen arkasında göreceğiniz tiyatro binası, 1831-1833 yılları arasında inşa edilmiş. Tiyatro binasını yapan mimar, saraydan daha güzel olmaması için dış cephesini basit bir Neo-klasik tarz ile inşa etmiş ve tüm hayal gücünü iç mekanı tasarlarken kullanmış. 19. Yüzyılın tüm lüks gümüş parçalarını, kristal avizelerini, süslü aynalarını, kadife parçalarını kullanarak müthiş bir ambiyans yaratmış. Bunun neticesinde de dışı sade içi gösterişli bir yapı ortaya çıkmış. Tiyatro açıldığında kendi topluluğu yokmuş ancak Fransız Tiyatrosu performanslarını bu tiyatroda sergilemiş ve birçok ünlü Fransız sanatçı burada konser vermiş. Ekim Devrimi ile Bolşeviklerin yönetimi ele geçirmesi neticesinde Fransızlar ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve Mikhailovsky Tiyatrosu 1917 yılında kapatılmış. Daha sonra ise kendi topluluğunu oluşturarak yeniden açılmış.

 17. Rus Etnografya Müzesi (Russian Ethnographic Museum): Mikhailovsky Sarayı içerisinde, Rus Devlet Müzesi ile aynı komplekste yer alan müze 1924 yılında kurulmuş ve bugün tıpkı Ermitaj gibi kendi alanında dünyanın en büyük ve en kapsamlı müzelerinden birisi olarak kabul ediliyor. Sergilenen koleksiyonlar; Rusların, Ukraynalıların ve Belarusluların tarihi ve kültürünün yanı sıra Kafkasya, Orta Asya ve Sibirya halkları ve kabilelerinin de ritüel nesneleri, meslekleri, yaşam alanları, istirahatleri, törenleri ve dini inançları hakkında da detaylı bilgiler sunuyor. Müzenin 24 salonunda Rusya ve Orta Asya'da farklı yerel kültürler tarafından kullanılan mücevherler, elbiseler, silahlar, mutfak eşyaları, el aletleri, yaşam alanı olarak kullanılan çadırlar gibi 500bin farklı geleneksel eşya sergileniyor. Eserlerin bilgilendirme tabelaları Rusça olduğu için detaylı gezmek isteyenlerin mutlaka audio guide kiralaması gerekiyor. Giriş ücreti 300 Ruble.

18. Leningrad Savunma ve Kuşatma Müzesi (State Memorial Museum of Leningrad Defense and Blockade): Etnografya Müzesi’ne yürüme mesafesine yer alan bu müze; 1941-1944 yılları arasında yaklaşık 900 gün süren ve yaklaşık 700 bin kişinin ölümü ile sonuçlanan Leningrad Kuşatmasına adanmış ve içerisinde kuşatma esnasında kullanılan silahlar, roketler, askeri üniformalar, telsiz ve radyo gibi diğer askeri ekipmanlar, motorlu araçlar, görev yapan komutanların fotoğrafları, herkese sınırlı sayıda verilen ekmekler ve ekmek kartları, çocuklara ait oyuncaklar, çeşitli belgeler, günlükler, mektuplar, propaganda posterleri vs. sergileniyor. Müze 1944 yılında açılmış ancak 1949 yılında Stalin, bu müzenin savaştan sonra hayatta kalanların üzerindeki birleştirici gücünden korkmuş ve böylece Leningrad Partisini kapatmasının akabinde müze de dahil olmak üzere kuşatma ile ilgili her şeyi yok etmiş. Yaklaşık 37.000'den fazla eser yakılarak yok edilmiş veya diğer müzelere verilmiş ve müzenin yöneticileri de vurularak öldürülmüş. 1980li yıllara gelindiğinde ise kuşatma mağdurları el birliği ile kalan giden ne kadar eser varsa hepsini toplayarak müzeyi yeniden kurmuşlar. Eserlerin bilgilendirme tabelalarında İngilizce seçenek mevcut ancak daha detaylı kavramak isteyenler 300 Ruble karşılığında audio guide kiralayabilirler. Müzenin giriş ücreti 250 Ruble.

19. Faberge Yumurtaları Müzesi (Faberge Museum): Nevski Caddesi üzerinde göreceğiniz bu müze; Thick as Thieves, Ocean's Twelve, Love Among Thieves, Octopussy, Cold Play, No Dogs Allowed, The Order, What's the Worst that Could Happen? isimli filmlere konu olan, dünyanın en sıra dışı ve en eşsiz koleksiyonlarından birine sahip. 1885 yılında Çar III. Alexander’ın karısı olan Maria Fedorovna, sektörün en büyüklerinden olan Rus kuyumcu Peter Carl Faberge’den, çara sunulmak üzere eşsiz bir paskalya yumurtası yapmasını istemiş. Faberge, büyükçe bir tavuk yumurtasını matruşka haline getirmiş ve altınla kaplamış. Bu matruşkanın en içte kalan bölümüne ise göz kamaştırıcı bir elmas yerleştirmiş. Daha önce örneği görülmeyen bu yumurta artık hükümdarların vazgeçilmezi olmuş. Yaşadığı dönemde son Romanov Hanedanı’na mensup son iki Rus çarı için 9 adet İmparatorluk paskalya yumurtası yapmış. Bu yumurtaların tamamı altın, elmas, inci ve değerli taşlar ile kaplanmış. 2004 yılına gelindiğinde bu yumurtalardan oluşan sergilerin yer aldığı bir müze yapılmasına karar verilmiş ve koleksiyonun çekirdeğini oluşturan dokuz Faberge yumurtası, Link of Times tarafından 2004 yılında 100 milyon Dolar ödenerek Amerikalı girişimci Malcolm Forbes’tan satın alınmış. Vakıf, müze binası olarak 200 yıllık Shuvalov Sarayı’nda karar kılmış ve saray yaklaşık 7 yıllık bir restorasyondan geçirilmiş. Türüne ve tarihine göre sınıflandırılan her biri eşsiz bir sanat eseri olan yaklaşık 4000 parça eser, toplamda 12 odada sergilenmeye başlanmış. Shuvalov Sarayı'nın merkezi salonu olan Mavi Oda içerisinde; Fabergé'nin Romanov Hanedanı için yaptığı 9 adet Paskalya Yumurtası, Kırmızı Oda içerisinde; 18. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar üretilen Rus gümüş eserlerine ve oldukça nadir görülen Faberge mücevherleri, Beyaz Oda içerisinde; pan-Slav revival tarzında ilk Rus gümüş üreticisi olan Pavel Ovchinnikov'un emaye çalışmalarını ve 19. yüzyıldan kalma mükemmel Rus porselenleri, Gotik Salon içerisinde; çoğunlukla değerli metallerle çerçevelenmiş ve kaplanmış olan 16. ve 20. yüzyıllardan kalma klasik Rus Ortodoks ikonlarından oluşan bir koleksiyon, Altın Oda içerisinde; Romanov Hanedanlığı ve yabancı akrabaları arasındaki ilişkiler hakkında fikir veren birçok öğeler ve Rus imparatorlarının portreleriyle süslenmiş mücevher kutuları sergileniyor. Müzenin giriş ücreti 450 Ruble.

20. Vladimirskaya Kilisesi (Church of the Vladimir Icon of the Mother of God): Faberge Müzesi’ne 10 dakikalık yürüme mesafesinde bulunan sarı renkli Rus Ortodoks Kilisesi, 1769 yılında inşa edilmiş. Biraz ilerisinde Dostoyevski’nin son yıllarını geçirdiği evi var ve bu bölgede ikamet ettiği için Vladimirskaya Kilisesi cemaatinin daimi bir üyesiymiş. Barok mimari stile sahip kilise 1932 yılında kapatılmış ve bina Lenmashuchet Fabrikası tarafından satın alınmış. 1989 yılında tekrar kiliseye çevrilmiş ve 2000 yılında da katedral statüsü kazanmış. Günümüzde halen ibadethane olarak hizmet vermeye devam ediyor ve giriş ücretsiz. Hemen önündeki cadde olan Vladimirskaya Bulvarı, şehrin en işlek caddelerinden birisi.

21. Dostoyevski Müzesi (Dostoyevski Museum): Vladimirskaya Kilisesi’nin hemen yanında göreceğiniz müze; yarattığı eserler ile dünyanın en ünlü Rus yazarlarından birisi olan ve kitapları günümüzde dahi çok satanlar listesinde bulunan Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin son 3 yılını geçirdiği ve Karamazov Kardeşler isimli kitabını yazdığı apartman dairesi. Müze içerisinde; kendisine ve ailesine ait özel eşyalar, porselen yemek ve çay takımları, başından çıkarmadığı şapkası, kullandığı mobilyalar, kalemler, kitaplar, mektuplar, oyuncaklar, fotoğraflar vs. sergileniyor. Dostoyesvki 1881 yılında vefat etmiş, son yıllarını geçirdiği bu apartman dairesi ise 1971 yılında müzeye dönüştürülmüş. Apartman girişinde ayrıca çağdaş sanat sergileri ve tiyatro gösterileri düzenleniyor. Giriş ücreti 250 Ruble ve sesli rehber kiralamak istiyorsanız 250 Ruble daha ödemeniz gerekiyor.

22. Smolny Katedrali (Smolny Cathedral): Dostoyevski Müzesi’ne yaklaşık yarım saatlik yürüme mesafesinde bulunan Barok tarza sahip mavi-beyaz renkli bu masalsı katedral, İtalyan mimar Bartolomeo Rastrelli tarafından tasarlanmış. Yapımına 1748 yılında başlanmış ancak Çariçe’nin ölümü ve Rastrelli’nin Çariçe Katerina tarafından görevden alınması nedeniyle duraklamalara uğrayarak 1835’te tamamlanabilmiş. Toplamda 277 basamağı tırmanarak ulaşacağınız 63 metrelik çan kulesi, şehir manzarası seyredebileceğiniz en iyi yerlerden. Burası sadece kilise binasından ibaret değil, 12 farklı binadan oluşan ve yemyeşil bahçesinde de vakit geçirebileceğiniz devasa bir kompleks yapı. Halen ibadethane olarak hizmet vermeye devam ediyor bu yüzden içeriye giriş ücretsiz ancak çan kulesine tırmanıp manzara seyretmek istiyorsanız 150 Ruble ödemeniz gerekiyor.

Nevski Bulvarı Üzerinde Yer Alan Noktalar;

1. Kazan Katedrali (Kazan Cathedral): Nevski Bulvarı üzerinde, şehrin ikonik yapılarından olan Kanlı Kilise’nin hemen karşısında göreceğiniz katedral; Vatikan’da bulunan St. Peter Bazilikası örnek alınarak yarım daire şeklinde, 80 metre yüksekliğe sahip kubbe ve 96 sütunlu bir kompleks yapı olarak inşa edilmiş. Rusya’nın ana Ortodoks Kilisesi olması amacıyla inşa edilen katedralin yapımına 1801 yılında başlanmış ve 1811 yıllında tamamlanmış. Şehri işgal eden Napolyon’a karşı 1812 yılında kazanılan zaferden sonra Mareşal Mihail Kutuzov buraya defnedilmiş ve bu sayede katedral Rus zaferini simgeleyen anıt halini almış. Kilisenin ön avlusunda Kutuzov’un dev bir heykeli bulunuyor. 1917 Rus Devrimi’nin ardından 1932 yılında Bolşevikler tarafından din karşıtı propaganda yapılan Din ve Ateizm Tarihi Müzesi’ne dönüştürülmüş. Günümüzde ibadethane olarak kullanılmaya devam ediyor, bu yüzden giriş ücretsiz. Müze kısmı ise ateizm kelimesi çıkarılarak Din Tarihi Müzesi adını almış ve bu isimle yaşamını sürdürüyor.

2. Singer Evi (Singer House, House of Books): Yine Nevski Bulvarı üzerinde Kazan Katedrali’nin hemen karşısında göreceğiniz bir diğer ikonik yapı olan Singer Evi; ülkemizde de çokça kullanılan Singer dikiş makinelerinin 1904 yılında inşa edilen eski fabrikası. Aslında New York’ta bulunan gökdelenler gibi bir bina yapılmak istenmiş ancak St. Petersburg’da hiçbir yapının Kış Sarayı’ndan yüksek olmasına izin verilmediği için Art Nouveau tarza sahip bu altı katlı bina yapılmış. Birinci Dünya Savaşı sırasında kısa süreliğine ABD Büyükelçiliği olarak hizmet veren bina Ekim Devrimi'nden kısa bir süre sonra 1919 yılında Petrograd Devlet Yayınevi'ne devredilmiş. Kısa sürede şehrin en büyük kitapçısı haline gelmiş ve günümüzde de şehrin en popüler kitapçılarından birisi. Binanın estetik merdivenlerini kullanarak çıkacağınız üst katında ise Nevski manzarası sunan, Cafe Singer adında hoş bir kafe yer alıyor.

3. Stroganov Sarayı (Stroganov Palace): Nevski Bulvarı üzerinde, Moika Nehri’nin geçtiği yere kurulun köprü başında göreceğiniz, Rus Barok mimari tarzının en güzel örneklerinden birisi olan pembe renkli yapı; sanayici Sergei Grigoriyevich Stroganov için dönemin en ünlü mimarı olan Francesco Bartolomeo Rastrelli tarafından 1753-1754 yılları arasında inşa edilmiş. Stroganov ailesince uzun yıllar boyunca ikamet olarak kullanılan saray, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir süre tersane olarak kullanılmış ve Sovyet döneminde de Bitki Büyüme Enstitüsü olarak hizmet etmiş. Günümüzde ise aralarında büyük yemek odası, çalışma odası ve sanat galerisi olarak sınıflandırılan bölümlerinde 18. ve 19. yüzyıllardan kalan eserler sergileniyor.

4. Edebiyat Kafe (Literary Cafe): Yine Nesvki Bulvarı üzerinde göreceğiniz kafe, modern Rus edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen ve Rusya'nın ulusal şairi ilan edilen Aleksandr Sergeyeviç Puşkin hayranlarının mutlaka uğraması gereken bir adres. Bu kafenin bulunduğu yerde eskiden tanınmış yazarların, şairlerin, gazetecilerin buluştuğu, Alexander Sergeyevich Puşkin'in de ölümcül düelloya gitmeden önce uğradığı ünlü bir şeker dükkanı varmış. Günümüzde ise edebiyat, müzik, resim konuşulan ve ziyafetlere, partilere, iş toplantılarına, nişan ve düğün törenlerine vs. ev sahipliği yapan Literary Cafe olarak hizmet veriyor. Burası hem kafe&restoran hem de müze. İçeriye girdikten sonra odaları ayakkabılarınıza galoş geçirip kulağınıza da audio guide kulaklığı takıp öyle geziyorsunuz.

    Puşkin, hayatının en başarılı döneminde George Charles d'Anthès adında birisi ile tanışmış ve kendisine yazılan birkaç imzasız mektup aracılığıyla, d'Anthès adındaki bu Fransız'ın karısı Natalya Puşkin'e kur yaptığını öğrenmiş. 1837'de d'Anthès'i düelloya çağırmış ve 27 Ocak 1837'de St. Petersburg yakınında Kara Dere'nin bir köşesinde düellonun yapılmasına karar verilmiş. Puşkin'in şahidi arkadaşı Danzas olmuş. Düelloda kullanacağı silahı almak için gümüşlerini satmış. Düelloda Puşkin tarafından omzundan yaralanan d'Anthès, Puşkin'i karnından yaralamayı başarmış. Büyük bir soğukkanlılıkla iki gün boyunca can çekişen Puşkin, şubat ayında bir öğleden sonra hayata gözlerini yummuş. İşte Puşkin’in bu düellodan önce uğradığı son adres olan Literary Cafe’ye, şairin balmumundan yapılan bir heykeli dikilmiş.

5. Mars Alanı (Field of Mars): Ermitaj Müzesi’ne yakın bir konumda yer alan bu devasa park, 18. yüzyılın başına kadar büyük bir bataklıkmış. Daha sonra bu bataklık kurutulup temizlenerek askeri törenlerin yapılabileceği bir meydan haline getirilmiş. Yeni çehresine sahip olduktan sonra ilk olarak Kuzey Savaşı’nda kazanılan zaferlerin şerefine kutlamalar ve şenlikler yapılmış. Bir süre bu şekilde hizmet vermesinin ardından ise festivallerin, konserlerin, karnavalların, gösterilerin, sergilerin vs. yapıldığı dev bir eğlence alanına dönüştürülmüş. Büyük Petro’nun karısı 1. Katerina için yapılan saray bu meydana çok yakın olduğu için sarayın sınırları içerisine katılmış ve tamamen farklı amaçlar için hizmet vermeye başlamış. 1917 yılında Şubat Devrimi’nin ve iç savaşın kurbanları yine bu meydana gömülmüş. 1919 yılında devrimin kurbanları için kare formda bir anma alanı yapılmış ve sonsuz ateş yakılmış. Günümüzde ise şehir merkezindeki en ünlü meydanlardan ve yeşil alanlardan biri olan Mars Alanı, yerli halk ve turistlerin hoşça vakit geçirebilecekleri bir yer olarak varlığını sürdürüyor.

Neva Nehri’nin Karşı Tarafında Yer alan Noktalar;

1. Vassiliyevski Adası (Vassiliyevski Island): Ermitaj Müzesi’nin tam karşısında, Neva Nehri’nin diğer tarafında yer alan adaya ulaşım Blagoveshchenskiy Bridge ve Dvortsovyy Bridge adı verilen köprüler ile sağlanıyor. Bu köprülerde hem araç hem de yaya yolu mevcut. Şehrin tarihi merkezinin önemli bir bölümü bu ada üzerinde yer alıyor. Vassiliyevski Adası’ndan Ermitaj Müzesi’ne doğru baktığınızda, şehrin en güzel manzaralarından birine şahit olacaksınız. Aşağıda bahsedeceğim adreslerin bir kısmı bu ada üzerinde yer alıyor yani sadece Vassiliyevski Adası için dahi en az 2 gün süre ayırmanız gerek. Sadece müze ve galerilere değil aynı zamanda şık barlardan alternatif mekanlara, kafelere, restoranlara, tiyatrolara, anıtlara kadar keşfedilmeye değer birçok yere sahip.

2. Zooloji Müzesi (Zoological Museum of the Russian Academy of Sciences): Ermitaj Müzesi’nin hemen yanında yer alan ve şehrin en ünlü açılır kapanır köprüsü olarak bilinen The Palace Bridge (Dvortsovyy Most) isimli köprüden karşıya yani Vassiliyevski Adası’na geçtiğiniz zaman ilk göreceğiniz yapı; Dünyanın en büyük doğa tarihi müzelerinden birisi olan Zooloji Müzesi olacaktır. Rusya Bilimler Akademisi Zooloji Enstitüsü Müzesi’nde dünyanın her yerinden yaklaşık 30.000 hayvan örneği sergileniyor. Büyük Petro tarafından 1724 yılında Rusya Bilimler Akademisi'nin bir parçası olarak oluşturulmaya başlanılan koleksiyon ancak 1901 yılında sergilenmeye başlanabilmiş. Müzenin hemen girişine 27 metre uzunluğa sahip dev bir mavi balina iskeleti yerleştirilmiş. Salonlarda ise; doldurulmuş yırtıcılar, kuşlar, kelebekler, sürüngenler, balıklar, iskeletleri, fosiller vs. sergileniyor. Dev bir müze kompleksi olduğu için tamamına gezmek isteyenlerin en az yarım gün ayırmaları gerekiyor. Giriş ücreti 200 Ruble ve her ayın her son Perşembe günü girişler ücretsiz.

3. Kunstkammer (Museum of Anthropology and Ethnography): Zooloji Müzesi’nin hemen yanında yer alan Antropoloji ve Etnografya Müzesi; Rusya’nın ilk müzesi olarak biliniyor ve aynı zamanda dünyanın da en eski müzelerinden birisi. Büyük Petro tarafından kurulan müze içerisinde; doldurulmuş hayvanlar, model gemiler, günlük yaşamda kullanılan aletler, etnik kıyafetler, kavanoza koyulmuş ceninler, insan iskeletleri, savaş ekipmanları, biblolar, tablolar, maskeler, astronomik aletler vs. sergileniyor. Kunstkammer ‘’Sanat Odası’’ anlamına geliyor; I. Petro bu müzeyi oluşturmak için 1718 yılından itibaren yaptığı yurtdışı seyahatlerinden çeşitli sanat eserlerini ülkeye getirmiş ve en nihayetinde müze farklı koleksiyonlara ait parçalar ile 1727 yılında hizmete açılmış. Günümüzde ise 2 milyondan fazla eser sergileniyor. Giriş ücreti 250 Ruble ve her ayın 3. Cuma günü girişler ücretsiz.

4. Mensikov Sarayı (The Menshikov Palace): Kunstkammer Müzesi’nin hemen az ilerisinde yine nehir kenarında yer alan bu saraya da The Palace Bridge adı verilen köprüden geçerek kısa sürede ulaşabilirsiniz. St. Petersburg şehrinde yapılan ilk taş bina olan Mensikov Sarayı, 1981'den beri Hermitage Müzesi'nin bir kolu olan Halk Müzesi olarak hizmet veriyor. Saray, 1710 yılında Saint Petersburg Valisi General Alexander Menshikov'un ikametgahı olarak kurulmuş ve İtalyan mimar Giovanni Maria Fontana ve daha sonra Alman mimar Gottfried Johann Schädel tarafından inşa edilmiş. 1711'de açılmış ancak inşaat 1727'ye kadar devam etmiş. Menshikov, 1731 yılında ailesiyle birlikte Sibirya'ya sürgün edildiğinde ve mülküne el konulduğunda, Birinci Kadet Kolordusu kurulmuş ve saray ile birlikte komşu binaları işgal etmiş. 19. yüzyılın sonunda Menşikov Sarayı restore edilerek Kolordu Müzesi oldu. 1924'te koleksiyonları Hermitage ve diğer müzelere taşınmış, 1956-1981 yılları arasında yeniden restore edildi ve en nihayetinde 17. yüzyılın sonlarından 18. yüzyılın başlarına ait Rus sanatı koleksiyonuyla Hermitage Müzesi'nin bir kolu olarak halka açılmış. Ermitaj Müzesi’nden alacağınız kombine biletler ile giriş yapabilirsiniz.

5. Rus kruvazörü Aurora (Russian Cruiser Aurora): Rusya’nın gelmiş geçmiş en efsanevi savaş gemisi olan Aurora, uzun yıllar boyunca Sovyet Deniz Kuvvetleri'ne hizmet etmiş bir kruvazör. Rus-Japon Savaşı, 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı ve Ekim devriminde görev alan gemi, savaşlardan sonra da eğitim gemisi olarak görev yapmış. 1957 yılından beri ise Sankt Petersburg Nahimov Deniz Okulu önünde, Neva Nehri kıyısında konumlanan bir müze olarak hizmet vermeye devam ediyor. Gemiyi gezmek ücretsiz.

6. Tatar Camii (Saint Petersburg Mosque): Field of Mars yani Mars Alanı’na bağlanan Troitskiy Bridge isimli köprüyü kullanarak nehrin diğer tarafında ulaşacağınız 7 adalı Petrogradsky Bölgesi’nde yer alan caminin yapımı 1913 yılında tamamlanmış ve Rusya’nın en göz alıcı camisi olarak kabul ediliyor. Semerkant’ta bulunan Timur mezarından esinlenerek yapılan cami, kubbesinde yer alan turkuaz rengi çiniler sayesinde eşi benzeri görüşmemiş bir güzelliğe sahip. Toplamda 5000 kişilik kapasitesi ile Avrupa’nın en büyük camilerinden birisi. Aslında caminin ismi St. Petersburg Camii ancak bu bölgede yaşayan Tatar topluluğu caminin inşasında aktif olarak görev aldığı için Tatar Camii ve renginden dolayı da Mavi Camii olarak biliniyor.

7. Peter ve Paul Kalesi (Peter and Paul Castle): Troitskiy Bridge adı verilen köprüyü geçerek ulaşacağınız 7 adalı Petrogradsky Bölgesi’nin kuşkusuz en ünlü yapısı; gezilecek yerler listesinin ilk 5’inde yer alması gereken Peter ve Paul Kalesi. Büyük Petro’nun emri ile İsveçlilere karşı savunma amaçlı olarak inşa edilen yapının temeli 1703 yılında atılmış. Savunma amacının haricinde aynı zamanda devrim yapmaya teşebbüs eden ihtilalcilerin ve Maksim Gorki gibi düşünce suçlularının tutulduğu ve ağır işkencelere maruz kaldığı bir hapishane olarak da kullanılan kale, günümüzde Şehir Tarihi Müzesi, İşkence Müzesi, Madeni Para ve Madalyalar Müzesi olarak hizmet veriyor. Ayrıca kulesi şehrin birçok yerinden görülebilen ve I. Petro’ya adanan bir de katedral mevcut. Altıgen yıldız şeklinde inşa edilen bir hisar olan Peter ve Paul Kalesi, Petrogradsky Bölgesi’nin 7 adasından birisi yani başlı başına dev bir kompleks. Tam anlamı ile gezmek isteyenler en az yarım gün ayırmak zorundalar. Komplekse giriş ücretsiz ancak müzeleri gezmek istiyorsanız her müze için ayrı ayrı veya tüm müzeleri kapsayan kombine bilet satın almanız gerekiyor. Kombine bilet ücreti 750 Ruble, eğer tek tek almak isterseniz; Sts Peter ve Paul Katedrali 550, Trubetskoy Bastion Hapishanesi 250, Uzay Araştırmaları ve Roket Teknolojisi Müzesi 200, St Petersburg Tarihi (Petrograd 1703 -1918) Müzesi 200, Bilim ve Teknoloji Müzesi 200 Keramarkh Mimari Seramik Müzesi 200, Peter ve Paul Kalesi'nin Tarihi Müzesi 100 ve Art Nouveau'nun Amaç Dünyası Müzesi ise 250 Ruble.

8. Erarta Çağdaş Sanat Galerisi (Museum of Contemporary Art): Vassiliyevski Adası üzerinde, 1951 yılında Komünist Parti bölge komitesi için inşa edilen ve daha sonra Sentetik Kauçuk Araştırma Enstitüsü tarafından kullanılan beş katlı bir binada yer alan müze 2010 yılında açılmış ve açıldığı günden itibaren her dönem farklı eserlerin sergilendiği bir müze olmuş. İsmini Era ve Arta kelimelerinin birleşiminden alıyor ve Sanat Çağı anlamına geliyor. Sahip olduğu koleksiyon ile Rusya’nın en büyük sanat müzesi olma unvanını taşıyor. Resim, grafik, heykel, obje, enstalasyon ve diğer sanat biçimlerini içeren koleksiyonuna, her geçen gün Rusya'nın farklı bölgelerinde yaşayan sanatçılara ait çeşitli nesilleri ve trendleri temsil eden birbirinden farklı eserler ekleniyor. Müze içerisinde çeşitli etkinlikler, geçici sergiler, katalog yayınları, rehberli turlar ve eğitim programları düzenleniyor. Bu müzeyi dilerseniz Google Cultural Institute'un Sanat Projesi aracılığıyla online olarak da gezebilirsiniz. Yeni nesil Rus sanatının en önemli adresi olan Erarta Müzesi’ne giriş ücreti 200 Ruble.

Şehir Merkezi Dışında Yer Alan Noktalar;

1. Tsarskoye Selo (Puşkin Şehri): St. Petersburg’a 25 kilometre uzaklıkta bulunan ve adını ünlü şair Puşkin’den alan şehir, Tsarskoye Selo adı verilen birbirinden güzel saraylara, parklara ve bahçelere sahip bir cazibe merkezi. İmparatoriçe Elizabeth için St.Petersburg Kış Sarayı'nın mimarı Bartolomeo Rastrelli tarafından inşa edilen Catherine Sarayı, Tsarskoe Selo'nun en gözde adresi ve özellikle olağanüstü Amber Odası ile ünlü. Haliyle en fazla ziyaretçi çeken adres de yine Catherine Sarayı, bu yüzden sıra beklememek için biletinizi online almanız veya sabahın çok erken saatlerinde gişenin önünde beklemeniz gerekiyor. Son Çar II. Nicholas'ın ailesi tarafından kullanılan ve nispeten daha bakımsız durumda olan Alexander Sarayı da neoklasik bir şaheser. Her iki saraya da ait muhteşem güzellikte parklar var ve sarayları gezmek için alacağınız biletler ile ücretsiz girebilirsiniz. Her yapının bileti ve bilet fiyatı farklı, 200-500 Ruble arasında değişiyor. Sadece saraylar değil aynı zamanda farklı konseptlere sahip müzeler, galeriler, hamamlar vs. de bulunuyor.

2. Peterhof Sarayı (Peterhof Palace): St. Petersburg şehir merkezine yaklaşık 45 kilometre uzaklıkta yer alan saray, İsveç’e karşı kazanılan zaferin ardından Çar 1. Petro’nun emriyle 18. yüzyılda inşa edilmiş. Aslında tek bir saray binasından ibaret değil, çeşitli boyutla sahip eklentilerden, parklardan ve bahçelerden oluşan dev bir kompleks. Büyük Petro 1717 yılında Fransız kraliyet sarayına bir ziyaret yapmış ve Fransa Kralı XIV Louis tarafından yaptırılan Versailles (Versay) Sarayı’na hayran kalmış. Ülkeye döndüğünde de Fransa Kralı’na Peterhof Sarayı ile yanıt vermiş. Tıpkı Versay Sarayı gibi Peterhof Sarayı’nın bahçesinde de basınçla çalışan onlarca fıskiye, yüzlerce heykel ve süs havuzları yer alıyor. Tüm bunlar ile adeta bir masal diyarı görünümüne sahip kompleks içerisinde yer alan müze tüm dünyaca ünlü koleksiyonları içerisinde barındırıyor. Finlandiya Körfezi’ne bakan saray yılın her döneminde ziyaretçi akınına uğruyor, bu yüzden biletinizi online almanızı veya bir tur grubuna dahil olmanızı tavsiye ederim. Ermitaj Müzesi’nin arkasında, The Palace Bridge’in hemen yanında göreceğiniz duraktan tekneye binerek Baltık Denizi üzerinde, muhteşem manzaralar eşliğinde yapacağınız 30 dakikalık yolculuk sonrasında buraya ulaşım sağlayabilirsiniz. Bilet ücreti tek yön 400 Ruble ve gidiş dönüş 700 Ruble. Sarayın bahçelerini gezmek için almanız gereken biletin ücreti 300 Ruble ve saray için almanız gereken bilet ise 500 Ruble yani kompleksin bileti toplamda 720 Ruble.

3. Pavlovsk Sarayı (Pavlovsk Grand Palace): St. Petersburg’a yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta yer alan saray, 18. yüzyıl Rus İmparatorluk ikamet yeri olarak, İmparatoriçe II. Catherine tarafından 1782 yılında büyük oğlu Grandük Paul için yaptırılmış. Uzun yıllar boyunca kraliyet ailesince kullanıldıktan sonra ise saray ve onu çevreleyen büyük İngiliz bahçesi artık bir Rus devlet müzesi ve halk parkı olarak hizmet vermeye başlamış. Günümüzde 50 bine yakın eserin sergilendiği geniş bir koleksiyona, Avrupa’nın en büyük ve en zarif peyzaj parklarından birisine sahip. İmparatoriçe Maria Fedorovna tarafından kullanılan odalar, kostüm müzesi ve resim galerileri gibi birçok farklı bölümü gezme şansı bulacağınız sarayın giriş ücreti 500 Ruble. 

4. Avtovo Metro İstasyonu (Avtovo Metro Station): Şehir merkezinin dışında kalan ve Google haritalarda ‘şık tasarımlı neoklasik metro istasyonu’ olarak çıkan bu efsanevi metro istasyonu, şehre gelen turistler tarafından oldukça ilgi gösterilen bir durak. Burası bir metro istasyonundan çok daha fazlası; adeta bir müze, hatta göz kamaştıran bir sanat galerisi. Büyük sütunları ve mermerden yapılan iç kısmını gördüğünüzde, bir metro durağına mı yoksa bir saraya mı geldiğinizi merak edeceksiniz. İstasyonun tavanı; 30'u mermerden, 16'sı camla süslenmiş 46 sütunla desteklenmiş. İstasyonun teması ise II. Dünya Savaşı Kuşatması sırasında Leningrad'ın savunmasını anlatıyor. Platformun sonunda, elinde çocuğunu tutan bir kadını tasvir eden büyük bir mozaik duvar resmi var. 15 Kasım 1955'te ilk Leningrad Metro hattının bir parçası olarak açılan bu duraktan ilk tren 1955 yılında hareket etmiş ve St Petersburg metrosunu Moskova'dan sonra ülkenin ikinci önemli metrosu yapmış. The Guardian, 2014 yılında dünyanın en güzel 12 metro istasyonu listesine dahil etmiş. St. Petersburg’un en güzel metro durağı Avtovo ancak diğer metro durakları da muhteşem tasarımlara sahip. Eğer yeterince vaktiniz varsa; Kirovsky Zavod, Narvskaya, Pushkinskaya, Ploshchad Vosstaniya, Sportivnaya, Mezhdunarodnaya ve Admiralteyskaya isimli metro duraklarını da mutlaka görmelisiniz.

St. Petersburg Şehrinde Katılabileceğiniz Aktiviteler;

1. Neva Nehri Köprü Turu: St. Petersburg’da katılabileceğiniz en güzel etkinlik hiç kuşkusuz şehri panaromik olarak seyretme imkanı bulabileceğiniz tekne turları. Burası bir nehir ve kanal şehri olduğu için gezilip görülecek yerlerin birçoğu su kenarında bulunuyor. Bu yüzden de yapacağınız 1 saatlik tekne turunda dahi şehrin büyük çoğunluğunu görmüş olacaksınız. Sadece bu kadarla sınırlı değil, bu turları diğer şehirlerde yapacağınız tekne turlarından ayıran en belirgin farkı; gezi esnasında açılır kapanır köprüleri yakından görme şansı bulabilecek olmanız. Turlar genelde İngilizce oluyor ancak Rusça olsa bile dağıtılan audio guide’larda İngilizce dil seçeneği mevcut, gezi esnasında göreceğiniz yerler ile alakalı bilgileri bu kulaklıklardan İngilizce olarak dinleyebilirsiniz. Dilerseniz yanınıza yiyecek içecek alabilir dilerseniz de tekneden temin edebilirsiniz. Bilet fiyatları katılan kişi sayısına göre değişiyor, eğer tekne dolu olursa daha uygun fiyatlı oluyor. Turlar yaklaşık 2 ila 2.5 saat arası sürüyor ve fiyatlar ortalama 1000-1500 Ruble arası denilebilir. Her firmanın kalkış yeri farklı; kimisi The Palace Bridge denilen köprünün dibinden, kimisi Ermitaj Müzesi’nin hemen arkasından, kimisi Isaac Katedrali’nin önünden kimisi ise Lomonosov Köprüsü'nün yanında göreceğiniz Fontanka 53 isimli duraktan hareket ediyor.

2. Beyaz Geceler Tekne Turu (White Night Curise): Aslında bu tur için verilecek bilgiler standart tekne turları ile aşağı yukarı aynı. Tek önemli fark ise Haziran ayının ortasında başlayan ve Temmuz'un ilk hafta sonunda sona eren ‘Beyaz Geceler’ döneminde yapılıyor olması. Bildiğiniz üzere Beyaz Geceler’de güneş 00.00 civarında batıyor ve 02.00 civarında yeniden doğuyor yani günün 22 saati hava aydınlık oluyor. Hava 21.00’dan sonra alacakaranlık oluyor ve hem şehrin hem de köprülerin ışıkları muhteşem bir görsel şölen sunuyor. Bu turlar ortalama 3-4 saat sürüyor, gün batımından gün doğumuna kadar. Her firmanın kalkış yeri farklı; Ermitaj Müzesi’nin hemen arkasından veya Kazan Katedrali arkasından bu turlara dahil olabilirsiniz ancak turist yoğunluğundan uzak bir kalkış yeri arıyorsanız Anichkov Köprüsü’ne gitmeniz gerekiyor. Tekneler; Anichkov Köprüsü'nden başlayarak, Fontanka, Moyka ve Neva nehirleri boyunca yelken açıyor ve gezi esnasında The Blagoveshchensky Bridge, Liteyny Bridge ve The Trinity Bridge isimli köprülerin açılıp kapanmasını da seyredebiliyorsunuz. Ciniselli Sirki, St Michael Kalesi, Yaz Bahçesi ve Yaz Sarayı, Eski St Petersburg Menkul Kıymetler Borsası ve Rostral Sütunları, Kış Sarayı, Peter ve Paul Kalesi ve çok sayıda katedral, park ve kiliseyi içeren ilgi çekici yerlerden geçiyor ve tekrar Anichkov Köprüsü'ne dönüyorsunuz. Bu turların bilet fiyatları ortalama 2000-2500 Ruble arasında değişiyor.

3. Hop-on Hop-off ile Şehir Turu: Şehri keşfetmenin en eğlenceli ve en zahmetsiz yöntemlerinden birisi, üstü açık otobüsler ile yapılan turlar. Tabi bu tur sadece yüzeysel bir gezi sunuyor. Dilerseniz online olarak dilerseniz de otobüs kaptanlarından biletinizi alıyorsunuz ve otobüse biniyorsunuz, kulaklığınızı takıp arkanıza yaslanıyorsunuz. Otobüs toplamda 28 farklı yerde duruyor ve duraklarından herhangi birisinde inip daha sonra arkadan gelen başka bir Hop-on Hop-off otobüsüne binip tura devam edebiliyorsunuz. Tabi hiç inmeden de şehir turu yapabilirsiniz. Aslında inmenize gerek yok çünkü gezilecek yerlerin hepsi birbirine yakın, yani bir duraktan binseniz gezilecek diğer yere gitmek için birkaç dakika sonra tekrar ineceksiniz. Bunun yerine şehre gelir gelmez bu otobüslere binin ve hiç inmeden şehir turu yapın ki gezilecek yerlerin birbirlerine olan mesafelerini ve konumlarını öğrenin. Hem de konforlu bir şekilde panaromik şehir turu yapmış olursunuz. Biletler 24 saat, 48 saat ve 72 saat geçerli olmak üzere üç farklı kategoride satılıyor, fiyatı ise 1000-1200 Ruble civarında.

St. Petersburg Hakkında Faydalı Bilgiler;

1- Öncelikle Rusya’nın Türk vatandaşlarından vize istediğini bilmeniz gerekiyor. Rusya vizesi tamamen formaliteden ibaret. Herhangi bir vize aracılık acentasına gidiyorsunuz, pasaportunuzu ve bir adet fotoğrafınızı veriyorsunuz, vize ücretinizi ödüyorsunuz ve vizeniz 5 gün içerisinde çıkıyor. Fiyatlar biraz pahalı; tek girişli vize konsolosluk harcı 80 Dolar, çift girişli vize bedeli 128 Dolar ve multi adı verilen çok girişli vize harç ücreti ise 240 Dolar. Eğer acenta ile değil de bizzat başvuru yapmak isterseniz işiniz biraz daha zorlaşıyor zira hem istenilen bütün evrakları tek tek halletmeniz hem de Rusya ülkesinde faaliyet gösteren ve bakanlık sistemlerine kayıtlı voucher belgesi ayarlamak zorundasınız. Yani bir nevi gitmeden önce Rusya’dan kabul belgesi almanız ayarlamanız gerekiyor. Netice itibariyle sizi yoracak, yıpratacak şeyler. Acentaya ödeyeceğiniz küçük bir komisyon ile bu yükten kurtulabiliyorsunuz. Eğer yeşil pasaport veya gri pasaport sahibi iseniz 90 gün boyunca vizeden muafsınız.

2- Uçakta dağıtılacak olan immigration formunu doldurmayı unutmayın, bir örneği pasaport polisinde bir örneği sizde kalacak ve ülkeden çıkarken teslim edeceksiniz. Yani iyi sahip çıkın. Eğer uçakta form dağıtmazlarsa sigorta yaptıracağınız alanda da doldurabilirsiniz. Form üzerinde isim-soy isim, pasaport numarası, doğum tarihi, ülkeye giriş/çıkış tarihi vb. gibi sorular var.

3- Rusya’da 7 günden fazla kalacaksanız, gittiğiniz otelin veya hostelin resepsiyonistine bunu söylüyorsunuz ve sizin yerinize mıntıka karakoluna registratsia yani ‘bu şahıs bizim otelimizde kalıyor’ diye kayıt yaptırıyor ve oradan aldığı onay neticesinde immigration formunuza kaşe basıyor. Çıkışta bu belgeyi pasaport polisine veriyorsunuz. Yalnız şöyle bir ayrıntı var; her otel bu kaşeyi basma yetkisine sahip değil, eğer otel biz yapamayız derse polis merkezine gidip kendiniz yaptıracaksınız. Eğer otel haricinde, kiralık daire veya airbnb gibi bir yerde konaklama yapacaksanız yine bu kaydı en yakın polis merkezine giderek bizzat yaptırmanız gerekiyor. Rusya’da 7 günden daha az kalacaksanız böyle bir işlem yapmanız gerekmiyor. 

4- St. Petersburg’da çok fazla zaman geçirecekseniz, toplu taşıma kullanacaksanız ya da tüm müzelere girmek istiyorsanız şehir kartı alabilirsiniz. St. Petersburg Card denilen bu şehir kartı ile; müzelere ve galerilere ücretsiz girebilir, yürüyüş turlarına ücretsiz olarak katılabilir, anlaşmalı olan oteller, pansiyonlar ve dairelerde indirimli olarak konaklayabilir, restoran ve kafelerde indirim alabilir, anlaşmalı ticari taksilerden, rent a car ofislerinden ve bisiklet kiralama ofislerinden indirim sağlayabilir ayrıca anlaşmalı gece kulüplerinden de indirim kazanabilirsiniz. Kartların kullanım süresine göre fiyatları şöyle; 2 gün geçerli kart 44 Euro, 3 gün geçerli kart 57 Euro, 5 gün geçerli kart 70 Euro ve 7 gün geçerli kart ise 80 Euro. Havaalanında bulunan ofisten, turizm ofislerinden veya Petersburgcard adresinden online olarak satın alabilirsiniz.

5. Rusya’ya vize ile seyahat ediliyor ama pasaport polisi yine de dönüş biletinizi, konaklama rezervasyonunuzu ve yeteri kadar paranızın olup olmadığını görmek istiyor. Dönüş biletinizi ve rezervasyon çıktısını mutlaka yanınızda bulundurun. Rus polisi özellikle Türk vatandaşlarına karşı bazen çok agresif davranabiliyor, sordukları sorulara cevap verirken sakinliğinizi koruyun. Vize alıp gitmişsiniz, her türlü o giriş kaşesini basacak ama basmadan önce biraz canınızı sıkmak isteyebilir.

6- Dünyanın her yerinde geçerli olan pazarlık yapma kuralı burada da geçerli. Seyyar satıcı veya mağaza fark etmez, her türlü alışverişlerinizde mutlaka pazarlık yapın. Özellikle giyim kuşam veya hediyelik eşya alışverişi yapılan yerlerde satıcıların söyledikleri fiyatlar neredeyse ederinin iki katı oluyor. Ürünün etiketine bakın ve yazan fiyatın altında bir teklifte bulunun.

7- Aslında St. Petersburg’da toplu taşıma kullanmanıza gerek yok ama illa kullanmak isterseniz; trene binmeden önce jeton veya metro kartı satın almanız gerekiyor. Jetonlar tek kullanımlık yani aktarma yapacaksınız tekrar almanız lazım. Metro kartlarının içinde otomatlardan para yükleyebilirsiniz. Bilet fiyatları şöyle; 7 günlük süre içinde 10 kullanım 370 Ruble, 15 günlük süre içinde 20 kullanım 705 Ruble, 30 günlük süre içinde 40 kullanım 1350 Ruble, 90 günlük bir süre içinde 70 kullanım 3850 Ruble, tek kullanımlık jetonlar ve kartlar ise 55 Ruble.

8- Kış aylarında gerçekten soğuk oluyor ama her sokak bir kafeye, müzeye veya restorana gireceğiniz için soğuğu çok fazla hissedeceğinizi düşünmüyorum. Siz yine de her ihtimale karşı hazırlıklı gidin. Yaz aylarında da bir o kadar sıcak oluyor, yani en ideal dönem kesinlikle bahar ayları. Eğer Noel zamanı veya Beyaz Geceler zamanı giderseniz, şehirden alacağınız keyfi üçle çarpabilirsiniz çünkü Noel döneminde şehrin her köşesine noel pazarları kuruluyor, bütün sokaklar ışıklandırılıyor, her gün birbirinden farklı etkinlikler düzenleniyor ve Beyaz Geceler döneminde ise güneş neredeyse hiç batmıyor.

9- St. Petersburg müthiş pahalı bir şehir. Avrupa şehirleri ayarında, yani konaklama, yeme-içme, müzeler, ulaşım, alışveriş vs. her şey pahalı. Eğer düşük bütçeli bir seyahat planlıyorsanız, mümkün olduğunca gereksiz harcamalardan kaçının derim.

10- Paranızı banka şubelerinde veya döviz bürolarında çevirebilirsiniz. Döviz bürolarının konumlarını navigasyon uygulamalarında görebilirsiniz. Kurlar birbirinden çok farklı değil o yüzden havaalanı ve tren garı haricinde herhangi bir banka şubesinde veya döviz bürosunda halledebilirsiniz. Tabi uçaktan indiğinizde şehre ulaşabilmek için bir miktar Rus Rublesi’ne ihtiyacınız olacak, eğer akşam inerseniz ve döviz bürosu kapalı olursa atmlerden para çekebilirsiniz.

11- Bilet alacağınız yerlerde öğrenci indirimi istemeyi unutmayın. Isic kartınız yanınızda olsun yoksa Türkiye öğrenci kimliğinizi kullanın. Biletler pahalı, bu yüzden seyahatinizin ekonomik hale gelmesini istiyorsanız her türlü fırsatı değerlendirmek zorundasınız.

12- Suyu musluktan içmeyin derim çünkü suyun kontamine olma ihtimali yüksek. Ya dışarıda gördüğünüz çeşmelerden doldurun ya da şişe su satın alın.

13- Çantanızı bırakmak isterseniz; garda ve terminalde bulunan kilitli dolaplara bırakabilirsiniz. Aynı şekilde konaklama yapacağınız yerin emanet dolaplarını da kullanabilirsiniz. 

14- Müzelerde, kafelerde ve restoranlarda wi-fi var, internet ile alakalı bir problem yaşayacağınızı düşünmüyorum. Turistler için satılan sim kartlardan almak isterseniz; MTS , MegaFon ve Beeline firmalarında ait pre-paid kartlar havaalanı, otobüs terminali ve tren garı içerisinde yer alan ofislerde ayrıca Nevski Bulvarı üzerinde yer alan mağazalarda satılıyor. İnternet paketleri 5-15 GB arası ve fiyatlar da internet paketine göre 500-1000 Ruble arası değişiyor.

15- St. Petersburg’da dışarıda sabahlayabilir miyiz diye sorarsanız; risk almaya değmez derim. Mutlaka bütçenize uygun bir hostel bulursunuz. Kış aylarında giderseniz zaten böyle bir ihtimaliniz yok çünkü donar ölürsünüz. 24 saat açık yer bulmak çok zor, bu yüzden gitmeden önce kalacak yerinizi mutlaka ayarlayın.

16- Burası Rusya’nın Avrupa’ya bakan yüzü olduğu için şehirde İngilizce bilen insan sayısı diğer Rus şehirlerine kıyasla çok çok fazla diyebilirim ancak yine de her karşılaştığınız insanla İngilizce konuşabileceğinizi düşünmeyin. Turistik yerlerde çalışanların tamamı iyi derecede İngilizce biliyor ki zaten sizin için bu kadarı yeterli olacaktır.

17- Eğer prepaid sim card satın almayacaksınız, çevrimdışı navigasyon uygulamaları ile aradığınız her yeri kolayca bulabilirsiniz. Tabelaların büyük çoğunluğu Latin Alfabesi ile yazılmış, bu yüzden herhangi bir zorluk yaşamayacaksınız. Benim favori çevrimdışı navigasyon uygulamam olan Citymaps2go St. Petersburg’da müthiş çalışıyor. Bu uygulama ile bulamayacağınız yer yok, tek yapmanız gereken St. Petersburg’a gitmeden önce uygulama içerisinden şehrin haritasını indirmek.

*Kaç gün kalınmalıdır diye sorarsanız; her yerini göreyim diyenler için 4 gün, önemli yerleri göreyim diyenler için 3 gün yeterli olacaktır.

Yorumlar