Paris
‘Paris her zaman güzel bir fikirdir.’ Audrey Hepburn
PARİS GEZİ REHBERİ;
Ulaşım: Türkiye’den Paris’e havayolu ulaşımı için seçenekleriniz; AirFrance, Pegasus, Atlasjet, Onurair ve Türk Hava Yolları ancak en ucuzu her zaman Pegasus olduğu için ilk tercihiniz o olmalı. Yine de fiyatları tek tek kontrol edin çünkü bazı zamanlar Onurair daha ucuza gidebiliyor. Avrupa’nın diğer şehirlerinden de birçok low cost firma ile uygun fiyatlara havayolu ulaşımı sağlayabilirsiniz, bunun için arama motorlarından uçak biletlerini sorgulatınız. Örnek verecek olursak, Ryanair ve Easyjet firmaları yılın her döneminde Paris’e uygun fiyatlı uçuşlar yapıyor. Tüm Avrupa şehirlerinden örneğin; Eurostar firması ile Londra’dan, Thalys hızlı tren firması ile Amsterdam ve Brüksel’den, HBF firması ile Almanya şehirlerinden ve LUX firması ile Lüksemburg’dan demiryolu ulaşımı sağlayabilirsiniz. Paris’te 6 tane tren garı var. Merkez tren garı olan Gare du Nord garını Hollanda, Brüksel ve Londra’dan gelen ya da giden trenler, Gare d’Lest tren garını Avusturya, Almanya ve İsviçre’den gelen ya da giden trenler, Gare St Lazare tren garını kuzeybatı yönünden gelen ya da giden trenler, Gare d’Austerlitz tren garını İspanya’dan gelen ya da giden trenler, Gare Montparnasse tren garını TGV hızlı trenleri, Gare de Lyon tren garını ise İsviçre, Alpler ve İtalya’dan gelen ya da giden trenler kullanıyor. Benim her zaman ki gibi tavsiyem otobüs kullanmanız, Paris’e birçok Avrupa şehrinden otobüs ile ulaşabilirsiniz. Avrupa içinde hizmet veren; Student Agency, Orange Ways, Megabus, Ecolines, Eurolines, Meinfernbus, Sinbad ve Polskibus gibi otobüs firmalarını mutlaka kontrol edin. Paris’e otobüs ile ulaşımın en ucuz ve kolay seçeneği; Almanya ya da Hollanda gibi çevre ülkelerden binebileceğiniz Eurolines firmasına ait otobüsler. Megabus; Gallieni metro istasyonunun üzerindeki Gare Routière Internationale de Paris-Gallieni’e yanaşıyor. Hangi otobüs firmalarının hangi saatlerde sefer düzenlediğini ve bilet fiyatlarını öğrenmek için Goeuro ya da Rome2rio adreslerini ziyaret edebilirsiniz. Bunların dışında Blablacar tercih edebilirsiniz, neredeyse her gün çevre ülkelerden ya da çevre Fransa şehirlerden Paris’e giden birilerini bulabilirsiniz. Paris’de 3 tane havaalanı var, eğer havayolu ile gelmiş ve Charles de Gaulle Havaalanı’na inmişseniz; Terminal 3’den kalkan ve B hattı üzerinden giden RER trenleri ile 9.75 Euro ücret ve 40 dakikalık ulaşım sonrasında Gare du Nord’a, Terminal 1’den her 12 dakikada bir kalkan trenler ile 15 Euro karşılığında ve 40 dakikalık yolculuk sonrasında şehir merkezine, Terminal 2’den her 30 dakikada bir kalkan trenler ile 16.5 Euro karşılığında ve 50 dakikalık yolculuk sonrasında yine şehir merkezine ayrıca her 15 dakika da bir kalkan Roissybus otobüsleri ile 8.5 Euro karşılığında ve 50 dakikalık yolculuk sonrasında Opera’ya ulaşabilirsiniz. Eğer Orly Havaalanı’na inmişseniz; her 15 dakikada bir kalkan Orlybus otobüsleri ile 7.5 Euro karşılığında ve 30 dakikalık yolculuk sonrasında Rochereau metro istasyonuna, Air France otobüsleri ile 11 Euro karşılığında ve 30 dakikalık yolculuk sonrasında şehir merkezine, Orlyval treni ile RER B durağına oradan da metro ile şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Eğer Beauvais Havaalanı’na inmişseniz; shuttle servis ile Porte Maillot metro istasyonuna, oradan da metro ile Gare du Nord’a 90 dakikalık yolculuk sonrasında ulaşabilirsiniz.
Konaklama: Paris’te en fazla para harcayacağınız kalemlerden birisi konaklama kısmı. Şehirde çok fazla konaklama seçeneği var ancak hepsi de bütçe zorlayan cinsten. Ben size gezginler tarafından daha çok tercih edilen ucuz seçenekleri yazayım siz istediğinizi internetten inceleyin ve konaklayın. Benim ilk tavsiyem; şehrin en çok tercih edilen hostelleri olan St. Christopher’s Inn Canal ve St. Christopher’s Inn Nord. Bunlar Paris’te nispeten daha ucuz konaklayabileceğiniz hosteller ancak ucuz olduklarına bakmayın, özellikle St. Christopher’s Inn Nord Avrupa’da görebileceğiniz en iyi hostellerden birisi diyebilirim. Odaları, banyoları, tuvaletleri ve mutfağı tertemiz, konumları merkezi, lobileri devasa, kendine ait barlarında canlı müzik yapılıyor ve gayet kabalık hostel ortamına sahip. Bu hosteller gecelik ortalama 30-35 Euro arasında. Paris’te konaklayacaksanız mutlaka gitmeden önce bu iki hostelden birisine rezervasyon yapın ve kendinizi garantiye alın. Eğer bu hostellerde yer bulamazsanız alternatifiniz Genarator Hostel olsun, Generator Avrupa’nın en iyi hostel zincirlerinden birisi o yüzden özellikleri saymakla bitmez. Hostelden çok bir hotel havasına sahip yani aradığınız her imkânı bulabilirsiniz ki zaten fotoğraflarına baktığınız zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız. Gecelik ortalama 30-40 Euro arası. Bunların haricinde konaklayabileceğiniz diğer başarılı hosteller ise; Les Piaules Hostel, FIAP Jean Monnet Hostel ve Three Ducks Hostel. Bunlar da en az diğer hosteller kadar iyi ve son derece lüks olan hosteller yani gönül rahatlığı ile rezervasyon yapabilirisiniz, gecelik ücretleri 30-40 Euro arası.
Yeme-İçme: Paris çok pahalı bir şehir olduğundan Burger KING-KFC-MC Donald’s ya da pizzacı ve dönerciler kurtarıcınız olacaktır. Paris’te adım başı Türk dönerci göreceğiniz için illaki yolunuz düşecektir. Pahalı olmasa bile zaten Fransız mutfağı bizim damak tadımıza kesinlikle uymuyor. Eğer domuz eti yemiyorsanız et yemeklerinin neredeyse hiçbirini yiyemezsiniz çünkü %90 ı domuz eti ile yapılıyor. Paris’in biftekleri çok meşhur, standart bir restoranda yanında patates kızartması ile sunulan bir porsiyon biftek ve yanında bir kadeh kırmızı şarap ortalama 30 Euro diyebilirim. Şarap demişken Paris’te bol bol şarap için; şarap tadım turlarına katılabilir, nehir kenarında içebilir, Ressamlar Tepesi’nde ya da marketten alıp da içebilirsiniz. Artık bütçenize hangisi uyuyorsa. Paris’in diğer ünlü yemekleri; Soupe à l’oignon denilen ve üzerinde kaşar olan soğan çorbası, Escargot denilen ve kabuğu ile birlikte kızartılarak servis edilen salyangoz tava, kurbağa bacağı çorbası, çiğ kıyma ve yumurta ile yapılan Tartare ve bizim ördek Konfi olarak bildiğimiz ördek etiyle yapılan Confit de Canard. Mideniz kaldırırsa bir kadeh kırmızı şarap ile salyangoz tava fiyatı ortalama 40-50 Euro, soğan çorbası ise ortalama 6 Euro. Paris’in bütçeye uygun en ünlü atıştırmalıkları; tereyağı ile yapılan ve içinde çikolata olan Kruvasan, nohuttan elde edilen hamur ile yapılan ve top şeklinde kızartılarak servis edilen Falafel, yumurta beyazı ile yapılan bir kurabiye olan Makaron, bizim ekler dediğimiz Eclair ve şehrin neredeyse her caddesinde dükkânını ya da tezgâhını göreceğiniz krep. Makaron’u en iyi yapan yerlerin kapısında zaten kuyruk göreceksiniz o yüzden hangisinde kuyruk uzunsa o daha popülerdir diyebilirim. Krep için Türklerin sahibi oldukları dükkânları tercih edebilirsiniz. Ekler’i en iyi yapan yer Eclair de Genie. Paris’te 1100 çeşit peynir satılıyor ve yeniliyor, bunlardan en ünlü olanlar Brie, Camembert ve Rokfor. Eğer midye yemek isterseniz şehrin en ünlü midyecisi Brüksel’de de şubesi bulunan Chez Léon. Bu midyeci Champs Elysees yani Şanzelize Caddesi üzerinde bulunuyor, midyeler tencere içinde geliyor ayrıca dilerseniz domates soslu ve kaşarlı olarak sipariş edebiliyorsunuz. Paris denilince akla gelenlerden bir diğeri ünlü Fransız kafeleri. Şehrin en ünlü kafeleri yan yana olan Cafe de Flore ve Cafe Les Deux Magots isimli kafeler. Bu kafelerden Cafe Les Deux Magots 1873 yılında açılmış ayrıca Pablo Picasso, Ernest Hemingway, Simone de Beauvoir, Bertolt Brecht ve Albert Camus gibi birçok ünlü ismin müdavimi olduğu bir kafe. 2011 yapımı The Intouchables filminde ve 2010 yapımı Leonardo Di Caprio’nun ünlü Inception filminde, bu kafede çekilen sahneleri görebilirsiniz. Unutmadan Paris’in sıcak çikolataları da çok meşhur ve fiyatları ortalama 6 Euro.
Gece Hayatı: Eğer kabarelerden birisine gidip Revü izlemeyecekseniz, mekânların çoğu Bastille Bölgesi, Pigalle Bölgesi, Le Marais Bölgesi ve Şanzelize Caddesi’ne bağlı sokaklarda bulunuyor. Caz barlar, publar, gece kulüpleri, barlar vs. hepsi bu bölgelerde. Bastille Bölgesi’ne gidecekseniz mekânlar Rue de Lappe ve Rue de la Huchette isimli caddelerde yer alıyor. Bu bölgenin en iyi kulüpleri Barrio Latino, Bhudda Bar, Duplex ve Le Balajo. Bu kulüplerden Barrio Latino 4 katlı, giriş ücreti 20 Euro ve her katında farklı tarzda müzikler çalınıyor. Bhudda Bar Hint konseptine sahip. Duplex ise öğrencilerin yoğunlukta olduğu ve farklı konseptlere sahip Erasmus partileri düzenlenen bir mekân ayrıca Paris’in en iyisi diyebilirim. Canlı DJ performansları için en iyi ve en kalabalık olan mekânlar Rex Club ve Le Baron. Şehrin diğer popüler mekânları ise; Queen, Mix Club, Showcase, La Fleche D'or, Nouveau Casino ve Wanderlust. Farklı bir eğlence arıyorsanız Pigalle Bölgesi’ne gidip striptiz kulüplerinde takılabilir ya da hayat kadınları ile pazarlık yapabilirsiniz ayrıca Moulin Rouge ve Lido Show isimli kabareler ile Paris’in ünlü Erotizm Müzesi de Pigalle Bölgesi’nde yer alıyor. Striptiz kulüplerin en iyileri Hustler Club ve Stringfellows Paris, giriş ücretleri 25 Euro ve özel danslar 60 Euro’dan başlıyor. Paris’te mekânların %90’ının girişi ücretli ve aşırı abartılı bir şekilde face & dress kontrolü yapılıyor yani onu bilerek gidin ayrıca popüler mekânların tamamında kuyruk oluyor.
Alışveriş: Eğer siz de benim gibi düşük bütçeler ile geziyorsanız Paris’ten alabilecekleriniz Eyfel Kulesi anahtarlığı ve buzdolabı magneti ile sınırlı olacaktır. Biraz zorlarsak belki bir de parfüm. Romantik bir hediyelik arıyorsanız Ressamlar Tepesi’nde sevdiceğinizin portresini yaptırabilirsiniz. Anahtarlık ya da magnet alacaksanız Eyfel Kulesi altında satış yapan siyahi arkadaşlardan almayın, sokaklarda bir sürü souvenir yani hediyelik eşya dükkânı var, hem ucuz hem de daha çok çeşit bulursunuz. Bu siyahi arkadaşlardan alacaksanız mutlaka pazarlık yapın, anahtarlıklara 1 Euro’dan fazla vermeyin ki zaten fiyatı 3 Euro’dan açıp 5 tanesini 2 Euro’ya veriyorlar. Eğer parfüm almak gibi bir düşünceniz varsa gitmeniz gereken adres Louvre Müzesi’nin karşısında Rue de Rivoli caddesi üzerinde yer alan Benlux. Buranın özelliği gümrüksüz yani vergisiz satış yapıyor olmaları ancak pasaportunuz yanınızda olmalı ayrıca parfüm haricinde giyim, aksesuar, çanta ve hediyelik eşya da satılıyor. Paris’in havaalanlarında bulunan Duty Free mağazalarından da güzel fiyatlara alışveriş yapabilirsiniz. Ara sokaklarda bulunan butikler doldurma parfüm satıyorlar ancak bunlar genellikle özel üretim ve kişiye özel üretim oluyor yani yüksek bütçelere hitap ediyorlar. Paris’in en ünlü alışveriş merkezleri Galeries Lafayette ve Le Printemps ancak düşük bütçeye sahip olanlar için alışveriş yapmalık değil sadece gezip görmelik yerler, paranız olsun olmasın ama mutlaka Galeries Lafayette’yi görün. Eğer mağaza alışverişi yapmayı düşünüyorsanız gitmeniz gereken adresler Val d'europe ve La Vallée Village. Bunlar Paris’in en iyi outlet mağazaları ve fiyatları ile Şanzelize fiyatları arasında uçurum var. İkisi de şehir dışında ve Disneyland’a yakın bir konumda. La Vallée Village’e gitmek için; RER-A tren hattını kullanarak Marne La Vallée yani Disneyland yönüne giden trene binip Val d'Europe durağında inmeniz gerekiyor. Paris’te alışveriş yapacaksanız mutlaka Tax free formu doldurtun ve vergi iadenizi alın ancak vergi iadesi alabilmek için tek seferde en az 175 Euro’luk alışveriş yapmanız gerekiyor. Meyve sebze ya da yiyecek alışverişi yapacaksanız en hesaplı adresler şehrin açık pazarları olan Marché Bastille ve Marché d'aligre.
Paris Gezilecek Yerler;
Paris; eğer vaktiniz bol ise yürüyerek gezebileceğiniz ama vaktiniz yoksa mutlaka metroyu kullanmak zorunda olacağınız büyük bir şehir. Disneyland, Ressamlar Tepesi ve Versay Sarayı dışındakilerin hepsi yakın yerlerde. Ben ara ara metro kullandım ama genel anlamda yürüyerek gezmeyi tercih ettim çünkü şehri öğrenmenin ve hissetmenin en güzel ve kolay yolu yürüyerek gezmek. İsterseniz benim yaptığım yürüme rotasını takip edin, isterseniz de metro haritasını ve şehir haritasını önünüze koyup kendinize göre metro ulaşımlı bir rota yapın.
Eyfel Kulesi: Paris’te koşa koşa gideceğiniz ilk yer şüphesiz Eiffel Kulesi olacak, bu iki iki daha dört. Eiffel Kulesi; mühendis Gustave Eiffel’in tasarımı ile 1889 yılında, Fransız Devrimi’nin 100. Yılı amacıyla yapılan Evrensel Fuar’ın giriş kapısı olarak ve daha sonra yıkılmak üzere, 10bin ton ağırlığında ve 18bin demirin 2.5milyon perçinle tutturulması ile yapılmış. 3000 kişilik işci grubu tarafından yapımına 1887 yılında başlanmış ve 2 yıl 2 ayda tamamlanmış. Aslında geçici olarak yapılmış ancak çok ilgi görmesi nedeniyle yıkımından vazgeçilmiş. Yüksekliği anten dahil 324 metre ve her 7 yılda bir 60 ton boya ile boyanıyor. Kulenin 1. platformu 57 metre yükseklikte, 360 basamak ve asansörle çıkılabiliyor ayrıca 1. platformda restoran ve Cineiffel isminde bir müze var. Kulenin 2. platformu 115 metre yükseklikte, ilk platformdan 359 basamak ve asansörle çıkılabiliyor ve yine bir restoran var. Kulenin 3. platformu 276 metre yükseklikte, ikinci platformdan 946 basamak ve asansörle çıkılabiliyor, açık havalarda 72 kilometrelik alanı görebileceğiniz muhteşem bir seyir terası ve Eiffel’in çalışma ofisi var. Kule toplamda 1665 basamaklı. Eğer buraya kadar gelmiş ve Eiffel’e çıkmaya niyetlenmişseniz mutlaka 3. platforma çıkın yani daha yükseği varken neden daha alçaktan bakasınız ki manzaraya. Bence 3-5 Euro daha fazla verin ama esaslı manzarayı görün. Bilet fiyatları asansör kullanımına bağlı olarak artıyor, asansörlü fiyatları söyleyecek olursak; 1. kat 4.5 Euro, 2. kat 8 Euro, 3. kat 13 Euro ama öğrenci indirimi de yapılıyor. Tavsiyem online bilet almanız böylece sıra bekleme derdinden kurtulursunuz. Eğer gişeden alacaksanız sabah erkenden gidin çünkü inanılmaz bir sıra oluyor. Yakınında ki duraklar; Champ de Mars RER durağı ayrıca Trocadero ve Bir Hakeim metro durakları.
Parc Champ de Mars: Eiffel Kulesi’nin olduğu yeşil alan Parc Champ de Mars, parkın sonundaki ihtişamlı bina ise askeri okul. Eiffel’in önündeki köprüden geçtiğinizde de Trocadero Parkı’nı göreceksiniz. İki parktan da harika kareler yakalayabilirsiniz.
Pont de L’Alma: Eiffel ve etrafında işiniz bittiyse, kulenin hemen önünde bulunan Seine Nehri’nin kenarına gelin, kule sağınızda kalacak şekilde nehir kıyısından yürüyün. Yaklaşık 100 metre sonra solunuzda, üzerinde heykeller ve altında da tünel olan tarihi köprü Pont de L’Alma’yı göreceksiniz. 20 Eylül 1854’te, Kırım Savaşı’nda Ruslar’ı yenen İngiliz-Fransız ittifakı olan Alma Ordusu’nun (Alman değil Alma) zaferini kutlamak için yapılan köprünün açılışını Napolyon yapmış. Köprünün girişinde göreceğiniz ateş heykeli, New York’ta bulunan Özgürlük Heykeli’nin elinde duran ateşin temsili. Burası 1997’den beri Diana’nın gayri resmi anıtı olarak ziyaret ediliyor çünkü Alma Köprüsü’nün altında ki tüne, Lady Diana’nın 31 Ağustos 1997 tarihinde sevgilisi Dodi Fayed ile birlikte kaza geçirdikleri tünel. Zaten köprünün başında bulunan panoda Diana’nın fotoğrafını göreceksiniz.
Arc de Triomphe: Köprüden karşıya geçtiğinizde dümdüz Avenue Geogerge V caddesinden devam edin, bu caddenin sonu; Paris’in en bilindik yerlerinden Champs Elysees yani Şanzelize Caddesi’nin tam ortasına çıkacak. Şanzelize Caddesi’ne geldiğinizde sola dönün, birkaç yüz metre yürüdükten sonra; Arc de Triomphe yani Zafer Takı’nın olduğu, 12 caddenin bağlandığı ve dünyanın en büyük döner kavşağı olan Charles de Gaulle Meydanı’na geleceksiniz. Zafer Takı; 1805 yılında Napolyon’nun en önemli zaferi olan Austerlitz Savaşı’nın ardından, 55-45-22 metre ebatlarında yapılan bir anıt. Takın hemen altında dünyanın birçok yerinde görebileceğiniz, sönmeyen ateşin yandığı Meçhul Asker Anıtı var. Dilerseniz 8 Euro karşılığında Tak’ın terasına çıkabiliyorsunuz ama Eiffel’e çıktıysanız buraya çıkmanızın hiçbir anlamı yok. Gezinin devamında Ressamlar Tepesi’ne de çıkacağınız için bu terasa çıkmanıza gerek yok diyebilirim. Zafer Takı’na yol üzerinden giriş yok, alt geçitten girmeniz gerekiyor. Metro ile gelirseniz direkt metro durağından Tak’ın içine merdiven çıkıyor. Tak’ın üzerindeki betimlemeleri öğrenmek istiyorsanız Paris rehberlerinden okuyabilirsiniz, tüm detayları ile yazıyor. En yakın duraklar; M1, M2, M3 metro ve RER-A Charles de Gaulle Etoile.
Champs Elysees: Zafer Takı’nın ön yüzünün hemen karşısında göreceğiniz, araç trafiğine açık, iki kenarında kestane ağaçları bulunan, yoğun insan ve araç kalabalığı olan, 2 kilometre uzunluğunda ki hareketli cadde; Paris’in en bilindik noktalarından birisi olan Şanzelize Caddesi. Bu caddenin bana göre ne anlatılacak bir tarafı var, ne de ilgi çekici bir yönü. Avrupa’nın diğer şehirlerinde de görebileceğiniz; mağazaların, restoranların, kafelerin ve dükkânların olduğu ayrıca son derece pahalı olan bir cadde. Hiçbir cezbedici tarafı yok, başka ülkelerde çok daha iyileri mevcut. Bir kere cadde araç trafiğine açık, önce oradan kaybediyor. Karşıdan karşıya geçmek isteseniz ecel terleri döküyor, alışveriş yapacak olsanız vitrine bakınca bile cebinizden para çıkacak gibi hissediyorsunuz. Bence Bağdat Caddesi çok daha güzel. Caddenin sonunda, Concorde Meydanı’na yaklaştığınız zaman; sağ tarafınızda karşılıklı konumlarda Grand Palais ve Petit Palais yani Büyük Saray ve Küçük Saray’ı göreceksiniz. Bu binalar 1900 yılındaki sergi için inşa edilmiş, günümüzde de kültürel aktiviteler, sergiler ve gösteriler düzenleniyor. Aynı konumda, caddenin diğer tarafında yani solunuzda da Elysees Sarayı var. Cadde üzerinde ki diğer noktalara aşağıda değineceğim. Yakın duraklar; George V , M1 Durak: Franklin D. Roosevelt, M1, M9 Durak: Champs-Élysées - Clemenceau, M1, M13 Durak: Charles de Gaulle - Étoile, M1, M2, M6 Durak: Concorde, M1, M8, M12
Concorde Meydanı: Şanzelize Caddesi’nin sonuna kadar yürüdüğünüzde Concorde Meydanı’na geleceksiniz. Bu meydan; 1755-1765 yılları arasında yapılan, Paris’in en ünlü ve en büyük meydanı. Fransız Devrimi sırasında meydana giyotin kurulmuş ve 1792 yılında yaşanan olaylar sonucunda; aralarında XVI. Louis’in ve Kraliçe Maria Antuannette’in de bulunduğu 1119 kişi giyotin ile idam edilmiş. Meydanın kötü şanını unutturmak ve havasını değiştirmek için; 1836 yılında Mısır Valisi Muhammed Ali tarafından hediye edilen ve Ramses’in Luxor tapınağından getirilen 23 metre yüksekliğinde 3200 yıllık dikilitaş konulmuş, çevresine de iki tane çeşme ve Fransız şehirlerini simgeleyen 8 tane heykel eklenmiş. En yakın duraklar; Concorde M1, M8, M12 metro.
Tuileries Bahçesi: Concorde Meydanı’nı atladıktan sonra Tuileries Bahçesi denilen büyük bir parka gireceksiniz. Bu park tam olarak Concorde Meydanı ile Louvre Müzesi arasında bulunuyor, 1564 yılında tamamlanmış, simetrik olarak tasarlanmış havuzlar ve havuz etrafında da sabitlenmiş metal sandalyeler bulunan 500 metrekarelik bir park. Bu park aslında, 1564 yılında yapılan ve 1871 yılında yıkılan Tuileries Sarayı’nın bahçesiymiş. Eğer yaz mevsimi ise parkta vakit geçirmesi gerçekten güzel oluyor, yemyeşil, tertemiz havası var ve havuzların kenarında oturup bir şeyler yiyebilirsiniz.
Louvre Müzesi: Tuileries Bahçesi’nin içinden yolunuza devam edip parkı bitirdikten sonra, karşınıza önündeki cam piramitten tanıyacağınız Louvre Müzesi gelecek. Bu bina ilk olarak Ortaçağ’da 1190 yılında Philippe-Auguste tarafından, Paris’i Viking akınlarına karşı korumak amacıyla kale olarak yapılmış. 14. Louis, Versailles Sarayı’nı yaptırana kadar Kraliyet ailesinin sarayı olarak kullanılmış. Fransız Devrimi’nden sonra, devrimcilerin 1793 yılında sanat koleksiyonunu halka açmasıyla Napolyon tarafından müzeye dönüştürülmüş. İçerisinde Osmanlı eserlerinin de bulunduğu, Mısır, Uzakdoğu, Yunan ve Avrupa sanat tarihine ait yaklaşık 35.000 eser yer alıyor ve yılda 10milyon turist tarafından ziyaret ediliyor. Bu müze test edilmiş ve tamamını hakkıyla gezmek 28 gün sürmüş. Müzenin önündeki piramit 1989 yılında yapılmış ancak neden yapıldığını kimse bilmiyor. Müze 8 bölüm ve 3 kanattan oluşuyor yani devasa bir yer, 2 saatte gezerimlik bir yer değil. Müzenin haritası tıpkı şehir haritası gibi, içeride kaybolursanız çıkışı bulmanız yarım saat. Louvre Müzesi’nin asıl olayı; Leonardo Da Vinci’nin Mona Lisa toblosunun orijinalinin burada sergileniyor olması. Eğer siz de benim gibi sanat aşığı(!) iseniz; içeriye girin, haritadan Mona Lisa’nın olduğu salonu bulun ve içeriye dalın, kalabalığın arasından bir şekilde kafanızı sokacak bir yer bulun, tabloyu fotoğraflayın ve koşarak oradan uzaklaşın. Tablonun olduğu salona selfie çubuğu sokmak yasak ve moralinizi bozmak gibi olmasın ama kurşun geçirmez camın arkasında sergilenen tablo bildiğiniz A4 kağıdı kadar ve orijinali değil, replikası. Tablonun orijinali sadece birkaç kişi tarafından bilinen, yüksek güvenlikli bir gizli kasa içerisinde saklanıyormuş. Müzenin detaylarını içeride dağıtılan broşürlerden ya da internetten öğrenebilirsiniz. Her ayın ilk Pazar günü ücretsiz, 26 yaşından küçüklere ücretsiz, Çarşamba günleri 18.00’dan sonra ücretsiz, Isic kartı olan herkese ücretsiz. Gişeye gittiniz, öğrenci olduğunuzu söylediniz ve Isic kartınızı gösterdiniz, gişede ki görevli size hangi ülke vatandaşı olduğunuzu soracak, siz de Bulgaristan, Yunanistan, Litvanya, Norveç artık aklınıza hangi AB ülkesi gelirse onu söyleyeceksiniz zira Türkiye derseniz AB üyesi olmadığımız için öğrenciden sayılmazsınız. Isic kartınız yoksa bile normal öğrenci kartınızı gösterin ve yine AB üyesi bir ülke söyleyin, öğrenci değilseniz pasaportunuzdan yaşınızı gösterebilirsiniz. Buraya kadar olan kısım bilet almak isteyenler için ancak bilet almak istemiyorsanız; direkt çıkış kapısının önüne gidin, içeriden çıkanlardan birini gözünüze kestirin ve biletini isteyin ya da dışarıda yere atılan biletlerden birisini alın direkt giriş kapısına gidin ve o biletle girin. Çünkü; giriş kapısında bilete ne bir damga basılıyor, ne ucu yırtılıyor ne de delgeç ile deliniyor yani nasıl aldıysanız öyle kalıyor o yüzden çıkan birisinden aldığınız her bilet kullanılabilir durumda olan bir bilettir. Hal böyle olduğu için müze çevresinde ki her dükkândan ya da seyyar satıcı gibi satan elemanlardan bilet alabilirsiniz çünkü onlar da dışarıda yere atılan biletleri toplayıp satan adamlar. Eğer bilet alacaksanız; otomatlardan, internet sitesinden ya da gişeden 2 saatlik sıra bekleme sonucunda 16 Euro karşılığında alabilirsiniz. Ücretsiz girilebilen kriterlerden herhangi birini sağlıyorsanız, gişe sırasına girmeyin direkt giriş kapısına gidin. Online bilet alırsanız da sıra beklemeden direkt giriş kapısına gidip içeri girebilirsiniz. En yakın duraklar; Palais Royal - Musée du Louvre, M1, M7 metro.
Palais Garnier: Eğer Opera Binası’nı görmek, fotoğrafını çekmek istiyorsanız ya da bilet alıp opera ve bale izlemeye gidecekseniz; Louve Müzesi’ne arkanızı döndüğünüzde tam sağ çaprazınızda ki Avenue de I’Opera caddesine girip dümdüz devam ettiğiniz zaman yol sizi direkt olarak Opera’ya çıkaracaktır. Opera Binası 1875 yılında Neobarok stile sahip Garnier isimli mimar tarafından Napolyon için yapılmış. Ünlü Phantom of the Opera oyununda karakterin saklandığı yer olarak ve aynı isimli filmde de kullanılmış. Bina içerisinde ayrıca Paris Opera Müze Kütüphanesi bulunuyor, içeriye giriş ücreti 8 Euro. En yakın durak ise ‘Opera’ metro durağı.
Centre Georges Pompidou: Eğer Opera binasını gördüyseniz aynı yoldan geri Louvre Müzesi’ne doğru dönün. Birkaç yüz metre sonra solunuzda dümdüz devam Rue des Petits Champs caddesini göreceksiniz, bu caddeye girin ve düz devam edin. Bu caddenin bittiği yerden sağa Rue Beaubourg caddesine dönün. 100 metre yürüdükten sonra sağınızda göreceğiniz tasarımı ilginç bina Centre Georges Pompidou yani Pompidou Merkezi. Bu bina; 1977 yılında Fransa Eski Başkanı Pompidou’nun modern sanat binası yapılmasını emretmesiyle ortaya çıkmış ve içerisinde; müzeler, sanat galerileri, restoranlar, kafeler, mağazalar, sinemalar, atölyeler ve kütüphaneler bulunuyor. Dış yapısını oluşturan borular gerçekten de binanın altyapı tesisatına ait. Bu boruların mavi olanları havalandırma, yeşil olanları su, sarı olanları elektrik ve kırmızı olanları da yürüyen merdiven ve asansör tesisatlarını oluşturuyor. Bir de binanın etrafını dolaşan yürüyen merdiven ağı var. Binanın içerisine ücretsiz girebilirsiniz ancak müzeler 8-12 Euro arası, terasa çıkıp manzara izlemek isterseniz de ücret 8 Euro. Hiç içine girmeyecek olsanız bile gidin binayı dışarıdan bir görün, dünya üzerinde başka örneği yok. En yakın duraklar; Rambuteau, Chatelet ve Hotel de Ville metro durakları ya da Chatelet-Les-Halles RER durağı.
Hotel de Ville: Pompidou Merkezi’ni gördükten sonra merkez sağınızda kalacak şekilde aynı caddeden Seine Nehri’ne doğru devam edin, nehir kıyısında ve hemen solunuzda Hotel de Ville yani Paris Belediye Binası’nı göreceksiniz. Bina 1628 yılında yapılmış, 1871 yılında çıkan yangında büyük hasar görmüş ve 1874 yılında da restore edilip bugün ki halini almış. 1792 yılında binanın önünde ki meydan olan Place de Grave’e giyotin yerleştirilmiş ve idamlar yapılmış. Giyotin idamı dışında; 1610 yılında IV. Henri’nin suikastcisi Ravaillac’ı, dört bacağından dört ata bağlayıp dört parçaya ayırmışlar. Binanın içerisinde; kişisel odalar hariç diğer odaları ayrıca bilim, sanat ve edebiyata ayrılan salonların bulunduğu Salle de Fetes’i yani Balo Salonu’nu gezebiliyorsunz. Belediye binasının dış yüzündeki 30 heykel Fransız kasabalarını, 108 heykel ise şehirde doğmuş ünlü isimleri temsil ediyor. Belediye binasını münferit gezemiyorsunuz; ya haftada 2 kez yapılan rehberli turlara katılmanız gerekiyor, ya da grup halinde gelmeniz lazım ve bunun için de rezervasyon yaptırmak zorundasınız. Giriş ücretsiz ve en yakın durak Hotel de Ville metro.
Notre Dame Katedrali: Belediye Binası’nı gördükten sonra hemen yanında ki Pont d’Arcole Köprüsü’nü kullanarak Seine Nehri’nden karşıya, İle de la Cite Adası’na geçin. Adaya geçer geçmez hemen solunuzda Paris’in 2 numarası olan Notre Dame Katedrali’ni göreceksiniz. Katedralin yapımına ilk olarak 1163’te Papa III Alexander tarafından başlatılmış, Piskopos Maurice de Sully’nin tasarımıyla 170 yılda bitirilebilmiş ayrıca 130 metre genişliğe ve 35 metre uzunluğunda 69 metrelik kulelere sahip. Aynı anda 9000 kişi ibadet edebiliyor ve 13. Yy’dan kalma pencerelerinde bulunan harika vitrayları ile Fransa’nın en önemli dini noktası. Katedral ilk günden bugüne sürekli genişletilmiş ve büyütülmüş ki zaten gittiğinizde kronolojik fotoğraf sergisinde kendiniz de göreceksiniz. Fransız Devrimi sırasında bir dönem ahır olarak ve bir dönem de şarap mahzeni olarak kullanıldığı için harabe bir hal almış, bunun üzerine Viktor Hugo katedrale dikkat çekmek için Notre Dame’ın Kamburu romanını yazmış böylece katedral tekrar popüler olmuş ve restore edilmiş. Katedralin ana salonuna giriş ücretsiz ancak rehberli turlara katılmak istiyorsanız ücret 8 Euro. Güney kulede, 13 ton ağırlığında ki ünlü Emanuelle Çanı bulunuyor. Kuzey kuleye çıkıp manzarayı izleyebilirsiniz ancak 387 basamağı tırmanmayı göze almanız gerekiyor. İçeride kutsal emanetlerin ve hazinelerin olduğu kısmı da bilet alarak gezebilirsiniz, göreceğiniz kutsal emanetlerin en önemlileri; Aziz Louis tarafından getirilen Hz. İsa’nın dikenli tacı, antik el yazmaları, inciller, dini kıyafetler ve Hz. İsa’nın gerildiği çarmıhtan kalan tahta parçası, çivi ve dikenli tel. Kuleye çıkmak ve hazineleri gezebilmek için almanız gereken bilet 8.5 Euro. Paris fotoğraflarında gördüğünüz o boynuzları olan şeytanımsı heykeller yani Gargoyle’ler de bu katedralin kulesinde bulunuyor. Katedralin önünde bulunan zemine bakarsanız; Zero yani sıfır noktası kabul edilen yuvarlak metal bir plaka görürsünüz, burayı şehrin merkezi olarak kabul ediyorlar ve uzaklıkları bu noktaya göre hesaplıyorlar. En yakın duraklar; Hotel de Ville ve Cite metro, Chatelet ve Les Halles ise RER.
Conciergerie: Katedralin hemen karşısında aynı ada üzerinde iki önemli yapı var. Bunlardan; Seine Nehri’nin, Belediye Binası tarafındaki kıyısında olan yani katedrale arkanızı döndüğünüz zaman sağınızda kalan ve kulelerinden tanıyacağınız yapı Conciergerie. Burası 14. yüzyılda Philippe le Bel tarafından yaptırılmış fakat yine aynı dönemde saray olarak kullanılmaktan vazgeçilip parlamentoya devredilmiş. 1391 yılında hem halk hem de siyasi suçlu mahkûmların cezalarını çekecekleri bir hapishaneye çevrilmiş ancak zengin-fakir mahkûm ayrımı yapılan dönemde, manzaralı odalarda zengin mahkumlar ve daha kötü bakımsız durumda olan odalarda ise fakir mahkûmlar kalmış. Fransız Devrimi sırasında giyotin ile idam edilecek suçluların tutulduğu, Devrimden sonra yine Napolyon gibi önemli isimlerin hapsedildiği yer olarak tarihe geçmiş. Buraya giriş ücretleri; yetişkinler için 7 Euro ve öğrenciler için 5.5 Euro. En yakın duraklar; Hotel de Ville ve Cite metro, Chatelet ve Les Halles ise RER.
Sainte Chapelle: Conciergerie’nin hemen arkasında ki yapı ise Sainte Chapelle yani Aziz Şapeli. Bu şapel; Aziz ünvanına sahip tek kral olan IX. Louis tarafından, 1248 yılında kutsal emanetlerin saklanması için yaptırılmış. Kral Louis, 1239 yılında Haçlı seferine çıkmış ve seferdeyken Bizans İmparatoru’ndan önce Hz. İsa’nın dikenli tacını sonra da çarmıhın parçalarını ve çivileri satın almış, ardından Paris’e getirmiş. İlk zamanlar burada saklanmış ancak daha sonra Notre Dame Katedrali’ne aktarılmış. Kilisenin pencerelerinin uzunluğu 15 metre ve tamamında göz kamaştırıcı vitraylar yer alıyor ayrıca vitraylarda da İncil’den sahneler tasvir edilmiş. Muhtemelen daha önce gördüğünüz kiliselerden ve şapellerden farklı bir yapı o yüzden burayı mutlaka görün derim. Sırf vitraylar için bile görülür. Giriş ücreti 8 Euro ancak Conciergerie ile kombine biletini alırsanız 11 Euro. En yakın duraklar; Hotel de Ville, Pont Neuf ve Cite metro, Chatelet ve Les Halles ise RER.
Pantheon: Şapeli gördükten sonra köprüden anakara kısmına geçin ama belediye tarafına değil diğer tarafa. Ada solunuzda kalacak şekilde Seine Nehri kenarından yürüyün ve Notre Dame Katedrali’nin hemen yanındaki köprünün bağlı olduğu cadde olan Rue-Saint Jacques caddesine girin. Birkaç yüz metre düz devam ettikten sonra hemen solunuzda Pantheon’u göreceksiniz. Kral XV. Louis 1744 yılında gut hastalığına yakalanmış ve iyileşirsem St. Genevieve için bir kilise yaptıracağım diye adak adamış. İyileştikten sonra emir vermiş, 1757 yılında kilisenin yapımına başlanmış ve 1791 yılında bitirilmiş. Kilise daha sonra önemli Fransız kişilerin mezarlarını tutmak için tapınağa çevrilmiş. Tapınağın alt kısmı kripta haline getirilmiş ve şu an; filozof Voltaire, Zola ve Curie çifti, Rousseau, yazar Victor Hugo ve görme engellerin kullandığı kabartma alfabe olan Braille alfabesinin mucidi Louis Braille’in kriptleri yer alıyor. 1851 yılında ünlü astronom Jean Bernard Leon Foucault, dünyanın kendi ekseni ve gezegenler etrafında döndüğünü kanıtladığı ilk deneyini Pantheon’da göreceğiniz sarkaç ile yapmış. Metal sarkacı kubbeye asmış ve salınımlarını takip etmiş, detayları içeride okuyabilirsiniz. Giriş ücreti 7 Euro ve indirimli 4.5 Euro. En yakın duraklar; Jussieu ve Cardinal Lemoine metro durakları ve Luxembourg RER durağı.
Lüksemburg Sarayı ve Lüksemburg Bahçesi: Pantheon’un hemen karşısında, devasa büyüklüğe sahip Lüksemburg Sarayı ve yemyeşil Lüksemburg Bahçesi var. 1612 yılında Louis XIII’nın annesi Marie de’Medici için yapılmış, bahçenin ortasında havuz ve havuzda da binilebilen model botlar ayrıca at binme yerleri, oturmalık ve dinlenmelik yerler var. Parkta iki tane de çeşme bulunuyor. Bu çeşmelerden en ünlüsü ve heybetli olanı, 17. yüzyılda barok tarzda yapılan Fontaine Medicis. Diğeri ise The Fontaine de l’Observatoire çeşmesi ve bu çeşme de 1873 yılında yapılmış. Bahçenin kuzeyinde; 1615 yılında IV. Henri’nin karısı Marie de Medicis için yaptırılan, devrime kadar da Kraliyet Sarayı olarak, Fransız Devrimi’nde hapishane olarak, 2. Dünya Savaşı döneminde Alman Karargâhı olarak, günümüzde de Fransa Senatosu tarafından kullanılan, Medicis’in memleketi olan Floransa stilinde düzenlenen Lüksemburg Sarayı var. Meydanda ki 44 metrelik sütun, Napolyon tarafından 1805 yılında, Austerlitz’deki zaferi taçlandırmak adına yaptırılmış. Meydanda ki heykel ise 1808 yılında yerleştirilen Napolyon Heykeli. Sarayın içi sadece rezervasyonla gezilebiliyor. En yakın duraklar; Odeon metro durağı ve Luxembourg RER durağı.
Pont des Arts: Lüksemburg Bahçesi’nden sonra tekrar Notre Dame Katedrali’nin olduğu ada kenarına inin. Seine Nehri’nin kenarından ada ve daha sonra da şapel sağınızda kalacak şekilde devam ettiğiniz zaman; sağınızda kalan köprülerden, üzerinde ki asma kilitlerden tanıyacağınız köprü Pont des Arts yani Sanat Köprüsü. Köprünün bir özelliği yok, Avrupa’nın her yerinde göreceğiniz asma kilit takıp dilek dileme hurafesine maruz kalan gariban bir köprü. İsterseniz fotoğrafını çekin, isterseniz kilit asın, isterseniz de selam verip yolunuza devam edin.
Orsay Müzesi: Sağınızda Sanat Köprüsü’nü geçip, yine nehir kenarından birkaç yüz metre daha yürüdükten sonra hemen solunuzda Orsay Müzesi’ni göreceksiniz. Bina ilk olarak, 1900 yılında düzenlenen Paris Evrensel Sergisi için tren istasyonu olarak yapılmış ki zaten siz de Orsay Müzesi’ni gördüğünüz zaman anlayacaksınız. 1986 yılına kadar farklı görevler üstlenmiş, 1986 yılında ise müzeye dönüştürülmüş. Müzede; Van Gogh, Renoir, Paul Cezanne, Degas, Edouard Manet ve Claude Monet gibi ünlü ressamların tabloları, Rodin ve Claudel gibi heykeltıraşların heykelleri ve mobilyalar yer alıyor. Giriş ücretleri 11 Euro ve öğrenci 8.5 Euro ayrıca bileti online alırsanız sıra bekleme derdinden kurtulursunuz. Kapıda metrelerce kuyruk oluyor o yüzden içeriye girmeniz 1 saati bulabilir. En yakın duraklar; Solferino metro durağını ve Musee d’Orsay RER durağı.
Des Invalides: Orsay Müzesi’ni gezdikten sonra, Eiffel Kulesi’ne doğru ara sokaklardan geze geze haritanızdan ya da navigasyonunuzdan takip ederek Des Invalides’i bulun. Burası; 1671 yılında Kral Louis XIV tarafından, savaş nedeniyle hasta veya gazilere sığınak olması için yaptırılmış. İçerisinde hastane, müze ve Napolyon’un mezarı bulunan Dome Kilisesi yer alıyor ayrıca savaş döneminde 4000 gazinin sığındığı bir kompleks. Dome Kilisesi Kraliyet mezarlarının defnedilmesi için sonradan eklenmiş. İçerisinde ki askeri müze dünyanın en kapsamlı ordu müzesi; üniforma, silah, zırh ve tarih koleksiyonuna sahip ayrıca Türkiye, Çin, Japonya ve Hindistan gibi ülkelerden getirilen parçalar da bulunuyor. Plan ve Rölfey Müzesi’nde de Fransız haritaları, savaş mevzilerinin rölfeyleri vs. var. Giriş ücretleri; yetişkinler için 8.5 Euro ve indirimli 6.5 Euro. En yakın duraklar; Latour Maubourg ve Varenne metro durakları. Bu kompleksin yanında ünlü Heykeltıraş Rodin’in eserlerinin sergilendiği Rodin Müzesi var, dilerseniz onu da gezebilirsiniz. Bahçesini gezmek isterseniz 1 Euro, komple müzeyi gezmek isterseniz 6 Euro.
Yukarıda saydıklarımın tamamı şehir merkezinde yer alan, birbirine yakın ve yürüyerek kolayca gezilebilecek konumda olan noktalar. Bunların haricinde şehir merkezinde olan ancak diğer noktalara biraz uzakta kalan ve toplu taşıma kullanarak gitmeniz gereken turistik noktalar da var. İsterseniz yürüyerek de gidebilirsiniz, orası size kalmış. Bunlardan ilki;
Montmartre: Pablo Picasso, Salvador Dali, Claude Monet, Utrillo, Vincent van Gogh, Amedeo Modigliani gibi ünlü ressamların da çalışma yaptığı Montmartre yani Ressamlar Tepesi. Bu tepenin inanılmaz güzellikte bir Paris manzarası var. Tepede bulunan meydanda özgün çalışma yapan ressamlara portrenizi ya da karikatürünüzü çizdirebilir, kafelerde kahve içebilir, restoranlarda yemek yiyebilir, publar da şarap içebilir, sadece tepe üzerinde gezi düzenleyen turlara katılabilir, 6 Euro karşılığında tepeyi gezdiren mini trenlere binebilir ya da seyyar satıcılardan bir şeyler alabilirsiniz. Tepeye çıktığınız zaman göreceğiniz top cambazının adı Iya Traore. Aslen Gine’li olan dünyaca ünlü bu cambaz; PSG futbol takımında profesyonel olarak top koşturmuş, 3 kez Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş, 40tan fazla ülkede freestyle şovlar yapmış ve onlarca ödül almış. Tepede sizi karşılayacak olan kilise, Sacre Couer Kilisesi. Kilisenin yapımı 1914 yılında tamamlanmış ve Prusya-Fransa savaşında ölen 58bin askerin anısına inşa edilmiş. 1885 yılından beri, ölenlerin ruhu için rahipler tarafından 24 saat dua okunuyor. İçerisinde Fransa’nın en büyük mozaiği ve kulesinde 19 tonluk ağırlıyla Fransa’nın en büyük çanı bulunuyor. Beyaz travertenli bu kilisenin kubbesine çıkıp, Eiffel Kulesi’nden sonra ki en yüksek noktadan manzara izlemenin bedeli 5 Euro. Tepeye ulaşmak için M2 metro ile Anvers durağında ya da M12 metro ile Abbesses durağında inip fünikülere binebilir ya da Pigalle durağında inip Montmartrebus’a binebilirsiniz. Eğer mini tren turlarına katılmak isterseniz; yolcularını metro durağından alıyor ve tekrar metro durağına bırakıyor, tur 40 dakika sürüyor ve 6 Euro ödüyorsunuz. Bunların dışında metrodan indikten sonra yürüyerek de çıkabilirsiniz, biraz tırmanır yorulursunuz ama paranız cebinizde kalır. İndila’nın Derniere Danse klibinin bazı sahneleri de burada çekilmiş ama Eyfel Kulesi’nin göründüğü sahneler montajlanmış yani İndila’nın baktığı manzara aslında orada yok.
La Defense: Burası diğer noktalardan biraz daha uzak konumda, metroyla gidebilirsiniz ama ben her zaman ki gibi yürüyerek gitmenizi tavsiye ederim. Aslında buraya ‘Yeni Paris’ diyebiliriz, İstanbul/Maslak ya da Berlin/Postdamer Platz’a benziyor. Gökdelenlerin, iş merkezlerinin, alışveriş merkezlerinin, pasajların, mağazaların ve dükkânların yer aldığı, tam ortasında ise bir tak olan ve çatısına çıkarak manzara izleyebileceğiniz bir bölge.
Pere Lachaise Mezarlığı: Son olarak şehir merkezinde ama az biraz uzak konumda olan gidilesi nokta; Paris’teki en büyük ve dünyadaki en ünlü mezarlardan birisi olan Pere Lachaise Mezarlığı. Bu mezarlık belirli bir dine mensup olanların gömüldüğü bir mezarlık değil, kozmopolit bir mezarlık yani Hristiyan, Müslüman, Yahudi, Budist, Ateist ya da Şaman’ın yan yana gömüldüğü bir mezarlık. Mezarlar alışılmışın dışında anıt gibi dizayn edilen yüksek yapılar. Bu mezarlıkta yatan bazı ünlüler; Ahmet Kaya, Yılmaz Güney, La Fontaine, Oscar Wilde, Jim Morrison, Chopin, Molière ve Édith Piaf. Bizi ilgilendirenlerden Ahmet Kaya 71. bölümde ve Yılmaz Güney ise 62. bölümde yatıyor. Mezarlık içerisinde bir de Krematoryum var ve bunun çevresinde galeriler şeklinde düzenlenmiş bölmeler bulunuyor, bu bölmelerin içinde de yakılmış ölülerin külleri saklanıyor. Eğer gidecekseniz mezarlık girişinde bir tane harita alın, kimlerin mezarına gidecekseniz ona göre haritadan baka baka gidersiniz. En yakın durak; M2 ve M3 Pere Lachaise durağı.
Paris’te şehir dışında kalan ama mutlaka görülmesi gereken 2 yer var. Bunlardan birisi Versay Sarayı diğeri ise Disneyland.
Versailles (Versay Sarayı): Bu saray, 1668 yılında 14. Louis tarafından 10bin kişi çalıştırılarak inşa ettirilmiş. Şu an dünyanın en büyük sarayı ve Unesco Dünya Mirası listesinde yer alıyor. İçerisinde 1300 oda, şapel ve opera salonu var ama hiç tuvalet yok. ABD ile İngiltere arasında 1782 yılında yapılan anlaşma ve I. Dünya Savaşı sonunda, mağlup Almanya ile müttefikler arasında yapılan anlaşma bu sarayda imzalanmış. İçerisinde bulunan Aynalı Salon 400 ayna ile kaplı ve 75 metre uzunluğunda. Daha önce herhangi bir sarayda görmediğiniz kadar büyük bir bahçesi ve bahçesinde ise; Apollo heykeli, fıskiyeler, havuzlar, labirentler ve kralların tekne turu yapabilmesi için yapay bir göl yer alıyor. Yine bahçe kısmında Grand Trianon ve Petit Trianon olmak üzere iki saray daha, avlular, çeşmeler ve ahırlar bulunuyor. Aynı anda 20bin kişinin ikamet edebildiği bir saray. Sarayı 3-4 saatte gezmek mümkün değil, sabah erkenden gidin ve öğleden sonra çıkın ancak vaktiniz varsa tam gün kalmalısınız. Bahçesini yürüyerek gezemem derseniz golf arabası kiralayabilir ya da mini trenlere bilet alabilirsiniz. Giriş ücretleri şöyle; Nisan-Ekim arasında tüm saray hafta içi 20 Euro ve hafta sonu 25 Euro, Kasım-Mart arasında hafta içi 16 Euro ve 18 yaşından küçükler ücretsiz. Chateau yani sadece saray kısmı 13.50 Euro, müze kart sahipleri ve 18 yaş altına ücretsiz. Marie-Antoinette’s Estate ve Grand Trianon biletleri Nisan-Ekim arasında 9 Euro, Kasım-Mart arasında 5 Euro ve 18 yaş altına ücretsiz. Grandes Eaux Musicales biletleri Nisan-Ekim arasında 8 Euro, 18 yaş altına 6 Euro ve 10 yaş altındakilere ücretsiz. Eğer kapıda sıra beklemek istemiyorsanız siz siz olun biletinizi online alın. Saray, Paris’in 25 km dışında kalan Versailles şehrinde yer alıyor ve buraya ulaşımı trenle sağlamanız gerekiyor. Durak; Versailles Rive Gauche RER durağı. Gitmeden önce son zamanların popüler dizilerinden birisi olan Versailles’ı mutlaka izleyin derim.
Disneyland: Paris’e kadar gitmişseniz ve vaktiniz de varsa mutlaka Disneyland’ı görme planınız vardır. Disneyland’ın bir eğlence kompleksi olduğunu herkes biliyor. Ben kabataslak bir şeyler yazayım siz yine gitmeden önce kendi sitesinden ya da farklı sitelerden detaylarını iyice öğrenin, öyle gidin. Disneyland 2 ana bölüm ve konaklayabileceğiniz 7 ayrı otelden oluşuyor; ilk bölüm yani esas oğlan 5 ayrı kısımdan oluşan Disneyland Park ve ikinci bölüm Walt Disney Studios Park. Disneyland Park’ın kısımlarından birincisi; Amerikan kasabası konseptine sahip olan, sağlı sollu alışveriş yapabileceğiniz dükkânlar ve yemek yiyebileceğiniz yerler bulunan, tam karşısında Disneyland’ın her fotoğrafında göreceğiniz o ünlü Uyuyan Güzel’in şatosu olan Main Street USA. İkincisi; Amerikan Vahşi Batı konseptinde tasarlanmış Thunder Mesa Teknesi, Big Thunder Mountain roller coasterı ve korku evi Phantom Manor’u bünyesine alan Frontierland. Üçüncüsü; keşif bölümü olan Indiana Jones Roller Coaster’ına binebileceğiniz, yer altı hapishanelerinden ve savaşan kalyonların arasından geçen Pirates of the Caribbean ile su üzerinde bir kayıkla ilerleyeceğiniz Adventureland. Dördüncüsü; daha çok çocuklara hitap eden, çocukların tekneyle gezinti yapabileceği Fantsayland. Beşincisi ise; bilim kurgu ve uzay temalı olarak tasarlanan Space Mountain Mission 2 roller coasterına binip aya yolculuk yapabileceğiniz Discoveryland. Walt Disney Studios Park ise; Disneyland’ın nasıl yapıldığına birebir şahit olacağınız, film ve çizgi filmlerin stüdyolarını görebileceğiniz, Rock treni olan Rock’n Roller Coaster’a binebileceğiniz, korku asansörü olan Twilight Zone Tower of Terror’e binip serbest düşüş yapabileceğiniz, en güzeli de Studio Tram Tour’a katılıp tramvaya binerek kendinizi Hollywood film sahnelerinde hissedeceğiniz, sel baskınlarına, patlamalara, yangınlara ve depremlere mahsur kalacağınız bölümü. Disneyland’da en az 1 tam gününüzü geçirecek vaktiniz varsa öyle gidin yoksa paranız boşa gider. Biletlerin çok farklı çeşitleri var; standart 2 park yetişkinler için 74 Euro, çocuklar için 67 Euro ve online 53 Euro. Ekstraları olan sınırsız 2 park bileti; yetişkinler için 84 Euro, çocuklar için 77 Euro ve online 63 Euro. Disneyland içindeki en ünlü 6, Walt Disney Studios içinde ise en ünlü 3 aktiviteye katılabileceğiniz mini bilet olan fastpass; yetişkinler için 62 Euro, çocuklar için 55 Euro. Yoğun olan oyuncakların önündeki makinelere okutarak randevu alacağınız ve saatiniz geldiğinde sıra beklemeden girebileceğiniz bilet seçeneği olan Free fastpass 64 Euro. Son olarak Paris şehir merkezinden sizi alacak olan shuttle servis ve 2 parkı içeren biletler ise 99 Euro. Isic kartınız varsa 2 park bileti 52 Euro’ya geliyor, bilginiz olsun. Şimdi gelelim içeriye girişin çakallığına; Disneyland’da kullanılan bilet girişte sadece ‘kontrol ediliyor’ yani ne delgeçle deliniyor, ne üzerine kaşe basılıyor ne de koçanı yırtılıyor. Eğer tek kişiyseniz; çıkış kapısına gidiyorsunuz, şansınız yaver gider de birileri sıkılıp erken çıkmak isterse çıkan kişiye yapışıp biletini alıyorsunuz ve o biletle içeriye giriyorsunuz. Eğer iki ya da daha fazla kişiyseniz; bir tane bilet alıyorsunuz, birisi o biletle giriyor, sonra en yakın demir parmakların birinden size veriyor, aynı biletle siz giriyorsunuz ve bu böyle tekrarlıyor. Disneyland Paris’in 32 km dışarısında bulunuyor, ulaşım seçenekleri; bileti 9 Euro olan RER A ile Chessy durağında inmek, Eurostar ve TGV trenleri, Charles de Gaulle ve Orly Havaalanları’ndan VEA Shuttle servisleri ve ulaşım dahil kombine bilet alırsanız merkezden bineceğiniz shuttle otobüsler. Disneyland’ın cep telefonu uygulamasını indirin baya kullanışlı; aletlerin yoğunluğunu, kapalı, açık ya da arızalı olma durumlarını görebiliyorsunuz.
Moulin Rouge: Paris’te eğer kabare görmek ve Revü izlemek istiyorsanız iki tane seçeneğiniz var. Bunlardan ilki dünyanın en eski kabaresi olan Moulin Rouge; burası sex shopların, striptiz clupların vb. olduğu Pigalle Bölgesi’nde Clichy Bulvarı’nda yer alıyor ve 1889 yılında açılmış. Memeleri fora olan uzun boylu uzun bacaklı güzel kızlar ile yakışıklı erkeklerin Revü şovunu, CanCan dansını, müzikalleri, akrobat şovlarını vs. izleyeceğiniz bir kabare. Normalde içeriye şık kıyafet ile girme zorunluluğu var ama uygulanan bir kural değil, herkes gündelik kıyafeti ile girebiliyor. Fiyatlar şov+yemek ve şov+1 şişe şarap olarak belirleniyor; yemeklisi 180-200 Euro, şaraplısı 100-110 Euro. 21.00 ve 23.00’da olmak üzere iki şov var; 21.00 seansı daha pahalı, rezervasyonsuz girmeniz imkânsız ki zaten kapıda bilet satılmıyor. Fotoğraf çekmek yasak diyorlar ama flashı kapatıp çekebilirsiniz. Buraya ulaşımı; metronun Anvers, Blanche ve Abbesses duraklarında inerek sağlayabilirsiniz. Buraya gidecekseniz mutlaka Nicole Kidman’ın Moulin Rouge filmini izleyip öyle gidin. Diğer kabare ise Şanzelize Caddesi’nde bulunan Lido Show. Buranın da olayı aynı ama fiyatlar Moulin Rouge’a kıyasla daha ucuz, 50-60 Euro civarına bilet alabilirsiniz ve aynı kurallar burada da geçerli.
Paris Hakkında Faydalı Bilgiler;
Paris Pass: Paris Avrupa’da göreceğiniz en pahalı şehirlerden birisi; müzeler pahalı, ulaşım pahalı, konaklama pahalı, aktiviteler pahalı. Eğer Paris’te toplu taşıma kullanmak istiyorsanız, Paris’in her yerini gezmek gibi bir düşünceniz varsa ve sıra beklemek istemiyorsanız mutlaka Paris Pass alın. Bu kart ile; 60 müzeye yani sizin gireceğiniz her yere ücretsiz giriyor ve sıra beklemiyorsunuz, tüm toplu taşıma araçlarını ücretsiz kullanabiliyorsunuz ayrıca hop-on hop-off otobüs turuna, bot turuna, şarap tadım turuna, opera turuna, Paris’in 3D filmini izleyeceğiniz Paris Story’e, balmumu müzesine, Montparnesse gökdeleninin 56. katına çıkacağınız tura ve Dali Müzesi turuna ücretsiz katılabiliyorsunuz. 2 günlük kartlar 117 Euro, 4 günlük kartlar 173 Euro ve 6 günlük kartlar ise 210 Euro. 117 Euro gözünüze çok görünmesin, yukarıda saydıklarımın hepsini gezecek ve aktivitelere katılacak olursanız zaten bu fiyatın 4-5 katını ödersiniz. Paris’te bilet alırken fiyatları iyice inceleyin; kimlere ücretsiz, kimlere indirimli, hangi yaş aralığı kaç Euro, öğrenci bileti ne kadar vs. iyice bir bakın öyle alın çünkü müzelerde kırk çeşit fiyat oluyor.
1- Paris’in her noktasını yürüyerek gezemezsiniz, illa ki metro ve tren kullanacaksınız ancak benim verdiğim rotayı takip ederseniz toplu taşımayı en aza indirebilirsiniz. Paris’i 2 ya da 3 günde gezebilmek mümkün değil o yüzden verdiğim rotayı kendi zamanınıza göre bölün ve ertesi günler kaldığınız yerden devam edin.
2- Toplu taşıma kullanacaksanız 10lu biletlerden alın çok daha hesaplı oluyor; 10’lu bilet 13 Euro, tek kullanımlık bilet 1.70 Euro.
3- Paris’in hırsızı çok meşhur o yüzden paranıza, cüzdanınıza ve çantanıza iyi sahip çıkın özellikle bir yerde sıra beklerken ve metroya bindiğinizde. Saat 20.00’den sonra sokaklarda gözleri felfecir okuyan zenci elemanlardan başka kimsenin olmadığını göreceksiniz, bunu daha önce de duymuşsunuzdur. Paris akşam olduğunda bildiğiniz sidik kokuyor ve buna kalıbımı basarım. Abartılıyor diyenlere itibar etmeyin, akşam olunca Gare de Nord’a gidin kendiniz bizzat koklayın.
4- Paris’in şebeke suyu içilebilir durumda o yüzden para verip de su satın almayın, herhangi bir musluktan doldurup içebilirsiniz. Şişe su almak isterseniz küçük suyun fiyatı 3 Euro.
5- Taksiye binme gafletinde falan bulunmayın, öyle Avrupa ülkesindesiniz diye güvenmeyin çünkü taksici her yerde taksicidir, dikkat edin. Binecekseniz de önceden fiyatı konuşun öyle binin, taklaya gelmeyin.
6- Çantanızı bırakmak isterseniz; tüm tren garlarında ve tüm havaalanlarında locker var. Küçük dolaplar günlük 5.5 Euro, büyük dolaplar günlük 7.5 Euro.
7- Dışarıda sabahlamayı düşünüyorsanız; eğer Gare de Nord’da yatacaksanız sakın alt katta yatmayın, hem leş gibi kokuyor, hem zenciler kol geziyor, hem güvenli değil, hem de ayakaltı. Üst kata çıkın, köşelere ve özellikle halıflex döşenmiş olan yerlere yatın, alt katta yatarsanız kesinlikle bir şeyler çaldırırsınız. Havaalanlarında çok rahat yatabilirsiniz ayrıca çadırınız varsa Eiffel’in olduğu parkta kuytulara kurabilirsiniz ya da aynı parkta tulumu çekip yatabilirsiniz. Uyuklamak isterseniz de Gare de Nord’un karşısındaki Mc Donald’s 24 saat açık, masada uyuyabilirsiniz.
8- Paris’te tüm müzelerde, meydanlarda, garlarda ve havaalanlarında wi-fi var, aklınızda bulunsun.
9- Bilet alacağınız yerlerde öğrenci indirimi istemeyi unutmayın. Isic kartınız yanınızda olsun yoksa Türkiye öğrenci kimliğinizi kullanın. Hangi ülkede okuduğunuzu sorarlarsa Yunanistan falan deyin zira AB üyesi olmayan ülke vatandaşlarının öğrencilerini öğrenciden saymayabiliyorlar. Özellikle Louvre Müzesi’nde ve Disneyland’da.
10- Ucuz market ararsanız ki mecbur arayacaksınız; Carrefour’a dalın fiyatlar çok uygun, marketler büyük ve aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Marketlerde bulunan mikrodalga fırınlarda sandviçinizi ısıtabilirsiniz. Diğer ucuz market seçenekleriniz ise Norma, Lidl ve Franprix.
11- Kahvaltı için Subway’den büyük boy sandviç yaptırın, ikiye böldürün yarısını sabah yarısını öğlen yiyin ki iki öğünü de aradan çıkarmış olun. Isic kartınızı gösterin ve öğrenci indirimi isteyin. Ayrıca Paris’e her yerde fırın bulabilirsiniz, Carrefour’da kesin bulursunuz dayanın hamur işine tok tutar.
12- Paris’te mutlaka tekne turuna katılın. Eğer Paris Pass Card alırsanız zaten ücretsiz tekne turu hakkınız var. Eiffel’in karşısında köprü altından kalkan teknelere binebilirsiniz, yemeksiz standart turların fiyatı 13 Euro.
13- Çok paranız varsa; Şanzelize Caddesi’nde 1 turluk kiralanan Ferrari’lere binin, şeklinizi koyun, video çekin arkadaşlarınıza havanızı basın. Yalnız 100 Euro istiyorlar haberiniz olsun.
14- Paris’e kadar gitmişken zamanınız varsa iki adım mesafede ki Brüksel’e de gidin derim, 1 günde halledersiniz.
15- Gitmeden önce Paris’le ilgili bildiğiniz filmleri izleyin, örneğin; Woddy Allen’ın Paris’te Gece Yarısı filmi.
16- Parfümü Fransızlar bulmuş çünkü senede bir kere yıkandıkları için çok kötü kokuyorlarmış bu yüzden kokuyu bastırması için icat edilmiş. Saraylara tuvalet yapılmamış çünkü asiller istedikleri yere 'yaparmış' ki zaten öyle yapıyorlarmış. Sarayda çalışan diğer çalışanlarda lazımlığa yapıp camdan dışarı döküyorlarmış. Gelin çiçeğini Fransızlar bulmuş; Fransa’da kızlar senede sadece Mayıs ayında yıkanırlar ve Haziran ayında evlenirlermiş ancak yine de kokuyu bastıramazlar, kokuyu bastırması için ellerinde çiçek taşırlarmış. Topuklu ayakkabıyı Fransızlar bulmuş, çünkü sağa sola 'yaptıkları' için ayaklarına bulaşmasını istemiyorlarmış hatta Kral 14. Louis’in tasvir edildiği tablolarda da ayağında topuklu ayakkabı görebilirsiniz. Cibinliği Fransızlar bulmuş, çünkü sağa sola 'yaptıkları' için ortalık sinekten, böcekten, fareden geçilmiyormuş, bu haşerat uyurken üstlerine gelmesin diye cibinliği icat etmişler. Veba hastalığını Fransızlar yaymış çünkü evde tek bir fıçının içinde sırayla tüm ev ahalisi aynı suyla yıkanıyormuş. Özetle bize medeniyet öğretmeye çalışan bu milletin ataları; bizim hamamlarımız, banyolarımız, tuvaletlerimiz varken pislik içinde yüzüyorlarmış.
*Paris’te kaç gün kalınır diye sorarsanız; Avrupa turu yapıyorsanız 3 gün, sadece Paris olarak gitmişseniz en az 5 gün kalmanız gerekir ancak rahat rahat gezmek isterseniz bir hafta idealdir.
Yorumlar