Ohrid
“Gezmek bir zamanlar insan ve evren arasında var olan uyumu tekrar kurar.” Anatole France
OHRİD GEZİ REHBERİ;
Ohrid benim Eylül ayında yaptığım Balkanlar turumun Tiran’dan sonraki durağıydı ve en fazla vakit geçirmek istediğim, geçirdiğim vakitten en fazla keyif aldığım Balkan şehirlerinden birisiydi diyebilirim. Tüm Balkanlar genelinde mutlaka tekrar geleceğim dediğim nadir şehirlerden birisi. Balkanların en fazla tercih edilen şehirlerinden. Bir seyahatten beklentiniz her ne olursa olsun, Ohrid’in bu beklentinizi karşılayacağından eminim zira o kadar geniş bir yelpazeye sahip ki şehirde adeta yok yok. Hala Osmanlıdan izler barındıran, insanı ve kültürü bizi yansıtan, yemekleri bize benzeyen, tam anlamı ile bizden bir şehir.
Makedonya’nın (yeni adı ile Kuzey Makedonya) en güzel, en turistik şehri olan Ohrid, Kiril Alfabesinin doğduğu yer olarak biliniyor ve güzelliği dillere destan Ohrid Gölü ile meşhur. Yaklaşık 3 milyon yıllık geçmişe sahip Ohrid Gölü, her 10 yılda bir suyunun komple değişiyor olması sebebiyle dünyanın en temiz göllerinden birisi ve Avrupa’nın da hem en derin hem de en eski krater gölü olma unvanına sahip. Ohrid için Makedonya’nın incisi denilir ve gerçekten de inci denilince Avrupa’da akla gelen ilk şehir Ohrid’dir zira sadece Ohrid Gölü’nde yaşayan Patişa isimli balığın pullarından elde edilen inciler dünya genelinde oldukça ünlüdür. UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’nde bulunan Ohrid’in Safranbolu’yu andıran tarihi evlerin yer aldığı Arnavut kaldırımlı ara sokaklarında ve göl kenarında yapacağınız huzur dolu bir yürüyüş, kendinize verebileceğiniz en güzel hediyelerden birisi. Ohrid elbette sadece bir gölden ibaret değil; yüzlerce yıllık kiliseler, manastırlar, camiler, muhteşem bir manzaraya sahip tarihi kale, antik tiyatro, yemyeşil ormanlar, nehirler, balık ve et restoranları, otoritelerce kabul gören leziz şarapları ve daha fazlası. Kısaca yeme, içme, din, tarih, kültür, doğa veya yaz turizmi, aradığınız her neyse Ohrid’de bulabileceğinizden emin olun. Din demişken; Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ne göre zamanında Ohrid’de 365 adet kilise varmış, bu yüzden Balkanların Kudüs’ü olarak da adlandırılır ancak bu 365 kiliseden sadece 40 tanesi günümüze ulaşmayı başarabilmiş. Balkanların en güzel adreslerinden biri olan ve hatta tanrının cenneti yaratırken bir damlasını yeryüzüne düşürdüğü, o damlanın düştüğü yerin de Ohrid olduğu rivayet edilen bu şehrin kesinlikle gezilecek yerler listenizin üst sıralarında olması gerekiyor.
ULAŞIM: Ohrid’e ulaşmak için birçok farklı alternatifiniz var. İlk olarak ülkemizden havayolu ile gitmek istiyorsanız Üsküp Büyük İskender Havaalanı’na inmeli, oradan otobüsle Ohrid’e geçmelisiniz zira Ohrid’de bir havalimanı yok. Üsküp için en iyi alternatif Pegasus Havayolları ve bilet fiyatları da dönemlik olarak 350-400 Lira civarında değişiyor. Diğer bir seçenek de Türk Hava Yolları ama bilet fiyatları arasında ciddi fark var, yine de tercih sizin. Üsküp’e indikten sonra şehir merkezine gitmenize gerek yok, direkt olarak Üsküp Havalimanı’ndan Ohrid’e giden otobüslere binebilirsiniz. Üsküp Havalimanı ile Ohrid arası yaklaşık 200 km ve bilet fiyatı da yaklaşık 10 Euro. Dilerseniz Üsküp şehir merkezine geçip, daha sonra otobüs terminalinden kalkan otobüslere binerek de Ohrid’e kolayca ulaşabilirsiniz. Üsküp otobüs terminalinden Ohrid’e sürekli otobüs seferi düzenleniyor; gişeye gidiyorsunuz ve Ohrid’e gideceğinizi söylüyorsunuz, görevli size saatleri gösteriyor, birini seçiyorsunuz ve biletin üzerine yazan peronda bekliyorsunuz, yolculuk yaklaşık 3-3.5 saat sürüyor ve bilet fiyatı da yaklaşık 8 Euro. Eğer hafta sonu kaçamağı için uygun bir yerler arıyorsanız Kuzey Makedonya’yı kesinlikle tavsiye ederim. Üsküp Havalimanı’na indikten sonra araç kiralayabilir, rahat rahat hem Üsküp’ü hem Matka Kanyonu’nu hem Struga’yı hem de Ohrid’i gezebilirsiniz. Eğer böyle bir düşünceniz varsa Rentalcars adresini kullanarak saniyeler içinde size uygun bir araba kiralayabilirsiniz. Üsküp için uçak biletlerini ise dilerseniz Pegasus adresinden, dilerseniz de Skyscanner adresinden sorgulayabilir veya satın alabilirsiniz.
Yukarıda da bahsettiğim üzere Ohrid benim Tiran’dan sonraki durağımdı. Tiran’dan Ohrid’e; 12.30 ve 16.00 saatlerinde olmak üzere günde sadece iki sefer düzenleniyor, bu yüzden eğer yaz aylarında gitmişseniz yoğunluk olma ihtimaline karşı biletinizi bir gün öncesinden almanızı tavsiye ederim. Tiran otobüs terminali şehir merkezine 20 dakika uzaklıkta ve Ohrid biletleri 6 numaralı gişede, Hak-Bus firması tarafından satılıyor. Bilet fiyatı 13 Euro, mesafe 130 kilometre, yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor ve otobüsler çok eski. Balkanlar genelinde otobüslerde koltuk numarası olmuyor, kafanıza göre bir koltuk seçip oturuyorsunuz ve yanınıza alamayacağınız her bagajınız için parça başına 1 Euro ödemeniz gerekiyor. Genellikle Balkan ülkelerinde gümrük geçişleri çok rahat oluyor; pasaport polisi otobüse biniyor, pasaportları toplayıp götürüyor, kaşeleyip geri getiriyor ama Kuzey Makedonya için bu durum geçerli değil. Otobüs üstü kapalı bir garaja çekiliyor, bütün yolcular çantalarını alıp sıraya giriyor, polisler tek tek kontrol ediyor, otobüs narkotik köpekleri ile aranıyor, kısa kısa sorgular yapılıyor ve sorun çıkmazsa herkes otobüse geri biniyor. Ardından da pasaportlar mühürleniyor. Olur da çantanızda veya üzerinizde sakıncalı bir şey unutursanız ya cüzdanınız hafifler ya da geceyi nezarethanede geçirirsiniz. Eğer Tiran’dan Ohrid için otobüs saatleri size uymuyorsa yine Hak-Bus firmasına ait gişeden; 09:55, 11:30, 12:45, 14:30, 15:30, 16:45, 17:00, 18:00 ve 19:55 saatlerinde kalkan Struga otobüsleri için bilet alabilirsiniz. Struga-Ohrid arası yaklaşık 20 km, yani Stuga’ya ulaştıktan sonra yoldan geçen minibüsleri durdurarak ve araçlara otostop çekerek kolayca Ohrid’e geçebilirsiniz.
Ohrid otobüs terminali şehir merkezine yaklaşık 3 km uzaklıkta bulunuyor ve ulaşım için iki alternatifiniz var; otobüs ve taksi. Çok sık otobüs seferi yok, ya sabredip bekleyecek ve otobüse bineceksiniz ya da kapıda bekleyen taksicilerin birisiyle anlaşacaksınız. Tabi çantanız ağır değilse yürüyerek gitmeyi de tercih edebilirsiniz, en fazla 20 dakikada şehir merkezine ulaşmış olursunuz. Mesafe çok kısa olmasına rağmen taksicilerin bazıları ağzını 20 Euro’dan açıyor, sakın ola böyle bir tuzağa düşmeyin. Terminalden şehir merkezine giden taksilere vereceğiniz para maksimum 5 Euro, o da eğer iyi bir pazarlıkçı değilseniz. Ben otobüsü beklemediğim için taksi ile anlaştım ve şehir merkezinin biraz yüksek bir yerinde kalan hostelimin kapısına kadar götürmesi için 5 Euro’ya anlaştım, hesabınızı buna göre yapın. Taksicilerin neredeyse hepsi Türkçe biliyor, anlaşma konusunda bir sorun yaşayacağınızı düşünmüyorum. Eğer bir arkadaş grubu ile geziyorsanız veya Üsküp’ten bir grupla beraber Ohrid’e geçmeyi düşünüyorsanız mutlaka Üsküp’te bir taksici ile anlaşın derim. Toplamda 50-60 Euro para ödeyerek hem hızlı hem de konforlu bir yolculukla Ohrid’de konaklayacağınız yerin kapısına kadar gidebilirsiniz. Unutmadan ekleyeyim; bir diğer ulaşım seçeneği de Blablacar isimli uygulama; kalkış ve varış yerini seçerek sizinle aynı tarihlerde özel aracı ile seyahat edecek birine uygun bir ücret ödeyerek yol arkadaşı olabilirsiniz. Yolculuk aramak için Blablacar adresini ziyaret edebilirsiniz. Balkanlar genelinde otobüs biletlerini Balkanviator, Busbud ve Busticket4me adreslerinden satın alabilirsiniz. Dilerseniz bu adreslerden otobüs seferlerini öğrenebilir, ardından terminal içerisinde bulunan gişeden de biletinizi alabilirsiniz. Biletinizi online alırsanız mutlaka çıktısını yanınızda bulundurun derim çünkü genellikle otobüs kaptanları telefondan gösterilen biletlere itibar etmiyor.
KONAKLAMA: Ohrid küçük bir şehir olduğu için nerede konaklarsanız konaklayın gezilecek yerlere 10-15 dakikalık yürüme mesafesinde olacaksınız. Tabi benim gibi biraz yüksek bir konumda yer alan bir yer seçerseniz yokuş yukarı çıkarken biraz zorlanabilirsiniz. Ben Sunny Lake Hostel isimli hostelde konakladım ve gerçekten çok memnun ayrıldığımı söyleyebilirim. Dediğim gibi tek sıkıntısı biraz yüksek bir konumda yer alması ama bu durum aynı zamanda bir avantaj zira balkonundan çok güzel manzaralar seyredebiliyorsunuz. Diğer seçeneklere bakarsanız en yüksek puan alan ve en fazla tercih edilen hostellerden birisi olduğunu görebilirsiniz. İmkan açısından oldukça iyi, her bütçeye uygun oda mevcut, hatta yaz aylarında giderseniz bahçe bölümüne serilen yataklarda çok daha uygun fiyata kalabilirsiniz. Mutfağı, odaları, hem içeride hem de bahçede yer alan ortak alanları gayet güzel. Fiyatı da uygun, ben dört kişilik odaya gecelik 11 Euro ödemiştim, kesinlikle bu hosteli tavsiye ederim. Hem uygun fiyatlı hem de ortam ve imkanlar açısından şehrin en iyilerinden birisi. İlla hostelde kalmanıza gerek yok, Ohrid’de bütçenize uygun otel de bulabilirsiniz. Diğer hostel seçeneklerini Hostelworld adresinden ve otel seçeneklerini ise Booking adresinden kontrol edebilirsiniz.
YEME-İÇME: Balkan ülkelerinin hepsinde en meşhur yemek; İnegöl köfte gibi yapılan, adına ćevapi ya da ćevapčići denilen kebap. Aynı köfteyi yassı şekilde de yapıyorlar, adı pljeskavica. Büyük bir hamburger köftesi gibi düşünün, ayrıca bu köfteleri kuyruk yağı ile lezzetlendiriyorlar. Nereye giderseniz gidin bu iki köfte türü mutlaka karşınıza çıkacak. Bence her ikisinin de lezzeti aynı, sadece pljeskavica kaşarlı olarak da yapıldığı için bir tık önde oluyor. Ohrid’in eski şehir bölgesinde yani Türk Çarşısı denilen yerde Adana II adında bir restoran var, ben köfteyi bu restoranda yedim. Kıvamını çok beğendim, fiyatı yaklaşık 5 Euro, size de burayı tavsiye ederim. Aynı hizada Türk yemekleri yiyebileceğiniz birçok restoran mevcut. Tavče gravče adı verilen Balkan usulü kuru fasulyeyi de bu bölgede bulabilirsiniz. Sopska denilen salata da aynı şekilde meşhur ve her restoranda bulunuyor. Kahvaltı için de her Balkan şehrinde olduğu gibi burada da pekara denilen fırınlarda bulabileceğiniz ıspanaklı, lahanalı, peynirli, patatesli ve kıymalı börekler tercih ediliyor. Adına da burek deniliyor ve fiyatları çok uygun. Trileçeyi zaten biliyorsunuz. Ohrid’de ise bazı spesifik seçenekler mevcut; bunlardan en önemlisi, sadece Ohrid Gölü’nde yetişen, Belvica adı verilen sarı renkli bir alabalık. Bana göre güzel ama her damak tadına uyacak bir lezzeti yok, kimilerine çok tatsız ve tatlı su balığı olduğu için çok tuzsuz geliyor. Bu balığın siparişi genellikle kilo olarak veriliyor yani 1 kilo veya yarım kilo sipariş ediyorsunuz, artık ne kadar yiyecekseniz. Tek kişi için yarım kilo ideal. Her restoranı denemediğim için en iyisini şurası yapıyor diyemem ama gitmeden önce yaptığım araştırmaları dikkate alarak Dalga Restoran’da yedim ve gerçekten tadına bayıldım. Hem yemeğe hem de restorana hem de hizmete. Göl kenarında, muazzam bir manzara eşliğinde yediğim yemeğe ve meşhur Tikveş Alexandria şaraba toplamda 20 Euro ödedim. Burası zaten en şehrin en ünlü balık restoranı, hafta sonları canlı müzik de oluyormuş. Ohrid hala pahalanmamış, özellikle yeme-içme konusunda uygun fiyatlar ve güzel lezzetler sunan bir şehir, sırf yüzden bile Ohrid’i gezilecek yerler listenizin üst sıralarına koyabilirsiniz. İskelenin hemen yan tarafında, göl kenarına konumlanmış birçok restoran var, bana sorarsanız fiyatlarına ve ortamına bakın hangisi kafanıza yatarsa orada yiyin. Örneğin göl kenarında yer alan ve ünlü olan bir diğer restoran da Kaj Kanevche. Fiyat, performans, ortam ve konum açısından Dalga Restoran ile yakın deniliyor, artık hangisini tercih ederseniz. İlla manzaralı bir yer olsun istiyorsanız Antik Tiyatro’nun yan tarafında, eski bir konaktan çevrilen Gladiator Restoran sizin için iyi bir seçenek olacaktır. Şehir ve göl manzarasını aynı anda sunan bir restoran, göl kenarında olmadığı için turist akınına uğramıyor ama yine de rezervasyon olmadan balkonuna oturabilmeniz mümkün değil. Eğer manzara takıntınız yoksa ama yine de hem popüler hem otantik bir yer olsun, hem lezzetli yemekler yiyelim ve hem de az para ödeyelim diyorsanız gitmeniz gereken yerler Restoran Antico ve Belvedere Restoran. Ortadoğu mutfağını seviyorsanız ve değişik tatlar peşindeyseniz Dr. Falafel isimli salaş mekanda çok uygun fiyata çok lezzetli humus ve falafel yiyebilirsiniz. Eğer et ve balık yemekten sıkılırsanız veya canınız pizza isterse en doğru adresler; her ikisi de şehrin en popüler pizzacıları olan Pizza Nemo ve Pizzeria Cosa Nostra. Ohrid İskelesi’nin hemen yan tarafında göreceğiniz Liquid Cafe, göl manzarası eşliğinde içeceğinizi yudumlayabileceğiniz en güzel ve aynı zamanda hem yerel halk hem de turistler tarafından en çok tercih edilen kafelerden. Eğer toparlayacak olursak Ohrid’de mutlaka tadına bakmanız gerekenler; Belvica adı verilen balık, pljeskavica denilen kaşarlı köfte, sopska denilen salata, bir Balkan tatlısı olan trileçe, özellikle ıspanaklı olanı önerdiğim burek, eski şehir bölgesinde ve Antico Restoran’da bulabiceğiniz Tavče gravče denilen kuru fasulye, özellikle balığın yanında mutlaka deneyin diyebileceğim Tikveş Alexandria marka kırmızı veya beyaz şarap, Sljivovica denilen erik rakısı ve Ajvar denilen, köz patlıcan ve köz biberden yapılan meze. Diğerleri neyse de ülkeye dönerken Alexandria şarap veAjvar stoklamayı sakın unutmayın.
ALIŞVERİŞ: Balkan şehirlerinde hediyelik eşya konusunda seçenekler oldukça az çünkü her yörede oraya özgü hediyelik eşya bulmak zor. Belki ülke genelinde bulabilirsiniz ama şehir bazında özel bir hediyelik almak istiyorsanız tam yerindesiniz. Giriş bölümünde de bahsettiğim üzere Ohrid için Kuzey Makedonya’nın incisi denilir ve Ohrid’in de incisi meşhur. Sadece Ohrid Gölü’nde yetişen Patişa isimli balığın pulları kullanılarak elde edilen inciler, dünyanın birçok farklı ülkesine ihraç ediliyor. Bu incilerden kolye, küpe, bileklik, yüzük gibi takılar yapılıyor ve hatta elbiselere, gelinliklere dahi dikiliyor. Sadece bu şehre özgü olması bu incileri çok özel kılıyor. İstiridye gibi yumuşakçaların içinden çıkarılan tane inciler gibi düşünmeyin. Patişa denilen balığın pullarından çıkan sıvı alınıyor, bazı kimyasal eklemeler ile hamur geline getiriliyor, daha sonra misket şekli veriliyor ve takı haline getiriliyor. Yani üretim ve sunum aşaması oldukça meşakkatli olan bir sektör. Eğer pullar ısıl işlemlerden ve kimyasal eklemelerden geçirildikten sonra direkt olarak takı haline getirilse bu takılar pahalı, nispeten daha az pul kullanılarak elde edilen sedefin plastik boncuklar üzerine kaplanması ile yapılırsa bu takılar ucuz oluyor. Bu takıların orijinallerini yaklaşık 100 yıldır sadece Televi ve Felevi isimli iki aile yapıyor ve nasıl yapıldığını da sadece onlar biliyormuş. Ailenin yeni yetişen erkekleri haricinde sırrı kimseyle paylaşılmıyormuş. Tabi bana göre bunların hepsi bir pazarlama stratejisi yani müşteriyi tek ele toplamak için yayılan bir şehir efsanesi. Gerçekten orijinal denilen takılar ve diğer mağazaların sattığı takılar laboratuvar ortamında incelenip kaliteleri karşılaştırıldıysa ne ala ama bence böyle bir durum söz konusu değil. Her neyse, siz yine de bu ailelere ait mağazalardan takı almak isterseniz Felevi ailesine ait mağaza tam olarak Robevi Family House isimli müzenin yan tarafında. Sadece vitrine koyulan takıların üzerindeki fiyatlara bakarak, dükkânın içine girip girmeyeceğinize karar verebilirsiniz. Orijinal denilen bu takılar pahalı gelirse, çarşı caddesinde yan yana dizilmiş onlarca inci mağazasından birine girebilirsiniz. Mağazaların bazıları Türklere ait yani ürünlerle alakalı Türkçe bilgi alabilirsiniz. Birçok mağaza aldığınız takılar için sertifika veriyor. Sertifika vermeyen tek satıcılar, cadde üzerinde göreceğiniz seyyarlar. Hatta onların bile bazıları ‘el yapımı’ sertifika veriyor. Ben çarşı caddesinde gördüğüm bir Türk mağazasından kolye-küpe seti almıştım ve yaklaşık 80 Euro ödemiştim. Tabi çok daha uygun fiyatlara takılar bulmak da mümkün. İnci meselesi hallettiysek gelelim diğer alternatiflere. Ohrid’de inci haricinde alabileceğiniz diğer hediyelik eşyalar; geleneksel kıyafetler, yine geleneksel el yapımı oymacılık ürünleri, müzik aletleri, Makedonya’ya özgü Tikveş marka şaraplar, yine Makedonya’nın bana göre dünyaya sunduğu en güzel ürünlerden biri olan, közlenmiş biber ve közlenmiş patlıcan ile yapılan bir kahvaltılık diye tanımlayabileceğim Ajvar, yöresel peynirler, çikolatalar ve Sljivovica denilen erik rakısı. Ohrid’de alışveriş için Old Bazaar Street yani eski çarşı caddesi tüm beklentileri karşılıyor. Bu cadde üzerinde çeşit çeşit mağaza ve seyyar satıcılar mevcut. Caddenin sonunda ise bir meydan, bu meydanda ise süpermarket bulunuyor. Şarap almak isterseniz bu markete uğrayabilirsiniz. Ohrid sadece eski şehir bölgesinden ibaret değil, şehir diğer kısmında kalan ana caddeler üzerinde de dükkanları ve mağazaları görebilirsiniz.
GECE HAYATI: Böyle huzur dolu bir şehirden vur patlasın çal oynasınlı bir gece hayatı beklemek yanlış olur. Burası genel olarak göl kenarında kafa dinlemek, yaz aylarında yüzmek, balık yemek, şarap içmek, tarihi yerleri dolanmak, kısaca sakin bir tatil yapmak için gelen insanların adresi. Kliment Ohridski Caddesi (Eski Çarşı Caddesi) üzerinde canlı müzik dinleyebileceğiniz, hatta elektronik müzik çalan birkaç mekân görebilirsiniz. Aynı şekilde Ohrid İskelesi’nin hemen yan tarafında göreceğiniz restoranların bazılarında da akşamları canlı müzik oluyor yani tam bir taverna ortamı oluyor diyebilirim. Dalga Restoran bunun en iyi örneklerinden. Genç kesimin favorisi yine göl kenarında yer alan, gündüzleri cafe-bar olarak akşamları ise gece kulübü olarak hizmet sunan Liquid Cafe. Eğer şehir merkezinden biraz uzaklaşmayı düşünürseniz göl kenarında bulunan bazı plajlar hafta sonları beach club oluyor. Cuba Libre Beach Club şehrin en popüler beach kulüplerinden birisi, hatta bir şubesini de şehir merkezinde görebilirsiniz. Eğlenmek için özellikle bir yer tavsiye etmeme gerek yok, akşamları göl kenarına indiğinizde nereden müzik sesi geliyorsa orada şansınızı deneyin. Aynı şekilde turistlerin en yoğun olduğu yer olan Kliment Ohridski Caddesi üzerinde veya gölün plaj tarafında mutlaka eğlenecek bir yer bulabilirsiniz.
OHRİD GEZİLECEK YERLER;
Bildiğiniz üzere ülkenin adı Yunanistan ile yaşadıkları siyasi sorunlardan dolayı Kuzey Makedonya olarak değişti, internet araştırması yaparken kafanız karışmasın, Makedonya ve Kuzey Makedonya aynı ülke. Ohrid, Kuzey Makedonya’nın en büyük 8. şehri ama turizm açısından açık ara ilk sırada yer alıyor denilebilir. Sadece Kuzey Makedonya değil Balkanlar genelinde en fazla turist çeken şehirlerden birisi. Güzelliği dillere destan Ohrid Gölü 1979 yılında, Ohrid şehri ise 1980 yılında Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmış. Yani şehir komple bir açık hava müzesi. Yukarıda da yazdığım üzere şehre o kadar çok kıymet veriliyor ki Tanrı’nın cenneti yaratırken bir damlasını yeryüzüne düşürdüğü, o damlanın düştüğü yerin de Ohrid olduğu rivayet ediliyor. Tabi bu bir efsane ama şehrin masalsı güzelliği tamamen gerçek. Avrupa’nın en derin ve en eski krater gölü olan Ohrid Gölü, yamaca dizilen eski Ohrid Evleri, iri ufaklı onlarca kilise, manastırlar, Osmanlı Çarşısı, Antik Tiyatro, tarihi Ohrid Kalesi, Osmanlı döneminde inşa edilen camiler, yemyeşil doğası ve daha niceleri. Ohrid’e gelmek için sebep aramanıza gerek yok, gelmemek için bahane bulmaya çalışın.
Kiril Alfabesinin doğduğu yer olarak bilinen ve Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesine göre o dönem 365 adet kiliseye sahip olması nedeniyle Balkanların Kudüs’ü olarak adlandırılan Ohrid’ten, Yunan belgelerine göre ilk olarak 353 yılında ışık şehri anlamına gelen Lychnidos olarak bahsedilmiş. Daha sonra tepede kalan anlamına gelen Vo Hridi adı verilmiş ve yuvarlana yuvarlana 879 yılında son olarak Ohrid halini almış. Bu kayıtlar ve arkeolojik buluntular ile de Ohrid’in tüm Avrupa’daki en eski insan yerleşimlerinden biri olduğunu belirlenmiş. Nedeyse 6000 yıllık bir tarihe sahip olan ve Friglerden sonra 4. yüzyılda Büyük İskender’in babası olan II. Philip tarafından fethedilen Ohrid, daha sonra Slavların, Doğu Roma İmparatorluğu’nun, Bulgar Krallığının ve 1395 yılında ise Osman İmparatorluğu’nun hakimiyeti altına girmiş. Yaklaşık 600 yıl boyunca bir Osmanlı toprağı olan Ohrid’in bugün hala Osmanlı’dan izler taşıması, bir Anadolu şehrine benziyor olması ve 2000’den fazla Türk’e ev sahipliği yapıyor olması halen bizim bir parçamız olduğunu hissettiriyor.
Ohrid Gölü: Gezilecek yerler sıralamasında ilk sırayı şüphesiz 1979 yılında Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan Ohrid Gölü alıyor. Yukarıda Ohrid Gölü’nden yeterince bahsettim ama yine de tekrar bir üstünden geçeyim. Oluşum itibari ile yaklaşık 3 milyon yıllık bir geçmişe sahip Ohrid Gölü içerisinde 200 ‘den fazla endemik balık türü yaşıyor. Bunların en meşhurları; pullarından inci yapılan Patişa (plasica) ve gölün en nadide parçası olan Bevlica. Avrupa’nın en eski ve 313 metre derinlik ile de en derin gölü olma unvanına sahip ayrıca İşkodra Gölü’nden sonra da Avrupa’nın en büyük gölü olarak biliniyor. Her 10 senede bir suyunun değişiyor olması sayesinde aynı zamanda dünyanın en temiz göllerinden biri olarak kabul ediliyor. Öyle ki bazı yerlerinde neredeyse 20 metre aşağıyı cam gibi görebiliyorsunuz. Yaz mevsiminde giderseniz içiniz rahat bir şekilde yüzebilirsiniz. Zaten yılın bazı dönemlerinde yüzme festivalleri düzenleniyor. Gölün %70’i Kuzey Makedonya sınırları içerisinde, %30’u ise Arnavutluk sınırları içerisinde kalıyor ve sadece Kuzey Makedonya tarafı temiz ve yüzmeye elverişli. Göl kenarında plajları göreceksiniz, bunlara ve göl üzerinde yapılan tekne turlarına daha sonra değineceğim.
Ohrid Kalesi (Çar Samuel Kalesi): Şehir merkezine yaklaşık 10-15 dakikalık yürüme mesafesinde, yaklaşık 700 metre yükseklikte yer alıyor. Patika bir yoldan, tarihi Ohrid Evleri’nin arasından, güzel manzaralar eşliğinde tırmanılarak ulaşılıyor. Yaklaşık 3 km uzunluğunda hisar hattına, 16 metre yükseklikte duvarlara, 18 kuleye ve 4 kapıya sahip bir Ortaçağ Kalesi. Avlusunda ise eski mezarlar, yuvarlak kulenin kalıntıları ve bir sarnıç bulunuyor. Tahminlere göre 10. Yüzyılda, 1. Bulgar İmparatorluğu döneminde Çar Samuel tarafından inşa ettirilen ve imparatorluğun başkenti olan kale, günümüze sağlam bir şekilde ulaşmayı başarmış. Bölge sadece kaleden ibaret değil, surların arasında devasa bir eski şehir düşünün. İç kısımlarında görülecek pek bir şey yok ama zaten kaleyi ziyaret edenlerin görmek istedikleri şey; göl ve şehir manzarası. Panaromik bir manzara sunuyor ve şehrin en güzel fotoğrafları bu kalenin burçlarından çekiliyor. Ohrid’in en yüksek tepelerinden birisi olduğu için aynı zamanda gün doğumu ve gün batımını izleyebileceğiniz en güzel yerlerden. Kaleye tırmanmadan, manzarayı seyretmeden ve kartpostal gibi fotoğraflar çekmeden Ohrid’ten ayrılmayın derim. Pazartesi günleri kapalı ve giriş ücreti yaklaşık 2 Euro.
Aziz Yuhanna Kilisesi (Sveti Jovan Kaneo Kilisesi - Saint John Church): Ohrid Kalesi’nden göl kenarına inen patika yolu kullanırsanız, tabelaları takip ederek Aziz Yuhanna Kilisesi’ni tepeden gören noktaya ulaşabilirsiniz. Eğer çevrimdışı harita programı kullanırsanız veya hattınız internete açık olursa navigasyonunuzu kullanarak da kaleden sonra kolayca buraya ulaşabilirsiniz. Dilerseniz iskeleden hareket eden sandallarla yapacağınız keyifli bir gezi sonrasında bu kiliseye yaşanabilirsiniz. Ohrid Gölü’ne bakan uçurumun kenarına, sarp kayalıklar üzerine kurulan kilisenin geçmişi 1400’lü yıllara dayanıyor. “Before the Rain” isimli filmin çekildiği yer olarak da bilinen bu Bizans tarzı Ortodoks kilise artık şehrin simgelerinden birisi haline gelmiş. İsterseniz göl kenarından yürüyerek de ulaşabilirsiniz ama size önerim önce kiliseyi yukarıdan gören tepeye çıkmanız ve muhteşem kareler yakalamanız olacaktır. Giriş ücreti yaklaşık 1 Euro ancak bazı hafta sonları nikah töreni sebebiyle ziyarete kapalı olabiliyor.
Ohrid Antik Tiyatrosu (Anticient Theatre): Eğer Ohrid Kalesi’ne şehir merkezinden, eski evlerin arasında bulunan patikayı kullanarak çıkacaksanız, yol üstünde hemen sol tarafınızda antik tiyatroyu görebilirisiniz. Kalenin hemen alt tarafında yer alıyor. Ohrid Antik Tiyatrosu, ülke genelinde Helenistik Döneme ait olan tek antik tiyatro olma unvanına sahip. Milattan önce 2000 yılında inşa edilen ve yaklaşık 4000 kişilik olduğu düşünülen tiyatronun sadece bir kısmı günümüze ulaşmayı başarabilmiş. Her ne kadar yapılış amacı tiyatro gösterileri sergilemek olsa da zaman zaman gladyatör dövüşlerine ve hatta idam cezalarına da sahne olmuş. Zamanla önemi yitirerek kaderine terk edilmiş ve gömülerek üzeri kapatılmış. 1980’li yıllara gelindiğinde çevresinde yapılan inşaat kazıları esnasında bazı oyma parçalar ile arkeolojik kalıntılar bulununca bölge sit alanı ilan edilerek günümüzde görülen antik tiyatro gün yüzüne çıkarılmış. Çalışmalar tamamlandıktan sonra da tekrar kullanıma açılarak konserlere, bale gösterilerine, dinletilere, tiyatro oyunlarına gibi çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapmaya başlamış. Açık bir alan olduğu için herhangi bir giriş ücreti yok. Eğer Ohrid Yaz Festivali’nde düzenlenen etkinliklere denk gelirseniz burada verilen konserleri dinleyerek tiyatronun muhteşem akustiğine şahit olabilirsiniz. Dilerseniz kendiniz de tecrübe edebilirsiniz; sahne bölümünde konuştuklarınızın, oturma alanlarında rahatça duyulduğunu göreceksiniz.
Saint Panteleimon (St. Clement-Pantelejmon) Kilisesi: Ohrid Kalesi’nden aşağıya inerken veya Aziz Yuhanna Kilisesi’ni gezdikten sonra gidebilirsiniz, ikisine de çok yakın bir konumda. Ohrid Gölü manzaralı bir yamaç olan ve Paloşnik (Plaosnik) denilen bölgede yer alan kilisenin orijinali, 13. yüzyılda Tuna Bulgar Devleti imparatoru 1. Boris’in emriyle, Aziz Clement’in şehri ziyareti şerefine inşa ettirilmiş. Aslında buraya inşa edilen ilk yapı çok daha küçük ve sade bir kiliseymiş, daha sonra Aziz Clement eski yapının üzerine çok daha büyük bir kilise inşa ettirerek burayı Kiril alfabesinin öğretildiği bir merkez haline getirmiş ve mucizeler yarattığına inanılan Aziz Pantelejmon’a adamış. En eski Slav Manastırı ve daha da önemlisi; Kiril alfabesi öğretilen ve aynı zamanda misyoner yetiştirilen bir okul olduğu için Avrupa’nın ilk üniversitesi olarak biliniyor. Bizans tarzına sahip kilise, 15. Yüzyılda Osmanlıların şehri fethetmesiyle birlikte camiye dönüştürülmüş. Zamanla ağır hasarlar alan, bir kısmı yıkılan ve artık kullanılamaz hale gelen yapı, 2000 yılından itibaren yapılmaya başlanılan rekonstrüksiyon çalışmaları ile tekrar ayağa kaldırılmış. Kilisenin olduğu Paloşnik bölgesi, antik dönemde bir yaşam alanı olması ve yüzyıllar boyunca Ohrid’de hüküm süren birçok farklı imparatorluğun önem verdiği bir yer olması sebebiyle günümüzde dev bir sit alanı olarak tescillenmiş ve halen kazılar devam ediyor, her geçen gün yeni kalıntılar bulunuyor. Plaošnik olarak geçen bu bölgede ayrıca beyaz renkli, kemerli bir yapı olarak karşımıza çıkan Sinânuddîn Yûsuf Çelebi Türbesi de yer alıyor. 1493 yılında vefat eden Sinânuddîn Yûsuf Çelebi’nin türbesi aslında kendi yaptırdığı ancak artık tamamen yıkılmış ve yok olmuş olan Fatih Sultan Mehmet Camisi’nin avlusunda bulunuyor. Kiliseye giriş yaklaşık 2 Euro ve içeride fotoğraf çekmek yasak ama fark edilmeden çekmek serbest.
St. Sophia (Ayasofya) Kilisesi: Saint Panteleimon Kilisesi’nin az ilerisinde, aynı şekilde Ohrid Kalesi’nin de hemen aşağısında göreceğiniz kilise Ohrid’in en ilgi çekici yapılarından ve Makedonya’nın da en önemli kiliselerinden bir tanesi. Göz alıcı Bizans tarzı mimariye sahip kompleks, 9. yüzyılda I. Bulgar İmparatorluğu zamanında, Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eden Çar Boris tarafından yaptırılmış. Osmanlı Devleti zamanında ise iç duvarlarında bulunan ve 11. yüzyıla tarihlenen; İsa Mesih, Havariler ve Vaftizci Yahya’nın portreleri olduğu kabul edilen freskler herhangi bir zarar verilmeden sıvayla kapatılmış ve gerekli eklemeler yapılarak camiye dönüştürülmüş. 1912 yılından sonra ise Yugoslavya egemenliği ile birlikte tekrar kiliseye çevrilmiş. Günümüzde ibadetin haricinde daha çok kültürel etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Bahçe kısmına giriş ücretsiz ama içerisini ziyaret etmek isterseniz giriş ücreti yaklaşık 2 Euro.
Ohrid Robevci House: St. Sophia Kilisesi’ne birkaç dakikalık yürüme mesafesinde yer alıyor, Ohrid İskelesi’ne ve göl kenarında bulunan restoranlara çok yakın bir konumda. Ohrid’in en dikkat çekici yapılardan birisi çünkü bizim Safranbolu evleri dediğimiz, geleneksel Makedon mimarisinin şehirde bulunan en güzel örneği. Devlet tarafından koruma altına alınan en önemli kültürel yapılardan bir tanesi. Adından da anlaşılacağı üzere 1863 yılında dönemin varlıklı ailelerinden Robevci ailesi tarafından iki parça olarak yaptırılan ve günümüzde de içerisinde bu aileye ait eşyalar ile oyma yağlı boya tabloları, ahşap oymalar ve bazı arkeolojik eserler sergilenen devasa bir konak. Sağda ve solda olmak üzere iki parça olarak inşa edilmiş; Konstantin ve Atanas Robevi isimli kardeşler aileleri ile birlikte Balkan Savaşları olana kadar burada yaşamışlar ancak savaş sırasında konak Sırp askerler tarafından mesken edilmiş, yağmalanmış ve çok büyük hasar almış. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ise koruma altına alınarak kapsamlı bir restorasyondan geçirilmiş ve ulusal müze ilan edilmiş. Çalışma saatleri; 10.00-14.00 ve 18.00-21.00 arası ayrıca Pazartesi günleri kapalı. Giriş ücreti ise yaklaşık 2 Euro.
National Workshop For Handmade Paper (Lupco Panevski): Robevci Müzesi’nin hemen yan tarafında göreceğiniz, mis gibi kâğıt kokan bu küçük dükkân; geleneksel yöntemler ile kiraz ağacından kâğıt üretilen ayrıca kâğıdın yapım aşamasını yakından izleme ve baskı tekniklerini öğrenme fırsatı sunan bir atölye. İçeriye giriş ücretsiz, dilerseniz tamamen el emeği göz nuru olan kartpostallardan veya burada üretilen kağıtlar ile yapılan hediyelik eşyalardan satın alabilirsiniz.
Church of St. Bogorodica Perivlepta (St. Clement): Eski şehir bölgesinde, Ohrid manzaralı evlerin arasına gizlenmiş şekilde duran bu Bizans mimarisine sahip, nispeten daha küçük olan kilisenin adı ‘En Görkemli Kadınımız’ anlamına geliyor. Ohrid Kalesi’nden net bir şekilde görebileceğiniz, 13. yüzyılda inşa edildiği düşünülen kilisenin iç duvarlarında yer alan göz alıcı freskler dönemin en genç ustaları olarak bilinen Michael ve Eutychius tarafından boyanmış. Uzun yıllar boyunca bakımsız kalan ve 2017 yılında kapsamlı bir restorasyondan geçen kiliseye giriş ücretsiz.
Liman (İskele) Meydanı: Ohrid İskelesi’nin hemen önünde göreceğiniz bu meydan, şehrin önemli iki meydanından birisi. Özellikle akşamları hayli kalabalık olan ve göl manzarasını seyrederek keyifli zaman geçirebileceğiniz, sokak sanatçılarının da performans sergilediği küçük, şirin bir meydan. Göl kenarında bulunan restoranların hepsi bu meydanın hizasında. İskele Meydanı’nda göreceğiniz anıtlar; Aziz Kliment ve Aziz Kiril - Methodius kardeşlere ait. Yeri gelmişken bahsedeyim; Aziz Kiril ve Aziz Methodius kardeşler; 9. yüzyılda yaşayan ve Hristiyanlığın Slavlar arasında yayılmasını sağlayan iki misyoner aziz. Kiril alfabesinin mucidi olarak bilinen Aziz Kiril aslında Selanik’te yaşadığı dönem, Yunan alfabesinden etkilenerek simgelere dayanan, adını eski Slavcada ‘konuşmak’ anlamına gelen Glagolati kelimesinden alan Glagolitik alfabeyi türetmiş. 9. Yüzyıla kadar Slavlar arasında bu alfabe kullanılmış ve ayin kitapları bu alfabeye ait simgeler ile yazılmış. Rahipler ve papazlar yüzyıllarca dini kitaplarında bu alfabeyi kullanmışlar. Aziz Kiril’in öğrencisi olan Aziz Kliment döneminde ise Glagolitik alfabe geliştirilerek bugünkü Kiril alfabesi halini almış. Glagolitik alfabe ise 19. Yüzyılda, dini kitaplarda bir daha hiç kullanılmamasıyla birlikte tedavülden kalkmış.
Sveti Kliment Ohridski Street (Old Bazaar Street-Eski Çarşı Caddesi): İskele Meydanı ve Çınar Meydanı arasında kalan, trafiğe kapalı yürüyüş caddesi. Burası şehrin en popüler yeri o yüzden gece gündüz tıklım tıklım oluyor. Dükkanların yarısından fazlası inci takı mağazası, diğerleri de hediyelik eşya ve kıyafet satılan mağazalar. Ohrid’te kaldığınız süre boyunca her gün yolunuz düşecektir. Gündüzleri şehrin diğer bölümlerini gezdikten sonra akşamları bu caddede yürüyüş yapabilir ve bağlı olduğu meydanlarda oturabilirsiniz.
Çınar Meydanı: Sveti Kliment Ohridski Caddesi’ni İstiklal Caddesi, Çınar Meydanı’nı da Taksim Meydanı olarak düşünebilirsiniz. Adını, meydanda bulunan ve yaklaşık 1000 yaşında olduğu rivayet edilen dev bir çınar ağacından alıyor. Yaz aylarında gitmişseniz öğlen sıcağında, bu ağacın altında soluklanabilirsiniz. Meydan, yürüyüş caddesinin hemen başında, diğer tarafında da eski Türk Çarşısı ve Türk lokantaları bulunuyor. Günün her saati vakit geçirebilirsiniz.
Eski Türk Çarşısı: Eski Çarşı Caddesi üzerinde bulunan bu çarşıdan el yapımı ürünler, antikalar, geleneksel kıyafetler, hediyelik eşyalar, yiyecek, içecek vs. alabilirsiniz. Türk vatandaşları ile sohbet etmek veya Türk yemekleri, Türk tatlıları yemek isterseniz de buraya uğrayabilirsiniz.
Ali Paşa Camii: Çınar Meydanı’ndan göle doğru yürürken çarşı caddesinin hemen başında göreceğiniz Ali Paşa Camii, 1573 yılında Süleyman Paşa tarafından yaptırılmış ve 1823 yılında ise Belgrad Veziri olan Maraşlı Ali Paşa tarafından onarılmış. Bu sebeple adı Ali Paşa Camii olarak değiştirilmiş. Caminin minaresi, 1912'de Balkan Savaşları sırasında uğradığı bombardımanda yıkılmış ve caminin kendisi de son yıllarda yıkılmaya yüz tuttuğu için Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Kuzey Makedonya İslam Birliği Başkanlığı arasında, 1 Nisan 2015'te imzalanan protokolün ardından restorasyon çalışmaları yapılmış. Ohri Kültür Mirasının Korunması Enstitüsü ve Müzesince hazırlanan ve caminin orijinal halini gösteren belgeler esas alınarak yapılan restorasyonlarda; caminin duvarları güçlendirilmiş, kubbesi kurşun örtüyle kaplanmış, 32 metrelik minare yeniden inşa edilmiş, orijinaline uygun şekilde işlemeler yapılmış, şadırvan kısmı yenilenmiş ve çevre düzenlemesi yapılarak 2019 yılında tekrar ibadete açılmış.
Zeynel Abidin Paşa Camii (Halveti Tekkesi): Çınar ağacının yanı başında göreceğiniz bu Osmanlı dönemine ait cami ve tekke, 1685 yılında inşa edilmiş ve tasavvuf merkezi olarak kullanmış. Her eserde olduğu gibi yine TİKA tarafından, 2012 yılında restore edilmiş. Bugün hala faal olarak kullanılmaya devam ediyor. Geniş bir kompleks olan tekke bünyesinde; semahane bölümü, kahve ocakları, misafir odaları ve cemaat yerleri bulunuyor. Türbenin hemen yanında, içerisinde sohbet yeri bulunan üstü kubbeli bir şadırvan, cami avlusunda ise Zeynel Abidin Paşa ve eşinin kabirleri yer alıyor.
St. Naum Manastırı (Monastery of Saint Naum): Ohrid şehir merkezine karayolu ile 30 km uzaklıkta, Arnavutluk sınırında bulunan bu manastırın, görülmesi gereken yerler listenizin ilk üçünde olması gerekiyor. Burayı görmeden yapacağınız bir Ohrid gezisi eksik kalmış demektir. Ohrid Gölü’nün karşı kıyısında bulunan bu muhteşem kompleks; mimarisi, doğası, tarihi ve manzarası ile gönülleri fethediyor. Bir Ortodoks manastırı olan Sveti Naum Manastırı, Aziz Clement’in öğrencilerinden olan ve Aziz Kiril ile birlikte Kiril alfabesini geliştiren St. Naum tarafından 905 yılında kurulmuş. Mezarı da kilisenin içerisinde bulunuyor. Kapısından girdiğiniz anda bambaşka bir ruhaniyete bürünüyorsunuz. Ülkenin sahip olduğu kiliseler arasında en iyi korunmuş olanı diyebileceğimiz bu kilisesinin iç duvarlarında bulunan, Aziz Naum’um hayatını betimleyen mozaikler, freskler ve işlemelerden gözünüzü alamıyorsunuz. Sv. Naum manastırı ile alakalı nesilden nesile aktarılan birçok efsane mevcut; ilki Aziz Naum’un şifa verme mucizesi gösterdiği ve bu manastırda zihinsel problemi olan hastaları tedavi ettiği, ikincisi bu manastırda hayvanlar ile konuşabildiği ve bu sayede onları terbiye ettiği, üçüncüsü ise Aziz Naum’um mezarına kulağınızı dayadığınızda hala atan kalbinin sesini duyabiliyor olmanız. Bunu yapan birçok turist göreceksiniz, şaşırmayın. Aziz’in ruhunun ölmediğine ve kalp atışları sayesinde halen Drim Nehri’nin Ohrid Gölü’nü beslediğine ve kalp atışları son bulduğunda ise artık nehrin ve gölün kuruyacağına inanılıyor. Tabi bu sadece batıl bir inanış çünkü bilime dayalı gerçek; herhangi bir yere elinizi veya kulağınızı dayadığınız zaman kendi kalp ritminizi duyacağınızdır.
Bahçesinde tavus kuşu gezen kiliseyi gezip bitirdikten sonra sizi bekleyen daha birçok farklı güzellik bulunuyor. Kompleksin duvarına oturup göl manzarasını seyredebilir, içinizi huzurla doldurabilirsiniz. Kilisenin hemen yan tarafında yarım saatlik ücreti 3-4 Euro olan sandallara binerek Ohrid Gölü’nü besleyen su kaynaklarını yakından görebilir veya aynı yerden başlayan patika yoldan yürüyerek yeşillikler içinde unutamayacağınız bir doğa yürüyüşü yapabilir ve yol boyunca 3 farklı tarihi kiliseyi ziyaret edebilirsiniz. Dilerseniz yine yemyeşil ağaçların arasına yapılan otelde konaklayabilir veya Drim Nehri’nin kenarında yer alan restoranlarda güzel bir yemek yiyebilirsiniz. St Naum Manastırı’na gitmek için birçok farklı alternatif mevcut. İlk seçeneğiniz iskeleden kalkan tekneler; 10.00-13.00-15.00 ve17.30 saatlerinde kalkan teknelerin gidiş dönüş ücreti 10 Euro ama pazarlık yaparsanız 5 Euro’ya kadar düşürebilirsiniz. Turist sayısı çoksa pazarlık için pek şansınız yok ama yüksek sezonda gitmemişseniz her türlü pazarlık yapabilirsiniz. Bu tekneler aynı zamanda yol üzerinde bulunan su müzesine de uğruyor ve 25 dakika kadar gezmenize müsaade ediliyor. Tekne ile manastıra gidip dönmeniz yaklaşık 1.5 saat sürüyor, tekneden inerken kalkış saatini size söylüyorlar ve o saatte gelip tekrar teknenize biniyorsunuz. Eğer tekne ile değil de katamaran ile gitmek ve daha konforlu bir yolculuk yapmak isterseniz de gidiş dönüş ücreti 20 Euro. Bu fiyatlar fazla geldiyse şehir içi otobüslere binerek yaklaşık 2 Euro’ya gidebilirsiniz. Bir diğer seçenek de taksi ile gitmek ama daha pahalı olacağını söyleyebilirim. Eğer araba kiralayarak geziyorsanız otopark ücreti 1 Euro ve kilisenin giriş ücreti de yaklaşık 2 Euro.
Bay of Bones Museum: Sveti Naum Manastırı’na giden yol üzerinde, Pestani Köyü sınırları içerisinde kalan ve Türkçesi ‘Kemikler Körfezi’ olan bu ilginç müze; 1997 yılında başlayan ve yaklaşık 10 sene süren su altı arkeolojik araştırmalar sonucunda keşfedilen, M.Ö 1200-700 yılları arasında bu bölgede yaşayan insanların düşmanlardan ve hayvanlardan korunmak için su üzerine inşa ettikleri minyatür yaşam alanının yeniden hayata geçirilmiş hali. Araştırmalar sonucunda bu bölgede yaklaşık 6000 kadar aşhap direğin üzerine kurulan ve portatif bir köprüye sahip olan, köprü kaldırıldıktan sonra tamamen karadan kopmuş halde güvenli bir bölgeye dönüşen şehir olduğu anlaşılmış ve kazılar neticesinde elde edilen kemikler ve çanak, çömlek, takı gibi günlük yaşamda kullanılan arkeolojik kalıntılar, kerpiç kullanılarak yeniden inşa edilen evlerin içerisine yerleştirilmiş. Adını burada bulunan kemiklerden alıyor ve belki de görebileceğiniz en ilginç müzelerden birisi. Hemen yan tarafında bir tüplü dalış merkezi yer alıyor, dilerseniz cam gibi suyun altına dalabilir ve kendi keşfinizi yapabilirsiniz. Buraya ulaşmak için tıpkı St. Naum Manastırı’nda olduğu gibi birçok farklı alternatifiniz var. Eğer St Naum Manastırı’na gitmek için limandan bir tekne turu almışsanız, muhtemelen yol üzerinde bu müzeye uğrayacak ve 20-25 dakika kadar mola vereceksiniz. Zaten turu satın alırken tabelalarda göreceksiniz veya bilet satan görevli size teknenin Su Müzesi’ne uğrayacağını da söyleyecek. Eğer katamaran turu almışsanız, muhtemelen daha uzun bir süre bu müzeyi gezme şansınız olacaktır. Araç ile geziyorsanız St. Naum Manastırı’na giderken yol üzerinde tabelasını göreceksiniz. Ücretsiz otoparka aracınızı bırakıp dilediğiniz kadar gezebilirsiniz. Aynı şekilde taksi veya otobüsle de gidebilir, yol üzerinde bu müzeye uğrayabilirsiniz. Su Müzesi için yaklaşık 25 dakika mola verilen St Naum tekne turlarının ücreti 10 Euro ve müzenin giriş ücreti de yaklaşık 2 Euro.
Galicica Milli Parkı (Galichitsa National Park): Su Müzesi’nin hemen yan tarafında göreceğiniz, aslında Prespa Gölü ile Ohrid Gölü’nü birbirinden ayıran bir dağ olan ve UNESCO tarafından koruma altına alınan bu milli park, şehrin en yeşil ve en el değmemiş doğal alanı. Muhteşem trekking rotaları bulunan park içerisinde ayrıca 170 farklı tür yaşıyor, bu yüzden kuş gözlemcilerinin ve doğa fotoğrafçılarının uğrak noktası. Sadece bu kadar değil; Prespa Gölü kıyısında yer alan kamp alanları da doğa ile iç içe konaklama yapmak isteyenler için adeta biçilmiş kaftan. Orta yüksekliğe sahip bir dağ olması sayesinde yamaç paraşütü için de ideal bir alan, dilerseniz gitmişken bu aktiviteye de katılabilirsiniz. Buraya ulaşmak için şehir merkezinden otobüse veya taksiye binebilir, hemen girişinde inebilirsiniz. Park girişinden itibaren zaten yolunuza yürüyerek devam etmek zorundasınız.
Golem Grad Adası: Ohrid limanından hareket eden, özel tur düzenleyen tekneler ile ulaşım sağlayabileceğiniz bu ada, pelikanların yaşam alanı olduğu için Pelikan Adası veya Kuş Adası olarak da biliniyor. Aynı zamanda yerel insanlar tarafından Yılan Adası adı da verilmiş. Galicica Milli Parkı sınırları içerisinde, Prespa Gölü üzerinde bulunuyor ve bir tarafı Arnavutluk, diğer tarafı ise Yunanistan kıyısına birkaç yüz metre uzaklığa sahip. Antik kalıntılar, tarihi kiliseler ile eski uygarlıkların izini sürebileceğiniz, pelikanları fotoğraflayabileceğiniz adaya gitmek için satın alacağınız tur paketleri, Stenje Köyü molası ve öğle yemeğini de kapsıyor. Pazartesi ve Perşembe günleri sabah 9.00’da başlayıp 17.00’da son bulan turların ücreti ise 38 Euro.
Ohrid Gölü Plajları: Ohrid’e yaz aylarında gitmişseniz, temizliği ve suyunun sıcaklığı ile ün salan Ohrid Gölü’nde yüzmeden, plajlarında güneşlenmeden dönmeyin. Göl çevresinde yüzebileceğiniz birçok farklı plaj seçeneği bulunuyor. Aziz Yuhanna Kilisesi’nin hemen yan tarafında bulunan Kaneo Beach, şehir merkezine en yakın ve ulaşımı en zahmetsiz olan plaj. İskele, şezlong, yeme-içme, ihtiyacınız olan her şey var. Diğer popüler plaj ise Cuba Libre Beach & Bar; Ohrid limanına 5-10 dakikalık yürüme mesafesinde bulunuyor ve gündüzleri plaj olarak, geceleri ise beach club olarak hizmet veriyor. Şehir merkezine biraz uzak olsun derseniz Gradiste Beach; Su Müzesi’nin hemen yan tarafında yer alıyor ve şehrin en temiz, en kullanışlı ama en kalabalık olan plajı. Su Müzesi ile St. Naum Manastırı arasında yer alan, geleneksel bir balıkçı köyü Trpejca Köyü’nün kumsalı da turizme kazandırılarak daha lüks alternatiflerin yer aldığı bir plaj haline gelmiş durumda. St. Naum Manastırı’nın hemen yanında göreceğiniz Ljubanista Beach; nispeten daha uzak olması sebebiyle şehrin en sakin, en temiz ve en güzel plajlarından birisi. St. Naum’a tekne turu ile gitmemişseniz, yani zaman probleminiz yoksa manastırı gezin, Drim Nehri’nde sandal turu yapın, ormanın içine giden patika yolu kullanarak kısa bir yürüyüşe çıkın, ardından Ljubanista plajında göle girip güneşlenin ve son olarak da nehir kenarında bulunan restoranların birinde yemeğinizi yiyerek gününüzü sonlandırın derim. Bu arada unutmada; eğer Golem Grad Adası turuna katılacaksanız, adanın sahillerinde yüzmeniz için zaman veriliyor, mayonuz mutlaka yanınızda olsun.
Ohrid Hakkında Faydalı Bilgiler;
1- Ohrid hakkında söylenmesi gereken ilk şey; buraya 1 gün ayırıp haksızlık etmemeniz gerektiğidir. Hele ki yaz aylarında gitmişseniz Ohrid için ayırmanız gereken süre minimum 3 gün olmalıdır, bu süre boyunca bir an olsun sıkılmayacağınızı garanti edebilirim. Zaten St Naum çevresi 1 gün, Ohrid Gölü aktiviteleri ile birlikte 1 gün, şehir merkezi de kiliseler ile birlikte 1 gün desek 3 gün bitti bile. Balkanlar’da hiçbir şehrin Ohrid kadar üstüne düşmenize gerek yok diyebilirim.
2- İster konaklamayı daha ucuza getirmek, isterseniz de doğa ile iç içe olmak için mutlaka kamp seçeneğini gözden geçirin derim. Şehrin en popüler kamp alanı; St. Naum Manastırı’nın 3 km ilerisinde yer alan, yukarıda plajından da bahsettiğim Ljubanishta Köyü içerisinde bulunuyor yani Galicica Milli Parkı’nda. Oldukça uygun fiyatlı ve hatta isterseniz kamp alanına para vermeden yakın bir yerlere de çadırınızı kurabiliyorsunuz.
3- Ohrid limanından kalkan tekne, sandal veya katamaran turlarından en az birine katılın derim. Tekneyi muhtemelen St. Naum Manastırı’na gitmek için kullanacaksınız ama eğer doyamazsanız deniz bisikleti kiralayabilir veya sandal sefası da yapabilirsiniz. Sandal turunun saatlik ücreti 7 Euro. Eğer deniz bisikleti kiralarsanız yüzmek için plaj aramanıza da gerek kalmaz, gezdiğiniz esnada canınız ne zaman isterse batar çıkarsınız. Bu turların ücretleri için mutlaka pazarlık yapın; yüksek sezonda değilseniz 10 Euro dedikleri St Naum turunu 5 Euro’ya düşürebilir veya 20 Euro olan katamaran turu için 15 Euro’ya anlaşabilirsiniz.
4- Şehir merkezi için toplu taşımaya ihtiyacınız yok zira hem şehir çok küçük hem de eski evlerin olduğu ara sokaklarda yürümenin keyfine doyulmuyor. Kalenin olduğu old town denilen eski şehir bölgesine çıkmak için Türk lokantalarının olduğu caddenin hemen sonunda göreceğiniz merdiveni kullanabilirsiniz. Hem daha kestirme oluyor hem de merdivenin devamında direkt olarak eski şehrin ana kapısından giriş yapıyorsunuz.
5- Eğer kendinize eğlence arıyorsanız; St Naum Manastırı’nın az ilerisinde yer alan Arnavutluk sınır kapısından yürüyerek geçebilir, Arnavutluk tarafında biraz zaman geçirdikten sonra tekrar yürüyerek Ohrid’e dönebilirsiniz.
6- Yeri gelmişken; hem Makedonya hem de Arnavutluk Türk vatandaşlarından vize istemiyor. Yani Ohrid’e seyahat etmeniz için pasaporttan ve paradan başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok.
7- Makedonya’da Makedon Dinarı kullanılıyor ama özellikle Ohrid’in birçok yerinde Euro da geçerli çünkü Avrupalı turist yaz aylarında Ohrid’e akın ediyor. Genel olarak çok pahalı bir şehir değil ama günden güne fiyatlar bizim için daha da pahalanıyor yani elinizi çabuk tutun.
8- Oscar ödülü alan 1994 yapımı Before the Rain isimli filmin bazı sahneleri Aziz Yuhanna Kilisesi etrafında çekilmiş. İlginizi çeker mi bilmem ama isterseniz gitmeden önce veya döndükten sonra filmi izleyebilirsiniz. Aziz Yuhanna Kilisesi Ortodokslar için çok kutsal bir kilise bu yüzden sadece Makedonya değil diğer Avrupa ülkelerinde de evlenmek için bu kiliseyi tercih eden insan sayısı çok fazla. Hafta sonları mutlaka bir nikah törenine denk gelirsiniz.
9- Eğer zaman probleminiz yoksa veya özel araç ile seyahat ediyorsanız, oralara kadar gitmişken hemen yanı başında olan Bitola(Manastır) ve Struga şehirlerini de görün derim. Struga, yine Ohrid Gölüne kıyısı bulunan, gölü besleyen kaynaklardan birisine sahip ve göl kenarında güzel kafeler, restoranlar görebileceğiniz küçük bir şehir. Balkan turu değil de sadece Makedonya için bir gezi planınız varsa mutlaka araba kiralayın, rahat edin derim. Üsküp havalimanından aracınızı alır; Üsküp, Matka Kanyonu, Bitola, Ohrid ve Struga’yı kapsayan enfes bir rota yapabilirsiniz.
10- Ohrid’in sadece gölü, doğası ve kiliseleri ile değil, aynı zamanda 1961 yılından beri her yıl 12 Temmuz-20 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen Ohrid Yaz Festivali ile de meşhur bir şehir. Dünyaca ünlü sanatçıların sahne aldığı festival; Makedonya’nın en büyük, Avrupa’nın da en önemli müzik ve tiyatro etkinliklerinden birisi. Festival kapmasında her yıl Temmuz ayının ikinci yarısında, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen sporcuların yarıştığı, St Naum Manastırı’ndan başlayan ve kıyı boyunca 30 kilometrelik bir parkurda yapılan Ohrid Yüzme Maratonu da şehrin en önemli etkinliklerinden birisi.
Uyarı: Ülkede Makedonya Dinarı kullanıldığını söylemiştim; eğer para çevirecekseniz havaalanında bulunan döviz bürolarından değil, Türk Çarşısı’nda göreceğiniz dövizcilerde çevirin. Havalimanı kurları çok düşük, uçaktan inince az bir miktar çevirin, kalanı şehir merkezinde çevirirsiniz.
Yorumlar