Bangkok
‘Yolculuk sadece geçmişe bakınca cazibeli görünür.’ Paul Theroux
BANGKOK GEZİ REHBERİ;
Uzun zamandır fırsat buldukça yurtdışına seyahat ediyor ve elimden geldiğince farklı ülkeleri ziyaret etmeye çalışıyorum. Genellikle tek başıma gezen biriyim ama Asya’ya yalnız gitmeyi hiç düşünmedim çünkü yıllar önce çok yakın bir arkadaşıma Asya’ya birlikte gideceğimize dair söz vermiştim. Hakan tam bir Uzak Doğu hayranı o yüzden bu seyahati kendimden daha çok Hakan için planladım diyebilirim. Seyahatimizi planlarken önümüzde iki seçenek vardı; birincisi 3 hafta boyunca Tayland’ı adaları ile birlikte gezmek, ikincisi ise Tayland’da sadece Bangkok’u gezmek ve diğer Uzak Doğu ülkelerine devam etmekti. Biz ikincisini seçtik yani Tayland’da sadece Bangkok’u gezdik ama başka bir zaman sadece Tayland için tekrar gideceğimizi biliyorum.
Bangkok, Tayland’ın en büyük şehri ve aynı zamanda da başkenti. Nüfusu ise yaklaşık 10 milyon. 1782 yılında Kral I. Rama tarafından kurulan şehrin tam adı ‘Krung Thep Mahanakhon Amon Rattanakosin Mahinthara Yuthaya Mahadilok Phop Noppharat Ratchathani Burirom Udomratchaniwet Mahasathan Amon Piman Awatan Sathit Sakkathattiya Witsanukam Prasit’ Dünyanın en uzun şehir ismi olarak Guiness Rekorlar Kitabına girmiş. Şehirde öyle bir trafik yoğunluğu var ki zannediyorum kişi başına 1 tane araba ve 1 tane de motosiklet düşüyor. Eğer İstanbul trafiğinden şikayet ediyorsanız, etmeyin. Beterin beteri var, Bangkok’u gördükten sonra şükredeceksiniz. Krallık ile yönetiliyor ve 70 yıl tahtta kalan, dünyanın en uzun tahtta kalma ünvanına sahip olan eski kralları Bhumibol Adulyadej’e adeta tapıyorlar. Şehrin her köşesinde Bhumibol’un fotoğraflarını görünce ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Krala hakaret etmenin ya da eleştirmenin cezası var, yani şakasına bile olsa ortamlarda ağzınızdan çıkanlara dikkat edin ki durduk yerde mapushaneye düşmeyin. Kralın köpeğine hakaret ettiği için hapis cezası alan biri var bu ülkede, ona göre yani. Konum olarak Tayland’ın kuzeyinde yer alıyor ama ülkenin tüm şehirlerine ve adalarına ulaşım imkanı var. Lokal hayatın yaşandığı gecekondu bölgelerinin haricinde gökdelenlere, devasa alışveriş merkezlerine, lüks otellere, iş merkezlerine ve rezidanslara sahip. Dünyanın en fazla turist çeken şehirlerinden birisi, bu yüzden aldığı göçler sebebiyle de Asya’nın en kozmopolit şehri olarak kabul ediliyor. Bu turist yoğunluğunun bir kısmının seks turizminden kaynaklandığını tahmin edersiniz. Şehrin her yerinde, sırf fuhuş için gelen İngiliz ve Amerikalı ihtiyar kodamanları görebilmek mümkün. Krung Thep yani ‘Melekler Şehri’ olarak anılan Bangkok, sinema endüstrisinin de vazgeçilmez platformlarından birisi. Hangover 2 filminden hatırlasınız. Havası yaz aylarında çok nemli ve kış aylarında ise aşırı yağışlı. Her ne kadar hafızalarda gece hayatı ile yer etse de aslında Bangkok, bünyesinde barındığı 400 tapınak ve saraylar ile adeta bir kültür mirası. Eskiden küçük bir liman şehriymiş ama turizmin gelişmesi ile ekonomisi şaha kalkmış. Tıpkı İstanbul gibi 24 saat yaşayan bir şehir, merkezi noktaların haricinde bile neredeyse tüm sokaklar sabaha kadar hareketli oluyor. Bu yoğunluktan dolayı da hayli kaotik bir ortama sahip.
Alfabeleri çok ilginç, sanki Japon alfabesi ile Kiril alfabesinin harmanlanmış bir hali gibi. Tabelalarda bulunan bilgilendirmeler hem Tay alfabesi hem de İngilizce olarak yazıyor. Halkın yüzde 95’i Budist, yüzde 4’ü Müslüman ve yüzde 1’i de diğer dinlere mensup. Tayland’a gidilecek en güzel zaman Kasım-Şubat ayları arası çünkü bu aylar Güneydoğu Asya’nın yaz mevsimi. Benim tavsiyem Ocak sonu ya da Şubat başı gibi gitmeniz çünkü hava ne çok nemli oluyor ne de çok sıcak. Temmuz-Ağustos aylarında gidilmez diye bir kaide de yok tabi, her mevsim ayrı güzel. Yaz aylarında çok sık yağmur yağıyor ama sürekliliği yok, yarım saat yağdıktan sonra tekrar diniyor. Kısaca yağmur yağacak olması sizi seyahatinizden vazgeçirmesin. Para birimleri Baht(THB) olarak adlandırılıyor, 1 TL yaklaşık 9.5 Baht ve 1 Dolar yaklaşık 35 Baht ediyor. Ülke gerçekten çok ucuz ama hesabı da iyi yapmak gerekiyor çünkü her ödemede küçük paralar harcandığı için ipin ucu kaçabiliyor. Nasıl olsa ucuz diye sürekli para harcama gafletinde bulunmamak lazım. Dil konusunda herhangi bir endişeniz olmasın çünkü sizin ayak basacağınız her yerde insanlar İngilizce biliyor olacak. Diğer bilgilere aşağıda yeri geldikçe değineceğim.
ULAŞIM: Türkiye’den Bangkok’a direkt uçuş yapmak istiyorsanız tek seçeneğiniz Türk Hava Yolları. Bilet fiyatları yaklaşık 2000-2250 Türk Lirası arasında ve yolculuk 9 saat 20 dakika sürüyor. Türk Hava Yolları’nın Bangkok uçuşları büyük uçaklar ile yapılıyor ve uçakta her türlü imkan mevcut. Biz Türk Hava Yolları’na nazaran biraz daha ucuz olmasından dolayı Ukraine International Airlines ile Kiev aktarmalı olarak gittik. Bileti yaklaşık 1500 Türk Lirasına aldık. Eğer daha ucuz olsun diyorsanız Rus firması olan Aeroflot’un Moskova aktarmalı uçuşları var ve bilet fiyatları 1100-1200 TL civarı. Kiev’e giden uçağa Atatürk Havaalanı’ndan bindik ve yaklaşık 1.5 saat sonra Kiev’e indik. Kiev uçuşu ile Bangkok uçuşu arasında 10 saat gibi bir boşluk vardı o yüzden Kiev’e indikten sonra pasaport kontrolünden geçtik ve Bangkok uçuşuna kadar küçük bir şehir turu yaptık. Size tavsiyem de budur, siz de Kiev aktarmalı gidin derim. Hiç değilse kısa bir Kiev turu yapma şansınız olur. Bangkok uçuşu için tekrar havaalanına gelip pasaport kontrolünden geçtik ve uçağa bindik. Ukraine International Airlines’ın Bangkok seferi yapan uçakları büyük uçaklardan ama hiç rahat değil. Koltuk araları çok dar ve yolculuk gereğinden uzun sürüyor. Yaklaşık 10 saat boyunca daracık koltuklarda seyahat etmek zorunda kalıyorsunuz. Uçuşlarda battaniye, yastık vs. veriliyor ve yemek ikramı sunuluyor. Tayland’a indikten sonra doğruca pasaport kontrolüne gittik ve kontrol noktasında bulunan bankolarda immigration form doldurduk. Bu formu Tayland’a gelen her turist doldurmak zorunda. Üzerine pasaport bilgilerinizi, seyahat amacınızı, nerede ve kaç gün kalacağınızı vs. yazıyorsunuz. Basit bir formaliteden ibaret ama pasaport kontrolünde üzerine damga basılarak size geri veriliyor ve ülkeden ayrılırken tekrar göstermeniz isteniyor. O yüzden bu formu iyi muhafaza edin. Şehrin iki havaalanı var, bunlardan Suvarnabhumi Havaalanı büyük firmalar tarafından ve Don Muang Havaalanı ise düşük bütçeli uçuş yapan firmalar tarafından kullanılıyor.
Biz Bangkok’a Ocak ayının sonlarına doğru gittik. Bu aylar en yoğun dönem olduğu için Suvarnabhumi Havaalanı’nın pasaport kontrolünde inanılmaz bir kuyruk vardı. Sıra bize geldiğinde pasaport polisi hiçbir soru sormadan damgalarımızı bastı ve gönderdi. Biz ne olur ne olmaz diye hostel rezervasyonunun ve dönüş biletinin çıktısını yanımıza almıştık ama sormadı, siz yine de yanınızda bulundurun belki sorarlar. Vize sorununuz zaten yok çünkü Tayland Türk vatandaşlarından vize istemiyor. Pasaport kontrolünden sonra direkt olarak change ofise gittik ve 20 Dolar çevirdik. Havaalanında çok fazla para çevirmeyin çünkü kur oranı şehir merkezinde göre çok düşük. Sizi şehir merkezine götürecek kadar çevirseniz yeter. Paramızı çevirdikten sonra kapıdan çıktık ve taksilerin olduğu alana yöneldik. Taksiye binmek için önce taksilerin olduğu yerde bulunan otomatlardan sıra numarası almanız gerekiyor. Alacağınız numara hangi taksiye işaret ediyorsa ona binmelisiniz. Numaramızı aldıktan sonra taksici ile pazarlığa koyulduk. Sakın ola taksicinin ilk söylediği fiyatı kabul etmeyin çünkü çok abartıyorlar. Taksimetre açmayı da zaten istemiyorlar ki isteseler de siz açtırmayın çünkü şehir turu yaptırmadan gideceğiniz yere götürmezler. Bu yüzden en güzeli pazarlık yapıp peşin peşin anlaşmak. Biz hostelimizin olduğu Khao San Road için 350 Baht yani 10 Dolara anlaştık. Havaalanından şehir merkezine gitmenin en kolay yolu taksi kullanmak, hem zahmetsiz hem de hesaplı. Yol üzerinde şehrin tezatlığını çok net görebiliyorsunuz. Yolun bir tarafında aynı ev içerisinde 10 kişinin yaşadığı gecekondular ve diğer tarafında ise milyonluk gökdelenler.
Havaalanından şehir merkezine gitmenin bir diğer yolu da metroya binmek. Suvarnabhumi Havaalanı’ndan şehir merkezine gitmek için Airport Rail Link metro hattını kullanmanız gerekiyor. Bu hatta ait trenler şehrin hemen her noktasından geçiyor. Pasaport kontrolünden geçtikten sonra asansör ile B katına iniyorsunuz ve gişeden jeton alıyorsunuz. Jetonların fiyatları inmek istediğiniz durağa göre değişiyor, o yüzden görevliye hangi durakta inmek istediğinizi söylemeniz lazım. Eğer şehrin göbeğine yani Khao San Road’a gitmek istiyorsanız inmeniz gereken durak Phaya Thai ve jeton ücreti 50 Baht. Diğer durakların ücretleri de mesafelerine göre 15-50 Baht arasında değişiyor. Eğer aktarma yapacaksanız Makkasan durağında inerek MRT isimli metroya veya Phaya Thai’de inerek Skytrain (BTS) yani hava trenine binebilirsiniz. Hava trenleri uzun beton bloklar ile adeta şehrin üstüne kurulmuş bir metro hattı ve bu metro hattı ile birçok noktaya kolayca ulaşım sağlamak mümkün. Jetonları duraklardan satın alabilirsiniz. Eğer dilerseniz 120 Baht karşılığında günlük sınırsız biletlerden de alabilirsiniz. Diğer bir seçenek ise Airport Bus. Bilet fiyatı 120 Baht ve saat 00.30’a kadar çalışıyor ama Bangkok trafiğini düşünecek olursak mantıklı bir seçenek değil. Bu otobüsleri çıkış kapısının hemen önünde, taksilerin olduğu alanda görebilirsiniz.
Don Muang Havaalanı’na inmişseniz ya da bu havaalanını kullanarak Bangkok’tan ayrılacaksanız ulaşım için 3 seçeneğiniz var. Birincisi şehrin dört bir tarafında göreceğiniz turizm acentalarından servisler için rezervasyon yaptırmak, ikincisi taksi kullanmak. Üçüncüsü ise tren ve ardından otobüse binmek. Şehir merkezinden Don Muang Havaalanı’na toplu taşıma ile gitmeyi düşünüyorsanız ilk önce Skytrain’e binip bir aktarma yaparak Moching istasyonunda inecek, ardından otobüs durağına yürüyecek ve buradan da A1 ya da A2 numaralı otobüslere bineceksiniz. Havaalanından şehir merkezine gidiş için de tam tersi. Biz şehirden ayrılırken Don Muang Havaalanı’nı kullandığımız için Khao San Road’da bulunan bir turizm acentasından rezervasyon yaptırdık, iki kişi için 400 Baht ödedik. Servisler belirli saatlerde turizm acentaları önünden kalkıyor, zaten rezervasyon esnasında saatleri ve detayları öğrenirsiniz. Taksi ile gitmek isterseniz de pazarlık edin, en az yarı fiyatına kadar düşürün derim.
Bangkok Şehiriçi Ulaşım: Bangkok’ta şehiriçi ulaşım denilince ilk akla gelen alternatif şüphesiz tuk tuk. Bunları 3 tekerli motosiklet olarak tanımlayabiliriz, Anadolu’da muadillerini görmüşsünüzdür. Şehir içinde her 50 metrede bir tuk tuk görmek mümkün. Bana göre taksilerden çok daha pratik, çok daha hesaplı ve hepsinden ötesi de eğlenceli. Sıcak mevsimde gitmişseniz püfür püfür yolculuk yapıyorsunuz. Taksilerde klima var ama klima çarpıyor insanı o yüzden tuk tuk daha havadar. Kabul ediyorum tehlikeli bir araç çünkü trafikte vızır vızır hareket ediyor ve herhangi bir kaza yaşanması durumunda ciddi hasarlar alabilir ama bunları düşünerek de zaten Bangkok gezisinden keyif alamazsınız. Tuk tuk kullanacaksanız pazarlık yapmadan sakın binmeyin çünkü sürücüler ederinin 3 katını söylüyor. Örneğin gitmek istediğiniz yer için 300 Baht isterse 150 Baht’dan fazla teklif etmeyin. Emin olun kabul edeceklerdir çünkü yer gök tuk tuk ile dolu, müşteriyi kaptırmak istemezler. Kabul etmedi diye istediği parayı vermeyin, alternatif çok, gidin bir başka tuk tuk sürücüsü ile pazarlık yapın. Khao San Road’dan gideceğiniz en uzak yer için en fazla 400 Baht ödeyin. Bazı tuk tuk’larda ses sistemi var, eğer müzik çalmasını isterseniz ödemeniz gereken ücrete 5-10 Baht ilave yapacaklardır. Biz bir keresinde müzik çaldırdık, çok da eğlenceli oldu. Tuk tuk kullanan turistler bazen kapkaça maruz kaldıkları için bazı tuk tuk’ların yan taraflarına ağ örülmüş. Eğer yanlarında koruma ağı olmayan tuk tuk’lardan birine binerseniz çantanıza sahip çıkın, altında motosiklet olan bir kapkaççı çantanızı alırsa üstüne bir bardak soğuk su içebilirsiniz. Pazarlık konusu taksiler için de geçerli, taksiye binmeden önce de ne kadar tutacağını öğrenin ve sağlam bir pazarlık yapın. Eğer toplu taşıma ile seyahat etmek isterseniz Skytrain yani havaray ile şehrin her yerine gidebilmek mümkün. Eğer tek başınıza seyahat ediyorsanız şehir içi ulaşım için bir diğer alternatif taksi motosikletler olabilir. Bildiğiniz motosiklet, pazarlığınızı yapıyorsunuz ve motosiklet sahibi sizi istediğiniz yere bırakıyor. Eğer bu motosiklet taksilere binecekseniz sakın ola kasksız binmeyin çünkü deli gibi kullanıyorlar. Dilerseniz Express Boat denilen tekneler ile de şehir içi ulaşım sağlayabilirsiniz. Şehrin ortasından geçen Chao Phraya Nehri’nin kenarlarında tekne duraklarını göreceksiniz, bazılarında gişelerden bilet alıyorsunuz bazılarında ise bindikten sonra ödüyorsunuz. Tekneler mavi bayraklı ve turuncu bayraklı olmak üzere iki çeşit ayrıca durakları da turistik noktaların hemen önünde. Detaylara Chao phraya Express Boat adresinden ulaşabilirsiniz.
KONAKLAMA: Düşük bütçeli seyahat rehberi hazırladığım için tavsiyelerim hostellerden ibaret oluyor. Eğer hostelde konaklamayacaksanız şehir genelinde yüzlerce farklı otel alternatifi var, rezervasyon sitelerini kullanarak kendinize uygun bir otel bulabilirsiniz. Biz merkezi konumda olmasından dolayı tercihimizi Nitan Hostel Khaosan’dan yana kullandık. Adından da anlaşılacağı üzere Khao San Road üzerinde bulunuyor, yani şehrin göbeğinde. Nitan Hostel hem ucuz hem merkezi hem de güzel imkanlara sahip. Odalar klimalı, her daim açık büfe atıştırmalık hizmeti var, banyoları temiz, ortak alanı eğlenceli, priz sorunu yok vs. Gecelik kişi başı 400 Baht ödedik yani yaklaşık 12 Dolar. Gözüm kapalı tavsiye ederim. Khao San Road üzerinde daha birçok hostel alternatifi var, Hostelworld adresini kullanarak alternatiflere göz atabilirsiniz. Tavsiyem Khao San Road üzerinde yer alan bir hostel ayarlamanız çünkü burası hem şehrin merkezi hem de en popüler noktası.
YEME-İÇME: Nasıl Brugge’de buram buram çikolata kokusu varsa veya Amsterdam’da daha tren garından çıkar çıkmaz burnunuza Marihuana kokusu geliyorsa, aynı şekilde Bangkok’un sokaklarına adım atar atmaz da yoğun bir baharat kokusu alacaksınız. Tayland’ın sokak yemeklerinin ününü artık duymayan kalmadı. Mutlaka bir yerlerde okumuş ya da izlemişsinizdir. Şehrin neresine giderseniz gidin mutlaka yemek tezgahlarının sıralandığı bir alan göreceksiniz. Tayland yemeklerinin bizim damak tadımıza uygun olmadığını söylememe gerek yok, sağlıklı olduğunu falan da iddia edemem. Görünüşleri ve tatları da güzel değil ama Bangkok’a gitmişseniz o yemeklerin tadına bakmak zorundasınız.
Her öğünü sokak tezgahlarından halletmeniz mümkün değil çünkü bir zamandan sonra artık insanın midesi kaldırmıyor. Bazı yemekler doyumluk yenebilir ama yüzde 80’i tadımlık. Yemeklerin hepsinin adını sayamam ama Noddle, Pad Thai ve Tom Yum Goong isimlerini bir kenara not edin çünkü en popüler olanlar bunlar. Noddle bildiğimiz erişte, Pad Thai pirinç kızartması, soya fasulyesi ve karides ile yapılan erişte ve Tom Yum ise içerisinde karides ve değişik otlar olan, bol acılı, Tayland’ın en meşhur çorbası. Bunların haricinde ise tezgahlarda; dana şiş, domuz şiş, tavuk şiş, tavuk döner, deniz atı, ahtapot, midye, sosis, kızartma çeşitleri ve bizde olmayan sulu yemekler satılıyor. Eğer bu şişlerden yemeyi düşünüyorsanız tezgahta duran pişmiş etlerden yemeyin, yenisini pişirmesini isteyin çünkü tezgahta duranlar bir gün öncesinden kalmış olabiliyor.
Yemekler bunlarla sınırlı değil tabi, daha bin bir çeşit yemek var. Gittiğiniz zaman sırayla denersiniz. Tezgahlarda sadece yemek satılmıyor, belki de bir daha yeme şansı bulamayacağınız tropik meyveler de satılıyor. Ananas, avokado, mango, papaya, Hindistan cevizi, ejder meyvesi, muz, elma falan tamam ama bir de yememeniz gereken bir meyve var. Adı Durian. Kokusunu ‘iğrenç’ olarak nitelendirirsem, tadını ‘iğrenç ötesi’ olarak nitelendirmem lazım. Daha 10 metre yakınına bile gelmeden kokusu insanın burnunun direğini kırıyor. Çok kötü koktuğu için bu meyve ile toplu taşıma araçlarına ve uçağa binmek yasak. Durian almak isteyen turistlere satıcılar önce ‘emin misin’ diye soruyor. Fiyatı öyle ucuz falan da değil. Tanesi 150 Baht’a satılıyor yani 4.5 Dolar civarı. Diğer meyveler bardaklarda veya plastik tabaklarda satılıyor, onların fiyatları da 40-50 Baht arası. Tropik meyvelerden yapılan taze meyve sularından zaten içeceksiniz ama alkollü içecek olarak tavsiyem Singha isimli bira. Tadı muhteşem, zaten her yerde bu biradan satılıyor ve içiliyor. Fiyatı satıldığı yere göre 80-100 Baht arası. Tezgahlarda böcek satıldığını duymuşsunuzdur ama yiyen kimseyi göremeyeceksiniz. Taylandlılar zaten her gün böcek yiyen insanlar değil, belki kendi topladıklarını yiyorlardır ama kimse tezgahtan böcek alıp da yemez. Bu böcekler tamamen turistler için koyuluyor tezgahlara. Biz merak ettik ve tatlarına baktık, yağda kızartıldığı için yağ tadından başka bir şey gelmiyor. Yani bir avuç donmuş yağ yediğinizi düşünün. Eğer kelli felli bir deniz mahsulü yemek istiyorsanız sokak tezgahlarına değil restoranlara veya Sea Food Market’a bakacaksınız. Denizden çıkan her şeyi hem yiyorlar hem satıyorlar. Sea Food Market hakkında detayları aşağıda paylaşacağım.
GECE HAYATI: Tayland’a gitmeden önce internet araştırması yapmayanlar, gece hayatının fuhuştan ibaret olduğunu zannediyorlar. Publar, barlar, gece kulüpleri vs. kimsenin aklına bile gelmiyor. Siz öyle düşünmeyin, zaten fuhuş bir eğlence türü de değil. Bangkok’ta gece hayatının en hareketli yaşandığı yer Khao San Road. Bu cadde üzerinde birçok mekan mevcut. Hangi mekanların popüler olduğu daha caddeye adım atar atmaz anlayacaksınız. Sadece mekan olarak düşünmeyin, her gece adeta sokak partileri düzenleniyor. Eline içkisini alan sokağa çıkıyor ve sabaha kadar dans ediyor. Yerel biranın haricinde, kovanın içerisinde satılan alkollü kokteyller de çok meşhur. Burada takılanların neredeyse tamamı Avrupalı turistler ve en güzel de burada eğleniliyor. Dünyanın en fazla rooftop yani teras barına sahip olan şehri Bangkok. Bu barlar genellikle lüks otellerin teraslarında bulunuyor ama girebilmek için kıyafet zorunluluğuna uymak zorundasınız. Yani şort-tişört değil de pantolon-gömlek giyip gitmeniz lazım.
Eğer turistlerden uzak, Taylandlı gençler ile birlikte eğlenmek istiyorsanız gitmeniz gereken yer Royal City Avenue. Burası eski bir sanayi bölgesi ama restorasyon yapılarak eğlence sektörüne kazandırılmış. Birbiri ardına sıralanmış 10’dan fazla gece kulübü var ve haftanın her günü çılgın partiler düzenleniyor. Mekanların bazıları salaş, çok rahat girersiniz ama bazılarında dress code uygulaması yapılıyor. Yani şort-tişörtle buralara da giremezsiniz. Dünyanın dört bir yanından gelen 70’lik azgın dedeleri görmek istemiyorsanız, burası sizin için biçilmiş kaftan diyebilirim.
Gece hayatının yaşandığı diğer bir adres Patpong. Burası aslında gece pazarı ama aynı zamanda gece hayatının da uğrak noktalarından birisi. Ortada açık bir pazar alanından ve sağlı sollu go-go barlardan ibaret olan bir sokak. Erkekler için konuşuyorum; daha sokağa adımınızı atar atmaz ‘hanutçu’ diye tabir ettiğimiz adamlar peşinize takılıyor. Anahtar kelimeler şunlar; bumbum, ping pong show, blowjob, fucking, happy ending ve massage. Hiç yılmadan peşinizden gelerek bu kelimeleri söyleyip sizi mekanlara çekmeye çalışıyorlar. Apartmanların birinci katlarında genellikle ping pong show yapılan kulüpler ve üst katlarda da mutlu sonla biten masaj salonları var. Ping pong show denilen şey şu; üzerinde bikini olan kadınlar mekanın ortasında ki platforma çıkıyor ve durdukları yerde dans ederek müşterilerini bekliyor. Bu yani, ping pong show diye anlatıp durdukları şey bu. Bu mekanlara giriş ücretsiz ama içeride en az 1 içki içmek zorundasınız. Diyelim ki içeriye girdiniz, biranızı söylediniz ve şovu izlemeye başladınız. Eğer sahnede dans eden kadınlardan birini beğenirseniz, yanınıza çağırıyorsunuz ve içki ısmarlıyorsunuz. Sohbetinizin devamı dışarıda bitecekse ona göre pazarlık yapıp mekandan birlikte ayrılıyorsunuz. Sokak içerisinde peşinize takılan adamlar ‘abi bi gel, içeriye bi bak, eğer beğenmezsen geri çıkarsın, para pul istemezük’ diyeceklerdir. Gerçekten de öyle, eğer mekanda takılmak istiyorsanız içeriye girip ortama bir bakın, beğenmezseniz geri çıkarsınız. Eğer platformda dans eden kadınlardan birini beğenirseniz, özel dans yapmasını isteyebilirsiniz. Tabi ücreti mukabilinde. Yalnız burada dikkat etmeniz gereken çok önemli bir husus var. Bu platform üzerinde dans edenlerin hepsi kadın değil, yarısı ladyboy yani transseksüel. Kadın diye anlaşıp sonrasında ‘büyük’ sürprizlerle karşılaşabilirsiniz. Hangover 2 filminde diş doktoru Stu’nun başına gelenleri hatırlarsınız. ‘Dünyanın en güzel kadınları Taylandlı erkeklerdir’ diye bir söz var ama ben katılmıyorum çünkü transseksüeller çok belli oluyor. Ayırt edememeniz ‘açlık’ derecenizle doğru orantılı. Buraya kadar olan kısım go-go barlar için geçerli. Bir de ‘happy ending’ yani mutlu sonla biten masaj salonları var. Bunların bazıları apartmanların ilk katlarında bazıları ise üst katlarda bulunuyor. Sokağa girdiğinizde peşinize takılacak olan adamlar sizi bizzat mekanın içine götürüp ortamı şöyle bir tanıtacaktır. Happy ending masajların fiyatını 1500 Baht’tan açıyorlar ama 800 Baht’a kadar düşüyorlar. Sizin pazarlık etme çabası içerisine girmenize de gerek yok, adamlarla konuşmadıkça zaten kendi kendilerine fiyatı düşürüyorlar. Tabi bunlar komisyoncu, yani ücret masaj salonunun resepsiyonuna ödeniyor. Komisyoncuların dediğine göre paket içeriği; shower, blowjob, happy ending massage and fucking’den oluşuyormuş. Tecrübe eder misiniz bilmiyorum ama bu kadınların, dünyanın 200 ülkesinden gelen erkekleri misafir ettiklerini unutmayın. İçeride kaptıracağınız paranın, hastalık kapma riskinin yanında esamesi bile okunamaz.
Gece hayatının diğer bir adresi Soi Cowboy. Burası Sukhumvit caddesinde bulunan bir sokak. Adını da bu bölgede ilk go-go barı açan Amerikalıya takılan cowboy lakabından alıyor. Sağlı sollu go-go barlardan oluşuyor. Patpong’dan farklı olarak kızlar mekânın içinde değil, dışında müşteri bekliyor. Yani direkt fuhuş hizmeti sunuluyor. Buraya herkesin fuhuş amacı ile geldiğini düşünmeyin, çoluk çocuk gezen aileleri dahi göreceksiniz. İşte bunlar hep meraktan. Sokağa adım atar atmaz kadınlar kolunuza girecek, yanağınızdan makas alacak ve hatta ‘uygunsuz’ dokunuşlar yapacaktır. Onlara göre normal ama siz nasıl bir tepki verirsiniz kestiremiyorum. İlla ki kadınlarla pazarlığa tutuşmanız gerekmiyor, go-go barlara girip uslu uslu biranızı içip ping pong show’u izledikten sonra çıkabilirsiniz. Yanınıza gelenleri kibarca reddedebilirsiniz ama kibar olamam diyorsanız ladyboylara denk gelmemeye bakın çünkü hayatınızın şokunu yaşayabilirsiniz. Bangkok’ta Muay Thai turnuvası kazanan bir laydboy olduğunu hatırlatmak isterim. Go-go barlarda biranın fiyatı 150-200 Baht arası değişiyor. Eğer Soi Cowboy’dan ‘eliniz’ boş dönmek istemiyorsanız tarife Patpong’da ki gibi.
Son olarak gece hayatının en uğrak noktası olan Nana Plaza’dan bahsedeyim. Burası da Sukhumvit Caddesi üzerinde bulunuyor ve adını da hemen yanında ki Nana Hotel’den alıyor. Soi Cowboy gibi sokak değil, büyük bir pasaj. Diğerlerinden farklı olduğunu söylemek isterdim ama pasaj olması haricinde hiçbir fark yok. Kapıdan girdikten sonra 4 katlı bir kompleks göreceksiniz. Tüm katlarda go-go barlar var ve tarife diğerleri gibi. İsterseniz içeriye girip, biranızı içip, şovu izledikten sonra çıkabilir ya da gözünüze kestirdiğiniz ve ‘kadın’ olduğundan emin olduğunuz birisi ile mekandan ayrılabilirsiniz. Tabi ‘ayrılık sevdaya dahil’. Katlarda gezerken yine bir ‘takım’ dokunuşlara maruz kalabilirsiniz, gülüp geçiniz. Nana Plaza’nın olduğu bölgede gece kulüpleri de var. Zaten burası çok turistik bir bölge yani sadece fuhuş amaçlı gelinmiyor. Caddenin bir tarafında Nana Plaza, diğer tarafında da mağazalar, restoranlar falan var. Hatta caddenin diğer tarafı Müslüman mahallesi. Yani bir tarafta yarı üryan kadınları, diğer tarafta çarşaflı kadınları görmek mümkün.
ALIŞVERİŞ: Bangkok’ta alışveriş gece pazarlarında yapılır ama gece pazarlarına aşağıda detaylıca değineceğim. Şimdilik alışveriş merkezlerinden ve ipuçlarından biraz bahsedeyim. Bangkok aslında elektronik eşya alışverişlerinin en ucuza yapılabildiği şehirlerden birisi ama maalesef Dolar bizde 4 Liraya yakın olduğu için Türkiye ile pek bir fark olmuyor. Alışveriş merkezleri Siam Meydanı’nda bulunuyor. Birçok alışveriş merkezi var ama elektronik eşya almak için en uygun yer MBK isimli alışveriş merkezi. Burada elektroniğe dair A’dan Z’ye ne var bulabilmeniz mümkün. Yüzlerce mağaza var ama hepsi dürüst işletmeci değil. Çakma ürünleri orijinalmiş gibi satmaya çalışan çok fazla. Eğer buradan bir şey alacaksınız orijinal olduğundan iyice emin olmalısınız. Diğer popüler alışveriş merkezleri ise Siam Center, Paragon, Central World ve Terminal 21. Bu alışveriş merkezlerinde dünya markalarına ait mağazaları bulabilirsiniz. Siam’da bulunan alışveriş merkezleri tıpkı bizim avm’ler gibi yani içerisinde sadece mağazalar yok. Sinema salonları, restoranlar, oyun salonları falan da var. Hatta koridorlarında tezgahlar bile kuruluyor. Genellikle saat 21.00 gibi kapanıyor o yüzden erken gitmeniz de fayda var. Eğer hediyelik eşya, kıyafet ya da incik boncuk alacaksınız ve Khao San Road’da konaklıyorsanız, mutluluğu uzaklarda aramayın çünkü bunların hepsi bu caddede ve etrafındaki caddelerde mevcut. Alışverişin bir diğer adresi China Town yani Çin Mahallesi, ona da ayrıca değineceğim. Market alışverişi yapacaksanız her 100 metrede bir göreceğiniz 7eleven mağazalarından birine dalabilirsiniz. Daha önce Avrupa’ya gitmişseniz görmüşsünüzdür, bizde ki BİM ayarında bir zincir. 500-600 Baht’a sepetinizi doldurup çıkabilirsiniz.
Bangkok Gezilecek Yerler;
Bangkok’ta gezilip görülmesi gereken çok fazla yer var. Bunlardan bazıları kümeleşmiş halde yani birbirine yakın ama bazıları merkezden epey uzakta. Hatta bazıları da şehir dışında yer alıyor. Biz hostele yerleşir yerleşmez kendimize 5 günlük bir gezi planı hazırladık. Peki bunu nasıl yaptık? Tabi ki harita uygulamaları ile, başka nasıl olacak. Benim favori uygulamam Citymaps2go ama bunun haricinde Maps.me, Here ve Google Maps de gayet başarılı. Bunların tamamı çevrimdışı yani internetsiz çalışan navigasyon uygulamaları, Bangkok’a gitmeden önce bu programları cep telefonunuza kurun ve Bangkok haritasının indirin. Biz Citymaps2go uygulamasını kullandık, Bangkok haritası son derece başarılı. Harita üzerinde gezilmesi gereken noktaları işaretledik ve birbirine yakınlıklarına göre gruplandırdık. Pazarlık bizim ata sporumuz olduğu için toplu taşımaya hiç gerek duymadık, genellikle tuk tuk kullandık, bazen de taksi. Eğer pazarlıkta yeteri kadar çirkefleşebiliyorsanız metro ya da Skytrain kullanmak mantıksız. Tuk tuk hem çok pratik hem de çok eğlenceli. Biz 300 Baht dedikleri yere hiç 150 Baht’tan fazla vermedik, hem de iki kişi için. Size de tavsiyem tuk tuk kullanmanızdır. Bangkok’ta hiç ulaşım aracı kullanmam yürüyerek gezerim diyorsanız, yanılıyorsunuz çünkü Bangkok’un tamamını yürüyerek gezmek imkansız. Birbirine yakın olan yerleri yürüyerek gezdikten sonra diğer bölgelere gitmek için illa ki ulaşım araçlarından faydalanmak zorundasınız. Bizim konakladığımız hostel Khao San Road üzerinde olduğu için ilk önce bu caddeyi, çevresindeki caddeleri ve yakın olan noktaları gezdik.
Khao San Road: Burası Bangkok’un en popüler noktalarından birisi. Şehre sırt çantası ile gelen gezginlerin neredeyse hepsi bu cadde üzerinde bulunan hostellerde konaklıyor. Yani cadde üzerinde ve çevresinde göreceğiniz insanların tamamına yakını Avrupalı ve Amerikalı turistler. Turistlerin yoğunlukta olduğu bir cadde olduğu için de birçok gece kulübü, restoran, mağaza, masaj salonu, change office, turizm acentası, turist bilgilendirme ofisi ve hediyelik eşya dükkanı bulunuyor. Burası şehrin göbeği ve hareketli yerlerinden birisi o yüzden bu çevrede konaklamayan insanlar bile eğlenmek, alışveriş yapmak ve gezmek için koştur koştur buraya geliyor. Tapınaklara, saraylara, Chao Phraya Nehri’ne ve müzelere çok yakın bir konumda. Genelde turistlerin takıldığı bir cadde olduğu için yemek tezgahları, meyve tezgahları, incik boncuk tezgahları, etnik kıyafet tezgahları falan gırla gidiyor. Alışveriş yapmak için en doğru adreslerden birisi çünkü bu çevrede ne ararsanız bulabilirsiniz.
Eğer alışveriş yapacaksanız mutlaka pazarlık yapın ama öyle kibar kibar değil. Harbi harbi pazarlık. Mesela bir şalvar beğendiniz ve 500 Baht istediler. 250 Baht’tan fazla vermeyeceksiniz! Merak etmeyin, 250 Baht ödediğiniz de hem siz sevineceksiniz hem de satıcı yani o şalvarın ederi zaten 100 Baht. Fotoğraflarımda gördüğünüz şalvara 500 Baht istediler ama 200 Baht’a aldım, bir şey biliyoruz ki söylüyoruz. Sokak yemeği yemek için de en uygun yer diyebilirim. Bin bir çeşit sokak yemeği yapılıyor ve fiyatları çok ucuz. Noddle ve Pad Thai denilen yemekleri tezgahlardan alabilirsiniz ama Tom Yum çorbasını sokağın başındaki restoranda yemelisiniz. Biz orada yedik ve gerçekten beğendik. Çok acı ama biz acıya alışkınız. Hayat utansın. Gece hayatı için de uzaklara gitmenize gerek yok çünkü en güzel bu caddede eğleniliyor. Öyle gece yarılarına kadar falan değil, sabaha kadar sürüyor eğlence. Sadece kulüp olarak düşünmeyin, asıl eğlence sokakta dönüyor. Fotoğraflara ve videolara bakınca ne demek istediğimi daha net anlayacaksınız. O meşhur böcek tezgahları da bu caddede. Kimsenin satın alıp yediği yok, herkes fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşma derdinde. Böyle olunca da satıcılar işin çakallığını bulmuş, tezgahın fotoğrafını çekmek isterseniz bedeli 10 Baht. Biz ‘delikanlı’ olduğumuz için yedik çünkü Bangkok’a gitmek bunu gerektirir! Bu bölge sadece Khao San Road’tan ibaret değil. Paralelinde ki cadde olan Rambuttri Caddesi ve ana caddenin diğer tarafında ki sokakların da Khao San Road’tan aşağı kalır yanı yok. Khao San Road’da her ne varsa, hepsini çevresindeki caddelerde de bulabilirsiniz. Ulaşım konusunda da şehrin en rahat en alternatifi bol olan noktası. Tuk tuk’lar, taksiler, mototaksiler, hepsini 24 saat bulabilirsiniz. Kısaca 1 tam gününüzü bu çevrede geçirmeniz de hiçbir sakınca yok. Biz havaalanından direkt bu caddeye geldiğimiz için ilk gördüğümüz yer burası oldu, baktık çok eğlenceli ve popüler bir yer, ilk gün vaktimizin çoğunu Khao San Road ve çevresinde geçirdik.
Grand Palace (Büyük Saray): Burası Khao San Road’a çok yakın. Caddeden çıkıp sola dönüyorsunuz, biraz yürüdükten sonra karşınıza bir göbek geliyor ve eğer bu ‘göbekten geçebilirseniz’ hemen yolun karşı tarafında sarayı göreceksiniz. Göbekten geçebilirseniz diyorum çünkü gerçekten buradan geçmek zulüm. Öyle bir trafik var ki resmen kısır döngü, aynı arabalar ve aynı motosikletler hiç durmadan devir daim ediyor gibi. Karşıdan karşıya geçmek bazen yarım saati buluyor çünkü trafik ışığı denen bir şey yok. Ortada bir polis var ve eğer keyfi yeterse araçları durdurup yayaların geçmesine müsaade ediyor. Sanırım polisin kafasında belirli bir kota var, yani geçmeyi bekleyen yaya sayısı 500’e ulaşmadıkça trafiği durdurmuyor. Her neyse, biz saraydan bahsedelim.
Grand Palace, 1782 yılında Bangkok’un başkent yapılması ile inşa edilmeye başlanmış. Yaklaşık 218.000 metrekarelik bir alana sahip ve içerisinde de 100’den fazla yapı mevcut. Modern yapıların tamamı hükümete ait yönetim binaları. Kraliyet hanedanı 150 sene bu kompleksin içerisinde yaşamlarını sürdürmüş ama artık Tayland’ın kuzeyinde gözlerden uzak bir sarayda yaşıyorlar. Saray kompleksine büyük bir kapıdan giriliyor, girdikten sonra ne kadar devasa bir alan olduğunu çok daha iyi anlıyorsunuz. İlk girilen bölge için bilet almanıza gerek yok yani sadece dış bahçeyi ücretsiz olarak gezebilirsiniz ama kompleksin asıl kısmına girmek için bilet almanız lazım. Sadece bilet almak yetmiyor, kıyafetinizin de ziyarete uygun olması gerekiyor yani şort, mini etek ve askılı tişört ile girmek yasak. Eğer böyle giyinmişseniz, bilet gişesinin yan tarafında bulunan dükkândan örtü kiralayıp, iyice örtünüp öyle girmelisiniz. Saraya gelirken pantolon ve normal tişört giyerek gelin ki hem o binlerce kişinin giyip çıkardığı pis örtüleri giymek zorunda kalmayın hem de örtü almak için ekstra sıra beklemeyin.
Kraliyet ailesinin dini törenler için kullandığı tapınakların haricinde kalan tüm yapıların iç kısmını gezebiliyorsunuz. Ana giriş kapısından geçmeden önce kendini akıllı sanan bazı uyanıklar sarayın ziyarete kapalı olduğunu, isterseniz ücreti mukabilinde sizi alışveriş yapabileceğiniz dükkanlara veya başka tapınaklara götürebileceklerini söyleyebilirler. Siz Anadolu çocuğusunuz, biliyorum yemezsiniz. İç alana girdikten sonra göreceğiniz iki devasa heykelin, sarayın koruyucuları olduğuna inanılıyor. Kompleksin en ihtişamlı ve en süslü yapısı Phra Kaeo Tapınağı. Sarayın giriş ücreti 500 Baht yani yaklaşık 15 Dolar. Bu biletin bir parçası ile Dusit’teki Vimanmek Konağı müzesine de girilebiliyor o yüzden kaybetmeyin. Khao San Road’tan yürüyerek kolayca ulaşabilirsiniz, eğer Chao Phraya Nehri tekneleri ile gelecekseniz Tha Chang rıhtımında inmeniz gerekiyor, rıhtımda indikten sonra 5 dakikalık yürüme mesafesinde. Giriş sabah 09.00’da başlıyor, en son bilet satışı saat 15.30 ve 16.30’da da kapanıyor.
Wat Phra Kaew (Zümrüt Buddha Tapınağı): Aslında burası Grand Palace kompleksi içerisinde yer alan bir yapı ama ayrıca değinmek gerekiyor. Adından da anlaşılacağı üzerine tapınağın olayı, içinde sergilenen Zümrüt Buddha Heykeli. Tapınağın tam ortasında bulunan bir platformun tepesine kondurulmuş, 66 cm yüksekliğe sahip bir heykel ama tek parça zümrütten oyularak yapıldığı için çok kıymetli. Hem maddi hem de manevi olarak. Taylandlılar için çok kutsal bir heykel ayrıca 13. Yy’dan kalmış. Tapınağa girerken ayakkabınızı çıkarıyorsunuz, sıraya giriyorsunuz ve hiç bekleme yapmadan görüp geri çıkıyorsunuz çünkü inanılmaz bir kuyruk oluyor ve görevli sürekli ‘bekleme yapma devam et’ diyor. Fotoğraf çekmek kesinlikle yasak ama sadece bir tane görevli olduğu için bakmadığı anda flashı kapatarak çaktırmadan çekebilirsiniz. Giriş için ayrıca bir ücret ödemeniz gerekmiyor.
Wat Pho (Yatan Buddha Tapınağı): Yatan Buddha heykeli de tıpkı Grand Palace gibi büyük bir kompleksin içinde yer alıyor. Buraya Grand Palace’dan ve Khao San Road’dan yürüyerek ulaşmak çok kolay, her ikisinden de 15 dakikalık yürüme mesafesinde. Heykel 16 Yy’da inşa edilmiş ve 1800lü yıllarda buraya konulmuş ayrıca 46 metre uzunluğa ve 15 metre yüksekliğe sahip. Bu boyutları ile de dünyanın en büyük Yatan Buddha heykeli olma ünvanını taşıyor. Biliyorsunuz Buddha’lar çeşit çeşit; yatanı var, yatmayanı var, oturanı var, altını var, zümrütü var, var da var yani. İşte bu Buddha yatanların en büyüğü, oturanların en büyüğü de Hong Kong’da. Buradaki Buddha’nın, bu pozisyonda olmasının nedeni öldükten sonra Nirvana’ya geçişi temsil etmesiymiş. Wat Pho tapınağı, Bangkok’un en eski ve en büyük tapınağı. Tapınak kompleksi sadece yatan Buddha’dan ibaret değil, bir diğer önemli özelliği de kapsamlı bir eğitim kurumu olması. Tayland’ın ilk üniversitesi de zaten burasıymış. Tıpkı halk eğitim merkezi gibi ücretsiz kurslar düzenleniyor ve tıp alanı da dahil olmak üzere birçok alanda eğitim veriliyor. Bunların en önemlisi de Thai Masajı öğretilen bölüm. Burada yabancılara da haftalık kurslar ile masaj eğitimi verildiği ve kurs sonunda da sertifika alınabildiği söyleniyor ama ne kadar doğru bilmiyorum çünkü bana çok mantıksız geliyor. Öğrenmeyi, sertifika almayı falan boş verin, bu masaj salonlarında usta ellerin, sihirli dokunuşları ile rahatlayabilirsiniz, siz ona odaklanın. Halk eğitim merkezi dedim ama amme hizmeti de sunulmuyor, her şey ücreti mukabilinde. Thai masajının yarım saatliği 260 Baht, 1 saatliği 420 Baht ve ayak masajının ise yarım saatliği 280 Baht, 1 saatliği 420 Baht. Diğer salonlara kıyasla biraz daha pahalı olsa da Bangkok’un en iyi masöz(r)lerinin burada olduğu söyleniyor. Yoğunluktan dolayı randevulu çalıştıkları için gezmeye başlamadan önce randevunuzu alın, zaten en az 1 saat sonra sıra geliyor.
Heykelin hemen arkasında sıra sıra dizilmiş bronz kaseler göreceksiniz. Bu kaseler Buddha'nın 108 hayırlı durumunu simgeliyor ve insanlar her kâseye birer bozuk para atarak dilek diliyor. Kaselerin başında acayip bir kuyruk oluyor, hal böyle olunca da tapınağın içinde sürekli bir para şıngırtısı var. Eğer siz de denemek isterseniz, kaselerin başındaki görevliden 20 Baht karşılığında 108 adet bozuk para satın alabilirsiniz. Yatan Buddha’nın ayak tabanlarında göreceğiniz sedef kakmalara, Budizm’in 108 hayırlı durumunu anlatan kutsal metinler işlenmiş. İnceleyin ama anlamaya çalışmayın, bir süreden sonra beyin yakıyor. Tapınağın giriş ücreti 100 Baht yani yaklaşık 3.5 Dolar, 18.30’da kapanıyor ve biletiniz ile bahçede bulunan büfeden 1 şişe ücretsiz su alabiliyorsunuz. Eğer Chao Phraya Nehri tekneleri ile gelecekseniz Tha Tien rıhtımında inmeniz gerekiyor, rıhtımda indikten sonra 5 dakikalık yürüme mesafesinde. Tayland’ın tüm tapınaklarında olduğu gibi, burada da kıyafet konusuna dikkat etmeniz lazım. Şort, askılı tişört ve mini etek ile girmek yasak, oradan örtü kiralamak zorunda kalmamak için uygun şekilde giyinip gelmenizde fayda var.
Bangkok National Museum (Ulusal Müze): Khao San Road’dan 10 dakikalık, Grand Palace’dan ise 5 dakikalık yürüme mesafesinde bulunuyor. Eğer tekne ile gelecekseniz Tha Chang rıhtımında inmeniz gerekiyor ki zaten rıhtımın hemen yanında. Tıpkı Grand Palace gibi 1782 yılında, Prens Wang Na’nın sarayı olarak inşa edilmiş ve 1884 yılında müzeye dönüştürülmüş. Grand Palace gibi büyük bir komplekse sahip ve bünyesinde müze binalarının haricinde bir tapınak ve bir de kraliyet mavnalarının yapıldığı imalathane bulunuyor. Aynı zamanda Güneydoğu Asya’nın en büyük müze kompleksi olma ünvanını taşıyor. İçerisinde Tayland başta olmak üzere daha birçok Asya ülkesine ait kültürel eserler sergileniyor. Dvaravati, Sukhothai, Ayutthaya, Ratanakosin gibi her dönemden zengin bir koleksiyon bulunuyor ve bunların içerisinde sergilenen en önemli eserler ise Tay dilinde en eski kayıt olarak kabul edilen Kral I Rama’nın Taş Sütunu ile Kral Taksin’in Tacı. Eğer imkanınız olursa Çarşamba günü gidin çünkü sabah 9.30′da ücretsiz rehberli tur düzenleniyor. Giriş ücreti ise 50 Baht yani yaklaşık 1.5 Dolar.
Wat Arun (Şafak Tapınağı): Bu tapınak Chao Phraya Nehri’nin diğer tarafında bulunuyor ve tekne ile gitmeniz gerekiyor. En kolay şekilde Grand Palace’ın yan tarafında bulunan Tha Chang rıhtımını veya Wat Pho’nun yakınlarında bulunan Tha Tien rıhtımını kullanarak ulaşabilirsiniz. Tha Chang rıhtımı çok yoğun bir rıhtım o yüzden de inanılmaz bir sıra oluyor. Merkezi bir rıhtım olduğu için içerisinde mağazalar ve giriş kısmında da seyyar satıcılar mevcut. Burada tekne için bilet almanıza gerek yok, tekneye bindikten sonra ödüyorsunuz ama görevli bazen kimlerin yeni bindiğini karıştırabiliyor. Mesela biz iki kişi bindik ama benden para aldı, arkadaşımı es geçti. Arkadaşımın boyu biraz kısa olduğu için o kalabalıkta araya kaynamış olabilir. Wat Arun için teknenin bilet ücreti 3 Baht yani 1 Liradan daha az. Tha Chang’den sonra sadece 1 durak gidiyor ve tam olarak tapınağın önünde iniyorsunuz.
Wat Arun, adını Hindu şafak tanrısı Arun’dan alıyor. Burası da diğer tapınaklar gibi büyük bir kompleks. Tapınağın yüksekliği 82 metre ve en tepesinden muhteşem bir şehir manzarası seyredilebiliyormuş. ‘Muş’ diyorum çünkü bizim gittiğimiz dönem restorasyon olduğu için tırmanamadık. Eğer siz gittiğinizde restorasyon bitmiş olursa, gün batımını tapınağın tepesinden izleyin derim. Tapınağın etrafında bulunan 4 adet kuleye ‘Praang’ deniyor ve 4 farklı rüzgarı temsil ediyor. Aynı zamanda da tapınağı koruduklarına inanılıyor. Tapınağın tepesinde ki heykel ise Hindu rüzgar tanrısı Pai’nin heykeli. Wat Arun’un ve Paang’ların dış yüzeyleri parçalanmış Çin seramikleri ile kaplanmış. Çin ile yapılan seramik ticareti esnasında gemiler limana yanaşıyor ve seramikler indirilirken bazıları düşüp kırılıyormuş. İşte bu kırılan porselenler birleştirilerek tapınağın dış yüzeyi süslenmiş. Kulelerin bazı kısımlarını elleri üzerinde tutuyormuş gibi yapan onlarca heykel göreceksiniz, bunlar nöbetçi Yaksha Şeytanları ve tapınağı ayakta tuttukları simgeleniyor. Benzerlerini Wat Pho ve Grand Palace’ta da görebilirsiniz.
Yapının en önemli detayı ise taa Kamboçyalardan getirilmiş olması. Hayır yani ta oradan nasıl getirdiniz bunu, madem getirdiniz neden bileti 50 Baht. Ben o kadar zahmet çeksem giriş ücretini 500 Baht’tan aşağı yapmazdım. Nehrin karşı tarafında olmasına rağmen çok popüler, turistler manzara seyretmek için akın akın Wat Arun’a gidiyor. Wat Arun kompleksi aynı zamanda bir eğitim kurumu. Bahçe içerisinde turuncu kıyafet giyen ve Monk denilen keşişlerin sınıflarını görebilirsiniz.
Wat Traimit (Altın Buda Heykeli): Bu tapınak konum olarak China Town yani Çin Mahallesi sınırları içerisinde kalıyor. Khao San Road’dan yaklaşık 3.5 km uzaklıkta ayrıca Grand Palace ve Wat Pho tapınağından da yaklaşık yarım saatlik bir yürüme mesafesinde bulunuyor. Bu noktalardan yürüyerek kolayca gidebilirsiniz ama yürümek istemezseniz de tuk tuk ile 150-200 Baht karşılığında ulaşım sağlayabilirsiniz. Wat Traimit tapınağı, Grand Palace ve Wat Pho’dan sonra Bangkok’un en fazla ziyaretçi çeken noktası.
Tapınak, dünyanın en büyük, saf altından yapılan Buddha heykeline ev sahipliği yapıyor. Altın Buddha heykeli 13. Yy’da, Sukhothai Hanedanı döneminde Hindistan’da yapılmış ve Tayland’a getirilerek Ayutthaya Krallığı’nda bulunan bir tapınağa yerleştirilmiş. 1700’lü yıllarda Burma işgalcileri Ayutthaya’ya saldırıp yağmalamaya başlayınca, heykelin altın olduğunun anlaşılmasının ve çalınmasının önüne geçmek amacıyla dış yüzeyi alçı ile kaplanmış. Bangkok’un başkent yapılmasının ardından Kral Rama I, Ayutthaya’da bulunan tüm Buddha heykellerini Bangkok’a getirtmiş. 1800’lü yılların ortasında ise Kral Rama III, sıradan olduğu düşünülen bu heykeli Çin Mahallesinde bulunan özensiz bir tapınağın içine koydurmuş. Uzun bir süre bu halde kaldıktan sonra unutulmuş ve gözden düşmüş. 1955 yılında, betondan yapıldığı düşünülen heykel, yeni yapılan bir tapınağa taşındığı esnada yere düşünce, üzerinde ki alçı kırılmış ve altın Buddha ortaya çıkmış. Ardından da hem koruma altına almak hem de ibadete açmak adına Wat Traimit tapınağına yerleştirilmiş. Toplamda 3 metre yüksekliğe ve 5.5 ton ağırlığa sahip. Aslında tek parça olan bir heykel değil, tam 9 parça. Heykeli alçı ile kaplayan kişiler, parçaların sökülüp tekrar birleştirilebilmesi için heykelin vida anahtarını da alçıların içine yerleştirmiş. Heykelin gövdesi %40 saflıkta, çeneden alına kadar olan kısım %80 saflıkta ve 45 kg ağırlığındaki saç ve topuk kısmı ise %99 saflıkta. Maddi değeri ise yaklaşık 250 milyon Dolar olarak hesaplanmış. Wat Traimit görevlileri, diğer tapınakların görevlilerinden çok daha katı çünkü hem maddi hem manevi anlamda diğerlerinden çok daha değerli olan bir yapının koruyucuları. İçeriye şort, askılı tişört ve etek ile girilmesine kesinlikle müsaade etmiyorlar ayrıca içeride çok fazla kalınmasına da izin vermiyorlar çünkü inanılmaz bir yoğunluk oluyor.
Tapınak dik merdivenler ile çıkılan 4 kattan oluşuyor ve heykel tapınağın 4. katında bulunuyor. Diğer katlar müzeye dönüştürülmüş. İkinci kat, Tayland ve Çin tarihine, üçüncü katı ise heykelin tarihi geçmişine ayrılmış. Burmalı işgalcilerden korumak amacıyla yapılan alçı kaplamanın parçalarını bu müze içerisinde görebilmeniz mümkün. Tapınak 08:00-17:00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor ayrıca sadece heykeli görmek isterseniz giriş ücreti 40 Baht ve müzeleri de görmek isterseniz 100 Baht. Eğer toplu taşıma ile gitmeyi düşünüyorsanız metroya binerek, Hualamphong MRT istasyonunda inmeniz yeterli.
China Town (Çin Mahallesi): Yukarıda da bahsettiğim üzere Çin Mahallesi, Khao San Road ve Grand Palace’a yaklaşık birkaç km mesafede bulunuyor. Yani yürüyerek kolayca gidebilirsiniz. Malum, dünya nüfusunun 1/3’ü Çinlilerden oluştuğu için adamlar dünyanın hangi şehrinde olursa olsun ‘ya akşam toplanalım mı, bir şeyler içeriz’ bile deseler, toplandıkları yerde mahalle kurmuş oluyorlar. O yüzden dünyanın dört bir tarafında Çin mahallesi görmek mümkün. Bangkok’ta bulunan Çin Mahallesi şehrin tam ortasında ve azımsanmayacak kadar büyük bir alanı kaplıyor. Yani öyle turistlere Çin malı ürün satan mağazaların olduğu birkaç sokaktan ibaret sanmayın, bildiğimiz ilçe gibi. Çin kültürüne ait her ne arıyorsanız bu mahallede bulabilirsiniz. Taklit ürün satan dükkanlar, kuyumcular, Çin yemeği yiyebileceğiniz restoranlar, kafeler, barlar, tapınaklar, antikacılar, tamirciler, elektronik ürün satan mağazalar, sokak tezgâhları, pazarlar, aktarlar vs. Artık aklınıza ne geliyorsa. Bir tam gününüzü bu mahallede gezerek geçirebilirsiniz. Bir de motosiklet parçası satan dükkanlar var, eğer motosikletiniz varsa ve aksesuar arıyorsanız bu mahalleden çok ucuza alabilirsiniz. Dükkân çok ama en popüler olanlar, sizin de tahmin ettiğiniz üzere aktarlar. Hangi aktara gitseniz önünde kalabalık bir insan topluluğu görüyorsunuz. Sattıkları otlar hangi hastalıklara iyi geliyor bilmiyorum ama en çok satılan ürünün Çin çayı olduğu kesin.
Yürüyerek ulaşımın kolay olduğunu söylemiştim ama toplu taşıma ile gitmeyi planlıyorsanız metroya binerek Hua Lamphong istasyonunda inmeniz gerekiyor. Eğer Wat Arun tapınağından yani nehrin diğer tarafından gidecekseniz, tekneye binerek kısa sürede ulaşabilirsiniz. Çin Mahallesi’ne geldiğinizi anlayamamanız imkânsız çünkü Çince yazan binlerce ışıklı tabela göreceksiniz. Mahallede uzun süre zaman geçirince insan kendini Çin’e gitmiş gibi hissediyor.
Jim Thompson House: Burası Grand Palace ve Khao San Road civarına pek yakın değil, yaklaşık 5 km. Eğer o bölgeden gidecekseniz tuk tuk veya taksi kullanmanız daha mantıklı olur. Khao San Road’dan 200 Baht karşılığında gidebilirsiniz. Jim Thompson, Amerika tarafından İkinci Dünya Savaşı sırasında, istihbarat çalışması yapması için Güneydoğu Asya’ya gönderilen bir CIA ajanı. Aynı zamanda da yeniliklere açık, başarılı bir mimar. Uzun yıllar bu bölgede görev yaptıktan sonra görevini bırakıyor ve hayran olduğu Bangkok’a yerleşiyor. Nehir kenarından devasa bir arsa satın alıyor ve doğal rengi sarı olan ancak zamanla kendiliğinden koyulaşan tik ağaçları ile kendisi için Tay mimarisine uygun muhteşem bir yaşam alanı kuruyor. Sadece ev olarak düşünmeyin, 10’a yakın binadan oluşan büyük bir kompleks. Sadece bina yapmakla da kalmıyor, süs havuzları inşa ediyor ve hatırı sayılır bir botanik bahçesi kuruyor. Evin iç dekorasyonunu ise dünyanın farklı bölgelerinden getirdiği paha biçilemez antikalar ve tablolar ile yapıyor. Evin inşasını bitirdikten sonra ticarete atılıyor ve Tay ipeğini dünyaya tanıtıyor. Hatta bugün bile kendi adı ile anılan markaya sahip ipek ürünler, evin bahçesindeki hediyelik eşya dükkanında satılıyor.
Jim Thompson askeri kariyeri, mimari başarısı ve tüccarlığının haricinde aynı zamanda maceracı bir gezgin olması ile de tanınıyor. 1967 yılında Malezya’ya yaptığı bir doğa gezisi sırasında kayboluyor ve kendisinden bir daha asla haber alınamıyor. Tayland hükümeti ise uzun yıllar Jim Thompson’ın geri dönmesini bekliyor ancak dönmeyince evini müzeye dönüştürüyor. Müzenin giriş ücreti 100 Baht ve bireysel olarak gezilemiyor. Bilet aldıktan sonra, üzerine katılacağınız rehberli turun saati yazılıyor ve saatiniz gelene kadar bahçe bölümünde oyalanıyorsunuz. Saatiniz geldikten sonra ise rehberle birlikte ana binanın içerisini geziyorsunuz. Binalar ahşaptan yapıldığı için zarar vermemek adına ayakkabılar çıkarılarak geziliyor ve ana bina içerisinde fotoğraf çekmek yasak. Yasak ama çekmek isteyen bir yolunu buluyor tabi.
Benim Bangkok’ta en beğendiğim yer burası oldu, resmen dışarıya çıkmak istemedim. Öyle huzurlu öyle mükemmel bir yer ki, normalde 1 saatte gezip bitirilebilecek olmasına rağmen biz saatlerce çıkmadık. Kompleksin içerisinde bulunan binalardan birisi mağazaya ve birisi de restorana dönüştürülmüş. Fiyatlar öyle aşırı pahalı değil, yemek yemeyecek bile olsanız en azından havuz başında bir bira içmeden ayrılmayın derim. Dünyanın birçok yerinde rehberli turlar ile müze gezdim ama ben daha Jim Thompson evinin rehberleri kadar güler yüzlü, sevimli rehber görmedim. Ev hakkında tüm detayları anlatıyorlar ve sürekli gülüyorlar. Bu müzeyi kesinlikle görün ama öyle aceleye getirmeyin. Öğleden sonra gidin ve kapanış saatine kadar içeride kalın derim. Toplu taşıma ile gidecekseniz Khao San Road’dan 15 numaralı otobüs veya şehir merkezinden Skytrain ile National Stadium istasyonunda inerek ulaşabilirsiniz.
Siam Square (Siyam Meydanı): Burası Bangkok’un modern tarafı diyebilirim. Jim Thompson House’a çok yakın bir konumda olduğu için aynı gün ikisi birlikte gezilebilir. Gerçekten çok büyük bir meydan ama alışveriş merkezlerinden ve mağazalardan başka hiçbir şey yok. Şehirde ne kadar alışveriş merkezi varsa hepsi bu bölgede toplanmış. Avm’ler farklı farklı konseptlere sahip. Örnek verecek olursak; MBK isimli avm en ünlü olanı çünkü burası hem alışveriş merkezi hem de pazar alanı. Mağazaların bulunduğu koridorları ve avm’nin ortasında bulunan boşluğu, tezgâh kuran satıcılar kullanıyor. En uygun fiyata alışveriş yapabileceğiniz yer de burası. MBK daha çok elektronik alışverişlerinde öne çıkıyor. İster orijinal ister sahte olsun, elektronik adına aradığınız her şeyi burada bulabilirsiniz ama dikkatli olmakta fayda var çünkü sahte ürünleri orijinalmiş gibi satmaya çalışanlar olabiliyor. Elektronik eşya alışverişlerinin bir diğer önemli adresi Pantip Plaza. Burası da tıpkı MBK gibi aradığınız her ürünün hem sahtesini hem de orijinalini bulabileceğiniz bir alışveriş merkezi. Aynı zamanda ikinci el ürün de satın alınabiliyor. Eğer sıfır ürün alacaksanız tax free imkânı sunan mağazalardan almanızı tavsiye ederim çünkü şehirden ayrılırken %6 oranında vergi iadesi alma şansınız oluyor. Terminal 21 ve Paragon isimli alışveriş merkezleri, diğerlerine kıyasla daha lüks olanlar diyebilirim. Bu alışveriş merkezlerinde dünya markalarına ait mağazaları bulabilmek mümkün. Paragon’u diğerlerinden ayıran bir özelliği de her katının farklı ülkelerin ürünlerine ayrılmış olması. Hatta katların bir tanesinde İstanbul’dan da iki mağaza bulunuyor. Bu arada unutmadan söyleyeyim; Paragon’un en alt katında Güneydoğu Asya’nın en büyük akvaryumu bulunuyor. Yüzlerce farklı deniz canlısını yakından görebilir ve o meşhur akvaryum tünelinden geçerken üzerinizde yüzen balıkları seyredebilirsiniz. Giriş ücreti yetişkinler için 850 Baht ve çocuklar için ise 650 Baht. Siam Center ve Central World isimli alışveriş merkezlerinin de diğerlerinden farkı, fix menü sunan uygun fiyatlı restoranlara sahip olması.
Alışveriş merkezlerinin kapanış saati 22.00 ama daha saat 21.00 olmadan mağazalar kapanıyor o yüzden geç saatlere bırakmayın. Eğer akşam gitmeyi planlıyorsanız da içiniz rahat olsun çünkü Siam Meydanı, hava karardıktan sonra adeta açık hava pazarına dönüşüyor. Kıyafet tezgâhları, yemek tezgâhları, elektronik eşya tezgâhları ve hediyelik eşya tezgâhları kuruluyor. Eğer mağazalardan alışveriş yapacaksanız Bangkok’a geldiğiniz ilk günlerde yapın çünkü aldığınız ürün bozuk çıkarsa yenisi ile değiştirebiliyorsunuz. Para iadesi yapmıyorlar. Toplu taşıma ile gitmeyi planlıyorsanız metro ve Skytrain ile Siam durağında inerek kolayca ulaşabilirsiniz.
Patpong Night Market (Gece Pazarı): Patpong gece pazarı şehir merkezinin biraz dışında kalıyor. Khao San Road’dan yaklaşık 7 km uzaklıkta o yüzden yürüyerek gitmeniz biraz zor. Tuk tuk veya taksi kullanarak gidebilirsiniz, Khao San Road’dan tuk tuk’a binecekseniz 300 Baht’tan fazla vermeyin. Siam Meydanı’na ve Jim Thompson House’a biraz daha yakın, bu üçünü aynı gün içerisinde gezebilirsiniz. Patpong gece pazarı, uzunca bir sokağın içerisinde kurulan tezgahlardan ve bu tezgahların etrafında bulunan sağlı sollu go-go barlar ile masaj salonlarından oluşuyor. Gece hayatı bölümünde Patpong’un eğlence fonksiyonundan bahsetmiştim o yüzden şimdi alışveriş fonksiyonunu anlatayım.
Patpong gece pazarında bulunan tezgahlar haftanın her günü saat 18.00’da açılıyor ve gece 02.00’ye kadar devam ediyor. Sokak epey uzun ve birbiri ardına sıralanmış yüzlerce tezgah var. Tezgahlarda hediyelik eşyalar, etnik kıyafetler, imitasyon takılar ve imitasyon çantalar, süs eşyaları, saatler, oyuncaklar, elektronik eşyalar vs. satılıyor. Kısaca tezgah üzerinde satılabilecek her ne varsa, Patpong’da bulabilmeniz mümkün. Eğer şalvar alacaksanız Khao San Road’tan veya Patpong’dan alın derim çünkü bu pazarlar hem daha ucuz hem de daha çok çeşit var. Etrafında, eğlenceden daha çok fuhuş sektörüne hizmet eden go-go barların ve ‘mutlu sonla’ biten masaj salonlarının olmasına rağmen, pazarı gezmeye gelenlerin büyük çoğunluğunu aileler ya da çiftler oluşturuyor. Yani bir tarafta direk dansı yapan kızları, diğer tarafta ise çocuğu ile gezen aileleri görebilirsiniz. Burada alışveriş yapmayı düşünüyorsanız gitmeden önce biraz ‘pazarlık’ ve biraz da ‘çirkeflik’ antrenmanı yapmanız lazım çünkü Patpong demek pazarlık demektir. Örnek verecek olursak; beğendiğiniz bir ürün için satıcının ilk söylediği fiyat 500 Baht ise sizin 100 Baht teklif etmeniz ve 150 Baht’a satın almanız gayet normal bir durum. Satıcılar her ürün için ederinin en az 5 katı fiyat biçiyorlar, pazarlık sonucunda da artık tutturabildiklerine satıyorlar. İşte burada satıcının değil sizin ‘tutturmanız’ lazım. Burada utangaçlığı, çekingenliği, kibarlığı falan bir kenara bırakacaksınız. Ölümüne pazarlık yapacaksınız ve ilk söylenen fiyatın en fazla üçte birini ödeyeceksiniz. Satıcının söylediği fiyatı beğenmediğiniz zaman, elinize bir hesap makinesi verecek ve o sihirli kelimeleri söyleyecektir; What you pay? Siz de hesap makinesini elinize alacaksınız ve ödemek istediğiniz tutarı yazacaksınız. Pazarlık yapın ama çok da abartmayın. Mesela biz çok abarttığımız için Patpong tarihine geçtik, 800 Baht denilen ürüne 100 Baht teklif edince satıcılar bizi el birliği ile tezgahtan kovdu. Her neyse, artık pazarlık konusunu anladığınızı varsayıyorum.
Gece pazarının kurulduğu sokağa bağlı olan caddeler de hayli kalabalık oluyor. Bu caddelerde ‘normal’ masaj salonlarını, restoranları, change ofisleri, yemek tezgahlarını vs. görebilirsiniz. Cadde üzerinde sabaha kadar tuk tuk ve taksi bulmak mümkün, yani pazardan geç saatte ayrılacaksanız bile ulaşım sorunu yaşamayacaksınız. Toplu taşıma ile gitmek isterseniz, Khao San Road’dan 15 numaralı otobüs ile veya şehir merkezinden Skytrain ile Sala Daeng istasyonunda inerek kolayca ulaşım sağlayabilirsiniz.
Chatuchak Market (Haftasonu Pazarı): Bu gece pazarı şehir merkezine çok uzak, Khao San Road’dan yaklaşık 15 km uzaklıkta. Biz buraya Khao San Road’dan taksi kullanarak gittik ve pazarlık sonucunda iki kişi için 500 Baht ödedik. Patpong’a yakın, eğer gündüz saatlerinde giderseniz devamında Patpong’u da aradan çıkarabilirsiniz.
Chatuchak tam olarak bir gece pazarı değil, haftasonu pazarı ve Güneydoğu Asya’nın da en büyük pazar alanı olarak kabul ediliyor. Patpong gibi sadece bir sokaktan ibaret de değil, çok geniş bir alana yayılmış ve tezgahların haricinde de küçük dükkanlara sahip. Eminönü ve Tahtakale gibi düşünebilirsiniz, tek farkı yokuş yukarı değil dümdüz bir alana kurulmuş olması. Toplamda 10.000’den fazla tezgah ve dükkan bulunuyor. Cuma günleri saat 22.00-04.00 arasında, Cumartesi ve Pazar günleri ise gün boyu açık oluyor, diğer günler ise kapalı. Haftasonu saat 19.00’da tüm dükkanlar kapanmış oluyor. Tezgahlar ise saat 20.00 gibi toplanıyor. Alışveriş adına her şeyi bulabilmek mümkün. Hediyelik eşyalar, etnik kıyafetler, sahte çantalar, sahte saatler, takılar, elektronik eşyalar, baharatlar, canlı bitkiler vs. Yemek tezgahlarını zaten söylememe gerek yok, Bangkok’un her köşesinde olduğu gibi burada da fazlaca bulunuyor. Hatta canlı müzik yapılan ve hem yemek yiyebileceğiniz hem de biranızı içebileceğiniz çadırlar dahi mevcut. Tabi masaj salonlarını da unutmamak lazım, Bangkok’un ucuz ‘normal’ masaj salonları yine bu pazar alanı içerisinde yer alıyor. Yerel halktan daha çok, otantik kültürü yansıtması sebebiyle turistler tarafından ilgi gösterilen bir yer, sadece bir haftasonunda yaklaşık 200.000 kişi ziyaret ediyor. Fiyatlar Bangkok’un neredeyse her pazarından çok daha ucuz ama ucuz olması tamamen sizin pazarlık kabiliyetinize bağlı. Eğer satıcının söylediği fiyatı kabul ederseniz, mağaza alışverişinden farkı kalmaz.
Toplu taşıma ile gitmeyi düşünüyorsanız; Khao San Road’dan 3 numaralı otobüs ile giriş kapısı önünde, şehir merkezinden Skytrain ile Mo Chit istasyonunda veya MRT metro hattını kullanarak Kamphaeng Phet durağında inerek kolayca ulaşım sağlayabilirsiniz. Gün içerisinde çok kalabalık olan bir pazar olduğu için yankesicilik vakaları da en çok burada yaşanıyor. Pazara girdiğiniz zaman cüzdanınıza, paranıza ve diğer değerli eşyalarınıza iyi sahip çıkmanız lazım çünkü bazı sokaklar çok dar ve insanlar dip dibe yürüyor. Küçük sırt çantası ile geziyorsanız çantayı mutlaka önünüze takın. Gezmeye başlamadan önce giriş kapısında bulunan danışma ofisinden mutlaka pazarın haritasını edinin, bu sayede sadece ilginizi çeken bölümlerini gezip çıkabilirsiniz. Eğer her yerini gezmeyi düşünüyorsanız 1 tam gününüzü bu pazara ayırmanız gerekiyor.
Damnoen Saduak Floating Market (Yüzen Pazar): Tayland’ı konu alan filmlerde, belgesellerde ve fotoğraf albümlerinde mutlaka görmüşsünüzdür. Bangkok çevresinde Taling Chan Market, Bang Ku Wiang Market, Tha Kha Market, Amphawa ve Damnoen Saduak olmak üzere 5 adet yüzen pazar ama en ünlü ve popüler olanı Damnoen. Şehri gezmeye gelen turistlerin yüzde 90’ı burayı tercih ediyor, o yüzden de en çok yatırım yapılan yüzen pazar burası. Yatırımdan kastım; açılan mağazalar, kurulan tezgahlar, hizmet veren tekneler, konaklama alanları, tur operatörleri vs. Başka pazara bakmanıza gerek yok, burayı gezmeniz sizin için yeterli olacaktır ama belki alternatif olarak Amphawa Floating Market’i düşünebilirsiniz çünkü Damnoen’e göre nehir daha geniş, bu sayede daha rahat biz gezinti yapmak mümkün.
Damnoen Saduak Floating Market aslında Bangkok’ta değil Ratchaburi şehri sınırları içerisinde bulunuyor. Bangkok’tan uzaklığı ise yaklaşık olarak 100 km. Buraya dilerseniz tur şirketleri aracılığı ile, dilerseniz de kendi imkanlarınız ile gidebilirsiniz. Biz Khao San Road’da bulunan bir tur şirketi ile gittik. Acentanın ofisine gittiğimizde, niyetimizde sadece yüzen pazarı görmek vardı ama alternatifleri görünce fil safarisi ile birlikte olan paketi almayı tercih ettik. Fil safarisi ile birlikte olan turlar kişi başı 700 Baht ama biz pazarlık ile kişi başı 600 Baht ödedik, sadece yüzen pazarı görmek isterseniz paket fiyatı 500 Baht, eğer pazarlık yaparsanız 100 Baht düşürebilirsiniz. Tur şirketi dahilinde yüzen pazara götüren servisler sabah 06.30 gibi hareket ediyor ve müşterilerini acenta ofisinin önünden alıyor. Biz söylenilen saatte acenta ofisinin önünde olduk, servis geldi ve diğer acenta ofislerini de dolaşarak tek tek müşterileri topladı. Katılacağınız her safari için yakanıza tur firmasına ait bir sticker yapıştırıyorlar ve kim kimin müşterisi belli oluyor. Bangkok’tan ayrıldıktan sonra ilk önce fil çiftliğine uğradık, sürücü bizi indirdi ve diğer müşterileri yüzen pazara götürmek için yola devam etti.
Fil çiftliği şehir dışında ormanlık bir alana kurulmuş. Yakasında sticker olan müşterileri sıraya sokuyorlar ve sıranız gelince file biniyorsunuz. Fil üzerinde, çiftliğin etrafında yarım saatlik bir tur atıyorsunuz. Safari sırasında fotoğraflarınızı çekiyorlar ve dilerseniz safari sonunda çerçeveli halde satın alabiliyorsunuz. Fillerin dişlerine oturarak fotoğraf çekinmeniz de mümkün. Eğer bunları yapmak istemezseniz, 300 Baht karşılığında bir kova muz alabilir ve kendi ellerinizle fillere yedirebilirsiniz.
Biz bu paketi alırken üstüne basa basa fillerin doğal ortamlarında olup olmadığını sorduk. Firma sırf paketi satabilmek için bize yalan söyledi. Çiftliğe ulaştığımızda her şey normal görünüyordu, yani filler halinden memnun gibiydi. Biz de ikna olup bindik ama fillerin nasıl eğitildiği bindikten sonra gördük. Filin baş kısmında oturan eğiticinin elinde ucu sivri bir demir var ve fili, bu demiri kullanarak idare ediyor. Yani bir nevi işkence yapıyor. Biz bindik, siz binmeyin. Onun yerine ellerinizle muz yedirebilirsiniz. Eğer illa ki file binmek istiyorsanız, bir çiftliğe kısılıp kalmayan filleri tercih edin. Şehrin epey dışında, fillerin doğal ortamlarında yaşadıkları yerler varmış ama paket fiyatları haliyle daha pahalı.
Fil safarisi bittikten sonra servis şoförü gelip bizi aldı ve yüzen pazara götürdü. Pazara geldikten sonra tekne turuna kadar 1 saatlik serbest zaman verdiler ve etrafı gezdik. Yüzen pazarın olduğu alanda yemek ve meyve tezgâhları, hediyelik eşya dükkânları, restoranlar, kafeler, mağazalar vs. bulunuyor. Alışveriş yapacaksanız mutlaka pazarlık yapın. Bir saat sonra rehberimizle buluştuk ve aynı firmadan paket satın alan diğer müşteriler ile birlikte tekneye bindik. Tur şirketleri tarafından satılan paketler sadece ‘long tail’ yani uzun tekneler ile yapılan gezileri içeriyor. Bu tekneler aslında birer sürat teknesi ve adına ‘James Bond’ da deniliyor. İskeleden hareket ettikten sonra yüzen pazarın olduğu alanın dışına çıkılıyor ve nehir turu yapılıyor. Bu tur esnasında turistik alanın dışına çıkıldığı için yerel halkın nehir kenarında yaşadıkları evleri görüyor ve gündelik yaşamlarını gözlemleyebiliyorsunuz. Nehrin geniş kısmında gezinti yapıldığı için nehirde yüzen timsahları dahi görebiliyorsunuz. Yaklaşık yarım saat tekne gezisi yaptıktan sonra iskelede iniyorsunuz ve servise binerek Bangkok’a geri dönüyorsunuz.
Tabi buranın asıl olayı küçük sandallar ile yapılan geziler ve yine küçük sandallarda yapılan satışlar. Her bir sandal ayrı birer tezgah. Izgara yapıp satanlar, tropik meyve satanlar, hediyelik eşya satanlar vs. Sandallar çok yavaş hareket ettiği için tezgahlardan alışveriş yapabiliyorsunuz. Aynı şekilde nehir kenarında bulunan dükkanlara yanaştığınızda, yine buralardan da alışveriş yapabilmeniz mümkün. Tur paketleri bu küçük sandal gezilerini içermiyor, eğer katılmak istiyorsanız iskelede bulunan gişeden fiş almanız lazım. Yarım saatlik sandal gezintisinin ücreti 150 Baht. Tur şirketi ile gitmişseniz servisten iner inmez sandal gezisine katılmanızı öneririm çünkü arada 1 saatlik boşluk oluyor ve long tail’den indikten hemen sonra servise binerek yüzen pazardan ayrılıyorsunuz. Tabi servisle dönmek zorunda değilsiniz, long tail gezisi bittikten sonra biraz daha vakit geçirerek kendi imkanlarınız ile de dönmeniz mümkün.
Biz tur paketi alarak gittik ama kesinlikle tavsiye etmem çünkü çok aceleye getiriliyor. Gezdiğinizden çok bir şey anlayamıyorsunuz. Bana sorarsanız taksiyle gidin ve yine taksiyle geri dönün derim, böylece kimseye bağlı kalmadan rahat rahat, tadını çıkara çıkara gezebilirsiniz. Taksicilerle sıkı bir pazarlık yaparak uygun bir fiyata ulaşım sağlayabilirsiniz. Otobüs ve tekne ile de gidilebiliyormuş ama ben o yöntemin nasıl olduğunu bilmiyorum, yerel halktan birilerine sorarak veya internet araştırması yaparak öğrenebilirsiniz. Bir diğer ulaşım alternatifi de otostop. Bangkok ile Damnoen Saduak Floating Market arasındaki yol dümdüz, tek atış olmasa da iki veya üç atışta yüzen pazara ulaşabilirsiniz. Yalnız dikkat etmeniz gereken bir husus var; yüzen pazar sabah 07.00 gibi açılıyor ve öğleden sonra kapanıyor yani erken gitmeniz lazım. Taksiyle 1 saatte gidebilirsiniz ama otostop çekecekseniz sabah çok erken saatte yola koyulmanızı öneririm.
Sea Food Market (Balık Pazarı): Konum olarak şehir merkezinden epey uzakta bulunuyor. Gezilecek diğer noktalara yakın değil ayrıca Khao Road ile arasında ki mesafe de yaklaşık 15 km o yüzden tuk tuk veya taksi kullanarak gitmek zorundasınız. Burası birçok Asya şehrinde görebileceğiniz balık pazarlarından bir tanesi. Taylandlılar denizden ne çıkarsa yiyorlar ve yediriyorlar. Bu balık pazarında bulamayacağınız herhangi bir deniz mahsulü yok diyebilirim. Zaten pazarın sloganı bile bu özelliğini vurgular nitelikte; ‘If it swims, we have it’ yani şair diyor ki ‘Eğer yüzüyorsa bizde vardır’
Taze balıkların ve deniz ürünlerinin satıldığı tezgahlardan, tropik meyvelerin satıldığı tezgahlardan ve restoranlardan meydana gelen bir pazar. Konsept şöyle; içeriye girdikten sonra tezgahları dolaşarak damak tadınıza uygun deniz mahsulü ve salata malzemeleri alıyorsunuz, ücretini ödedikten sonra masalardan birine oturuyorsunuz ve aldıklarınızı garsona teslim ediyorsunuz. Garson da aldığınız ürünleri ücreti mukabilinde pişiriyor, hazırlıyor ve servis ediyor. Pazar alanı olduğu için fiyatlar restoranlara kıyasla daha makul, eğer gerçekten lezzetli ve taze bir balık yemek istiyorsanız gitmeniz gereken adres mutlaka burası olmalı. Ülkemizde bulunmayan balıkların tadına bakabilir ve ortamlarda kasıla kasıla anlatabilirsiniz.
Dusit Palace: Burası Bangkok’un Dusit bölgesinde yer alan büyük bir saray kompleksi. Şehrin merkezinde ve Khao San Road’dan yaklaşık 3 km uzaklıkta. Yerini bulmak çok kolay çünkü ön tarafında sağlı-sollu çok geniş bir bulvar ve bulvarın ortasında da Kral V Rama’nın at üstünde heykeli var. Dusit Sarayı, Kral V Rama tarafından bir Avrupa seyahati dönüşünde, 1897-1901 yılları arasında inşa ettirilmiş. Sarayın büyük oranda Avrupa mimarisinden izler taşıdığını göreceksiniz. İlk inşa edildiği dönem bu kadar geniş bir alana sahip değilmiş ama tahta geçen her kral yeni bir bina yaptırmış ve yıllar boyu sürekli genişlemiş. Günümüzde 65.000 metrekarelik bir alana ve toplamda 13 farklı binaya sahip. Sadece binalardan ibaret değil, aynı zamanda büyük bahçeler, geniş yeşil alanlar ve havuzlar da bulunuyor. Kompleksin içerisinde bulunan en önemli yapılar Ananta Samakhom Throne Hall, Abhisek Dusit Throne Hall ve Vimanmek Mansion.
Bu yapılardan Ananta Samakhom Throne Hall, Kral V Rama tarafından toplantı salonu olarak inşa ettirilmiş. Uzun yıllar kraliyetin özel görüşmelerinin yapıldığı bir salon olmuş ve ardından da Tayland Ulusal Meclisinin daimi toplantı yeri olarak tahsis edilmiş. Günümüzde ise sergilerin düzenlendiği bir müze olarak görevini sürdürüyor. Salon, Chulalongkorn Günü (23 Ekim), Kralın doğum günü (5 Aralık) ve Kraliçe'nin doğum günü (12 Ağustos) hariç her gün ziyarete açık. Abhisek Dusit Throne Hall, Kral 5. Rama’nın taht odası olarak inşa edilmiş ve aynı zamanda da saray kompleksinin toplantı salonu ve eğlence mekanı olarak kullanılmış. Günümüzde ise Tayland El Sanatları Müzesi olarak görevini sürdürüyor.
Saray kompleksinin en önemli yapısı şüphesiz Vimanmek Mansion. Yine Kral V Rama tarafından, Avrupa seyahati dönüşünde inşa ettirilmiş ancak ilk başlarda Ko Si Chang Adası’nda bulunuyormuş. Dünya üzerinde tik ağacından yapılan en büyük ve en nadide eser olarak kabul ediliyor. Tik ağacının normal rengi sarı iken güneş altında koyu bir renk alıyor, bu sayede büyüleyici bir görüntü kazanıyor. Yapımında çivi, çimento ve tuğla kullanılmamış, sadece özenle oyulan tik kerestelerinin birbirine kenetlenmesi ile inşa edilmiş. Bir süre Chonburi şehrinde kaldıktan sonra parçaları sökülmüş ve Bangkok’a getirilerek Dusit Saray kompleksi içerisinde tekrar birleştirilmiş. Toplamda 72 odası bulunan Vimanmek Konağı, Kral Rama V tarafından 1906'da Amphorn Satharn Villa'nın tamamlanmasına dek beş yıl boyunca bir kraliyet sarayı olarak kullanılmış. Günümüzde görevini müze olarak sürdürüyor ve içerisinde Kral V Rama’nın kişisel eşyaları, kralın şahsi sanat eserleri, Avrupa seyahati esnasında toplanan hediyeler ve kraliyet hazineleri sergileniyor.
Saray kompleksinin giriş ücreti normalde 100 Baht ama daha önce Grand Palace’ı ziyaret etmişseniz, orada aldığınız biletin diğer yarısı ile Dusit Palace’ı ücretsiz gezebilirsiniz. Bu yüzden Grand Palace’a giriş için alacağınız bileti mutlaka saklayın. Şehir merkezine çok yakın olduğunu söylemiştim ama yürüyerek gitmek istemezseniz, 70 numaralı otobüs tam olarak sarayın önünden geçiyor.
Saray kompleksinin arka bahçesi 1938 yılında halka açılmış ve günümüzde Dusit Zoo yani hayvanat bahçesi olarak hizmet veriyor. Başta albino kaplan olmak üzere Güneydoğu Asya’ya özgü çok sayıda hayvan çeşidi bulunuyor. Su aygırları, timsahlar, yılanlar, zürafalar, filler, ayılar, maymunlar, pandalar vs. Çok büyük bir alanı kaplıyor o yüzden gezmeyi düşünüyorsanız en az yarım gününüzü ayırmanız lazım. Hayvanat bahçesinin giriş ücreti 100 Baht.
Wat Saket (Altın Dağ Tapınağı): Altın Dağ Tapınağı’nın tarihi geçmişi Ayutthaya Krallığına (MS 1350-1767) kadar uzanıyor ancak Kral IV Rama (1782-1809) döneminde restorasyon yapılarak modern bir görüntü kazanması sağlanmış. Phu Khao Thong denilen suni bir tepe üzerinde yer alan tapınağa ulaşmak için yaklaşık 300 sarmal basamağı tırmanmanız lazım. Pagoda tarzı olan tapınağın üst kısmında altın kaplamalı bir kule ve içerisinde de tarihi bir Buddha heykeli kalıntısı bulunuyor. Ayrıca tapınağın içerisinde Buddha’nın küllerinin olduğuna inanılmasından dolayı da Budistler için bir hac merkezi konumunda. Her yıl Kasım ayında tapınak içerisinde fuar düzenleniyor. Sarmal merdivenler mum ışığı ile aydınlatılıyor, renkli bayraklar ve fenerler ile donatılıyor ayrıca yiyecek ve içecek stantları kuruluyor. Tabi turistler için tapınağın bu kadar popüler olmasının asıl sebebi, sunduğu muhteşem şehir manzarası. Yüksek bir konumda ve şehir merkezinde olması sebebiyle muazzam manzaralar seyretmek mümkün. Eğer Wat Saket’i ziyaret etmeyi düşünüyorsanız gün batımına yakın bir saatte çıkmanız tavsiye edilir. Konum olarak şehir merkezinde yer alıyor ve Khao San Road’dan uzaklığı yaklaşık 2 km. Yani yürüyerek kolayca ulaşabilirsiniz. Giriş ücreti ise 10 Baht.
Lumphini Park: Burası Bangkok’un merkezinde ve gökdelenlerin tam ortasında yer alan büyük bir şehir parkı. Tıpkı New York Central Park gibi. Kral 6. Rama tarafından 1920’li yıllarda yaptırılmış. Park içerisinde yapay göletler, spor alanları, yürüyüş parkurları, kamelyalar, kütüphaneler, halk eğitim merkezi, dans salonu vs. bulunuyor. Dilerseniz 10.00-15.00 saatleri arasında bisiklet kiralayabilir veya sandal kiralayarak gezinti yapabilirsiniz. Sandalların yarım saatlik kiralama ücreti 40 Baht. Turistler tarafından oldukça ilgi gören bir park çünkü park içerisinde timsah kadar büyük, devasa kertenkeleler geziniyor. Uysal hayvanlar yani insanlara saldırmak gibi bir huyları yok. Bu yüzden sırf kertenkeleleri görmek ve fotoğraflamak için her gün binlerce insan bu parka uğruyor. Yaklaşık 30 farklı kuş türüne ev sahipliği yapması nedeniyle kuş gözlemcileri için de hayli popüler bir adres. Her ayın son Pazar günü 07.00-09.00 saatleri arasında Budist Dharma Faaliyetleri kapsamında, Budist rahipler tarafından dini törenler yapılıyor. Ocak ve Nisan aylarının her Pazar günlerinde ise 17.30-20.00 saatleri arasında Tayland Müzik Festivali düzenleniyor. Şehir merkezinden ve Khao San Road’dan epey uzak o yüzden tuk tuk veya taksi ile gitmenizi öneririm. Patpong gece pazarına yakın, gündüz bu parkta gezebilir ve hava karardıktan sonra da Patpong’a geçebilirsiniz. Toplu taşıma ile gitmek isterseniz Skytrain ile Sala Daeng durağında veya MRT mavi hat ile Silom durağında inerek kolayca ulaşabilirsiniz.
Sanam Luang Parkı: Grand Palace’ın yanında ve Ulusal Müze’nin hemen karşısında bulunan geniş bir park. Aslında park içerisinde görülecek bir şey yok ama Taylandlılar için manevi değeri çok yüksek. Bu park içerisinde Tayland kraliyet ailesi üyelerinin ölü yakma törenleri ve devlet seremonileri düzenleniyor. Dini ritüeller haricinde ise Kralın doğum günü kutlamalarına ve Şubat-Nisan ayları arasında düzenlenen uçurtma festivaline ev sahipliği yapıyor. Grand Palace’a yakın olması sebebiyle sarayı gezip bitirdikten sonra soluklanmak için uğrayabilirsiniz. Giriş ücretsiz ve eğer nehrin karşı kıyısından gelecekseniz, Chao Phraya nehri tekneleri ile Tha Chang rıhtımında inerek kolayca ulaşım sağlayabilirsiniz.
Lebua Hotel & Sky Bar: Hangover 2 filmini izleyenler bilir. Hani şu meşhur helikopterli FBI sahnesinin çekildiği teras. Lebua Hotelin teras katında bulunan Sky Bar birçok kez dünyanın en iyi teras barı seçilmiş. Bangkok’ta bu kadar iyi manzara sunan başka bir teras bar daha yok. Yerden yüksekliği tam 820 metre ve dünyanın en yüksek teras barlarından birisi. Restoran ve cafe&bar olmak üzere iki bölüme ayrılmış. Eğer restoran bölümünde yemek yemeyi düşünüyorsanız hem rezervasyon yaptırmanız hem de dress code kurallarına uymanız gerekiyor. Yani şık giyinmeniz lazım, öyle şort-tişört giderseniz, rezervasyonunuz olsa bile kapıdan geri gönderilirsiniz. Bir kişilik yemek ortalama 7000 Baht yani yaklaşık 200 Dolar. Bir şişe bira 500 Baht ve kokteylller ise 800-1000 Baht arası. İlla ki oturmanız gerekmiyor, dilerseniz camlı bölümde sadece 360 derece panaromik manzarayı seyredebilir ve tekrar aşağı inebilirsiniz. Kapanış saati 01.00 yani hem gündüz manzarası hem de gece manzarası seyretmeniz mümkün. Khao San Road’dan yaklaşık 10 km uzaklıkta ve metro güzergahı üzerinde de değil. Yani tuk tuk veya taksi ile gitmeniz gerekiyor. Eğer otobüs ile gitmeyi düşünürseniz 15 ve 77 numaralı otobüsler ile ulaşım sağlayabilirsiniz.
Buraya kadar anlatmış olduğum kısım, Bangkok’un mutlaka görülmesi gereken noktaları. Biz Bangkok’ta kaldığımız 5 tam gün içerisinde bu saydıklarımı rahatlıkla gezebildik. Tabi her gittiğimiz yerde saatlerce oyalanmadık. Eğer sizin de Bangkok’a ayırdığınız süre 4 veya 5 gün ise yukarıda yazdığım noktaları gezmeniz yeterli olacaktır. Elbette 4-5 günde şehrin tamamını gezmek imkansız, daha fazla vakit geçirmeyi planlıyorsanız gezebileceğiniz daha nice popüler yer bulunuyor.
Gezilebilecek Diğer Noktalar;
Wat Suthat & The Giant Swing: Suthat Tapınağı, 1784 yılında Kral I Rama tarafından yaptırılmış. Tapınağın içerisinde bulunan görkemli duvarlarda Buddha’nın yaşamının anlatıldığı onlarca resim bulunuyor. Bu yüzden de Taylandlılar için manevi değer yüksek bir tapınak. Hemen önünde bulunan dev salıncağın adı The Giant Swing. Bu dev salıncak yine Kral I Rama tarafından, Hinduizm dinine mensup insanların dini ritüellerini gerçekleştirebilmesi için yaptırılmış. Aslında ilk inşa edildiği yer burası değilmiş, 1920 yılında bir gaz tesisine yer açmak amacıyla buraya taşınmış. 6 adet tik ağacının gövdesi kullanılarak yapılmış ve üzerine yıldırım düşmesi sebebiyle ahşap yapı büyük hasar almış. Bu yüzden de hasar alan salıncağın orijinal kütükleri 2006 yılında sökülerek Ulusal Müze içerisinde koruma altına alınmış. Bugün hala aynı müze içerisinde sergilenmeye devam ediyor. Orijinal salıncağın yerine ise sonradan yapılan, aslına uygun başka bir dev salıncak yerleştirilmiş. Toplam uzunluğu yaklaşık 30 metre.
Bu dev salıncak uzun yıllar boyunca, Hinduizm dinine mensup Brahman Rahipleri tarafından dini törenler amacıyla kullanmış. Swing Töreni denilen bu dini törenlerde, Brahman Rahipleri dev salıncakta sallanarak sütunların üzerinde bulunan para kesesini almaya çalışmışlar. Alan almış kendini kurtarmış ama alamayanlar yere düşerek ölmüş. Artık nasıl inanmışlarsa, ölmeyi bile göze almışlar. Bu tören esnasında çok sayıda can kaybı yaşandığı için de 1935 yılında Swing Töreni yasaklamış. Tabi bu tehlikeli törenin Hindulara göre geçerli bir sebebi var. Eski bir Hindu destanına göre, Brahma dünyayı yarattıktan sonra kontrol etmesi için tanrıça Shiva’yı yeryüzüne yollamış. Shiva yeryüzüne indiğinde, Naga yılanları yeryüzünü korumak için dağların etrafına sarılmış. Shiva yeryüzünü sağlam bulduktan sonra ise denizler üzerinde kutlamalar yapılmış. Dev salıncağın direkleri yer yüzünde bulunan dağları, salıncakların dairesel tabanı ise dünyayı ve denizleri temsil ediyormuş. Tapınak ve dev salıncak Khao San Road’a çok yakın bir konumda. Aynı şekilde Grand Palace’tan da yürüme mesafesinde bulunuyor.
Mangkon Kamalawat Tapınağı (Wat Mangkon Kamalawat): Eğer Bangkok’un birbirine benzeyen tapınaklarından sıkıldıysanız, alın size diğerlerinden farklı olan bir tapınak. Budist, Taoist ve Konfüçyanist inançlarının bir arada bulunduğu, tam bir kültür kaynaşması yaşanan ilginç bir mabet. Tapınağın ismi Ejderha Nilüferi anlamına geliyor ve tütsü yakarak dua ediliyor. Bu yüzden de tapınağın içerisi ‘duman altı’ oluyor. Üzerinize is kokusu sineceğinden, içeride fazla kalmamanızı öneririm. Giriş ücretsiz ve toplu taşıma kullanarak gitmeyi düşünüyorsanız; Khao San Road’dan 53 numaralı otobüsle, Chao Phraya nehri tekneleri ile Ratchawongse rıhtımında inerek veya şehir merkezinden metro ile Hua Lamphong istasyonunda inerek ulaşım sağlayabilirsiniz.
Lak Muang City Pillar Shrine (Şehir Sütunu Tapınağı): Kral I Rama tarafından, Bangkok’un başkent yapıldığı sene şehrin merkezine dikilen sütunun etrafına inşa edilen, Taylandlılar tarafından manevi değeri hayli yüksek olan bir tapınak. Tapınakta iki adet sütun var ancak birisi 1782 yılında Kral I Rama tarafından, diğeri ise çok sonra Kral IV Rama tarafından dikilmiş. Burada bulunan şehir sütunları aslında akasya ağacından yapılmış ama daha sonra altınla kaplanmış. Kral I Rama’nın yaptırdığı sütun, kudreti temsil etmesi amacıyla erkek cinsel organına benzetilmiş ve içerisinde çok güçlü bir ruhun yaşadığına inanılıyor. Bu yüzdenden de çocuk sahibi olamayan birçok Taylandlı kadın bu tapınağa gelerek tütsüler, lotus çiçekleri ve altın folyolar ile adak adıyor. Yani tapınaktan daha çok, aslında bir türbe. Bu inanış bir efsaneye dayanıyor; Chan Mun Kong efsanesine göre Tay yerlileri tapınak inşa edildikten sonra şehrin dört bir yanından yani kuzeyden, güneyden (Chan), doğudan (Mun) ve batıdan (Kong) manevi gücü yüksek 4 kişinin getirilerek kurban edilmesi gerektiğini düşünmüşler. Şehrin dört tarafından getirilen 4 kişi burada bulunan bir deliğe gömülerek kurban edilmiş ve bu sayede de onların ruhları bu sütunun içine hapsedilmiş. Giriş ücretsiz ve Grand Palace'ın hemen karşısında.
Chao Mae Tuptim Shrine (Penis Tapınağı): Çocuk sahibi olmak isteyen kadınların bir diğer adresi de bu Penis Tapınağı. Yalnız bu tapınak uluslararası çalışıyor, her yıl Asya kıtasından Budizm inancına mensup binlerce kadın bu tapınağa gelerek adak adıyor. Penis Tapınağı, 1900’lü yılların başlarında, Taylandlı bir iş adamı olan Nai Lert tarafından kurulmuş. Geniş bir alana yayılan bu açık hava tapınağında, bereketin ve doğurganlığın simgesi olan yüzlerce phallus yani ahşap penis heykeli bulunuyor. Bu ahşap penisler aynı zamanda ana tanrıça Shiva’yı temsil ettiği için Tayland’ın her yerinde görmek mümkün. Hatta hediyelik eşya satılan tezgahlarda bile. İlk kurulduğu dönemlerde akasya ağacından yapılan yaklaşık 100 adet heykel varmış ancak her gelen bir ‘penis’ eklemiş. Bu ahşap penislere temas edildiği takdirde çocuk sahibi olunabileceğine ve servet kazanılabileceğine inanılıyor. Yani ‘ahşap’ penisten medet umuluyor. Tapınak adını ise burada bulunan en yaşlı ağacın gövdesinde ruhunun yaşadığına inanılan, Chao Tuptim isimli ruhani dişi varlıktan alıyor. Konum olarak Swiss Hotel’in hemen arkasında, Khlong Saen Saep kanalının kıyısında bulunuyor. Şehir merkezinden epey uzak olduğu için tuk tuk, taksi veya toplu taşıma ile gitmenizi öneririm. Havaray ile Phloen Chid istasyonunda inerek kolayca ulaşım sağlayabilirsiniz.
Erawan Shrine (Erawan Heykeli): Bangkok’ta konusu geçen filmlerde veya belgesellerde muhtemelen görmüşsünüzdür çünkü diğerlerinden çok farklı bir mabet. Aslında bir heykel ama adeta üstü açık tapınak gibi. Erawan, 4 yüzlü Hindu tanrısı Brahma’ya adanan ve onu temsil eden bir heykel. Bu yüzden de burası bir Budist tapınağı değil, Hindu tapınağı. Tayland’da Hinduizm inancına mensup olan her insan mutlaka bu heykeli ziyaret ediyor. Adını ise burada bulunan Erawan Hotel’den alıyor. Erawan Hoteli inşa ettiren iş adamları, otelin yapımı sırasında meydana gelen kazaları bu bölgede yaşayan ruhların rahatsız edilmiş olmasına bağlamışlar. Bu yüzden de ruhlara ev olması amacıyla bu tapınağı inşa etmişler. Tapınağın inşasından sonra kazaların son bulduğu efsanesi yayılınca da Bangkoklular dua etmek ve adak adamak için buraya akın etmişler. Konum olarak Siam Meydanı’nın arka tarafında ve Grand Hyatt Erawan Hotel’in hemen yan tarafında kalıyor. Günün her saati kalabalık olan bu mabede toplu taşıma ile gitmek isterseniz, Havaray ile Chit Lom durağında inmeniz yeterli.
Phra Sumen Kalesi ve Santichaiprakan Parkı: Kale, 1783 yılında olası deniz saldırılarına karşı şehri savunmak amacıyla inşa edilmiş. Yapıldığı dönem şehirde 14 adet gözetleme kulesi bulunuyormuş ancak sadece Mahakan Kalesi ile Phra Sumen Kalesi günümüze ulaşabilmiş. Aslında kalenin çok fazla ilgi çeken bir yanı yok ama kalenin etrafında bulunan park hayli popüler. Nehir kenarında yer aldığı için yaz aylarında serinlemek isteyen yerliler ve turistler buraya yoğun ilgi gösteriyor. Müzik grupları performans sergiliyor ve yılın bazı dönemlerde festival alanı olarak kullanılıyor. Khao San Road ve Grand Palace’a çok yakın, yürüyerek 20 dakikada ulaşabilirsiniz.
Siam Museum (Siyam Müzesi): Ulusal Müze’den sonra Tayland’ın, hatta bütün Güneydoğu Asya’nın en değerli müzesi olarak kabul ediliyor. Müze, Ticaret Bakanlığı’nın eski binası olan, geleneksel mimarinin çok uzağında, tamamen modern tarza sahip Neo klasik bir bina içerisinde bulunuyor. Tayland halkının ulusal kimliğini, tarihini ve komşu kültürlerle olan ilişkilerini yansıtmak amacıyla 2007 yılında kurulmuş. Vitrinlerde sergilenen kraliyet hazinesinin haricinde, Tayland’ın gelişimini gösteren kapsamlı bir interaktif gösteri sunuluyor. Tasarım olarak çok farklı, içeride bulunan sergiler adeta bir keşif yolu üzerinde bulunuyor. Müzenin her odası tipik Tayland, Bangkok, Ayutthaya, Budizm, savaş ve köy yaşamı gibi farklı konseptlere sahip. Sadece sergilerden ve vitrinlerden ibaret değil, içerisinde; yöresel gıdaların, turşuların ve balık soslarının nasıl yapıldığına dair bilgi edinebileceğiniz küçük dükkanlar, şirin bir kafe ve içinde interaktif ekran olan bir de buzdolabı bulunuyor. Wat Pho yani Yatan Buddha Tapınağı’na çok yakın o yüzden Khao San Road, Grand Palace veya Ulusal Müze’den yürüyerek kolayca ulaşım sağlayabilirsiniz. Şehrin diğer bölgelerinden ise 508 ile 512 numaralı otobüsler gidebilmek mümkün. Giriş ücreti 100 Baht.
Siriraj Medical Museum (Tıp Müzesi): Dünya üzerinde bir eşine daha rastlayamayacağınız, vakit durumunuza göre ziyaret etmeniz önerilen ilginç bir müze. İçerisinde mumyalanmış cesetler, yapışık ikiz cesetleri, iskeletler, ceninler, vücut parçaları, dünden bugüne tıbbi aletler vs. sergileniyor. İnsanın tüylerini diken diken eden, hayli ürkütücü bir tasarıma ve içeriğe sahip. Mumyalama tekniklerini yakından görebileceğiniz müze içerisinde, vitrinlerde dik şekilde duran mumyalar sebebiyle ziyaretçilere asla unutamayacakları bir deneyim yaşatılıyor. Eğer midenizin kaldıracağını düşünüyorsanız ziyaret edebilirsiniz, farklı bir tecrübe olacaktır. Burası aslında tıp fakültesi öğrencilerine kaynak olan, geniş bir alana yayılmış müzeler adasında bulunuyor. Bu müze kompleksi içerisinde Ellis Patoloji Müzesi, Congdon Anatomi Müzesi, Sood Sangvichien Tarih Öncesi Müzesi, Parazitoloji Müzesi ve Songkran Niyomsane Adli Tıp Müzesi yer alıyor. Konum olarak ise nehrin karşı kıyısında bulunuyor. Khao San Road’dan ve şehir merkezinden Chao Phraya nehri tekneleri ile Wang Lang rıhtımında inerek ulaşım sağlayabilirsiniz. Wat Arun’a çok yakın olması sebebiyle ikisi bir arada gezilebilir. Giriş ücreti 200 Baht.
Royal Barges National Museum (Kraliyet Mavnaları Milli Müzesi): Bu müze içerisinde Kraliyet ailesine ait mavnalar yani tekneler sergileniyor. Aslında bir savaş gemisi olan bu mavnalar, görevlerini tamamladıktan sonra altınla kaplanarak Kraliyet ailesi tarafından törenler ve gezintiler için kullanılmış. Osmanlı saltanat kayıkları gibi düşünebilirsiniz. Çok ilgi gören bir müze değil ama Bangkok’ta görülmesi gereken yerleri gördüyseniz ve hala vaktiniz varsa ziyaret edebilirsiniz. Konum olarak nehrin karşı kıyısında bulunuyor, Chao Phraya nehri tekneleri ile Phra Pin Klao rıhtımında inerek ulaşım sağlayabilirsiniz. Giriş ücreti 30 Baht.
Phahurat (Hindistan Mahallesi): Bangkok’un içinde gizlenmiş olan bu mahalle, Hindistan göçmenlerine ev sahipliği yapıyor. Hinduizm inancına sahip insanların bir arada yaşadığı, lokal hayatı yakından gözlemleme fırsatı yakalayabileceğiniz, hem ucuz hem de kaliteli Hint yemekleri yiyebileceğiniz ayrıca Hint kültürüne ait etnik kıyafet alışverişi yapabileceğiniz bir bölge. Hindistan’a ait her ne varsa bu mahallede bulabilmeniz mümkün. Eğer baharat, Hint kınası veya etnik Hint kıyafeti olan ‘sari’ almak isterseniz bu bölgeyi ziyaret edebilirsiniz. Çin Mahallesi’nin bitişiğinde ve Khao San Road’dan yaklaşık 3 km uzaklıkta, yani yürüyerek kolayca ulaşabilirsiniz. Eğer toplu taşıma ile gitmek isterseniz Khao San Road’dan 53 numaralı otobüse binmeniz yeterli.
Snake Farm (Queen Saovabha Memorial Institute): Burası dünyanın en büyük ikinci yılan çiftliği. 1923 yılında Kraliçe Saovabha tarafından kurulan Tay Kızıl Haç Enstitüsü bünyesinde bulunuyor. Çiftliğin asıl kuruluş amacı yılan zehirlenmesini tedavi edebilmek amacıyla panzehir üretilmesi ve tıp öğrencilerinin deney yapabilmesini sağlamakmış. Tabi günümüzde tıp öğrencilerinden daha çok turistlere hizmet ediyor. Çiftlik içerisinde başta kral kobralar, albino boa yılanları, pitonlar, engerekler ve renk değiştiren yılanlar olmak üzere toplamda 35 farklı yılan türü bulunuyor. Hafta içi her gün saat 14.30’da ve hafta sonları ise saat 11.00’de yılan bakıcıları tarafından özel şovlar düzenleniyor. Şov esnasında yılanlardan zehir sağılıyor ve yılan zehirlenmesine nasıl müdahale edileceği de gösteriliyor. Şov bitiminde ise turistlerin dev piton yılanları ile fotoğraf çekinmesine müsaade ediliyor. Saat 08.30-16.30 arasında açık ayrıca bilet ücretleri yetişkinler için 100 Baht ve çocuklar için ise 50 Baht. Konum olarak Khao San Road’dan yaklaşık 3 km uzaklıkta. Tuk tuk veya taksi ile gidebilirsiniz, eğer toplu taşıma kullanarak gitmek isterseniz MRT metro hattının Sam Yan durağında inmeniz yeterli.
Bangkok Şehir Merkezi Dışında Kalan Yerler;
Ayutthaya: Burası 1351-1767 yılları arasında Tayland bölgesinde hüküm sürmüş ve başkenti Ayutthaya şehri olmuş Tay şehir devleti. Hinduçin bölgesinin büyük bölümünü kontrol eden Khmer İmparatorluğunun 13. yüzyılda zayıflamaya başlamasıyla birlikte, bölgede çeşitli Tay şehir devletleri ortaya çıkmış. Bu Siyam devletlerinin en güçlüleri, 1238 yılında kurulan Budist Sukhothai Krallığı ile 1292 yılında kurulan Lanna Krallığı olmuş. 1350 yılında Sukhothai Krallığı’na rakip olarak kurulan Siyam şehir devleti Ayutthaya Krallığı, zamanla topraklarını genişletmiş. Uzun süren bir refah döneminden sonra Sukhothai ve Lanna Krallıkları, Ayutthaya Krallığı tarafından 1378 yılında işgal edilmiş. Sukhothai krallığının sona ermesiyle birlikte Siyam'ın başkenti artık Ayutthaya şehri olmuş. Asya'daki en önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelen Ayutthaya şehri, 1700 yılında 1 milyon kişilik bir nüfusa ulaşmış ve dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri haline gelmiş. Başta Portekiz olmak üzere birçok Avrupa ülkesi de Ayutthaya'da ticari faaliyette bulunmuş. Nehirlerle çevrili olmasından dolayı doğal bir koruma alanına sahip olduğu için yaklaşık 400 yıl süren bir refah dönemi yaşanmış. Ardından Ayutthaya şehri, komşu Burma'dan gelen istilacılar tarafından 1767 yılında işgal edilmiş ve neredeyse tamamı yakılıp yıkılmış. Şehrin işgalinden sonra Kral Taksin, başkenti günümüzde Bangkok sınırları içerisinde yer alan Thonburi'ye taşımış ve kaybedilen toprakların büyük bölümünü geri almış.
1991 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan tarihi Ayutthaya şehrini, yılda ortalama 4 milyon kişi ziyaret ediyor. Şehrin kurulduğu ilk yıllar yaklaşık 400 adet tapınak bulunuyormuş ancak sadece 15 tanesi günümüze ulaşmayı başarabilmiş. Ayutthaya şehri, Choa Praya Nehri ile birlikte onun kolları olan Pasak ve Lopburi nehirlerinin arasında kalmış bir ada konumunda ve tapınakların da büyük çoğunluğu bu ada üzerinde bulunuyor. Bir kısmı ise adanın dışında. Çok büyük bir alanı kapladığı için Ayutthaya haritası ile gezmekte fayda var.
Ayutthaya Tarihi Park’ta bulunan ve mutlaka görülmesi gerekenler şunlar; savaş sırasında kopan bir Buddha heykeli kafasını sarıp sarmalayan ağacın bulunduğu Wat Phra Mahathat Tapınağı (50 Baht), Khmer stili prang kulesi ile ilgi çeken Wat Phra Ram Tapınağı, içerisinde en eski Tayland Krallarının külleri bulunan ve chedi stili üç kulesi ile Ayutthaya’nın en büyük tapınak kompleksi olan Wat Phra Si Sanphet Tapınağı (50 Baht), içerisinde Tayland’ın en büyük bronz Buddha heykelini barındıran Wat Phra Mongkhon Bophit Tapınağı, etrafında koruyucu aslan heykelleri bulunan Wat Thammikarat Tapınağı, öldükten sonra Nirvana’ya geçişi temsil eden ve zarar görmemesi için üzeri örtü ile kapatılan Yatan Budhha heykelinin bulunduğu Wat Lokayasutharam Tapınağı ve içerisinde yaklaşık 2500 adet tarihi eser sergilenen Chao Sam Phraya Milli Müzesi (150 Baht)
Ayutthaya Adası’nın dışında bulunan ve mutlaka görülmesi gerekenler ise şunlar; yapımına işgalci Burmalılar tarafından başlanılan ancak egemenliğin kazanılmasından sonra Taylandlılar tarafından bitirilen, bu yüzden de alt kısmı Burma stiline ve üst kısmı Tay stiline sahip olan Wat Phu Khao Thong Tapınağı, 1630 yılında inşa edilen ve ortasında Khmer stiline sahip 35 metrelik bir kule bulunan Wat Chai Wattanaram Tapınağı (50 Baht), diğerlerinden farklı olarak beyaz renkli Khmer tarzı kuleye sahip olan Wat Phutthai Sawan Tapınağı, içerisinde Ayutthaya’nın en saygın Buddha heykeli olan 1325 tarihli ve 19 metrelik Phra Phanan Choeng heykeli bulunan Wat Phanan Choeng Tapınağı (20 Baht), 1357 yılında inşa edilen ve 7 metrelik bir Buddha heykeli bulunan Wat Yai Chai Mongkol Tapınağı (20 Baht)
Ayutthaya şehri Bangkok’a yaklaşık 80 km uzaklıkta bulunuyor. Dilerseniz taksi ile dilerseniz de toplu taşıma araçları ile ulaşabilmeniz mümkün. Toplu taşıma ile gitmenin en kolay yolu Bangkok’tan direkt olarak Ayutthaya şehrine giden minibüsleri kullanmak. Minibüsler eskiden Skytrain’in Victory Monument durağı yakınlarında bulunan zafer anıtı civarından kalkıyormuş ancak günümüzde Bangkok’un kuzeyinde bulunan Mo Chit Otobüs Terminali’nden hareket ediyor. Yolculuk 1 saat sürüyor ve minibüslerin tek yön ücreti 30 Baht. İkinci seçenek tren ile gitmek, Ayutthaya'ya ulaşmanın en ucuz ve en manzaralı yolu. Trenler Hualamphong Tren İstasyonu'ndan ayrılıyor ve Ayutthaya'da duruyor. Yolculuk, herhangi bir aksaklık yaşanmadığı takdirde 1 saat 20 dakika sürüyor ve ikinci sınıf bilet ücreti 15-20 Baht arası. Trenlere ait zaman tablosunu Bangkok Railway adresinden kontrol edebilirsiniz. Ayutthaya tren istasyonu adada değil, nehrin diğer tarafında ve Ayutthaya’ya ulaşmak için kısa bir feribot yolculuğu yapılması gerekiyor. Feribotlar her 10 dakikada bir hareket ediyor ve ücreti 5 Baht. Eğer Ayutthaya tren istasyonundan tarihi şehir alanına tuk tuk ile gitmek isterseniz ortalama ücret 40-50 Baht arası. Son seçenek ise şehirlerarası çalışan otobüsler. Bangkok’un ana otobüs terminali olan Mo Chit şehir merkezinden epey uzakta. Terminale ulaşmak için Skytrain ile BTS Mo Chit durağında inmeniz, kapıdan çıktıktan sonra sağdaki köprüyü geçerek 3 veya 77 numaralı şehir içi otobüslere binmeniz gerekiyor. Bu şehir içi otobüsler 10-15 dakikada Mo Chit otobüs terminaline ulaşıyor ve ücreti 7 Baht. Ayutthaya’ ya giden otobüsler Mo Chit terminalinin içinden değil, caddenin karşı tarafında bulunan duraktan kalkıyor. Terminale giden 3 numaralı otobüs aynı zamanda Khoa San Road üzerinde bulunan Chakrabongse isimli sokaktan da geçiyor. Buradan terminale ulaşmak yaklaşık 1 saat sürüyor. Eğer Khao San Road’dan gidecekseniz, Sky Train ile hiç uğraşmadan direkt 3 numaralı otobüse binerek terminale ulaşabilirsiniz. Ayutthaya’ya giden otobüsler her 20 dakikada bir hareket ediyor, bilet ücreti 56 Baht ve yolculuk trafik durumuna göre 1.5-2.5 saat arası sürüyor. Kendi imkanlarınız ile gitmeyi düşünmüyorsanız Bangkok’un birçok noktasında göreceğiniz turizm acentalarından Ayutthaya paketi satın alabilirsiniz. Bu rehberli turlar günü birlik yapılıyor, sabah erkenden hareket ediliyor ve saat 18.00 civarında geri dönülüyor. Paket içeriğinin detaylarını tur firmalarında bulunan broşürlerden öğrenebilirsiniz. Fiyatı ortalama 900-1000 Baht arası ancak pazarlık yapabilir ve indirim alabilirsiniz.
Ayutthaya şehrinde, dilerseniz tekne ile nehir turu yapabilir veya ada üzerinde bulunan fil çiftliğini de ziyaret edebilirsiniz. Günü birlik gezilebilir ancak tarihi kentin tamamını görmek istiyorsanız 2 gün kalmanızda fayda var. Turistlerin yoğun ilgi gösterdiği bir lokasyon olması sebebiyle şehirde çok sayıda otel bulunuyor. Çok geniş bir alana yayıldığı için ada üzerinde gezmenin en kolay yolu bisiklet kiralamak. Eğer dilerseniz motosiklet kiralayarak gezmeniz de mümkün. Bir diğer seçenek de herhangi bir tuk tuk sürücüsü ile günlük olarak anlaşmak. Bu hizmet için 500 Baht talep ediliyor ancak pazarlık yaparak çok daha ucuza anlaşmanız mümkün. Tarihi park alanının kapanış saati 18.00, gezilecek alan çok büyük olduğu için erken gitmenizde fayda var.
Kwai Köprüsü: 1957 yılında sekiz dalda Oscar'a aday olan ve en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu, en iyi senaryo, en iyi görüntü, en iyi kurgu ve en iyi müzik dallarında Oscar ödülüne layık görülen ayrıca 1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından ‘kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli’ filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilen ‘The Bridge on the River Kwai’ filmine de konu olan köprü, 2. Dünya Savaşı sırasında Japonlara esir düşen bir bölük İngiliz askeri tarafından cephanelerin taşınmasını kolaylaştırmak için yapılmış.
Albay Nicholson başkanlığındaki esirler, Japonlar tarafından Kwai Nehri üzerinde bir köprü yapmak için görevlendirilir. Japon albay Saito'nun amacı bu köprüyü kullanarak birliklere cephane taşıma konusunda avantaj sağlamaktır. Albay Saito'nun işkencelerine dayanamayan albay Nicholson, bir süre sonra köprü yapımının emri altındaki mühendis ve askerler için de moral kaynağı olacağını düşünerek Saito'nun isteğini kabul eder. Nicholson, düşmanlarının esiri konumunda olsa da, Saito ve adamlarının yapabileceğinden daha iyi bir köprü inşa ederek onun ve adamlarının moralini bozmayı düşünmektedir. İnşaat ilerledikçe Nicholson, köprünün düşmanına avantaj sağlayacağını unutur ve onu mükemmelleştirmek için elinden geleni yapar. Bu arada İngilizler, yapımı devam eden köprünün imha edilmesi için bir komando birliği görevlendirir. Bir tarafta köprüyü tamamlamak için hayatları pahasına ve zor koşullarda çalışan İngiliz askerleri, diğer tarafta onların yapmakta olduğu köprüyü havaya uçurmaya çalışan İngiliz komandoları... (Wikipedia)
Filmle alakalı ilginç bir de detay var. Senaryoyu yazan Pierre Boulle aslında köprüyü hiç görmemiş. Ölüm Demiryolunun kilometreler boyunca Kwai Nehri'ne paralel ilerlediğini ve köprünün de Kanchanaburi'nin hemen kuzeyinde, Kwai Nehri üzerinde kurulu olduğunu varsaymış ve tüm hikaye ona göre anlatılmış. Ancak köprü aslında Kwai Nehri üzerinde değil, Mae Khlung Nehri üzerinde bulunuyormuş. Gişe rekorları kıran filmi seyreden binlerce insan, heyecanla Kwai Nehri’ne gitmişler ama köprüyü görememişler. Sırf bu yüzden takdire şayan bir düşünce ile köprünün kurulu olduğu nehrin adı Kwai Nehri olarak değiştirilmiş. 1960'dan beri de Mae Khlung Nehri, Kwai Noi yani Küçük Kwai olarak anılıyor.
Kwai Köprüsü aslında Burma-Tayland demiryolu projesinin bir bölümü. Demiryolunun yapımında sadece savaş esirleri değil, aynı zamanda yerel halktan insanlar da zorla çalıştırılmış ve yapım sırasında binlerce insan açlıktan, hastalıktan, yorgunluktan ve ağır işkencelerden dolayı hayatını kaybetmiş. Bu yüzden Taylandlılar tarafından Ölüm Demiryolu olarak adlandırılıyor. Bugün görülen köprünün tamamı orijinal değil çünkü orijinali bombalama esnasında yerle bir olmuş. Sadece köprüyü tutan ve Japonya’dan getirilen eğri destekler orijinal. Köprünün bağlı olduğu demiryolu halen faal olarak kullanılıyor ve uzunluğu yaklaşık 415 kilometre. Dilerseniz filmde duyulan o meşhur ıslığı çalarak köprü üzerinde karşıdan karşıya yürüyebilir ve günde 3 kez geçen 1940’lı yılların teknolojisine sahip nostaljik trenin gelmesini bekleyerek fotoğrafını çekebilirsiniz.
Kwai Köprüsü, Kanchanaburi şehrinde ve Bangkok’a yaklaşık 2 saatlik bir mesafede bulunuyor. Ulaşım için 3 farklı seçeneğiniz var. Birincisi; Bangkok’tan taksiye binerek, tam olarak köprünün olduğu noktada inmek. İkincisi; Bangkok’un birçok noktasında görebileceğiniz tur şirketlerinden Kwai Köprüsü’nü içeren paketlerden satın almak. (Turlar ortalama 700-800 Baht arası) Üçüncüsü ve en güzeli ise Bangkok’tan trenle gitmek. Bangkok-Kanchanaburi arasında sefer yapan 1940’lı yıllara ait trenlerin kalkış noktası, Bangkok Thon Buri Tren İstasyonu. Buradan Kanchanaburi’ye, 07.50 ve 13.55’te olmak üzere günde iki sefer düzenleniyor. Kanchanaburi’den Bangkok’a ise 07.20, 14.50 ve 17.50’ta olmak üzere 3 sefer. Kanchanaburi istasyonu ile köprünün arası yaklaşık 5 kilometre. Bangkok’tan sabah treni ile gidebilir ve Kanchanaburi’den akşam treni ile geri dönebilirsiniz. Birçok turist Kwai Köprüsü’ne bu nostaljik treni kullanarak gidiyor çünkü ikinci mevkiden alınan bir biletle, lokal insanlarla birlikte seyahat etme ve lokal yaşantıyı gözlemleme şansı bulunuyor. Tren içerisinde yerel satıcılardan tropik meyve suyu alabilir, yol üzerinde bulunan muhteşem manzaraları seyredebilir ve nostaljiyi iliklerinize kadar hissedebilirsiniz. Trenlerin ikinci mevki bilet ücreti 100 Baht.
Maeklong Railway Market (İçinden Tren Geçen Pazar): Muhtemelen Bangkok’la alakalı fotoğraflarda ya da videolarda görmüşsünüzdür. Maeklong demiryolu hattına ait trenler bir pazar alanının ortasından geçiyor ve bu trenler geçeceği esnada da satış yapılan tezgahların tenteleri geriye doğru çekiliyor. Pazarcılar tren raylarının hemen yanına koydukları tepsilerin boyutları, trenin yerden yüksekliğine göre seçiyor ki bu sayede tren geçerken tepsilere dokunmamış oluyor. Pazarın içinden günde 8 tren geçiyor ve bu durum artık pazarcılar için rutin bir hal almış. Dünyanın en normal şeyiymiş gibi tren yaklaşırken tenteleri kapatıyor ve tren geçtikten sonra geri açıyorlar. Tepsilerin boyu trenden daha kısa olduğu için tepsileri toplama zahmetinde bulunmuyorlar, tren resmen tepsilerin üstünden geçiyor ve Taylandlılar da o tepsilerde satılan ürünleri alıp yiyorlar. Trenden yağ damlamış olması veya pislenmiş olması kimsenin umurunda bile değil. Yüzen pazarda olanın aksine burada bulunan pazar aslında turistler için değil, tamamen yerel halk için kuruluyor. Hatta onlarca yıldır Tayland’ın en taze deniz ürünlerinin satıldığı pazar alanı olarak kabul ediliyor. Satılan ürünlerin arasında balıklar, çeşitli deniz mahsulleri, tropik meyveler, yöresel gıdalar vs. yer alıyor. Tren, pazar alanının olduğu noktaya kadar 80-90 km hızla geliyor ama pazarın olduğu yerde yavaşlıyor ve 10 km hızla geçiyor. Turistler tarafından hayli ilgi gösterilen bir yer o yüzden yerel halktan daha çok turist yoğunluğu mevcut.
Bangkok’a uzaklığı yaklaşık 80 kilometre yani ortalama 2 saatlik bir mesafede bulunuyor. Buraya gitmek için 3 farklı seçeneğiniz var. Birincisi pazarlık yapmak şartıyla taksiye binmek. İkincisi Skyrain ile Victory Monument durağında inerek, burada bulunan zafer anıtının olduğu alanlardan minibüslere binmek. (Minibüsler 30-40 Baht arasına götürüyor) Üçüncüsü ise Bangkok’un birçok noktasında göreceğiniz tur şirketlerinin herhangi birinden paket satın almak. Maeklong Railway Market turları genellikle yüzen pazar turları ile birleştiriliyor. Yani aynı gün içerisinde hem yüzen pazarı hem de içinden tren geçen pazarı görmeniz mümkün. Paket fiyatları ortalama 700-800 Baht civarı oluyor. Eğer kendi imkanlarınız ile gitmeyi düşünüyorsanız erken gitmenizde fayda var çünkü pazar tezgâhları saat 16.00 gibi toplanıyor.
Crocodile Farm & Zoo: Adından da anlaşılacağı üzere timsah çiftliğinden ve hayvanat bahçesinden oluşan büyük bir kompleks. Burada 60.000’den fazla timsah olduğu söyleniyor ve dünyanın en büyük timsah çiftliği olarak kabul ediliyor ancak asıl ününü 6 metrelik boyu ile yine dünyanın en büyüğü olma ünvanına sahip olan Yai isimli timsaha borçlu. Ziyaretçilerin birçoğu timsah gösterilerinden daha çok, Yai isimli devasa timsahı görmek için geliyor. Günün her saati timsahların bakıcıları tarafından gösteriler düzenleniyor. Bakıcılar kollarını, bacaklarını ve hatta kafalarını timsahların ağızlarına sokarak şov yapıyorlar. Çiftliğin namı bu kadarla sınırlı değil, tesiste bugüne kadar 3 intihar vakası yaşanmış. ‘Vizyon’ sahibi olan bazı insanlar, timsahların kafesine atlamış ve kendilerini timsahlara yedirmiş. Çiftliğin giriş ücreti yetişkinler için 300 Baht ve çocukları için 200 Baht ayrıca fazladan 20 Baht ödeyerek timsahları elinizle beslemeniz de mümkün. Açık olduğu saatler ise 08.00-20.00 arası.
Aynı kompleks içerisinde bulunan hayvanat bahçesi de Tayland’ın en büyüğü olarak kabul ediliyor. Timsahlar, filler, aslanlar, kaplanlar, leoparlar, yılanlar, maymunlar, atlar, hipopotamlar vs. bulunuyor. Hayvanat bahçesinin en ilgi gören hayvanları şüphesiz filler çünkü bu devasa hayvanlar işkence ile eğitilerek kaykaya bindiriliyor veya dans ettiriliyor. Diğer bir popüler hayvan türü ise Bengal Kaplanları. Ücreti karşılığında Bengal Kaplanları ile fotoğraf çekinebilir, dokunabilir veya ellerinizle besleyebilirsiniz. Kompleks konum olarak Samut Prakan bölgesinde ve Bangkok şehir merkezinde 30 km uzaklıkta bulunuyor. Tuk tuk veya taksi ile kolayca ulaşım sağlayabilirsiniz.
Tiger Temple: Tasmayla gezdirilen veya kucağa alınan kaplan fotoğraflarını görmüş ve heveslenmiş olabilirsiniz ama artık böyle bir şansınız yok. En azından şimdilik. Tiger Temple, yabani hayvanların yaşadığı ormanlık bir alan içerisine kurulan bir Budist Tapınağı. Burada bulunan keşişler Bengal Kaplanları başta olmak üzere daha birçok yabani hayvan ile birlikte yaşıyordu. 2005 yılında hayvan hakları savunucuları, kaplanlara kötü muamele yapıldığı gerekçesiyle tapınağın kapatılması için kampanya başlatmış ancak ne yazık ki harekete 2016 yılında geçilmiş. Mayıs 2016'da, Tayland Yaban Hayatı Koruma Bürosu yetkilileri tarafından tapınağa yapılan baskın sonucunda tam 137 Bengal Kaplanın cesedi ile karşılaşılmış, hatta bazılarının neredeyse 5 yıl önce öldüğü tespit edilmiş. Sadece ölü kaplanlar da değil, daha birçok yabani hayvanın öldürüldüğü, derilerinin ve dişlerinin söküldüğü görülmüş. Bunun sonucunda da kalan hayvanlar başka bir yere taşınarak tapınak kapatılmış. Tekrar açılır mı bilmiyorum ama eğer açılırsa siz de ‘hayattan bezmiş, adeta ölü gibi yatan’ Bengal Kaplanları ile fotoğraf çekinebilirsiniz. Konum olarak Kanchanaburi şehrinde bulunuyor yani Bangkok’un dışında.
Bangkok Aktiviteleri;
Thai Masajı: Tayland denilince ilk akla gelenlerden birisi şüphesiz Thai Masajı. Bu masaj türünün kökeni aslında Hindistan'ın alt kıtasında ortaya çıkan, antik bir sağlık sistemi olan Ayurveda’ya dayanıyor. Hindistan, Nepal ve Sri Lanka’da halen uygulanmakta olan Ayurveda isimli tedavi yönteminde vücuttaki dengesizlik giderilmeye çalışılıyor, bitkisel formüller kullanılıyor, yemek düzeni ve hayat tarzının dengeye kavuşması için müdahale ediliyor ayrıca ruhsal sağlık bakımından psikolojik destek veriliyor ve hastanın hüzünlü ruh hali ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Vücut dengesinin sağlanması için gerekli müdahaleler, ahşap masaj tahtaları üzerinde yapılıyor. Tayland müzelerinde bu ahşap masaj tahtalarını görebilmek mümkün. Ahşap tahtalar üzerinde yapılan bu masaj aslında bir yoga türü ve Hint geleneksel tıbbında, yoganın başkası tarafından yaptırılması da Ayuvedik olarak adlandırılıyor. Kısaca günümüzde Thai Masajı olarak bilinen masaj türünün aslı Ayurvedik ve bu masaj Taylandlılar arasında ‘tembeller için yoga’ olarak nitelendiriliyor.
Thai Masajı sırasında vücudun 270.000 sen çizgisinin en temel 10 noktası üzerinde bulunan akupunktur noktaları ile eller ve ayaklardaki refleksoloji noktalarına basınç uygulanıyor. Bu noktalar yaklaşık 2500 yıl önce bir Ayurveda doktoru olan Shivago Komarpaj tarafından keşfedilmiş ve halen tapınaklarda ve köylerde bu tedavi yönetiminin pratiği yapılıyor. Ayurveda yöntemine dair el yazması dökümanlar, 1700'lü yıllarda yaşanan Burma işgali sırasında yanarak kül olmuş. Yeniden derlenen bilgilerin tekrar yok olmasını önlemek amacıyla, 1832 yılında Kral 3 Rama tarafından Wat Pho yani Yatan Buddha tapınağının duvarlarına sen enerji çizgilerini tasvir eden illüstrasyonlar yapılmış. Bu yüzden Wat Pho içerisinde bulunan Thai Masaj okulu, bu masajı yaptırabileceğiniz ve nasıl yapıldığını öğrenebileceğiniz en doğru yer.
Bangkok’ta yapılan Thai Masajı sanılanın aksine yumuşak dokunuşlarla değil, sert baskılarla yapılır yani bazı anlarda can acıtır. Özellikle de hiç spor yapmayan ve vücudunda hamlık bulunan insanların canı Thai Masajı sırasında daha fazla yanar. Yumuşak dokunuşlarla yapılan masaj türü ise yine bir Tayland geleneği olan Khmer Masajı’dır. Thai Masajı sert bir zemin üzerinde veya sert bir minder üzerinde yapılır ayrıca masaj yapılan kişi sabit kalmaz. Tekniğin tam olarak uygulanabilmesi için bazen sırt üstü yatması, bazen yüz üstü yatması ve bazen de oturması gerekir. Yani bizde ki gibi yüzüstü yatılıp sadece sırt ve omuz ovalatmak gibi bir durum söz konusu değil. Vücudun 10 temel akupunktur noktasına yapılan baskılardan sonra germe-çekme hareketi yapılarak masaj sonlandırılır.
Tahmin edeceğiniz üzere Bangkok’ta yüzlerce masaj salonu bulunuyor. Şehrin neresine giderseniz gidin mutlaka karşınıza bir masaj salonu çıkacaktır. Hele ki turistik bölgelerde onlarcasını bir arada görebilmek mümkün. Bangkok genelinde sokak aralarına kurulan masaj salonların birçoğu birbirinin aynısı ve standart özelliklere sahip. Daha kapsamlı ve daha lüks olan masaj salonları genellikle 5 yıldızlı otellerin içerisinde. Thai Masajı sadece salonlarda yapılmıyor, şehrin turistik sokaklarında adeta tezgah gibi sokak içerisine kurulan masaj koltuklarını da görebilirsiniz. Eğer Khao San Road’da kalıyorsanız ‘mutluluğu’ uzaklarda aramanıza gerek yok çünkü Khao San Road üzerinde ve paralelinde bulunan Rambuttri Caddesi üzerinde birçok masaj salonu yer alıyor. Burada bulunan masaj salonlarının tamamında ‘normal’ Thai Masajı yapılıyor, hatta bazı salonların camlarına bu ayrımı vurgulamak için ‘strictly non sexual’ uyarısı yazılmış. Eğer farklı beklentiler içindeyseniz gitmeniz gereken adres Patpong. Burada onlarca ‘mutlu sonla biten’ masaj salonu bulabilirsiniz.
Biz Bangkok’ta kaldığımız her gün, günde en az 2 kere Thai Masajı yaptırdık ve hep Khao San Road ile Rambuttri Caddesi üzerinde bulunan salonlara gittik. Tavsiyem Khao San Road üzerinde bulunan Charlie isimli masaj salonuna gitmenizdir ki zaten en popüler olan salon da burası. Thai Masajının 3 farklı türü var. Birincisi sadece ayağa yapılan masaj, ikincisi tüm vücuda yapılan masaj ve üçüncüsü de yağlı masaj. Ayak masajı, salonların içerisinde değil, ön taraflarında bulunan koltuklarda yapılıyor. Masör veya masöz önce ayaklarınızı steril biz bezle temizliyor ve ardından akupunktur noktalarına baskı uyguluyor. Eğer ayağınızdan gıdık alıyorsanız, bu masajı es geçmenizi tavsiye ederim. Ayak masajının yarım saatliği 150-160 Baht arasına ve bir saatliği ise 250-260 Baht arasına yapılıyor. Vücut masajı, salonun içerisinde bulunan geniş odalarda yapılıyor, yani odada sizin haricinizde daha birçok kişi oluyor. Kasaya ödemenizi yaptıktan sonra sıranın size gelmesini bekliyor, sıranız gelince ayakkabılarınızı çıkarıyor, paçalarınızı sıvıyor ve gösterilen mindere uzanıyorsunuz. Ayaklardan başlanarak tüm vücudunuza masaj yapılıyor ve en sonunda da germe-çekme hareketi yapılarak masaj bitiriliyor. Masaj sonunda ‘pammık’ gibi olacağınızı ve yattığınız yerden kalkmak istemeyeceğinizi garanti edebilirim. Vücut masajlarının yarım saatliği yine 150-160 Baht arasına ve bir saatliği ise 250-260 Baht arasına yapılıyor. Yağlı masajlar yine salonların içerisinde bulunan odaların, perde ile ayrılmış bölümlerinde yapılıyor. Masaj sonunda, masajı yapan kişi steril bir bezle vücudunuzun yağ sürülen kısımlarını temizliyor. Yağlı masajın yarım saatliği 250-260 Baht arası ve saatliği ise 350-360 Baht arası. Sokak aralarında bulunan masaj salonlarında çalışan masör veya masözler gerçekten profesyonel eğitim almış insanlar değil. Bu işin eğitimi 2 sene sürüyormuş, masajdan daha çok insan anatomisi üzerine eğitim veriliyormuş ve sadece teknikleri tam anlamıyla uygulayabilen kursiyerler sertifika almaya hak kazanıyormuş. Profesyonel ve konforlu bir masaj istiyorsanız, lüks otellerde bulunan salonlara gitmeniz gerekiyor ki bunun için de 1500-2000 Baht’ı gözden çıkarmalısınız. Her masaj salonunun girişinde menüler var, hepsinin fiyatı farklı o yüzden karar vermeden önce menüyü detaylı olarak incelemeniz yararınıza olacaktır.
Kanal Turu: Turistler tarafından yoğun ilgi gören bir aktivite. Bangkok’un ortasından geçen Chao Phraya Nehri ve bu nehre açılan yüzlerce kanal, şehrin adeta hayat damarlarını oluşturuyor. O kadar çok kanal var ki Bangkok’a ‘Doğu’nun Venedik’i’ de deniliyor. Tekne ile nehir gezintisi yapmak için birçok farklı alternatifiniz var. Bir saatlik turlar, yarım saatlik turlar, yemekli turlar, günbatımı turları, özel tekneler ile yapılan turlar vs. Tabi en ekonomik alternatif, nehir üzerinde yolcu taşımacılığı yapılan teknelere binip nehir boyunca gittikten sonra geri dönmek. Bu şekilde tekne turunu hem daha ucuza getirmiş olursunuz hem de tapınakların olduğu iskelelerde inerek Bangkok gezinizi kolaylaştırırsınız. Teknelerin tek yön biletleri 3 Baht ve günlük sınırsız biletler ise 150 Baht.
Eğer özel tekneler ile kanal turu yapmak istiyorsanız Skytrain ile Saphan Taksin Durağında inerek Sathorn Limanına yürümeniz gerekiyor. Liman bölgesinde kanal turu satın alabileceğiniz birçok tur firması mevcut. Paket turlar long tail boat (diğer adı ile James Bond boat) denilen kuyruklu sürat tekneleri ile yapılıyor. Kısa turlar kişi başı 400-500 Baht arası ve uzun turlar ise 1000-1200 Baht arası. Yemekli kanal turları nispeten daha büyük tekneler ile yapılıyor, alakart veya açık büfe yemek sunulan bu turların fiyatı ortalama 1500 Baht. Günbatımı turları ise saat 17.00 civarında başlıyor ve güneş battıktan sonra iskeleye geri dönülüyor, fiyatı ise ortalama 600 Baht.
Tuk Tuk ile Şehir Turu: Tuk tuk, Bangkok’un vazgeçilmezlerinden birisi. Şehir içinde gezerken mutlaka kullanacaksınız çünkü hem ucuz hem pratik hem de ünlü. Sadece gideceğiniz yerler için kullanmanın dışında, dilerseniz herhangi bir tuk tuk sürücüsü ile sizi gün boyu gezdirmesi için de anlaşabilirsiniz. Eğer bu yöntemi düşünüyorsanız sıkı bir pazarlık yapmanız gerekiyor. Anlaşma sağladığınız takdirde tuk tuk sürücüsü sizi sabahtan akşama kadar, gitmek istediğiniz tüm noktalara götürecektir. Aslında çok da gerekli olan bir şey değil çünkü Bangkok’ta metrekareye 1 tuk tuk düşüyor yani ihtiyacınız olan her an tuk tuk bulabilirsiniz. Eğer her binişinizde pazarlık yapma derdi ile uğraşmak istemiyorsanız sizin için mantıklı bir seçenek olacaktır.
Tuk tuk sürücüleri şehrin birçok noktasında bulunan işyeri sahipleri ile anlaşmalı olarak çalışıyor. Şöyle ki; turistik noktaların uzağında bulunan restoran sahipleri, mücevher mağazası sahipleri, deri veya ipek ürün satan dükkan sahipleri, birçok tuk tuk sürücüsüne turistleri dükkanına getirmesi şartıyla 5 Dolarlık benzin kuponu veriyor. Bu kuponu almak isteyen tuk tuk sürücüleri de sizi yol üzerinde bulunan anlaşmalı mağazalara, ‘çaktırmadan’ götürüyor. Tek seferlik veya günlük olması fark etmez, eğer tuk tuk’a binecekseniz sizi mağazalara götürmemesi için peşin peşin uyarıda bulunun.
Muay Thai Müsabakaları: Tayland’ın vazgeçilmezlerinden birisi de şüphesiz Muay Thai müsabakaları. Bu, sadece şehri gezmeye gelen turistler için değil aynı zamanda yerel halk için de böyle. Muay Thai’in anayurdu Tayland ve dünyanın en ünlü dövüş sanatı sporlarından birisi olarak kabul ediliyor. Ülke genelinde bu sporun öğretildiği yüzlerce kamp mevcut, Muay Thai’ye merak salan insanlar dünyanın dört bir yanından bu kurslara geliyor. Tıpkı Survivor yarışmasının şampiyonu olan Turabi gibi. Tayland’da her yıl Muay Thai turnuvası düzenleniyor ve her kesimden katılım oluyor. Hatta senenin birinde turnuvayı bir ladyboy yani bir transseksüelin kazanmışlığı var.
Kursların günlük, haftalık, aylık, 6 aylık ve 1 senelik olmak üzere birçok çeşidi var. Tabi hepsinin katılım ücreti ayrı. Örneğin aylık kursların ücreti 250 Dolar civarında. Muay Thai’yi illa ki öğrenmeniz gerekmiyor, dilerseniz haftanın belirli günlerinde düzenlenen müsabakaları izlemekle de yetinebilirsiniz. Müsabakalar özel Muay Thai stadyumlarında düzenleniyor. Bu stadyumların en ünlüsü Lumpinee Boxing Stadium. En yoğun katılım burada düzenlenen müsabakalara oluyor. Maçların giriş ücretleri 1000-2000 Baht arası ayrıca sadece Salı, Cuma ve Cumartesi günleri 18.00-22.00 saatleri arasında düzenleniyor. Lumpinee Stadyumu’na ulaşım sağlamak için MRT metroları hattının Lumphini durağında inmeniz yeterli. Bir diğer Muay Thai stadyumu ise Ratchadamnoen Stadium. Bilet fiyatları 1000-1500 Baht arası değişiyor ayrıca sadece Pazartesi, Çarşamba, Perşembe ve Pazar günleri 18.00-22.00 saatleri arasında müsabaka yapılıyor. Ratchadamnoen Stadyumu toplu taşıma hattı üzerinde olmadığı için ulaşımı tuk tuk veya taksi ile yapmak zorundasınız. Khao San Road’a çok yakın bir konumda, buradan yürüyerek kolayca gidebilirsiniz.
Ladyboy Kabareleri: Adından da anlaşılacağı üzere transseksüel bireyler tarafından şovlar yapılıyor ve Bangkok’a gelen turistler tarafından hayli ilgi görüyor. Paris’te bulunan Moulin Rouge kabaresini bilenler bilir, işte bu kabareler de onun transseksüel versiyonu. Şovlar genellikle yemekli oluyor ve bilet fiyatları ortalama 1500 Baht. Bangkok’un en ünlü ladyboy kabaresi Asiatique alışveriş merkezinde bulunan ve 1988 yılından beri hizmet veren Calypso Cabaret. Burada her gece iki şov düzenleniyor, ilk şov saat 20.15’te ve ikinci şov ise 21.45’te oluyor. Ulaşım sağlamak için Skytrain ile Saphan Thaksin istasyonunda veya Chao Phraya nehri tekneleri ile Wat Ratcha Singkhon iskelesinde inmeniz yeterli.
Bangkok Sinemaları: Bangkok’u gezmeye gelen birisi neden sinemaya gitsin demeyin çünkü Bangkok’un vip sinemaları çok ünlü. Filmler genellikle orijinal dilinde yayınlanıyor ve Tayca alt yazı ekleniyor. Sinema salonlarının büyük çoğunluğu Siam Meydanı’nda bulunan alışveriş merkezlerinin içinde yer alıyor. En ünlü olanı ise kanepelere uzanarak film seyretme imkânı sunan Paragon Cineplex. Eğer uzun metraj sinema filmi izlemek istemiyorsanız, yine alışveriş merkezleri içinde bulunan 4D sinemaları tercih edebilirsiniz. Bangkok’ta krala duyulan saygıdan dolayı film başlamadan önce herkes ayağa kalkıyor, milli marş çalınıyor ve kral için saygı duruşunda bulunuluyor. Sırf bu ritüeli görmek için bile yüzlerce turist sinema salonlarının yolunu tutuyor.
Asiatique the Riverfront: Burası aslında bir alışveriş merkezi ancak Bangkok’un en ilgi gören yerlerinden birisi. Liman bölgesinde yer alması sebebiyle, muhteşem bir deniz manzarasına sahip ayrıca hayli geniş bir alan üzerine kurulmuş ve diğer alışveriş merkezlerinin aksine kapalı bir alan değil, üstü açık. Mağazaların haricinde aynı zamanda, saat 16:00’da kapılarını açan büyük bir gece pazarı da kuruluyor. Nehir kenarı restoranlarda yemek yiyebilir veya içkinizi yudumlayabilirsiniz. Günbatımının en güzel seyredildiği yerlerden biri olmasından dolayı akşamüzeri gitmeniz önerilir. Bir de büyük bir dönme dolap mevcut, farklı bir aktivite arıyorsanız değerlendirebilirsiniz. Ulaşım sağlamak için ise Skytrain ile Saphan Taksin durağında inmeniz ve Sathorn feribot iskelesinden kalkan ücretsiz Asiatique botuna binmeniz gerekiyor.
Bangkok Hakkında Faydalı Bilgiler;
1- Pazarlık pazarlık pazarlık. Eğer Bangkok’a gidecekseniz pazarlık yapmaya alışmak zorundasınız. Sabit fiyatla satış yapılan mağazaların haricinde, neredeyse her yerde pazarlık yapabilir ve istenilen fiyatın yarısını ödeyerek alışveriş yapabilirsiniz. Örneğin; satıcının 1000 Baht dediği bir ürüne 200 Baht teklif etmeniz ve pazarlık sonucunda 300 Baht’a almanız pekala mümkün. Eğer 500 Baht’tan fazla verirseniz, kendinizi gönül rahatlığı ile kazıklanmış hissedebilirsiniz. Özellikle tuk tuk’a binerken ve tezgahlardan alışveriş yaparken üst sınırınız, satıcının veya sürücünün söylediği fiyatın 1/3 olmalıdır.
2- Tuk tuk gerçekten çok pratik bir ulaşım aracı. Tehlikeli olduğunun herkes farkında ama Tayland’ı Tayland yapan faktörlerden birisi de tuk tuk. Bangkok’a gitmeden önce birçok yerde taksinin tuk tuk’tan daha ucuz olduğunu okumuştum ama ben bu düşüncede değilim çünkü taksiye de tuk tuk’a da birçok kez bindik, gidilen mesafeyi baz aldığımız zaman tuk tuk’a hep daha düşük ücret ödedik. Taksi şoförleri tuk tuk şoförlerine kıyasla daha tok, yani pazarlık yaparken müşterinin önerdiği fiyatı daha rahat reddedebiliyorlar. Bu yüzden tuk tuk ulaşım için en iyisi. Metro ve Skytrain de ulaşım için mantıklı bir seçenek ancak şehrin her yerine toplu taşıma aracı bulabilmeniz mümkün değil. Zaten birden fazla kişi ile geziyorsanız ödeyeceğiniz ücretleri böleceksiniz, bu sayede hem daha ucuza hem de daha pratik ulaşım sağlama şansınız olacak. Tuk tuk sürücülerinin ‘çaktırmadan’ anlaşmalı mağazalara götürdüğünü söylemiştim, biz hep ‘ölücü’ pazarlığı yaparak bindiğimiz için tuk tuk’cular biz de o ışığı hiç göremediler ve o yüzden hiç götürmediler. Mağazalara gitmek istemediğinizi baştan söyleyin ki zamanınız boşa gitmesin. Size mağazalarda indirim olduğunu falan söyleyeceklerdir, asla inanmayın indirim falan olmuyor. Bazı tuk tuk’cular gündüzleri ‘yolcu’, geceleri ise ‘müşteri’ taşıyor. Özellikle Khao San Road’da, gece saatlerinde bazı tuk tuk’cu kardeşlerimiz yanınıza gelerek ‘bumbum’ diyecek ve elinize bir kartvizit tutuşturacaktır. Bumbum kelimesinin karşılığı paralı seks. Sizi ücretsiz olarak vip bumbum salonlarına götüreceklerini ve ‘işiniz’ bittikten sonra da alıp tekrar Khao San Road’a getireceklerini söyleyeceklerdir. Sakın ola kanmayın, o salonlara girdikten sonra tüm paranızı kaptırmadan çıkmanızın ihtimali bile yok.
3- Şehir içi ulaşımda tekne kullanmaktan çekinmeyin. Özellikle tapınaklar ve müzeler nehir kıyısında olduğu için birçoğunun hemen önünde iskele oluyor. Teknelere 3 Baht vererek tapınaklara ulaşmanız mümkün. Hem de nehir turu yapmış olursunuz. Teknelerin günlük sınırsız biletleri 150 Baht.
4- Yoğun sezonda gidecekseniz havaalanlarının hem gidiş hem de geliş terminallerinin çok yoğun olacağını bilin. Suvarnabhumi Havaalanı dünyanın en büyüklerinden birisi ayrıca tüm Asya aktarmalarında kullanılmasından dolayı da dünyanın en yoğun havaalanlarından birisi olarak kabul ediliyor. Bangkok trafiğini de düşünürsek, uçağınızı kaçırmak istemiyorsanız uçuştan en az 3 saat önce havaalanına gitmek için yola çıkmış olun. Tayland’a girerken doldurduğunuz immigration form’u sakın kaybetmeyin, onu göstermeden ülkeden çıkamazsınız. Tayland Türk vatandaşlarından vize istemiyor ama pasaportunuzun son kullanma tarihine en az 6 ay kalmış olması gerekiyor. Eğer bu şartı sağlamıyorsanız, Türkiye’den çıkabilmiş olsanız bile Tayland’a giremezsiniz.
5- Şehrin her yerinde change ofis bulabilmek mümkün. Khao San Road’da bulunan change ofislerin kuru diğerlerine kıyasla biraz daha düşük ama çok da fark etmiyor. Change ofislerin haricinde bir de seyyar ‘para çeviriciler’ var. Çoğu turistik noktanın civarında görebilirsiniz, yanınıza gelerek ‘abi çevrilecek para var mı’ diye soracaklardır. Pazarlık burada da devreye giriyor, adamın sunduğu kuru beğenmezseniz hesap makinesini elinize alarak aklınızdaki kuru yazabilir ve pazarlık yapabilirsiniz. Biz yüzen markete gittiğimizde change ofisler kapalıydı, sağa sola sorarken adamın birisi geldi ‘abi ben bozayım’ dedi, sıkı bir pazarlık sonucunda paramızı neredeyse change ofislerin kurundan çevirdik.
6- Tapınaklara ve saraylara girerken kıyafetinizin öngörülen şartlara uygun olması gerekiyor. Kadınlar şort, mini etek ve askılı tişört ile, erkekler ise şort giyerek tapınaklara giremez. Bu tür kıyafetlerle gelenler için tapınak girişlerinde örtü kiralanıyor. Bir miktar depozito karşılığında bu örtülerden alıyorsunuz ve çıkarken geri vererek ödediğiniz parayı iade alıyorsunuz. Her gün binlerce kişinin giyip çıkardığı örtüleri giymek zorunda kalmak istemiyorsanız uygun kıyafetler ile gitmeniz de fayda var. Tapınaklara girerken ayakkabılar çıkarılıyor ve ayakkabılığa bırakılıyor. Bazılarının girişlerine poşet koyulmuş, ayakkabınızı poşete koyarak yanınıza alabiliyorsunuz. Eğer işinizi sağlama almak istiyorsanız yanınızda küçük bir poşet taşıyabilirsiniz. Şehri yürüyerek gezecekseniz ne ayakkabı dayanıyor ne çorap, tapınaklara gitmeden önce çorabınızın delik olmadığından emin olun. Benim başıma geldiği için uyarıyorum, tüm gözler üzerinizde oluyor.
7- Budistlerin dua ederken ellerini çene altında birleştirmelerine ‘Wai’ deniliyor ve Buddha heykeli önünde poz veren her turist bu hareketi yapıyor. Budistler, dua ve selamlama haricinde bu hareketin yapılmasına çok kıl oluyorlar o yüzden Buddha heykelleri önünde bu şekilde poz verecekseniz dikkatli olun çünkü her an katı bir Budist’ten fırça yiyebilirsiniz. Aynı şekilde oturan Buddha heykellerinin taklit edilmesinden de pek hoşnut olmuyorlar, aklınızda bulunsun. Özellikle tapınaklar başta olmak üzere herhangi bir yerde otururken ayaklarınızı uzatmayın. Dizinizin üstünde veya bağdaş kurarak oturun çünkü Budizm inancına göre baş en değerli bölge iken ayak ise en değersiz bölge olarak kabul ediliyor. Bu yüzden de ayak uzatmayı hakaret olarak kabul ediyorlar.
8- Taylandlı çocuklar gerçekten çok sevimliler, eğer kendinize hakim olamayıp bu şirin çocukları sevmek isterseniz sakın ola başlarını okşamayın veya ellemeyin çünkü hakaret olarak kabul ediliyor. Saygı duymak lazım. Şehrin her yerinde görebileceğiniz turuncu kıyafetli keşişlere ‘Monk’ deniliyor. Çok kibar insanlar, birlikte fotoğraf çekinmek isteyen turistleri asla geri çevirmiyorlar. Siz de çekinin, hatıra kalır.
9- Özellikle Grand Palace’ın girişi olmak üzere bazı tapınak girişlerinde kendini akıllı zanneden çakallar yanınıza gelerek, ‘abi bugün saray kapalı, gel ben seni indirimli alışveriş yapabileceğin mağazalara götüreyim’ diyebilir. Kesinlikle itibar etmeyin. Bize hiç denk gelmedi, artık nasıl bir imaj çizdiysek. Sanırım Anadolu çocuğu olduğumuz çok belli oluyor.
10- Bildiğiniz üzere 13 Ekim 2016 tarihinde, dünyanın en uzun süre tahta kalan kralı olma ünvanına sahip Tayland Kralı Bhumibol Adulyadej 88 yaşında hayatını kaybetti. Kral Bhumibol Adulyadej tam 70 yıl iktidarda kaldığı için şu an Bangkok’ta yaşayan neredeyse her insan Bhumibol’dan başka kral görmedi. Halkın her kesimiyle kucaklaşan bir kral olduğu için de halk tarafından yarı tanrı olarak kabul ediliyor ve krala adeta tapılıyor. Krala hakaret etmenin veya eleştirmenin suç olduğunu söylemiştim, bu konuya çok dikkat edin. Kral öldükten sonra ülke genelinde 1 yıl genel yas ilan edildi, bu yüzden de neredeyse haftanın her günü anma töreni yapılıyor. Törenlerden dolayı Grand Palace’a giden tüm yollarda polis kontrol noktaları kurulmuş durumda. Eğer Grand Palace’a gidecekseniz pasaportunuzun mutlaka yanınızda olması lazım, aksi halde kontrol noktasından geçemezsiniz.
11- Şehrin tüm turistik noktalarında turizm polisinin ofisleri var. Eğer başınıza bir şey gelirse turizm polisine başvurmaktan çekinmeyin. Tayland’da turizme çok önem verildiği için turizm polisleri gerçekten çok yardımcı oluyorlar. Satıcılar, taksiciler, tuk tukcular vs. turizm polislerinden çok korkuyor, o yüzden dolandırıldığınızı düşünürseniz turizm polisine başvurmakla tehdit edebilir veya gerçekten de polislere giderek şikayetçi olabilirsiniz.
12- Tuk tuk ve taksi sürücülerinin bazıları İngilizce bilmiyor. Eğer söylediklerinizi anlamakta güçlük çektiklerini fark ederseniz, gitmek istediğiniz yeri bir kağıda yazın veya navigasyon uygulaması üzerinden gösterin çünkü sizi alakasız bir yerde bırakabilirler. Navigasyon demişken, Bangkok’a gitmeden önce mutlaka Citymaps2go uygulamasını cep telefonunuza kurun ve uygulama içerisine Bangkok haritasını indirin. Citymaps2go çevrimdışı çalışan bir harita uygulaması ve Bangkok’ta çok başarılı.
13- Birçok kafe ve restoranda ücretsiz wi-fi bulma şansınız var, internet konusunda pek sıkıntı yaşamazsınız. Eğer her an elinizin altında internet olmasını istiyorsanız Happy GSM firmasının prepaid sim kartlarından satın alabilirsiniz. Hat, telefonunuza taktıktan kısa bir süre sonra çalışmaya başlıyor. Bu sim kartı her yerde bulabilirsiniz ama en kolayı şehrin her köşesinde bir şubesini göreceğiniz 7/11 mağazaları. Bu mağazalardan 350 Baht’a sim kart alabilir ve 1 hafta sınırsız internet paketini kullanabilirsiniz.
14- Wat tapınak demek ve Soi ise sokak demek. Bu iki kelimeyi her çokça duyacaksınız. Üst kısmında sivri kukuleta olan tapınaklara ‘chedi’ ve üst kısmı oval olan tapınaklara ise ‘stupa’ deniliyor. Bir işinize yaramaz ama fazla bilgi de göz çıkarmaz.
15- Sokak yemeklerinden gönül rahatlığı ile yiyebilirsiniz. Biz günlerce karnımızı sokak tezgahlarından doyurduk. Kabul ediyorum biraz sağlıksız olabilir ama Bangkok’tan da sokak yemeği yenmeden dönülmez. Biz hiç mide sorunu yaşamadık, belki de midesiz olduğumuzdan kaynaklanıyordur, bilemiyorum. Zaten Tayland’da evde yemek yeme gibi bir adet yok, yerel halk da karnını bu tezgahlardan doyuruyor. Sokaktan yemek yiyin ama musluktan asla su içmeyin çünkü ishal ediyor. Düşünün biz bile ishal olduk. İçeceklerin üzerine koyulan buzların ortası delikli olanları fabrikasyon, onlarda bir sorun yok ama eğer içeceğinizde deliksiz buz varsa bilin ki musluk suyundan yapılmış.
16- Şehrin birçok yerinde ‘Tigerbalm’ denilen bir krem satılıyor. Alerjiye, kas ve eklem ağrısına, hamlık ağrısına, migrene, böcek ısırığına vs. çok iyi geldiği söyleniyor. Tayland genelinde çok meşhur, eğer dilerseniz Khao San Road’un yan tarafında bulunan cadde üzerinde göreceğiniz kozmetik mağazalarından satın alabilirsiniz.
17- Paranızın tamamını yanınızda taşımanıza gerek yok, Bangkok’un her yerinde atm bulabilirsiniz. Hatta bazı tapınakların girişlerine bile atm koymuşlar, sebebi de insanların tapınağa bağış yapmalarını sağlamak. Yani ‘kusura bakma, yanıma para almayı unutmuşum’ bahanesine son. Şehir çok kalabalık olduğu için yankesicilik vakaları yaşanabiliyor. Ben yoğun noktalara gideceğim zaman ceplerimin etrafına atkı sardım. Eğer şalvar falan giyecekseniz cüzdanınıza ve paranıza iyi sahip çıkın.
18- Arkadaşlarınıza hediye etmek için ölü böcek getirmeyi falan düşünüyorsanız sakın poşete veya kutuya koyup getirmeye kalkmayın çünkü yasak. Hem Tayland’dan çıkarken hem de başka ülkelere girerken çok büyük sıkıntı yaşar ve hatta gözaltına alınırsınız. Onun yerine böceklerin özel olarak ambalajlandığı hediye paketlerinden satın alabilirsiniz. Canlı hayvan getirmeye çalışacak olmanıza zaten ihtimal vermiyorum.
19- Eğer erkekseniz (hayır, atar yapmıyorum) şehrin birçok yerinde ‘istersen köpüklü masaj var’ diyen abiler tarafından önünüzün kesilecek olması kaçınılmaz bir durum. Bu abilerden kurtulmanın en kolay yolu hiç cevap vermemek. Eğer tek bir cümle ederseniz, emin olun dakikalarca peşinizden ayrılmaz. Biz iki erkek olarak gittiğimiz için başımıza çok geldi. Patpong’da gezerken peşimize bir adam takıldı, köpüklü masajı anlattı da anlattı. En son peşimizi bıraksın diye ‘ya kardeşim biz geyiz’ dedim ama demez olaydım. Adamın cevabı ‘abi ayıp ediyorsun, sen yeter ki iste, o hizmetimiz de mevcut’ demek oldu. Bu sefer de köpüklü masaj yapan geyleri anlatmaya başladı. Ben denedim, yanıldım. Siz denemeyin.
20- Biz sadece Bangkok’u gezdik yani adalara gitmedik. Eğer sizin adalara gitmek gibi bir planınız varsa şehrin her köşesinde görebileceğiniz tur firmalarını kullanabilirsiniz. Fiyatlar oldukça makul, örneğin; Koh Phi Phi 800 Baht, Koh Samui 600 Baht, Koh Phangan 650 Baht, Koh Chang 400 Baht, Koh Samet 400 Baht, Koh Lanta 750 Baht ve Koh Tao ise 700 Baht. Bu arada ‘Koh’ ada anlamına geliyor. Ulaşım tur firmasının önünden kara sınırına kadar otobüsle ve oradan da botla sağlanıyor. Khao San Road’da kalacaksanız, burada bulunan tur firmalarından rezervasyon yaptırmanız daha mantıklı çünkü direkt hostelden çantanızı alıp tur şirketinin servisine atlayabilirsiniz.
Yorumlar