Amsterdam

 

‘Limanda duran bir gemi her zaman güvendedir; ancak gemiler bunun için üretilmez.’ John A. Shedd

AMSTERDAM GEZİ REHBERİ;

Ulaşım: Türkiye’den Amsterdam’a havayolu ile ulaşım için seçenekleriniz; Pegasus Hava Yolları, Atlasjet, Onurair ve Türk Hava Yolları ancak en ucuzu her zaman Pegasus olduğu için ilk tercihiniz o olmalı. Avrupa’nın diğer şehirlerinden de birçok ucuz firma ile uygun fiyatlara havayolu ulaşımı sağlayabilirsiniz, bunun için arama motorlarından uçak biletlerini sorgulatınız. Örnek verecek olursak; Ryanair ve Easyjet firmaları Amsterdam şehrine sürekli ucuz uçuşlar düzenliyor. Tüm Avrupa şehirlerinden; örneğin Paris ya da Brüksel’den Thalys hızlı tren firması ile, Almanya’nın şehirlerinden günde 7 seferi olan ICE International firması ile, yine Almanya’nın Berlin ve Hannover gibi şehirlerinden 2 saatte bir seferi olan Intercity firması ile ve Kopenhag, Moskova, Berlin, Prag gibi birçok şehre gece seferleri yapan CityNightLine firması ile demiryolu ulaşımı sağlayabilirsiniz ama benim her zamanki gibi öncelikli tavsiyem otobüs çünkü hem daha hızlı hem de daha ucuza seyahat edersiniz. Amsterdam’a; Student Agency, Orange Ways, Megabus, Ecolines, Eurolines, Meinfernbus, Sinbad ve Polskibus firmalarının Avrupa şehirlerinden seferleri var. Otobüs biletlerini dilerseniz firmaların kendi internet sitelerinden, dilerseniz de Goeuro ya da Rome2rio gibi arama motorlarından kontrol edebilirsiniz. Bunların dışında Blablacar tercih edebilirsiniz, neredeyse her gün Amsterdam’a giden birilerini bulabilirsiniz. Eğer Amsterdam’a havayolu ile gelmişseniz şehir merkezine 15 km mesafede olan Schiphol Havaalanı’nda, bilet makinelerinden 3.90 Euro’ya alacağınız ikinci sınıf bilet ile üzerinde Centraal Station yazan Sprinter, Intercity ve gece trenlerine binerek 10 dakikada merkez tren garında olabilirsiniz. Thalys’e binmeyin biletiniz orada geçmez ki zaten bilet mevzusuna aşağıda tekrar değineceğim. Tren ile gelmişseniz, Centraal Station şehir merkezinde indikten sonra istediğiniz yere gidebilirsiniz. Otobüs ile gelecekseniz bilet alacağınız zaman varış istasyonu olarak Centraal Station’u seçebilir ve tren garında inebilirsiniz. Eurolines ile gelip de otobüs terminalinde inecek olursanız Eurolines’ın terminali biraz şehir merkezine uzak ama tramvay ve otobüs ile 10 dakikada şehir merkezine gidebilirsiniz.

           

Konaklama: Amsterdam’da sizin de tahmin edeceğiniz üzere sayısız hostel var, ben birkaç tane popüler olan, daha çok tercih edilen ve nispeten daha ucuz olanlardan yazayım siz yine internetten bakın ve hesabınıza gelen veya hoşunuza giden hangisi ise o hostelde konaklayın. Amsterdam’da hostel fiyatları günden güne değişir yani festival olur artar, yaz dönemi olur artar, etkinlik vardır artar kısaca her zaman fiyatlar artar. Amsterdam’da ucuzluk arıyorsanız ve yatmadan yatmaya diyorsanız; Bob’s Youth Hostel, Amigo Hostel, Budget Hostel Princess, Amsterdam Hostel Annemarie, Hostel Slotania ayrıca eli yüzü düzgün olsun diyorsanız; Flying Pig Downtown Hostel, The White Tulip Hostel, eğer iyi bir yer olsun diyorsanız en bilinenlerden; Wow Hostel, A&O Hostel, Meininger Hostel vs. Amsterdam’a gitmeden önce mutlaka rezervasyon yapın yoksa ortada kalırsınız. Booking’den, Hostelworld’den ya da Hostelbookers’dan tüm hostelleri inceleyin, merkeze yakın ve ucuz olan hangisi ise değerlendirin. Benim için önemli olan mutfağının olması çünkü Amsterdam çok pahalı bir şehir, yemeğinizi kendiniz yapıp tasarruf edebilirsiniz. Bu konuda örneğin; Flying Pig Downtown Hostel tavsiyemdir, ikinci tavsiyem ise kesinlikle The White Tulip Hostel. Amsterdam’da festival ya da bir etkinlik varsa ve yer bulamadıysanız ya da hosteller çok pahalı ise tavsiyem ‘boathostel’lerde kalmanızdır. Amsterdam’ın bilim merkezi olan Nemo’nun hemen yanında; hotele çevrilmiş, kamaraları oda yapılmış, banyosu ve tuvaleti kamaranın içinde olan ayrıca ücretsiz bisiklet veren ve güvertesinde kahvaltı yapabileceğiniz botlar var. Bu botlar öyle hosteller gibi standart fiyatlara sahip değil yani iyi bir pazarlık sonucunda hostelden daha ucuza kalmanız muhtemeldir. Mutlaka bu seçeneği değerlendirin ama ilk söylenen fiyatı kabul etmeyin, öğrenciyim deyin param yok deyin, uzun yoldan geldim ya da uzun yola gideceğim deyin, bir şeyler söyleyin ama en az %30 düşürün fiyatı ki bu gayet mümkün. Eğer campingde kalmak isterseniz de Zeeburg Camping’e gidebilirsiniz, çadır kiralayamıyorsunuz ancak satın alabilirsiniz ortalama fiyatlar 60 Euro, vagonlarda ve kabinlerde de uygun fiyatlara kalabilirsiniz. Eğer çadırınız varsa çadır yeri 7 Euro ve şehir merkezine tramvay ile 10 dakikalık mesafede yer alıyor hatta yürüyerek de gidebilirsiniz. Şehir merkezine biraz uzak bölgelerde, örneğin havaalanı civarında hostel fiyatına hotellerde kalabilirsiniz, bu seçenek kesinlikle aklınızda bulunsun. Son olarak Amsterdam’a hiçbir şekilde size uyan bir yer bulamadıysanız ve Interrail biletiniz falan da varsa kesinlikle Rotterdam’a gidin. Bu şehir Amsterdam’a yarım saatlik mesafede yer alıyor ve Amsterdam’ın 1/3 fiyatına konaklamanız mümkün.

Yeme-İçme: Amsterdam’da bol bol bira için; Heineken, Amstel ve Affligem biralarının ana yurdu burası unutmayın, her şey yerinde güzel. Bir de Flemenk Drop diye likörleri var, kesinlikle deneyin. Kahvaltı için Subway’den sandviç yaptırın, büyük boy ekmek olsun ikiye böldürün yarısını sabah yarısını öğlen yiyin ki iki öğünü de aradan çıkarmış olun. Isic kartınızı gösterin ve öğrenci indirimi isteyin. Amsterdam’da mutlaka patates kızartması yiyin hem tadı güzel hem ucuz hem de doyurucu ayrıca Febo denilen noktalardan kroket yiyin onlarda çok lezzetli ve ucuz. Kinkerstraat Caddesi’nde ki Simit Sarayı’na da gidebilirsiniz ama fiyatları öyle Türkiye’deki gibi uygun değil. Yemek olayını şehir pahalı olduğu için Burger-KFC-MC ya da dönerci ve pizzacılardan halledin. Red Light’da birçok Türk dönerci var, diğer seçeneklerde pata tes kızartması ve Febo tabi ki. Hollanda’nın meşhur balık yemeği Kibbeling’i mutlaka bir kere yiyin, verin parasını yiyin sosu yanında gelen patatesi falan çok lezzetli. Yemeğin üstüne baklava yiyecekseniz Reguliersbreestraat Caddesi’nde ki Güllüoğlu’na gidebilirsiniz. Amsterdam’da soft bir şeyler içmek istiyorsanız kanal kenarında ki mekânlara, Rembrandtplein Meydanı’ndaki kafelere ve Jordaan semtinde Cihangir havasındaki mekânlara oturun. Heineken Experience’in birkaç sokak arkasında Albert Cuypstraat Caddesi’nde kurulan Albert Cuyp Markt denilen bitpazarına yolunuz düşerse mutlaka gidin, ben çok severim çok uygun fiyatlara çok değişik şeyler alınabilir. Amsterdam’ın en meşhur yemeliklerinden ve alıp memlekete götürmeliklerinden birisi şüphesiz peynir. Şehrin birçok caddesinde peynirci görebilirsiniz. Peynircilere girdiğiniz zaman her çeşitinden örneğin; sarmısaklı, kırmızı biberli, karabiberli, pestolu, baharatlı vs. tadabiliyorsunuz yani karnınızı doyurana kadar peynir tadabilirsiniz hatta ekmek götürün yanınızda arasına koyup yiyin, kimse de sen ne yapıyorsun demez. En ünlü ve en iyi peyniri satan dükkân Cheese&More ayrıca ünlü peynirlerin isimleri Gouda ve Edamer. Hediyelik olarak 6 çeşitin aynı pakette olduğu seçenekler var, bence onlardan alın çünkü hem çeşit çeşit yersiniz hem de eş dost akrabaya dağıtırsınız. Albert Heijn marketlerinde devasa peynir reyonları var hem çok daha ucuz hem çeşit mevcut hem de kolay paketlenmiş, mutlaka bir gidip bakın. Benim gittiğim peynirci tren garının karşısında Dam Meydanı’na giden kalabalık cadde olan Damrak Caddesi’nde bulunuyor, adı da Old Amsterdam Cheese Center, aklıma gelmişken söyleyeyim. Amsterdam’ın meşhur bisküvisi Stroopwafels’den mutlaka yiyin hatta hediyelik de alabilirsiniz. Ben mekân ismi vermekten çok hoşlanmıyorum çünkü sorumluluk almış oluyorum, Amsterdam’a her giden kendi beğendiği mekânı tavsiye ediyor ancak önemli olan sizin zevkinize hitap edip etmemesi, bu yüzden gezin görün ve kendiniz keşfedin. 

  

Gece Hayatı: Amsterdam’ın en iyi gece kulübü Paradiso diyebiliriz burası; eski bir kiliseden dönüştürülen, dünya yıldızlarının konser verdiği çok büyük ve çok popüler bir mekân, Leidseplein’e çok yakın bir konumda yer alıyor. Popüler kulüplerden diğeri Jimmy Woo ve burası; muadillerine sadece ABD eyaletlerinde rastlanılabildiği söylenen, daha çok öğrenci ve genç yaş kesimine hitap eden, 2 katlı ve üst katı göz alıcı Asya motifleri ile süslenen, girişinde son derece katı face&dress kontrolü yapılan ve girmesi bir hayli zor olan ilgi çekici bir kulüp. Bir diğer popüler mekân ise Rembrandtplein’de yer alan Escape burası; çevre ülkelerden bile eğlenceye düşkün olan insanların akın ettiği, en iyi house, techno ve electro müziğin yapıldığı ayrıca Tiesto, Kevin Saunderson ve Todd Terry gibi dünyaca ünlü DJ’lerin yetiştiği mekân olma özelliği sahip. Amsterdam’da gece hayatını çok fazla detaylandırmaya gerek yok, Red Light haricinde bilindik tarzda sıradan mekân ararsanız Leidseplein ya da Rembrandtplein’a gidebilirsiniz, birçok mekân var illa ki birisini beğenirsiniz. Amsterdam’da farklı bir gece yaşamak istiyorsanız ve gizliliğe önem veriyorsanız gitmeniz gereken adres Privehuis denilen genelevler. Bu genelevler Red Light gibi umuma açık alanlar da değil insanların gündelik hayatlarını sürdürdükleri mahallerde bulunan ancak içerisi özel olarak tasarlanmış apartman dairelerinden oluşuyor yani alt katı ya da üst katı normal bir apartman dairesi. Privehuis’lerin broşürlerini, reklamlarını ya da tabelalarını göremezsiniz, bulabilmek için bilen birilerine sormanız ya da internetten adreslerini öğrenmeniz gerekir çünkü gideceğiniz yer muhtemelen sıradan bir apartmanın üst katlarından birisi olacaktır. Kapıyı çaldığınız zaman sizi bakımlı bir hostes karşılar ve boş bir odaya alır, daha sonra size hizmetlerin ve fiyatların yazılı olduğu bir menü verir, siz bu menüden aklınıza yatan ya da hesabınıza uyan birini seçersiniz, almak istediğiniz hizmeti seçtikten sonra kadınlar sırasıyla sizin bulunduğunuz odaya gelir ve pazarlamasını yaptıktan sonra ayrılır. Privehuis’lerde ortalama 10-12 arasında kadın olur ve müsait olanlar kendilerini size gösterdikten sonra ‘Mama’ hangisini istediğinizi sorar, siz beğendiğiniz kadının adını söyler ve istediğiniz hizmeti alırsınız. Fiyatlar menüye, süreye ve odaya göre değişiyor, 30 dakikalık hizmet 55 Euro, 1 saatlik hizmet ise 80 Euro. Eğer devam etmek isterseniz pazarlık yapabilirsiniz. Privehuis’lerde servis mecburi değildir yani odaya girdikten sonra anlaşma yapmak zorunda değilsiniz, beğenmezseniz ya da tedirgin olursanız sorgusuz sualsiz çıkıp gidebilirsiniz.

Alışveriş: Magnet alacaksanız Damrak Caddesi’nde ki ya da Dam Meydanı’nda ki hediyelik eşya satan dükkânlardan alabilirsiniz, magnetler ortalama 4-5 Euro. Amsterdam’dan asıl almanız gereken şey peynir. Hediye alacaksanız Hollanda’nın simgelerinden; tahta ayakkabı, porselen ürünler, paketlenmiş ya da açık olarak satılan çikolatalar veya paketlenmiş lale soğanı alabilirsiniz. Eğer Amsterdam’da aradığınız bir alışveriş merkezi ise Dam Meydanı’nda ve Damrak Caddesi üzerinde bulunan şehrin en büyük alışveriş merkezi De Bijenkorf ve Dam Meydanı’nın hemen arkasında kalan eski posta binasından dönüştürülmüş Magna Plaza fazlasıyla ihtiyacınızı karşılayacaktır. Amsterdam’ın alışveriş caddesini sorarsanız Kalverstraat derim ki konumu yine Dam Meydanı’nda bulunan Kraliyet Sarayı’nın hemen yanı başı. Sokak pazarı arayanların da aradıklarını bulabilecekleri en güzel yer Rijksmuseum’a çok yakın konumda olan Albert Cuyp Markt.

           

Amsterdam Gezilecek Yerler;

   Amsterdam’da gezilecek noktaların hepsi birbirine yakın ki zaten Amsterdam öyle çok müzeleri gezilecek kültür-sanat kovalanacak bir şehir değil. Amsterdam’a gidenler gezmek için değil eğlenmek için gidiyor muhtemelen siz de öyle yapacaksınız. Gezilmesi gereken yerleri bir sıraya koymaya da gerek yok aslında çünkü Amsterdam avuç içi kadar bir şehir ve gideceğiniz her nokta şehrin ana meydanı olan Dam Meydanı’nın etrafında ya da meydanın birkaç yüz metre uzaklığında. Siz yine de benim verdiğim sıraya göre gidin çünkü ben her zaman birbirine yakınlığına göre sıraya koyup gezer,  zamandan tasarruf ederim.  

Dam Meydanı: İlk durağınız mutlaka 13. Yy’da Amstel Nehri’nin ilk barajının kurulduğu bölgeye tekabül eden ve 17. Yy’da balık pazarı olarak kullanılmış, 1808 yılında Napolyon’un yönetimi devraldığı, tam ortasında lunapark ve çevresinde kafeler restoranlar mağazalar olan, etrafında birazdan bahsedeceğim birçok turistik nokta yer alan, şehrin kalbi Dam Meydanı olacaktır.

Madame Tussauds Museum: Dam Meydanı’nda ki ilk nokta eğer diğer Avrupa şehirlerinde girmediyseniz balmumu heykel müzesi Madame Tussauds olsun. Müze adını; 1761-1850 yılları arasında yaşayan, dünya genelinde ilk olarak bal mumundan maskeler yapan ve dünyaya bu sanatı kazandıran Fransa doğumlu bir hizmetçiden alıyor. Kimlerin heykelinin olduğunu saymayacağım çünkü aklınıza gelen ünlü isimlerin %90’ının heykeli var. Bence hepsinden güzeli içeride kendiniz de balmumundan heykel yapabiliyorsunuz. Daha önce görmediyseniz bence mutlaka bu müzeyi gezin, değişiklik olur. Eğer sabah 09.30-10.30 arasında girerseniz yetişkin 22 Euro online bilet 12 Euro, 18.00’den sonra girerseniz yetişkin 22 Euro online bilet 14 Euro. 15.30’dan sonra girmek isterseniz yetişkin 16,5 Euro ancak bu saatin biletleri sadece online olarak satılıyor. Madame Tussauds ve Dungeon biletini beraber alırsanız 30 Euro. Eğer bilet alıp girecekseniz bence mutlaka Dungeon+Tussauds alın, Dungeon’un ne olduğu bilmiyorsanız internetten bakabilirsiniz, ben size korku tüneli diye özetleyeyim ama Amsterdam’da ki daha önce gördüğüm Dungeon’ların hepsinden iyiydi, kesinlikle tavsiye ederim. Konumu ise Tussauds’un hemen arkası. Bilet alacaksanız mutlaka online alın hem bilet ücreti yarı fiyatı hem de akşama kadar sıra beklemekten kurtulursunuz. Şimdi bu bilet fiyatlarının tamamını unutabilirsiniz; hiçbir güvenlik görevlisi ve güvenlik önlemi olmayan turnikesiz arka kapıya gidiyorsunuz, biletsiz olarak kafadan içeriye dalıyorsunuz ve paranız cebinizde kalıyor. Etik olma çabası içerisine girmeyin zaten Amsterdam’a yeterince döviz bırakacaksınız. Bu müzenin ilk açılanı ve orijinal olanı Londra’da bulunuyor ki zaten sanatçı 400 tane heykel yaptıktan sonra Londra’da ölmüş.

Koninklijk Paleis (Kraliyet Sarayı): Meydanda göreceğiniz diğer nokta; 1648 yılında belediye binası inşa etmek amacıyla yapımına başlanılan, 1808 yılında Napolyon’un yönetimi devraldıktan sonra Kraliyet Sarayı yaptığı, Kraliyet Ailesi tarafından resmî törenler için kullanılan, içerisinde o dönemden kalan mobilyalar, ev eşyaları ve kişisel eşyalar olan Koninklijk Paleis yani Kraliyet Sarayı. Giriş ücreti 7.5 Euro.

Nieuwe Kerk (Yeni Kilise): Meydanda ki diğer yapı; 14. Yy’da inşa edilen, Hollanda hükümdarlarının taç giyme törenlerine ev sahipliği yapan, içerisinde; 1645 yılında yapılan ve yapımı 15 yıl süren org, yine 15 yılda yapılan oyma vaiz kürsüsü olan, belirli dönemlerde sergiler düzenlenen, giriş ücreti 6 Euro olan Nieuwe Kerk yani Yeni Kilise.

National Monument: Meydanın tam ortasında ki 22 metrelik dikilitaşa sahip beyaz anıt ise II. Dünya Savaşı’nda ölen Hollanda vatandaşlarının anısına yapılan bir anıt.

Anne Frank House: Dam Meydanı’nda işiniz bittiyse sarayın hemen arkasındaki ve sarayın tam ortasına denk gelen Raadhuisstraat caddesine girin ve karşınıza gelen 3. köprüyü geçer geçmez sağa nehir kenarında Keizersgracht sokağına dönün. Sonra ilk sola Westermark Sokağı’na ve sokağın sonunda sağa döndüğünüzde; nehir kenarında bana göre mutlaka görmeniz gereken yer Anne Frank House’a geleceksiniz. Tarifi anlamadıysanız navigasyon kullanarak bulabilirsiniz. Anne Frank’in filmini izlemiş, kitabını okumuş ya da ismini bir yerlerden mutlaka duymuşsunuzdur. Duymadıysanız; Anne Frank II. Dünya Savaşı döneminde 2 yıl boyunca ihbar edilip ailesi ile birlikte yakalanana kadar bu evde saklanan, saklandığı zaman boyunca günlük yazan, yakalandıktan sonra Bergen- Belsen Toplama Kampı’na gönderilen ve 15 yaşında tifüs hastalığından kampta ölen Yahudi bir kız çocuğu. Eğer özet geçecek olursak; bu evde saklanan 8 kişiden sadece Anne’in babası Otto Frank Sovyet’ler tarafından kamptan kurtarılarak hayatta kalmış, savaş bittikten sonra aileye yardım edenlerden birisi tekrar eve geldiğinde Anne Frank’in günlüğünü bulmuş ve babasına teslim etmiş, bu günlük daha sonra kitap haline getirilmiş. Hikâyenin tamamını anlatmayayım heyecanı kaçmasın, siz ya kitabını okuyun ya da filmini izleyin ama bunlardan birini yapmadan müzeyi asla gezmeyin. Evin içerisinde ailenin saklandığı bölüm, o bölüme geçmek için kullanılan gizli kapı olan döner kitaplık, günlüğün orijinali ve sergi salonları var. Müzenin kapısında senenin hangi döneminde giderseniz gidin en az 50-60 kişilik sıra görürsünüz ya sabredin bu sırayı bekleyin ya da online bilet alın sıra beklemeyin. Unutmayın hikâyesini okumadan, filmini izlemeden ya da kitabı okumadan buraya gitmeyin. Giriş ücreti 9 Euro.

Amsterdam Museum: Anne Frank House’a gittiğiniz yoldan aynısı gibi tekrar dönün ve sarayın arkasına geldiğinizde sağa Nieuwezijds Voorburgwal Caddesi’ne dönün. Caddeden 500 metre devam ettiğinizde hemen solunuzda Amsterdam Müzesi’ni göreceksiniz. Bu müzede; modern sanat, el sanatları ve moda tasarım sergileri düzenleniyor. Giriş ücreti 10 Euro.

Begijnhof: Amsterdam Müzesi’nin hemen yanında esas görmeniz gereken Begijnhof var. Burası; 1346 yılında manastır yeminleri olmadan rahibe olarak yaşayan Katolik Kardeşler Birliği Begijntjes için ibadethane olarak yapılan bir kompleks. Burada yaşayanlar Katolikler, kaldıkları odaların karşılığında fakirlere okuma yazma öğretmiş, bakıma muhtaç hastalara yardım etmişler. Begijnhof’ta bulunan 34 numaralı ev, Amsterdam’ın 1470 yılında yapılan en eski evi olan Het Houten Huis. Amsterdam’da ki 2 ahşap cepheli evden birisi burası. Meydanın hemen yanında 15. yüzyıldan kalma Engelse Kerk Kilisesi diğer adıyla İngiliz Reform Kilisesi var, buranın 1680 yılında yapılan yer altı kilisesine ait çok iyi korunan ve günümüze ulaşan şapelinde, Begijntjes ve diğer Katolik inananlar 18. Yy’a kadar gizli gizli ibadet etmişler. 26 numaradaki ev ise Başrahibe’nin eviymiş. Bu tarikatın son üyesi 1971 yılında ölmüş, şimdilerde bu evler kadın öğrencilere ve yaşlı kadınlara kiralanıyormuş. Burayı gezerken dikkat etmeniz gereken en önemli husus sessiz olmanız gürültü yapmamanızdır zira ezelden beri burası hep sessiz sakinmiş.

Çiçek Pazarı: Beginjhof’a geldiğiniz caddeyi takip edin, cadde sola doğru kıvrıldıktan sonra önünüze gelen ilk köprüden Koningsplein’den karşıya geçin ve geçer geçmez sola dönün, nehir kenarında Bloemenmarkt yani Çiçek Pazarı’nı göreceksiniz. Buranın anlatılacak pek bir şeyi yok; vakt-i zamanında çiçekçiler bu noktaya tekneyle gelip teknede çiçekleri satıp geri dönermiş, gel zaman git zaman çiçek pazarına dönüşmüş. Burada aklınıza gelecek her türlü çiçek satılıyor, lale almayı düşünüyorsanız buradan alabilirsiniz.

           

Rembrandtplein: Çiçek pazarını geçtikten sonra devam edin, yolun sonundan sağa Vijzelstraat caddesine dönün, biraz yürüdükten sonra ilk sol olan Reguliersdwarsstraat’a girip dümdüz devam ettiğinizde mutlaka gidip görmeniz gereken Rembrandtplein’a geleceksiniz. Aslında burası akşamları hareketli oluyor ama gündüz de gidip fotoğraf çekebilirsiniz. Bu meydanda ki parkta; Amsterdam’da yaşamış olan ressam Rembrandt’ın en ünlü eseri Gece Nöbeti tablosusun dökme bronz heykellerle canlandırılmış hali ve Rembrandt’ın kendi heykeli var. Etrafında ki kafeler 20 Yy. başlarından kalma tarihi sayılabilecek mekânlar ayrıca burası; akşamları gece kulüpleri çok canlı olan ve Casinoda kumar oynayacaksanız da aradığınızı bulabileceğiniz bir meydan.

Heineken Experience: Meydanda vakit geçirdikten sonra meydana bağlı cadde olan Utrechtsestraat’a girin, 4 tane köprü geçene kadar dümdüz yürüyün, dördüncü köprüyü de atladıktan sonra Stadhouderskade’e gelecek ve sağa döneceksiniz, 100 metre devam ettikten sonra hemen solunuzda; bana göre mutlaka gidip tecrübe etmeniz gereken adı da üstünde olan Heineken Experience’i göreceksiniz. Tarifi anlamadıysanız navigasyon programınızdan bakabilirsiniz. Burası; Hollanda’nın ünlü bira markası olan Heineken’in eski üretim fabrikası ve şimdi ki müzesi. İçeride 30 dakikalık rehberli turlar düzenleniyor, biranın tüm yapım aşamalarını bizzat görüyor ve kazanların başında fotoğraf çekiniyorsunuz. Bitmedi; tur esnasında bilgilendirici videolar izliyor, eski fabrika binalarını ve yük beygiri ahırlarını geziyorsunuz, en güzeli de çıkışta ikram edilen 2 birayı içip yolunuza devam ediyorsunuz. Paranız varsa bence girin. Giriş ücreti 18 Euro, online bilet ise 16 Euro.

Rijksmuseum: Heineken Fabrikası’nı solunuza alıp kanal kenarından devam ettikten sonra karşınıza gelen köprüyü atlar atlamaz hemen solunuzda Hollanda Ulusal Müzesi Rijksmuseum’u göreceksiniz. Burası Hollanda’nın en büyük sanat galerisi. İçerisinde; dünyaca ünlü ressamların tabloları, baskı sanatı eserleri, fotoğraf sergileri ve Hollanda Tarihi ile ilgili eserleri bulabilirsiniz. İçeride ki tabloları tek tek sayamam ama en önemli tablo tabi ki; Rembrandt’ın en ünlü eseri olan Gece Nöbeti tablosu. Bilet ücreti 14 Euro. Bu müzenin hemen önünde o meşhur I AMSTERDAM tabelası var, altına girip üstüne çıkıp ya da önüne yatıp fotoğraf çekinmeden kesinlikle dönmeyin.  

           

Van Gogh Museum: Rijksmuseum’un hemen arkasına geçtiğinizde Van Gogh Müzesi’ni göreceksiniz. İçeride Van Gogh’un 200’den fazla resmi, 500’den fazla çizimi, kardeşi Theo’ya ve başkalarına yazdığı mektupların orijinalleri, Japon baskıları ve farklı ressamların eserleri var. Giriş ücreti ise 17 Euro.

Stedelijk Museum: Van Gogh Müzesi’nin hemen yanında da diğer müze Stedelijk Müzesi var. Burası dünyanın en çok içeriğe sahip olan modern sanat müzesi. Binaya dışarıdan bakınca küvete benziyor, ilk benzeten ben değilim ve son benzeten de ben olmayacağım sanırım. İçerisinde; 100bin kadar modern resim, heykel, fotoğraf, grafik, tasarım ve video var. Müzenin tamamını gezmek isterseniz 1 tam gün ayırmanız gerekiyor. Giriş ücretleri yetişkinler için 15 Euro, öğrenciler için ise 7.5 Euro.

           

Vondelpark: Müze alanının hemen karşı tarafında yeşilliğinden tanıyacağınız; Amsterdam’ın ciğeri, vakit geçirmesi en keyifli olan, gittiğinizde Amsterdamlı kardeşlerimizi kıskanmaktan kuduracağınız, kafeler, göller, koşu yolları, bisiklet yolları olan huzur dolu şehir parkı Vondelpark bulunuyor. Amsterdam’a gidip de burada vakit geçirmeden dönmeniz düşünülemez. Burada şu yapılır bu yapılır demeye gerek yok, gidin canınız ne isterse onu yapın.

           

Oude Kerk (Eski Kilise): Tüm bunları gördüyseniz Dam Meydanı’na geri dönün ve meydanı atladıktan sonra Red Light District’de bulunan Oude Kerk yani Eski Kilise’yi bulun. Bu kilise 14. Yy’dan kalan Amsterdam’ın en eski ve en büyük kilisesi. İçerisine girip 1724’de yapılan ve üzerinde heykeller olan oyma orgu görün, pencerelerde ki vitrayları inceleyin, tavanına bakın, bol bol fotoğraf çekin ve çıkın. Giriş ücreti 5 Euro.

Red Light District: Kiliseyi de gördüyseniz zaten artık Red Light District’desiniz. Buraya gündüz gitmenin bir manası yok o yüzden tüm enerjinizi akşama saklayın. Eğer akşam olduysa erkek okuyucular için detaya girebiliriz; Red Light’ın methini, insanların ailesiyle falan gezdiğini, turistik bir alan olduğunu, erkekler kadınlar yaşlılar ve çocuklar olmak üzere her yaş kesiminden insanı görebileceğiniz bir yer olduğunu mutlaka duymuşsunuzdur. Ben şimdi size desem ki; işte kırmızı neon yanan ve kamer denilen dükkân vitrinlerinde kendini pazarlayan kadınlar var vs. Bunları zaten herkesten duyarsınız ya da bir yerlerde okur, izlersiniz. Ben size direkt inceliklerden bahsedeyim siz işinize yarayan kısmını alın cebinize koyun. Bilmeniz gereken ilk şey eğer aklınızda ‘öyle’ bir plan varsa tüm vitrinleri dolaşmadan karar vermeyin çünkü 300’e yakın vitrin var. Kırmızı ışık yananlar kadın, mavi ışık yananlar ‘tramessi’ bunu mutlaka bilin ki sonrasında yaşananları hafızanızdan silmeye çalışmayın. Siyahiler, nispeten daha kilolu olanlar ve yine nispeten daha yaşlı olanlar akşamüstü kalabalık olmayan saatlerde 20 Euro ve gece ise 30 Euro. Standart olanlar 50 Euro, standart üstü uzun boylu düzgün fizikli ve çok daha genç olanlar örneğin; Doğu Avrupalı sarışın ve yeşil gözlü olanlar 100 Euro, Victoria Secret defilesindeki gibi olanlar örneğin; Slav ırkına sahip 1.80 boyunda olanlar 200 Euro. Hiçbir kadın kapıda pazarlık yapmaz boşuna pazarlığa tutuşmayın, içeriye girdiğinizde parayı peşin alır ve süreniz 20 dakikadır, saniyesi saniyesine riayet ederler ve hijyene çok ama çok önem verirler haberiniz olsun. Hem kendileri hijyene dikkat ederler hem de sizden isterler. Eğer içeride devam etmek isterseniz pazarlık kısmı burada devreye girer ve 30 Euro’ya kadar düşerler artık sizin pazarlık kabiliyetinize kalmış ayrıca ‘ekstralar’ ekstra para demek. Sokakta gezerken yanınıza zenciler gelip abi kadın lazım mı diye sorar, itibar etmeyin çok ıssız yerlere götürürler ama köşe başlarında kendi kendine müşteri arayanlar ile görüşebilirsiniz, onların da tarifeleri 30-40-50 Euro arası değişiyor. Kadınlar buradaki dükkânları günlük kiralıyorlarmış yani beğendiğiniz birini ertesi gün aynı yerde göremeyebilirsiniz. Dükkânların hafta içi günlük kirası 110 Euro, hafta sonu 150 Euro’ymuş. Tabi bunlar pek de gerekli olmayan bilgiler ancak aranızda mutlaka merak edenler vardır. Red Light’da ki diğer atraksiyon tiyatrolar ama öyle tiyatro değil tabi ki ‘böyle’ tiyatro bunlar. En iyisi ve ünlüsü Casa Rosso Theater, salon alışık olduğumuz tiyatro salonu ama oyun alışık olduğumuz oyun değil, içeriye giriş 50 Euro, 2 içki dâhil. 10’ar dakikalık 6 şov oluyor, aileler kadınlar kızlar yaşlı amcalar teyzeler ile beraber izliyorsunuz ve isterseniz sahneye çıkıp extreme şovlara dâhil olabiliyorsunuz. İçeriye girdikten sonra 1 saat doldu deyip dışarı çıkarmıyorlar, isterseniz akşam girin kapanış saati gelince kepengi çekip çıkın. Tiyatronun önünde her zaman kuyruk görürsünüz ama çabuk eriyor merak etmeyin 15-20 dakikada girersiniz. Diğer sosyal faaliyet canlı şov kabinleri. Sekizgen yapıda ki ve tek kişilik yapılmış kabinlerden birine giriyorsunuz, otomata 2 Euro atıyorsunuz ve önünüzde ki buzlu cam açılıyor, tabi sonrası malûm. Yaklaşık 3-4 dakika sürüyor, ben 2 Euro dedim diye 2 Euro falan atmayın sakın, 1 TL atarsanız da otomat 2 Euro sanıyor. Aynı mekânda bir de videolu kabinler var, onlar da 1 Euro ile çalışıyor ve 2-3 dakikalık videolar oluyor. Eğer bunlara alışık değilim eski usul memlekette ki gibi olsun diyorsanız o da var, ara sokaklarda gezdikçe görürsünüz umumhaneleri. İçeride müşteri bekleyen 8-10 kadın oluyor, giriyorsunuz hepsine bakıyorsunuz ve tek tek fiyatlarını soruyorsunuz ki hepsinin fiyatı farklı oluyor, artık hangisini beğenirseniz. Red Light’a kadar gitmişken şöyle iyisinden bir Tantra masajı ya da diğer adıyla Tantrik masaj yaptırabilirsiniz, bu hizmet ortalama 30-40 Euro. Bölgede bu olayların sinema versiyonu da var yani veriyorsunuz parayı, kocaman perde de sanki oradaymışsınız gibi izliyorsunuz. Seks shopların, erotic shopların, barların, diskoteklerin falan varlığından bahsetmeme gerek yok bunlar normal şeyler. Red Light’ın en önemli olaylarından birisi Coffee Shoplar ve Smart Shoplar. Coffee Shoplarda toz ürünleri, sarmalar, haplar, şekerler ve esrarlı kekler, Smart Shoplarda ise magic mushroom denilen kafa yapıcı mantarlar satılır. Coffee Shopta mantar bulamazsınız boşuna aramayın. Coffee Shoplarda yapılan alışverişi detaylandıracak olursak; Bulldog, Barney’s, Hunter’s Bar, The Greenhouse, Grey Area, Baba, Abraxas, Amnesia, Dampkring isimli mekânlardan herhangi birisine giriyorsunuz, sarma ya da gram nasıl almak istiyorsanız, masalarda ya da tezgâhta bulunan menüden onlarca üründen istediğinizi seçiyorsunuz ve alıyorsunuz, isterseniz mekânda oturup içiyorsunuz isterseniz alıp gidiyorsunuz nerede canınız istiyorsa orada içiyorsunuz. Etkilerini araştırıp öğrenmeden sakın bu işi kalkışmayın. Ben yine de ufak tefek tavsiyeler vereyim aklınızda bulunsun; shoplardan ürün alacağınız zaman acemiyseniz mutlaka satış yapan elemana sorun hangisi nasıl etki yapar, hangisi ağır, hangisi hafif, hangisinin etkisi ne kadar sürer, hangisi nasıl içilir ya da hangisi daha popüler vb. Sarmalar 3 derece olarak satılıyor basic medium ve strong; eğer acemiyseniz ve gaza gelip strong falan alırsanız 6 saat ya memlekette ki köyde koyun otlatırsınız ya da Mars’ta su ararsınız yapmayın yani alışık değilseniz basic ya da medium alın takılın. Amsterdam’ın ürünleri saf olduğu için adamı yamultur dikkatli olun. Eğer çok kafa yapsın diyorsanız mekânda oturun için zaten ortam duman altı olduğu için etkisi iki kat artacaktır ama alışık değilseniz kesinlikle açık hava da için yoksa mekân da uyursunuz, hostele verdiğiniz para boşa gider. Tahmininizden daha fazla etki yapar da kendinizi kötü hissederseniz ya enerji içeceği ya da portakal suyu için ya da pasta kek gofret çikolata şeker gibi tatlı bir şeyler yiyin ayıltır, baktınız olmuyor yatın uyuyun ama sakın yanında alkol almayın ölmeseniz de emin olun sürünürsünüz. Eğer sarma alacaksanız tütün katılmamış olanından alın ama işi bilenler gram olarak alıp kendiniz sarın diyorlar. Bu zıkkımı kullanmanın elli yolu var bunları biliyorsunuzdur ama Barney’s e giderseniz orada Vaporizer bulunuyor deneyebilirsiniz, ne olduğunu bilmiyorsanız da internetten bakın. Fiyatları 5 Euro’dan başlıyor sonu yok, gramına ve kalitesine göre 200 Euro’ya kadar çıkar ama sarmalar 5-6 Euro. Eğer kek yemek istiyorsanız kafası çok sonra gelir haberiniz olsun, bu etki yapmadı deyip de bir tane daha yemeyin patates olursunuz, yiyin birkaç saat sonra etkisini gelince bir daha konuşalım bunları. Kekler de ortalama 5-6 Euro. Mekânların içinde normal sigara içmek yasak, paketi çıkarıp da masanın üstüne koymayın fırça yersiniz. Coffee shoplarda alkol satılmaz, içeriye de alkol sokulmaz bol bol Redbull satılır siz de bir tane alın yanınızda bulunsun, Marihuana kan akışını yavaşlatıp kolunuzu bacağınızı uyuşturunca bir Redbull içer kan akışını hızlandırırsınız ama fazla içmeyin kalp ritminizi bozar. Sokakta yanınıza gelen zenci torbacılardan bir şey almayın, ‘ulan her yerde satılıyor kerkenez sana mı kaldık’ deyip yol verin. En popüler olanları White widow ve Amnesia. Eğer mantar denemek isterseniz Smart Shoplara gideceksiniz, mantarların 5 derecesi var eğer 5. derece mantarlardan alırsanız uzun yola gidersiniz 1 gün git 1 gün gel yani 2 gün Amsterdam’da olmazsınız, abartmıyorum gözünüzle görünce anlarsınız. Deneyecekseniz 2 ya da 3. seviye deneyin çünkü 4 ve 5 halüsinasyon gördürür. Fiyatları ortalama 10-12 Euro onunda bin bir çeşidi var mutlaka net bilgi alın satın alırken. Amsterdam’ın her yerinde aldığınız ürünü kullanabilirsiniz yani kafelerde, restoranlarda yemeğin üstüne, parklarda, bahçelerde, sokakta, dağda, bayırda, otelde, tren istasyonunda vs. Aklınıza neresi geliyorsa artık. Aldığınız ürünü başka bir ülkeye götürmeye kalkmayın örneğin; Almanya ya da Fransa’ya götürecek olursanız, sınıra geldiğinizde trende köpekle arama yapılır, üzerinizden ürün çıkar ve hayatınızın en büyük pişmanlığını yaşarsınız o yüzden bir yere götürmeye çalışmayın. Türkiye’ye getirme gibi bir durumdan bahsetmiyorum bile ancak kaybedecek bir şeyi olmayanlar böyle bir işe cesaret edebilirler. Öyle uyuşturucu kötüdür zararlıdır diye sosyal mesaj vermeme gerek yok hepiniz aklı başında, düşünebilen, buralardan kalkıp oralara gidebilecek kadar vizyon sahibi, sorumluluklarının bilincinde olan, bu zıkkımın faydalı bir şey olsa her ülkede serbest olacağını bilen koca koca insanlarsınız. Gerçekten eğlenebileceğiniz onlarca gece kulübü ya da etkinlik varken böyle kafa yapıcı maddeler kullanarak şehirde ki gününüzü boşa götürmeyin.

St. Nicholas Kilisesi: Tren garından Dam Meydanı’na doğru yürürken Damrak Caddesi üzerinde hemen sol tarafınızda göreceğiniz kilise 1842-1912 yılları arasında inşa edilen ve şehrin en önemli Katolik merkezlerinden birisi olan St. Nicholas Kilisesi. Bu kilisenin girişi ücretsiz, içeriye girip muhteşem tavanlarını fotoğraflayabilir, vitray camlarını dakikalarca seyredebilirsiniz. Eğer kiliseye -pazar günü gitme imkânınız olursa şehrin en prestijli kilise korosunu dinleme şansını da yakalayabilirsiniz.

Yel Değirmenleri: Hollanda deyince ilk akla gelenlerden birisi de şüphesi yel değirmenleri. Eğer şehir merkezinde görmek isterseniz Akersluis Caddesi’ndeki Molen Van Sloten isimli değirmene ya da Ledenberchstraat Caddesi’nde ki De Otter isimli değirmene gidebilirsiniz. Bunlar Dam Meydanı’na 10-15 dk. yürüme mesafesinde, konumlarına navigasyonunuzdan bakarsınız. Şehir dışında daha fazla olan ve göl kenarında bulunan değirmenleri görmek istiyorsanız; Amsterdam Centraal’den trene bineceksiniz, yarım saat süren yolculuk sonunda Zaanse Schans’a varacaksınız ve değirmenleri göreceksiniz.

Ajax Arena: Eğer futbol tutkunuysanız ya da Ajax sevdiğiniz bir takım ise Dam Meydanı’ndan 54 numaralı tramvaya binerek Ajax Arena’ya gidebilirsiniz. Buradaki rehberli tur ortalama 70 dakika sürüyor; stadyum zeminini, soyunma odalarını, şeref tribününü ve normal tribünleri, basın toplantısının yapıldığı salonu falan görüyorsunuz. Biletler gişeden alırsanız 16 Euro online alırsanız 14.5 Euro ama maç günleri sınırlı sayıda tur düzenleniyor o yüzden gitmeden önce sitesinden kontrol edin.

Diğer Müzeler: Seks Müzesi ya da Erotik Müze gezme gibi bir düşünceniz varsa Erotic Museum konum olarak Red Light’da yer alıyor, giriş ücreti 5 Euro. Sex Museum ise; tren garın karşısındaki kalabalık cadde Olan Damrak Caddesi 18 numarada bulunuyor, giriş ücreti 4 Euro.

   

Amsterdam Hakkında Faydalı Bilgiler;

Amsterdam Card: Eğer Amsterdam’da müze gezecekseniz ve toplu taşıma kullanacaksanız mutlaka Amsterdam Card alın çünkü müzeler çok çok pahalı, kart 2-3 müzede kendini amorti eder. 1 günlük kart 49 Euro, 2 günlük kart 59 Euro, 3 günlük kart ise 69 Euro. Bu kart ile 20’den fazla müzeye ücretsiz ve 25’den fazla müzeye indirimli giriyorsunuz, toplu taşımanın tamamını ücretsiz kullanıyorsunuz, bedava tekne turu yapıyorsunuz, bedava vapur gezisi yapıyorsunuz, bazı turlara ücretsiz katılıyorsunuz vs. Detayları kendi sitesinden bakarsınız ancak sadece eğlenmeye değil gezmeye geldim diyorsanız bence kesinlikle almalısınız.

1- Amsterdam’da birkaç uzak nokta haricinde toplu taşıma kullanmanıza gerek yok şehir yürüyerek gezebileceğiniz ufacık bir şehir. Eğer şehir merkezinden uzak noktaları görmeye gitmeyecekseniz bile sırf keyif için bir kez tramvayı kullanın şöyle bir gidin gelin. Benim verdiğim rota gezilecek noktaların sıralanmış hali, elbette 1 günde bitmez o yüzden siz ikiye bölün ertesi gün kaldığınız yerden devam edersiniz.

2- Amsterdam çok pahalı bir şehir o yüzden hesabınızı iyi yapın, yeme içme ve konaklamada mutlaka tasarruflu seçenekleri tercih edin. Red Light’a gidince gaza gelmeyin, kendinizden geçmeyin, paranıza sahip çıkın.

3- Amsterdam’ın şebeke suyu içilebilir durumda o yüzden para verip de su almayın, herhangi bir musluktan doldurup içebilirsiniz. Şişe su almak isterseniz de küçük suyun 3 Euro olduğunu bilin.

4- Taksiye binebilirsiniz tabi paranız varsa, çağdaş ülkedesiniz diye güvenmeyin öyle böyle tokatlamaz Amsterdam taksicileri, zaten 3-4 km yol gitseniz 15 Euro’nuz çıkar cebinizden o yüzden gerek yok yani binmeyin. Binecekseniz de önceden fiyatı konuşun öyle binin, taklaya gelmeyin.

5- Çantanızı bırakmak isterseniz tren garında ve havaalanında locker bulunuyor, günlük 5 Euro hatta Centraal Station’da ki locker görevlilerinin birçoğu Türk vatandaşı o yüzden direkt Türkçe muhabbete girebilirsiniz.

6- Dışarıda sabahlamayı düşünüyorsanız hem tren garı hem de havaalanı 24 saat açık yani içeride kıvrılabilirsiniz, diğer seçenek eğer yaz ayları ise tabi ki Vondelpark; çadırınız falan varsa kurun ya da tulumunuza girin yatın, en kötü sabah 5-6 gibi polisler gelir uyandırır, kalkar başka köşeye yatarsınız. Kış aylarında garda rahat edemezsiniz çok gelen giden olur, trene biletsiz binin havaalanına gidin tertemiz yatın. Merkez tren garı ve havaalanı arasında çalışan trenlerde bilet kontrolü olmuyor, bilet almayın paranız cebinizde kalsın.

7- Amsterdam’da tüm müzelerde, meydanlarda ve havaalanında wi-fi var aklınızda bulunsun.

8- Bilet alacağınız yerlerde öğrenci indirimi istemeyi unutmayın. Isic kartınız yanınızda olsun yoksa Türkiye öğrenci kimliğinizi kullanın. Hangi ülkede okuduğunuzu sorarlarsa Yunanistan falan deyin zira AB üyesi olmayan ülke vatandaşlarının öğrencilerini öğrenciden saymayabiliyorlar.

9- Ucuz market ararsanız başta Albert Heijn olmak üzere; Hoogvliet, Lidl ve Hema marketleri çok ucuz aklınızda bulunsun ki zaten marketten alın yiyin yoksa bütçeniz yolun devamına yetmeyebilir.

10- Amsterdam’da mutlaka tekne turuna katılın. Eğer Amsterdam Card alırsanız zaten ücretsiz tekne turu hakkınız var ama kartınız yoksa da hem paralı hem de ücretsiz seçenekleriniz bulunuyor. Ücretsiz tekne turu belirli saatlerde Centraal Station’ın hemen karşısında ki tekne iskelesinden kalkıyor, ücretli turlar ise örneğin; Heineken Experience’in karşısında var ücret; yetişkin 16 Euro, öğrenci 11 Euro.

11- Amsterdam’da mutlaka bisiklet kiralayın zaten bisiklete binen binlerce insanı görünce kendinizi mecbur hissedeceksiniz. Kiralarken 50 Euro depozito alıyorlar, bisikleti iade edince paranızı geri veriyorlar yalnız bisikleti gerekirse 10 yerinden kilitleyin çünkü çalıyorlar, dikkat edin bir de bisiklet ödemeyin tadınız kaçmasın. Ücret 10-12 Euro civarı.

12- Amsterdam’a kadar gitmişken zamanınız varsa iki adım mesafede ki Rotterdam’a ve Volendam’a da gidin bence, değişiklik olur. Hatta Zaanse Schans’a kesin gidin derim ki zaten internetten fotoğraflarına bakarsanız kendinize gitmeme şansını bırakmayacaksınız.

13- Amsterdam’ın en önemli yürüyüş caddesi olan Kalverstraat’da mutlaka bir git-gel yapın.

14- Amsterdam’ın ilk Coffee Shop’u, De Oude Kerk yani Eski Kilise’nin karşısında kanal kenarında 1975 yılında açılan The Bulldog The First. Buraya gidin bir şey almasanız da hatıra fotoğrafı çekinin çünkü çok güzel duvarları var. Yukarıda Red Light District bölümünün hemen altında ki kolajda fotoğrafını görebilirsiniz. 

15- Şehirde nereye giderseniz gidin esrar içen birilerini görecek ve sokaklarda bile yoğun şekilde kokusunu hissedecekseniz, bulun bilin. Amsterdam’da sokakta bira içmek yasak diyorlar ama ben öyle bir şeye rast gelmedim herkes gayet rahat nehir kenarlarında parklarda lıkır lıkır içiyordu, siz yine de sorup soruşturun yasaksa ceza falan yemeyin tadınız kaçmasın.

16- Red Light’da fotoğraf çekmek yasak, polisler geliyor ceza yazıyor, makinene el koyuyorlar falan diye efsaneler duymuşsunuzdur, bunların hepsi efsane. Fotoğraflar çekebilirsiniz, kimsede gelip kardeşim niye burada fotoğraf çekiyorsun demez ama kadınların fotoğraflarını çekecekseniz dikkat edin çünkü vitrinden çıkıp kovalıyorlar, küfür ediyorlar hatta ayakkabı fırlatıyorlar. Sokakları rahatça, kadınları çaktırmadan çekin. Bir de Red Light sivil polis kaynıyormuş, her olaya anında müdahale ediyormuş diye bir efsane var o da yalan; gözümün önünde muhtemelen Balkan vatandaşı olan bir eleman kadının çantasını çekti kaçtı, dur diyen bile olmadı o yüzden Red Light’da cüzdanınıza, paranıza, pasaportunuza ve çantanıza sahip çıkın. Sokaklar küçük, kalabalık ve herkesin de kafası güzel olduğu için cepçiler de kol geziyor, çok dikkat edin.  

*Amsterdam’da kaç gün kalınmalıdır derseniz 3 gün iyidir, zaten şehir çok pahalı olduğu için bütçenizi inanılmaz derece sarsacaktır.

Yorumlar